Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBİ METİNLER ( TİYATRO) 

Tanzimat dönemine gelinceye kadar edebiyatımızda Batılı anlamda sahne tiyatrosu görülmez. Ancak halk arasında Karagöz ile Hacivat, ortaoyunu, meddah gibi geleneksel halk tiyatrosu vardır:  Karagöz gölge oyunudur. Değişik söz oyunlarıyla yanlış anlaşılan sözlerle güldürü unsuru sağlanır. Eğlendirme amacı taşır. Karagöz adlı cahil biriyle Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki atışmalarla sürer gider. Ortaoyunu ise şehir meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan yerlerde Pişekâr, Kavuklu, Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur. Meddah tek kişilik bir oyundur. Yüksekçe bir yere çıkan meddah, değişik şivelerle konuşarak anlattığı bir olayla güldürü oluşturur. Bu oyunlar belli bir metne dayanmayan, oyuncuların oyun esnasında konuşmalarıyla oluşan oyunlardır. Eğitici bir amaç taşımaz.Tanzimat tiyatrosu ile tiyatro bir okul sayılmış, halkın eğitilmesinde bir araç sayılmıştır. Bunlarda sosyal eğitim ön plandadır. Toplumda görülen aksaklıklara doğrudan doğruya dokunmak veya tarihin ibret verici olaylarını ele alıp onlardan ahlaki sonuçlar çıkarmak amaçlanmıştır. Tanzimat tiyatrosunda dil ve üslup konuşma diline ve üslubuna çok yaklaşmıştır. Fakat ikinci dönem Tanzimatçılarda bilhassa Hamit’in eserlerinde doğallığını gittikçe kaybetmiş, süslü, yapmacıklı bir hale gelmiştir.Tanzimat döneminin yayınlanan ilk tiyatro eseri Şinasi'nin “Şair Evlenmesi” adlı tek perdelik komedisidir. Tiyatro alanında eğitici eserler ise Namık Kemal tarafından verilmiştir.  Ahmet Vefik Paşa bu dönemde tiyatro çalışmalarıyla tanınmış başka bir isimdir. Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir. Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir.

Sonuç olarak:İlk ciddi tiyatro 1867’de Güllü Agop’un idare ettiği Osmanlı Tiyatrosu’dur.*İlk Türk piyesi küçük bir dram olan “Hikâye-i İbrahim Paşa ve İbrahim Gülşeni”dir. (Hayrullah Efendi)Batılı anlamdaki ilk tiyatro Şinasi’nin yazdığı “Şair Evlenmesi” adlı töre komedisidir.Sahnelenen ilk tiyatromuz ise Namık Kemal’in yazdığı “Vatan Yahut Silistre”dir. Tiyatro, halkı eğitmek amacından dolayı daha çok okunmak için yazılmıştır.*1. dönem tiyatrolarının dili 2. döneme göre daha anlaşılır 

TANZİMAT DÖNEMİ TİYATROSU 

A) HİKAYE-İ İBRAHİM PAŞA: Tanzimat devrinin ilk tiyatro eseridir. Konusunu Kanuni devrinden alan ve 4 perdeden 11 tablodan oluşan Hayrullah Efendi tarafından yazılan  küçük bir dramdır. Konusu,  Kanuni’nin Bağdat seferi sırasında Ordu Defterdarı İskender Çelebiyi haksız yere idam ettirdiği ve saltanat hırsına kapıldığı için Kanuni tarafından 1536 da idam edilen sadrazam İbrahim Paşa ile aynı devirde Mısır da ün salmış mutasavvıf İbrahim Gülşeni ve Mısır valisinin oğlu İbrahim Paşa'lar birbirine karıştırılarak Osmanlı imparatorluğu için asıl tehlikenin son söylenen şahsiyetten geleceği söylenmek istenen piyeste, tarihi atmosferi tamamlamak için özellikle dil ve üslubun 16. yy uygun olması dikkat çekicidir.  

B)ŞAİR EVLENMESİ: Şinasi tarafından yazılan bir perdelik komedidir. 1860 yılında Tercüman-ı Ahval de sertifika Şeklinde yayınlanmış ve aynı yıl kitap halinde basılmıştır. Konu olarak görücü usulü evlenme âdetini işlemiştir. Olay basittir fakat kuruluş sağlamdır. Vakanın başlıca iki tarafından yürütülmesi, değişik halk tabakalarından yerli karakterlerin bulunması orta oyununa ait özellikleri içerirken belli bir edebi metin halinde olması, vakanın gelişme tarzı bakımından batılı tarzda bir eserdir.  Eserin böyle bir yapıda oluşu yazarın, orta oyuna alışık olan Türk seyircisini yadırgatmadan batılı tiyatroya ısındırmayı amaçlamıştır. Şinasi, tiyatroyu da düşünce ve bilgileri aktarma aracı olarak görmüştür. Türk tiyatrosunun  komedi türündeki ilk denemesi, drama türündeki Hayrullah Efendinin piyesine göre teknik bakımdan daha ileridedir.  Şinasi kendinden sonrakiler için de teşvik edici olmuştur.  

C) İLK MANZUM PİYES: Türk tiyatrosunun ilk manzum piyesini 1866 da Ali Haydar yazmıştır. Üç  adet piyesi vardır. Bunlar; 1- Sergüzeşt-i Perviz 2- Sasaniyan hükümdarlarında II. Ersaz'ın Sergüzeşti 3- Ruya Oyunu dur. Bunlardan ilk ikisi trajedidir. Yazar ilk piyesinin önsözünde Türk tiyatrosuna ilk trajediyi kazandırdığını söyler. Ancak kuruş ve teması daha çok dram karakteri taşır. Doğal olarak manzum tiyatro çeşidinin ilk deneme olması, yazarın nazım tekniğine hâkimiyet zayıflığı dil ve uslübu cansızlaştırmıştır. Son piyesi ise iki perdelik komedidir. 

D)KARAKTER KOMEDİSİ: Bir yandan tiyatroda oynanmak üzere tercüme piyesleri hazırlayan diğer yandan da kendisi piyes yazan Ali Bey'in 1- Kokona Yatıyor,2- Misafir-i istiskal,3- Geveze Berber adlı üç komedisi ile Letafet isimli (1899) bir tane operatı vardır. Yazdığı komedyalar tamamen batılı tarzda kuruluşa sahiptir. Sosyal meselelere dokunmaz. Basit karakter komedisidir ki bu tarzın Türk tiyatrosundaki ilk örnekleridir. 

E) RECAİZADE EKREM'İN VUSLAT'I: İlk denemesini Afife Anjelik ile 1870 de yapmıştır. İkinci denemesi Atala yahud Amerika Vahşileridir. Afife Anjelik, kocasının yokluğunda uşağının tecavüz teşebbüsüne karşı direnmiş genç bir kadının hikâyesini anlatır. 4 perdelik ve şahısları Fransızdır. Kitabın kapağında ve yayınlana gazetede telif diye gösterilmesi vakası Fransa’da geçmiş zabıta olayından alındığı ihtimalini güçlendirmektedir. 1872 yılların başında Fransız yazar Şatobriyan dan çevirdiği Atala romanını piyes haline getirip bastırmıştır. Önemli bir başka tiyatro eseri de Vuslattır(1874). Evlilikte anne- babanın değil çocukların karar vermesi gerektiği şeklindeki sosyal meseleyi ele olan dramın önsözünde, daha önceki denemelerinde yerli olay ve ifadelerin yer almayışından dolayı eleştirilmesine dikkat çekerek haklı olduklarını bunun için Milli bir piyes denemesi olarak Vuslat'ı yazdığını ifade eder. Vuslat daha önce Namık Kemal 'in yayınlanan Zavallı Çocuk'taki temayı aynen tekrarlaması ve karakterler arasındaki benzerlikler nedeniyle değerini zayıflatmıştır. 1914 yılında vefatından sonra basılan konusunu Binbir Gündüz Hikâyeleri'nden alan Çok Bilen Çok Yanılır komedisi modern tiyatro türünün bütün özelliklerini taşır. Tanzimat döneminin en iyi tiyatro yazarları arasında yer alır. 

F) ROMANTİK DRAM: Namık Kemal, Osmanlı Tiyatrosu'nun modernleşmesi için çaba harcarken bir tarafından da oynanmak üzere piyesler yazmıştır. 1867 yılında Avrupaya giden N. Kemal, orada da tiyatro ile ilgilendi ve burada tiyatronun sadece eğlence aracı olmadığını aynı zamanda seyircinin kültür seviyesini yükseltme görevi de olduğunu fark etti. Binlerce insana hitap eden bu müessese, bir okuldu.  Paris'ten yazdığı mektuplarda tiyatronun “ahlak ve lisan” mektebi olduğunu ifade etmiştir. Avrupa’dan dönünce Osmanlı Tiyatrosunun edebi heyetine girdi ve 1873'te “Vatan yahud Silistre'yi” yazdı. Oyun oynandıktan 1 hafta sonra Kıbrıs'a  Magosa kasabasına kalebend olarak gönderildi.3 yıl içinde 600 defa oynandı. Bu sırada N. Kemal, Gülnihal'i (1875) yazıyordu. Kıbrıs da kaldığı 38 ay içinde 4 piyes yazmıştır. 1-Zavallı Çocuk (1873)2-Akif Bey (74),3- Kara Bela(1910),4-Celalettin Harzemşah( 1875). bu piyeslerin hepsi dram dır.   Vatan Yahut Silistre ile Celalettin Harzemşah konuları tarihi olaylardır. Teknik bakımdan en kuvvetli eseri Gülnihal’ dir ki vakanın geliştirilmesi, entrika unsurların çok iyi işlenmesi, canlı karakterler olması onun bu eserini güçlü kılar. Vatan Yahut Silistre ise devrin yurtseverlik ve kahramanlık duygularını çok iyi işler. Celalettin Harzemşah ise romantik dramın etkisiyle yazılmıştır. Okunmak için yazılmış, vakası da orta çağ tarihinden alınmıştır. Not: Tanzimat döneminin romantik dramın ilk örneğidir. Özellikle faydalı bir eğlence olarak  tanımladığı tiyatro ile ilgili fikirlerini Celalettin Harzemşah'ın Mukaddemesinden öğrenmek mümkündür. Bu piyes, Abdülhak Hamid'in tarihi piyeslere yönelişini sağlamıştır. 

 

Not: N. Kemal--> Zavallı Çocuk, R. Ekrem-->Vuslat, A.Hamid--> İçli Kız piyesleri arasında yakın tema ve vaka benzerlikleri dikkat çeker. 

 

G) MİLLİ DRAM TERİMİ:Tiyatro alanındaki başka önemli şahsiyet ise Ahmet Mithat'tır. 1872 yılında Eyvah isimli dramı oynanmıştır. Bu oyunun teması, batılılaşmanın aile üzerindeki tesiri ve evlenmedeki eski adetlerin tenkidi şeklindedir. Burada birden fazla kadın ile evlenme tenkid edilmiştir. Bazı kesimlerce ağır tenkitlere maruz kalan A. Mithat, 1875'te Açık Baş adlı başka bir komedisi ile halkın dini duygularını kötüye kullanan din istismarcılarını eleştirmiştir. 12'ye yaklaşan eserlerinden 7 tanesi basılmıştır. 1875’te, Ahz-ı Sâr Yahut Avrupa'nın Eski Medeniyeti adlı dramı, insan hakları ve Avrupa’daki sınıf mücadelesini anlatmasına karşın başarısız bir dramdır. 1883'te Çerkez Özdenler adlı piyesin kapağında “Milli Dram” terimi ve “hem tiyatroda oynanmak hem de roman gibi okunmak için yazılmıştır” ifadesi yer alır. Konusu Osmanlı İmparatorluğu azınlıklarından olan Çerkezlerin yaşayış tarzını anlatır. 1883'te yazılan Fürs-i Kadim'de Bir Facia yahut Siyavuş piyesi ise, konusunu eski İran tarihinden almıştır.             Bu dönem II. Abdülhamit tarafından ciddi tiyatro içerikli oyunlara izin verilmediğinden dolayı, daha çok müzikal eğlence ağırlıklı eserler sahnelenmiş ve buna Hamid de uyarak Çengi yahut Daniş Çelebi (1883), Ziba (basılmamıştır.) adlı tiyatro eserleri yazmıştır.  Haricinde Hükm-i Dil 1884, Zuhur-i Osmaniyan (1879) piyesler yazmıştır. Sosyal meselelere üzerindeki hâkimiyetinin yanı sıra tiyatro tekniğini ikinci plana atmıştır. 

H) KURALSIZ ÜSTAD: Tanzimat tiyatrosu'nun en verimli ve en mühim şahsiyeti, şüphesiz Abdülhak Hamit'dir. İlk denemesi (1873) Macera-yı Aşk, Fransız ve İngiliz edebiyatlarından gelme tesir ile egzotik bir yapı dikkat çeker. 1874'te Sabr u Sebat ile İçli Kız 'ı yazar ardından Duhter-i Hindu 'yu (1875) yazar. Sabr u Sebat 'ta, atasözleri, halk tekerlemeleri ve cinaslı anlatım vardır. İçli Kız, Zavallı Çocuk piyesinin tesirindedir. Duhter-i Hindu 'da tekrar egzotik anlatıma döner. Bunun sebebini de  şöyle açıklar: Milli Tiyatro, herkese bildiği konuları aktarır oysa tanınmayan azınlıkların ve toplulukların hayatlarını, İslam veya Osmanlı tarihinin muhteşem olaylarını anlatmalıdır. 1916 da yazılan Finten, 19.yy sonundaki İngiltere'yi anlatır.             Hamid, piyeslerinin bir kısmını nesir bir kısmını da manzum yazmıştır. Yadir -ı Harp (1917), Nazife(1878), Nesteren(1877), Eşber(1880), Tarhan (1916), İlhan(1918), Hakan(1953) v.b. Eserleri vardır. Yirmi biri bulan tiyatro eserlerinin hepsi dramdır.  Genellikle romantik dramın tesirindedir. Hanid'in bütün piyeslerinde karakterler ön plandadır. Psikolojik tahlillerine büyük önem vermiştir. Özellikle ihtirasların tahlil ve tasvirinde güçlüdür. Elbette piyeslerinde tamamen sosyal konulardan uzaklaşmış değildir. Vatan ve yurtseverlik konuları Liberta'da dikkat çeker.  İlk piyeslerinde teknik yapıya dikkat ederken sonraları bunu ihmal etmiştir. 1880 den sonraki piyeslerini okunmak için yazmıştır. Bunun için perde bölünüşleri düzensiz olmuştur. Perde sonlarına yaptığı ilaveler piyesin yapısını bozmuştur. Nesteren ve Liberta'yı hece vezniyle yazarken diğerlerini aruz vezniyle yazmıştır. Onun eserlerindeki en büyük kusur dil ve üsluptadır. İlk piyesler konuşma diline yakınken sonraları uzaklaşmıştır. Zaman zaman bütün tiyatro kalıplarını hiçe saymıştır. O kurallar içinde kuralsız bir üstad olmuştur.

SONUÇ:Bütün gelişmeleri kısaca özetleyecek olursak; Batılı anlamıyla tiyatro da   Tanzimat döneminde  görülür. Bu dönemde geleneksel tiyatro  içine giren  türler (kukla, Karagöz, orta oyunu gibi) de varlığını sürdürmüştür. Tanzimat’ın  ilk yıllarında İstanbul’un çeşitli  yerlerinde tiyatro binaları yapılmaya başlandı. Önceleri  özellikle İtalyan  ve Fransız, daha sonra da  Ermeni  tiyatro toplulukları bu binalarda  oyunlar sergiledi. Mihail Naum, Güllü Agop   gibi  Ermenilerin  Türkçe oyunları da  sergilemeleri  önemli bir gelişmeye sebep  oldu. Güllü Agop   1868’ de kurduğu  Osmanlı   Tiyatrosunda  ilk kez  düzenli olarak temsiller vermeye başladı;  müzikli  oyunlar dışında  Türkçe oyunlar sergilemenin tekelini 10  yıl elinde tutmuştur. Birçok Türk erkek tiyatro sanatçısı ilk kez bu tiyatroda sahneye çıkmıştır. Müslüman Türk  kadınının sahneye  çıkması şeriat hükümlerine göre  olanaksızdı. Bu yüzden bazı kadın  rollerini  bazı durumlarda yabancı kadınlar ya da  erkekler   oynamışlardır. Bu tiyatro  1884’te  Ahmet Mithat’ın Çerkez  Özdenler oyununu  oynarken oyun  özgürlük duyguları aşıladığı gerekçesi ile  tiyatro kapatılmış, binası da  yıktırılmıştır. Bundan dolayı bu tarihten 1908’e  kadar kadar Türk tiyatrolarına  tuluat oyunları egemen olmuştur.           

Mardiros Mınakyan’ın  kurduğu Osmanlı Dram Kumpanyası Türkçe oyunlar sahnelemeye devam etmiştir. Türk edebiyatında ilk tiyatro  yapıtı  olarak Hayrullah Efendi’nin(1817–66)  Hikâye-i İbrahim Paşa ve  İbrahim-i  Gülşen’i (1844) adlı dramı gösterilmektedir. Şinasi’nin  Şair  Evlenmesi (1860) ilk güldürü olarak kabul edilmektedir. Ali Haydar (1836–1914) ilk trajedi, Direktör Ali Bey (1844–99)  de karakter güldürü örnekleri vermiştir. Yazar, çevirmen, tiyatroya maddi ve  manevi  destek sağlayan   devlet adamı olarak Ahmet Vefik Paşa(1823–91)’nın Tanzimat tiyatrosuna  çok büyük  katkısı olmuştur. Moliere’den  yaptığı çeviri ve  uyarlamaları çok önemlidir. Feraizcizade  Mehmed  Şakir (1853–1911) duru bir Türkçe ve başarılı bir teknikle  yazdığı oyunlardan  ötürü “ Türk Moliere’i” olarak adlandırılmıştır. Bu dönem tiyatrolarında çoğunlukla toplumsal ve tarihsel konular işlenmiştir. Öbür türlere oranla  Tanzimat döneminde  tiyatro çok daha etkili  olmuştur. Bu bakımdan  bazı Tanzimat  yazarları  (Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit)  tiyatro  oyunları da yazmıştır.   

İLGİLİ İÇERİK

SERVET-İ FÜNÛN İLE TANZİMAT ROMANININ KARŞILAŞTIRILMASI

TANZİMAT EDEBİYATI ÖSS/ÖYS/LYS SORULARI

TANZİMAT EDEBİYATI BULMACA

TANZİMAT EDEBİYATI ÖĞRETİCİ METİN ÖRNEKLERİ

TANZİMAT EDEBİYATININ OLUŞUMU

TANZİMAT TİYATROSU

TANZİMAT I.DÖNEM ve II.DÖNEMİN DİL ANLAYIŞLARI

TANZİMAT EDEBİYATI TEST

TANZİMAT I. DÖNEM SANATÇILARI

TANZİMAT II. DÖNEM SANATÇILARI

TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1896)


AHMET VEFİK PAŞA'NIN TİYATROCULUĞU (1823 - 1891)

Tanzimat döneminde, Bursa’da, tiyatro alanında önemli çalışmalar yapmıştır. Ahmet Vefik Paşa, Osmanlı devlet adamı,  diplomat ve oyun yazarıdır. Osmanlı'da Türkçülük hareketinin öncülerindendir.  Osmanlı Devleti’nde iki defa Maarif Nazırlığı (Eğitim Bakanı), iki defa da başvekillik  (Sadrazamlık, Başbakanlık) görevine getirilmiştir. Bursa valiliği sırasında bir tiyatro  yaptırmış, Moliere’in 16 eserini tiyatroya uyarlamış, Victor Hugo ve Voltaire’in eserlerini tercüme etmiştir. Bursa’daki tiyatroda kendi tercüme ve adaptasyonlarını oynattırmış, her gün provalara gidererek oyunla yakından ilgilenmiş ve memurları oyunu izlemeye zorunlu tutmuştur. Ahmet Vefik Paşa tiyatro çalışmalarının yanında dil alanında önemli çalışmalar yapmış bir sanatçıdır. İlk Türkçe sözlüklerden biri olan Lehçe-i Osmani’yi hazırlamıştır. Fezleke-i Tarih-i Osmanî (Kısa Osmanlı Tarihi) ve Hikmet-i Tarih (tarih felsefesi) adlı tarih eserleri vardır. Şecere-i Türk isimli eseri Çağatay Türkçesi’nden Osmanlı Türkçesi’ne aktarmıştır.


ŞİNASİ'NİN TİYATROCULUĞU

Tanzimat tiyatrosunun Batılı anlamdaki ilk eseri, Şinasi’nin Şair Evlenmesi adındaki bir perdelik komedisidir. Bu eser, 1859’da yazılıp 1860’da ilk defa Tercümân-ı Ahvâl’de (sayı: 2-5) tefrika şeklinde yayımlanmıştır.

Bir karakter ve töre komedisi olan Şair Evlenmesi, konusunu ve kişilerini günlük hayattan almış, konuşma diliyle yazılmıştır. Şair Evlenmesi Fransız klasisizminden gelen etkiyle “üç birlik kuralına uygundur: oyun, “yer - zaman - olay” birliğine dayanır.

Önce iki perde olarak düşünülmüş iken yazarın açıklamadığı bir nedenle bir perdeye indirilen bu komedinin konusu, “görücü usulü ile evlenme” âdetidir. Olay, basit olmakla beraber, eserin oldukça sağlam bir kurgusu vardır. Bu kurguda, hem yerli ve hem de yabancı unsurların etkilerini bulmak mümkündür. Bir tiyatro eserinin bütün özelliklerini taşıyan Orta Oyunu ile Moliere (Molyer) komedilerinin etkileri eserde yan yana yer alır. Şair Evlenmesi’nde orta oyununun bazı terimlerine de yer verilmiştir. Şinasi orta oyununa alışık olan Türk seyircisini eskiden koparmadan, Batılı tiyatroya ısındırmak istemiştir.

Aynı zamanda orta oyunundaki yerli özellikleri feda etmemek için Batı tiyatrosunun orta oyununda bulunmayan yönleri almakla yetinmiş, yerli olanla Batılı olanı ustaca kaynaştırmıştır.

Şinasi, tiyatro türünü de halka belli düşünce ve bilgileri aşılamak için bir araç olarak kullanmış, bunun için eserini halkın dili ile yazmıştır. Türk tiyatro edebiyatının komedi dalındaki bu denemesi, teknik bakımdan oldukça başarılıdır. Şinasi, bütün çalışmalarında olduğu gibi, bu çalışmasında da hedefli, bilinçli ve planlıdır.

Bu tiyatro denemesi, Tanzimat edebiyatı döneminde diğer yazarların tiyatro türünde yeni denemeler yapmaları için teşvik edici olmuş, 1866’dan başlayarak tiyatro türünde önemli eserler verilmiştir.

Şinasi bu eseri ile edebiyata, sokağın anahtarını hediye etmiş, sanat ve edebiyat için tek ufuk olarak canlı yaşamı göstermiştir.


NAMIK KEMAL'İN TİYATROCULUĞU

Osmanlı Tiyatrosu’nun modern bir tiyatro i. haline gelmesi için büyük çaba harcayanlardan biri de Namık Kemal’dir. İstanbul’daki tiyatroların oyunlarını yakından görmüş olan Namık Kemal, Avrupa’ya gittikten sonra ciddi sahne eserlerinin seyircisi olabilmiş ve tiyatronun gerçek değerini daha iyi kavramıştır. Avrupa’da tiyatro sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda, seyircilerin kültür seviyesini yükselten ciddi bir olaydır. Tiyatronun bu yönü, Namık Kemal’i tiyatroya hayran bırakmıştır. Her gün binlerce insana hitap eden bu kurumlar, âdeta, birer okuldur. Namık Kemal, Paris’te bulunduğu sürede yazdığı bir mektupta, tiyatronun “ahlâk ve lisan mektebi” olduğunu belirtmiştir.

Namık Kemal’e göre ciddi tiyatro eseri, seçkin bir topluluğa belli düşünceleri aşılamak için, en “faydalı eğlence” idi. Avrupa’dan böyle bir inançla dönen Namık Kemal, tiyatro ile de yakından ilgilenmeye başlamış, 1872 yılı sonlarında Osmanlı Tiyatrosu’nun edebî heyetine girdiği gibi, birkaç ay sonra da ilk piyesi olan Vatan yahut Silistre’yi yazmıştır. 1 Nisan 1873’te oynanan ve bir hafta sonra Namık Kemal’in Kıbrıs’taki Magosa kasabasına gönderilmesine sebep olan bu eser, büyük bir rağbet görerek üç yıl zarfında İstanbul, İzmir ve Selanik’te altı yüz defaya yakın oynanmıştır. Bu ilk piyesinin provaları yapıldığı sırada Gülnihâl’i yazan Namık Kemal, Kıbrıs’ta kaldığı otuz sekiz ay içinde dört piyes daha yazmıştır: Zavallı Çocuk, Akif Bey, Kara Belâ, Celâleddin Harzemşâh.

Bu piyeslerin hepsi de dramdır. Vatan yahut Silistre ve Celâleddin Harzemşâh, konusunu tarihî olaylardan almıştır.

Namık Kemal’in tiyatroları teknik bakımdan zayıftır. Tiyatro eserlerinin en kuvvetli olanı, olayın geliştirilmesi ve karakterlerin çok canlı olarak verilebilmesi bakımından, yazarın, en başarılı eseri Gülnihal’dir.

İlk olduğu halde en tanınmış tiyatro eseri olan Vatan yahut Silistre, bütün başarısını o dönemde gündemde olan yurtseverlik ve kahramanlık duygularını işlemesine borçludur. Gerek olaylarını kuruşta ve gerekse karakterlerini yaratışta romantik dramın etkisinde bulunan yazarın son piyesi Celâleddin Harzemşah’ta bu etki çok daha bellidir. Hugo’nun Cromwell adlı piyesi gibi, yalnız okunmak için yazılmış olan bu beş perdelik eser; konusunu hem Orta Çağ tarihinden alınmış olması, hem karakterlerin yaratılışındaki aşırılık ve hem de sahne dilinden uzaklaşan konuşmalarındaki ifade şiddeti bakımından, “romantik dram”ın Tanzimat tiyatrosundaki ilk başarılı örneğidir.

Namık Kemal, Vatan yahut Silistre’den sonra tiyatronun büyük gücünü, toplumları nasıl etkilediğini anlamıştır. Halkın daha aydınlık yarınlara ulaşmasında, bir ulusun kalkınmasında eşsiz bir güç kaynağı olacağına inanmış, bu inancını Abdülhak Hamit gibi gençlere de aşılamaya çalışmıştır.

Şinasi’nin Şair Evlenmesi’nde eleştirdiği “görücü usulü ile evlenme” âdetini, Namık Kemal de “Zavallı Çocuk” piyesinde eleştirmiştir.

Namık Kemal; “vatan, millet, hürriyet, kahramanlık, fedakârlık, ahlak” konularında tiyatronun etkinliğini, gazeteden ileride görür. Ona göre tiyatro: “Bir milletin kuvve-i natıkası î edebiyat ise, timsal-i edebin nâtıka-i hayâtı da tiyatrodur...”  Tiyatro aşka benzer. İnsanı hazin hazin ağlatır. Fakat verdiği şiddetli teessürlerde bir başka lezzet bulunur. Tiyatro, cihanın aynasıdır. İnsanı doya doya güldürür. Tiyatro eğlencedir, fakat  eğlencelerin en faydalısıdır.”

Tiyatroda “eğlence” ile “sosyal fayda”yı birleştirerek onu “faydalı bir eğlence” diye tarif eden Namık Kemal’in, tiyatro hakkındaki düşüncelerini, bazı makaleleri ile -Cromvel’in önsözüne nazire gibi yazdığı- Celâleddin Harzemşâh Mukaddimesinden öğrenmek mümkündür. “Toplum için sanat” anlayışı ile tiyatro eserini “edebiyatın en büyük kısmı” sayan Namık Kemal’in tiyatro eserleri, aydınlar arasında büyük rağbet görerek Türkiye’de tiyatronun ciddiye alınmasında etkili oldukları gibi, bazı genç yazarların da doğrudan doğruya eserlerine etki etmiştir. Örneğin Celâleddin Harzemşâh, Abdülhak Hamit’in tarih konulu tiyatroya yönelişinde ve sahne dilinden uzaklaşmasında etkili olmuştur.

Namık Kemal’de bir tiyatro yazarında bulunması gerekli özelliklerden bazıları yoktur. Tiyatro her şeyden önce dildir. Namık Kemal, günümüz anlamındaki tiyatro diline pek yaklaşamaz. Namık Kemal eserlerinde bunu aramaz. Onun aradığı insandır. İrade gücüyle her engeli aşacak, her acıyı yenecek, eylemci insanın peşindedir. Eski Doğu felsefesinin yarattığı güçsüz, ölümlü, alınyazısına yenik, boynu eğik kişilere, Türk edebiyatında ilk bilinçli darbeyi Namık Kemal vurmuş, bu tiplerin yerine atak ve enerjik kişileri getirmiştir.

Namık Kemal’in tiyatroda sevdiği ve etkilendiği Batılı sanatçılar Shakespeare, Hugo ve Corneille’dir. 


RECAİZADE MAHMUD EKREM'İN TİYATROCULUĞU

Tanzimat Edebiyatı’nın ikinci dönem sanatçılarından Recaizâde Mahmut Ekrem, roman, hikâye, şiir gibi türlerin yanında tiyatro türünde de eser vermiştir. Recaizâde Mahmut Ekrem’in tiyatro eserlerindeki en büyük başarısı, sahne dilinde gösterdiği büyük gelişmedir. Diyaloglardaki doğallık, Namık Kemal’in tiyatrolarına göre çok daha ileridir.

Recaizâde Mahmut Ekrem, ilk tiyatro denemesini, Afife Anjelik adlı eseri ile yapmıştır. Afife Anjelik’te kocasının yokluğu sırasında uşağının saldırılarına karşı direnmiş genç bir kadının hikâyesini anlatmıştır. Dört perdelik ve şahısları Fransız olan bu eser, basit bir dramdır.

Fransız yazarı Chateaubriand (Şatobriyan)’ın Atala yahut Amerika Vahşileri adlı romanını tercüme etmiş, aynı eseri bir de tiyatroya adapte ederek ayrı bir eser olarak yayınlamıştır. Bu eserin önsözünde, Afife Anjelik’in “ilk Türkçe dram” olduğunu belirtmiştir. Atala adaptesi, edebiyatımızda bu yolda yapılmış bir ilk çalışmadır. Recaizâde Mahmut Ekrem bu eserinde, Afife Anjelik’e göre tiyatro tekniğini çok daha iyi kavramaya başladığını göstermiştir.

Yazar Atala ile kazandığı birikimi ve tiyatro tekniğine hâkimiyeti Vuslat’ta daha da artmıştır. Recaizâde Mahmut Ekrem, Vuslat'ta Namık Kemal’in daha önce yayımlanan Zavallı Çocuk adlı tiyatrosunda işlediği, evlenmede ana-babanın değil, evlenecek olanların söz sahibi olması gerektiği şeklindeki küçük bir sosyal konuyu ele almıştır. Bununla beraber Vuslat için daha sonra yazdığı Muhsin Bey hikâyesinin bir tasarısı denebilir. Nitekim Vuslat’taki kahramanın adı da Muhsin’dir.

Vuslat’ın ön sözünde Recaizâde Mahmut Ekrem, tiyatro türünde gücünü göstermek için, kendine millî bir tiyatro yazması gerektiği söylendiğini ve bu öneriye uyup, bir millî tiyatro denemesi olarak Vuslat’ı yazdığını belirtmiştir. Ancak, Vuslat’ın Namık Kemal’in Zavallı Çocuk’taki sosyal konuyu tekrar etmesi ve karakterlerin arasında da bazı benzerlikler bulunması, eserin değerini oldukça azaltmıştır.

Recaizâde Mahmut Ekrem öldükten sonra basıldığı için yazılış tarihi belli olmayan ve anlatılan olayı Hintçeden Fransızcaya çevrilen “Bin Bir Gündüz Hikâyelerinden alan “Çok Bilen Çok Yanılır” adlı komedisinde modern tiyatro eserinin bütün özelliklerini gerçekleştirmiştir. “Çok Bilen Çok Yanılır” adlı dört perdelik bu eser, töre komedisinin en başarılı olanıdır. Recaizâde Mahmut Ekrem bu eserini, Moliere’le Ahmet Vefik Paşa çizgisinde geliştirmiştir. Bu eserinin önsözünde açıkladığı tiyatro ile ilgili görüşleri, Namık Kemal’in tiyatro anlayışının aşağı yukarı bir tekrarıdır. 


ABDÜLHAK HAMİD TARHAN'İN TİYATROCULUĞU

Tanzimat edebiyatında “Şair-i Azam” olarak bilinen Abdülhak Hamit Tarhan, şiirinin yanında tiyatro türünde verdiği önemli eserlerle Tanzimat tiyatrosunun en önemli ve en verimli ismidir. Tiyatro türündeki ilk denemesini, “Mâcera-yı Aşk” adlı eseri ile yapmıştır.

Bunu, “Sabr ü Sebat”, “İçli Kız” ve “Duhter-i Hindu” takip etmiştir.

Şair olduğu için manzum ve yarı manzum oyunlar yazmıştır. Düzyazı olanlar da vardır. Abdülhak Hamit Tarhan’ın oyunlarının özelliği oynanmak için değil, okunmak için yazılmış olmasıdır. Bu yüzden eserlerindeki kahramanlar, sahne dilinden uzak, ağır bir dille konuşur. Tiyatrolarında, genellikle, büyük bir teknik kayıtsızlığı göze çarpar. Perde ve sahne bölünüşleri çok ölçüsüz olduğu gibi, bazen de perdelerin sonuna “ilave”ler yaptığı ve nesir tiyatrolarının içine uzun manzumeler koyduğu görülür. Manzum tiyatrolarında ise, nazım tekniğindeki özensizlik açıkça görülür.

Tiyatrolarının çoğunu aruz vezni ile “Nesteren” ve “Liberte”yi hece vezni ile yazmıştır. Tiyatrolarını okunması için yazma nedenini “tiyatro şeklinde hikâye” ibaresiyle açıklamıştır.

Abdülhak Hamit Tarhan, tiyatro eserlerinde romantizmin etkisiyle tarih konusuna yönelir. Bu konuda Namık Kemal’in de etkisi vardır. Namık Kemal’in etkisi konu bakımından da söz konusudur. Sanatçı, özellikle Namık Kemal’in “Zavallı Çocuk” adlı tiyatro eserinden etkilenmiştir.

Dönemin “milli tiyatro” anlayışıyla “İçli Kız” adlı eserini yazmıştır; ama genel olarak milli tiyatro anlayışına karşıdır. Ona göre: “Halkın ilgi gösterdiği, millî ahlâk ve âdetlerimizi gösteren “Millî Tiyatro” eserleri, herkesin bildiğini tekrarlamaktan başka bir şey yapmamaktadır.” Abdülhak Hamit’e göre tiyatro eserleri, seyircilere tanımadıkları toplulukların veya azınlıkların hayatlarını, İslâm veya Osmanlı tarihinin muhteşem olaylarını tanıtmalıdır.

Bu anlayış doğrultusunda eser veren Abdülhak Hamit ile Türk tiyatrosu da yavaş yavaş bireye yönelerek daha çok, bir karakter tiyatrosu hâline gelmiş ve Abdülhak Hamit Tarhan, bütün tiyatrolarında karakterleri ön plana çıkarmıştır. Sanatçı, oyunlarına aldığı karakterlerin psikolojik analizine de büyük önem vermiştir. Özellikle değişik ihtirasları analiz etmede ve betimlemede son derece başarılıdır. Finten, psikolojik analizlerin öne çıkması bakımından sanatçının en başarılı eseri olarak kabul edilebilir.

Abdülhak Hamit Tarhan’ın yirmi bir tane tiyatro eseri vardır ve bunların hepsi de dramdır. İlk yazılanlar bir yana bırakılacak olursa, tarihî konuları işlemeleri, olaylarının kuruluş tarzı ve olağanüstü olaylara önem vermesi, kahramanları işlerken aşırılığa kaçma bakımından, tamamıyla romantik dramın etkisindedirler. Olayların bir masal atmosferi içinde Hindistan’da geçtiği Mâcera-yı Aşk’ta egzotizm eğiliminin ilk örneğini vermiştir. Sabr u Sebat ve İçli Kız adlı eserlerinde ise bu egzotizmden kurtulup tekrar yerli hayata dönmüştür. Sabr u Sebat’ta atasözlerine, halk tekerlemelerine ve cinaslı sözlere fazla yer verdiği için konuşmalardaki doğallığı bozmuştur.

Oynanmak için değil de okunmak için yazıldığından, Abdülhak Hamit Tarhan’ın oyunlarında eylemden çok, söz (diyalog) vardır. Eserlerdeki tipler Abdülhak Hamit’e benzer, hemen hepsi diyaloglarda şairane konuşur.

Abdülhak Hamit’in tiyatrolarındaki en büyük eksiklik, dil ve üslûptaki düzensizliktir. İlk tiyatrolarında konuşma diline ve üslûbuna çok yaklaşmış olmasına rağmen, sonraki eserlerinde bu dilden yavaş yavaş uzaklaşmış ve sonunda Türkçeye çok yabancı bir dilde karar kılmıştır. “Eşber, Tezer, Tarık ve Finten” gibi en tanınmış ve sevilmiş eserlerindeki birçok pasajın, seyredilirken değil, dikkatle okunduğunda bile anlaşılması güçtür.

Özellikle konusunu tarihten alan tiyatrolarında, yer yer parlak bir hitabet üslûbu kullanması, bu eserlerin konuşmalarındaki doğallığa zarar vermiştir.

Abdülhak Hamit Tarhan, “Duhter-i Hindu”dan sonraki tiyatrolarında Namık Kemal ve romantizmin etkisiyle Doğu ve İslâm tarihine ağırlık vermiştir. Konusu hakkında Türk seyircisinin bilgisi olmadığı çağdaş bir topluluğu anlatan tek eseri, olayları XIX. asır sonunda İngiltere’de geçen “Finten”dir.

Tiyatroyu bireye yönlendiren ve karakterleri öne çıkaran Abdülhak Hamit, tiyatrolarında sosyal konulara karşı tamamen duyarsız kalmamıştır. Özellikle “Vatan yahut Silistre”nin toplumda oluşturduğu havadan sonra yurtseverlik ve hürriyet gibi konuları birçok tiyatrosunda yer yer işlemiş, “Liberte” adlı eserini ise tamamen bu konulara ayırmıştır.

İngilizlerin büyük şairi Shakespeare (Şekspir)’i seven ve ondan etkilenen sanatçı, bazı tiyatrolarında Shakespeare’in etkisi ile cinlere ve cadılara da yer vermiştir.

“Finten”de ise Shakespeare’in Macbeth (Makbet) adlı eserinin etkileri çok açıktır. Abdülhak Hamit Tarhan, “Nesteren” ile “Eşber” adlı eserlerinde olaylarının kuruluşu, kahramanlarının karakterleri ve olaylar bakımından Corneille (Korney)in Le Cici Sid) ve Horace (Horas) adlı eserlerinin etkisinde kalmıştır.

Bununla birlikte Abdülhak Hamit Tarhan’da gerek olayın ve gerekse kahramanların işleniş tarzlarında romantizmin etkisi açıkça görülür.

Abdülhak Hamit Tarhan, tiyatro eserlerini çağın bozukluklarım eleştirmek isteği, yurtseverlik ülküsü, romantizmin etkisi ile yazmıştır. Oyunlarına Endülüs, Hint, İran; Makedonya, Orta Asya gibi değişik, geniş coğrafyadan kişiler seçmiştir. Eserlerdeki kahramanların çoğu padişah, kral, başbuğ, kraliçe, sultan bey ve paşa’dır. Bu kişiler gerçek yaşamın dışında, toplumdan soyutlanmış kişilerdir.

Oyunlarındaki kahramanların çoğu kadındır.

Bu kadınlar, onurlu, cesur, içli, erdemli, bilgili, şair ve savaşçıdır. Bu kadın kahramanlar, sevdiği erkeklerle evlenir, savaşmaktan korkmazlar, çapulculuktan hoşlanmaz.

Erkek kahramanlar gibi bunlar da hayali kişilerdir.

Toplum içinde yaşayan, kanlı canlı, gerçeğin sıcaklığını taşıyan tipler değillerdir.

Abdülhak Hamit Tarhan’ın tiyatrolarının bazıları düzyazı, bazıları da manzum olarak yazılmıştır.

Nesir olanlar: Mâcera-yı Aşk, Sabr ü Sebat, İçli Kız, Duhter-i Hindu, Finten, Tarık, İbn-i Musa, Yâdigâr-ı Harb

Manzum olanlar: Nazife, Nesreten, Eşber, Tezer, Liberte, Tarhan, Sardanapâl, Abdullahü’s-Sagir, İlhan, Hakan

Ayrıca yarısı manzum ve yarısı da düzyazı olan Zeynep adlı bir eseri daha vardır.

 

İLGİLİ İÇERİK

SERVET-İ FÜNÛN İLE TANZİMAT ROMANININ KARŞILAŞTIRILMASI

TANZİMAT EDEBİYATI ÖSS/ÖYS/LYS SORULARI

TANZİMAT EDEBİYATI BULMACA

TANZİMAT EDEBİYATI ÖĞRETİCİ METİN ÖRNEKLERİ

TANZİMAT EDEBİYATININ OLUŞUMU

TANZİMAT TİYATROSU

TANZİMAT I.DÖNEM ve II.DÖNEMİN DİL ANLAYIŞLARI

TANZİMAT EDEBİYATI TEST

TANZİMAT I. DÖNEM SANATÇILARI

TANZİMAT II. DÖNEM SANATÇILARI

TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1896)

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi