Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AKŞAM OKUMAYA GELENLER - MESUT ÖZÜNLÜ

Babamın, köy imamlığı görevinin yanında en severek yaptığı işlerden biri, akşam evimize gelen çocukları okutmaktı. Dahası, ortalama sekiz ile on beş yaş arası çocuk ve gençlere namaz surelerini ezberletmek; İslam’ın şartları, guslün farzları gibi geleneksel dinî bilgileri öğretmekti. Bundan böyle evimiz hafta içi her akşam okumaya gelen bu çocuk ve gençlerle dolup taşardı. Önce bir süre yoğun biçimde devam eder, ardından gittikçe azalırdı. Bir dönem bir ev dolusu, bir dönem sekiz on, bir dönem de üç beş çocuk ve genç gelirdi okumaya. Az da olsa bazıları hem sabah hem akşam gelir, okumasını kesintisiz sürdürürdü. Mesela o yıllarda Ali, Mürüvvet ve Mehmet kardeşler uzun süre bu şekilde evimize gelip gitmeye devam etmişler; gerekli dinî bilgileri, dua ve sureleri iyice öğrenmişlerdi.

Bazı günler çocuklar gelmeye başladığında, bağ bahçe işlerinden eve yeni dönmüş, henüz akşam yemeğimizi yememiş olurduk. Annem mutfağa girer girmez çalı çırpıdan bir ocak yakar; bir yandan tarhana veya un çorbası kaynatmaya, diğer yandan beş on tane siyah zeytinle doğranmış soğanı; su, ekşi ve yağla karıştırarak zeytin salatası yapmaya çalışırdı. Okumaya gelen çocuklar da bazen çorbamız kaynarken, bazen tam yemeğimizi yerken, bazen de henüz sofradan yeni kalkmışken kapımızı çalarlardı. Babam; şayet yemek başında isek, gelenlere önce güler yüzle “Hoş geldiniz” der, ardından sofraya buyur eder; onlar da “Hocam biz yedik, size afiyet olsun” şeklinde karşılık verirlerdi. Şayet daha yemeğe oturmamışsak, gelen çocukları bekletmemek için, yemek işini birkaç saat sonraya ertelediğimiz olurdu.

O günlerde bazen babam bahçede gün boyu tosunlarla çift sürmüş, bazen ağaçların diplerini çapalamış, bazen de zeytinleri budamış; dolayısıyla eve bir hayli yorgun dönmüş olurdu. Böylesi zamanlarda sanki babamın gözleri biraz daha küçülür, benzi solgunlaşır, sesi daha zayıf çıkardı. Yine de evimize gelen çocukların her birini özenle okutmaya, mümkün olduğunca onlara bir şeyler öğretmeye çalışırdı. Gençler geliş sırasına göre yan yana diz çökerek oturur; biri Rabbena duasını okur, biri Fatiha’yı tekrar eder, bir diğeri de abdestin farzlarını sayardı. Bazı gençler arkadaşlarını dikkatle dinler, ileride okuyup öğrenecekleri sure, dua veya dinî bilgilere aşinalık kazanmaya çalışırdı. Bazıları da tam tersine, sık sık okumaya gelmenin verdiği bıkkınlıkla arada bir komik şeyler mırıldanır, arkadaşlarının okuyuşlarına güler veya ufak tefek yaramazlıklar yapardı. Buna karşın babam bütün okumaya gelen gençleri hoş tutmaya özen gösterir, kırıcı ve kaba davranmazdı.

Bu akşam okumaları sırasında, abim ve ben çok şeyler öğrenirdik babamdan. Veya evimize okumaya gelen çocuklardan… Sureleri duaları… Konuşmayı susmayı… Oturmayı kalkmayı… Bütün bunların yanında, babam bu çocukları evlerine yolcu ettikten sonra bizi önüne çağırır; iki dizimizin üzerine oturtur, ezberlerimizi tekrar ettirirdi. İnanç ve ibadetle ilgili dinî bilgilerimizi kontrol eder, yanlışlarımızı düzeltirdi. Hatta annemi de arada bir okuttuğu olurdu. Özellikle namaz sure ve duaları üzerinde çok durur; ufak tefek hataları varsa söyler, doğrusunu öğretirdi.

Kısacası babamın içtenliği, çocukların doğallığı, annemin iyi niyetiyle bir efsaneydi o günler.

Üye Girişi