SEMBOLİZM-2
1885 yılında başlayarak 1902'ye kadar süregelen sembolizm, parnasizm'e bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Sembolizm, sözcüklerin musikisi ve sembollerin yardımıyla duyguların en küçük parçalarına inmeye çalışan bir edebî akımdır. Romantikler coşkunluk içinde bulunan duyguların peşinden, realistler ve natüralistler bilim metotlarının sert adımlarının arkasından gidiyorlardı. Parnaslar ise, eşyayı dıştan Seyrediyorlar, onun özüne girmiyorlardı.
Sembolistler, eşyanın dış, yapısındaki sert görünüşten kaçıyorlar, onu, gölgenin kucağında, kızıllığın ateşinde, kısık bir lâmbanın ışığında görmeye çalışıyorlardı.
Charles Boudelaire'in öncülüğünde Varlain, Rimbaud ve Mallarme'nin sürdürdüğü sembolizm, duygu parçalarının, mısraı kuran sözcüklerin ahengine oturtulmasını ve bu duyguların düşünce yoluyla değil, ses yoluyla içe akmasını istemektedir.
Güzellik, parnasların sandığı gibi her zaman plastik değildir. Duygulardaki güzellik, plastik güzelliğin çok kez önüne geçer. Plastik güzellik sadece vücudun dış yapısına bağlı kalıyor. Hâlbuki bu güzellik bile, duygu yardımıyla anlaşılır. Güzeli güzel kabul eden şey, duygudur. Duygunun bu ayırma gücünü umursamazlık edemeyiz.
Sembolizmin genel nitelikleri şunlardır:
a)Hayal:
Sembolizm, eşyayı kendi sert gerçeği içinde görmekten kaçınmaktadır. Bakışlar eşyanın içte aldığı şekle çevrilmiş, dışardan içe yansıyan parıltılar seyredilmiştir.
Her şeyi bir rüyadaymış gibi görmek, açıklık ve belirlilikten kaçmak, sembolizmin baş tasasıdır. Eşya bir sis perdesi arkasında kalmalı, hayalimiz onu nasıl görebiliyorsa öylece kabul etmelidir. Çünkü güneş ışığı gibi sert ışık altında eşyanın ince çizgilerini görmek mümkün olmakla beraber, kaba çizgilerini de görmek var. Halbuki gölge altında eşya, hayalin, güzeli anlayış yeteneğine göre güzellik kazanır. İşte hayalimizin saptadığı bu güzellik doğrudur.
b)Sessizlik ( sükût):
Sembolizm, çığırtkanlıktan şiddetle kaçınır. Onun için karanlıklara doğru çekilip giden ve silinen ses, yaşamı sessizliğe doğru çeken akşamın habercisi kızıl guruplar, dinamizme fırsat vermeyen alaca karanlıklar, kendi haline bırakılmış eski parklar, «sararmış yapraklar, durgun sular, perdelerde gezinen gölgeler» sembolist şairin sanatını süsleyen şeylerdir.
c)Lirizm:
Sembolizme göre sanat fikre değil, duyguya seslenecektir. O halde şiir, içimizde birtakım ürperişler meydana getirmelidir. Bu da ancak lirizmle olur. Lirizm, doğum, sevgi ve ölüm gibi ortak-temler üzerinde, şairin, kendi duyumlarını sevdalı bir şekilde anlatmasıdır. Lirizm bu olunca, şair, akşam kızıllığındaki bir doğa parçasını, ya da perdede gezinen bir gölgeyi kendi duyumlarına göre, bizde bir estetik heyecan uyandıracak güçte anlatmalıdır.
d)Öznellik ( sübjektiflik):
Sembolizmde şiir, hitap etmek, ya da tefsir edilmek için meydana getirilmiş değildir. Her okuyan kimse, şiiri, kendi ruhunun titreşim yeteneğine ve kişisel yöneltilen ne göre duymalı ve anlamalıdır, Anlama, «şiirin fikrine ve maksadına ulaşma» gibi klasik kavram içinde düşünülmemelidir. Duyma da, şiirden bir şey anlamalıdır. Sembolizm, şiirin duyumla anlaşılmasını ister.
Sembolizmde öznelliği (sübjektifliği) iki yönlü olarak düşünmek gerektir- Bunlardan birisi sanatçıdan, öteki de okuyucudan gelen öznelliktir. Sanatçıdan gelen öznellik, sanatçının duyum gücüne, okuyucudan gelen de onun seziş gücüne bağlıdır.
e)Sözden daha çok musikiye yakın bir anlatım
Sembolizm, ölçünün kalıplarına sıkışıp kalmayı sevmediği gibi, kafiye zorunluluğundan da hoşlanmaz. Bunun içindir ki serbest nazım, sembolistlerin çağında ortaya çıkmıştır. Şiir, ölçü ve kafiye kurallarına denk getirilmesi tasasıyla gelişigüzel sözcüklerden kurulmamalıdır. Çünkü herhangi bir duygu parçasını sembolize edecek bir sözcüğün, ölçü, ya da kafiyeye uygunluk göstermemesi bakımından mısraın dışına atılması doğru değildir. Parnasizmin tersine olarak, duygunun doğasına uygun düşen sözcükler seçilmeli, fakat bunlar kendi aralarında bir musiki ahengi yaratmalıdır. Mısra bir sözcük dizisinden çıkmalı, bir ses armonisi durumuna gelmelidir.
f)Sembolizm'de dil:
Sembolizmde dil, herkesin anlayacağı bir nitelikte değildir. Oldukça ağırdır. Çünkü o, herkese değil, sanattan anlayanlara seslenmektedir. Onun için musiki gücü olmayan kaba ve kuru sözcükler, mısraa giremiyor.
Bizde sembolizm, Servet-i Fünun devrinde Cenap Sahabettin'in öncülüğünde bazı şairlerimiz tarafından denenmiştir. Fakat Batı'daki gibi olmamıştır. Feci Ati dediğimiz edebî akım sırasında bağımsız sanatçı olarak, sembolizmi, Ahmet Haşim temsil etmiştir. Fakat Ahmet Haşim'in sembolizmi de kendi tutumuna göredir. Onunki de tam Batı anlamında değildir.