Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

 FARUK NAFİZ HAYATI KİMDİR?

 

İşte bir sınıf arkadaşı daha. İki gün evvel bir masa başında otururken ona uzun uzun baktım. Sınıf arkadaşı ince, süzgün. Faruk’la bu dolgun varlık ne kadar birbirine benzemiyorlardı! Vaktiyle dümdüz alnı şimdi derin duygular, azametli düşüncelerin ağırlığı altında katlanmış. Eski pembe yüz, şimdi biraz daha kırmızı. Yanaklar dolgun. Şakaklarda hazin bir şafak sökmüş. Yalnız gözler değişmez derler. Hâlbuki şeklin, renk ve çizginin üstüne yükselebilenlere asıl onların değişmesindeki enginlik çarpar. Asıl gözler, asıl bakışlar değişiyor. Ömrün yaşını, ömrün sırrını yüz buruşuklarında, alın kırışıklarında, dudakların ucuna asılan derin çizgilerde aramayın. Yaş, gözlere çöken gam dumanında, bakışlara o anlatılmaz rengi, hali veren içli aydınlıklardadır. Faruk Nafiz, bu bakımdan tanınmayacak kadar değişmiştir. Buğdayın nimet olabilmesi için, iki ağır taş altında ezilmesi lâzım geldiği gibi, istidadın büyük şair olması için de, ıstırap değirmeninin çarklarından geçmesi lâzımdır.

Şair yüreği, şair vücudu içinde kınını kesen bir kılıca benzer. Cezbeli kavak yaprakları gibi, en rüzgârsız zamanda da, o ruh, ürpermeler içindedir. Gerçek şair, şöhrete erer, zengin olur, refaha kavuşur, yükselir, büyür, hattâ bazen bir tek vatan ufkuna da sığamayarak başka hudutlara taşar. Fakat mesut şair... İşte bu görülmemiştir.

Faruk’un da eserlerinde hep bu bozulmaz alın yazısının izlerine rastlarsanız şaşmayın.

Sevda başımda ateş, gurbet içimde düğüm

Yangından çıkan eşya gibi kırık döküğüm!

Fakat bunlar değildir uğruna yaş döktüğüm.

Yanarım benden evvel can verecek eserim.

Faruk’u böyle içli yapan bir yandan kendi yaradılışı, bir yandan da sürdüğü ömürdür. Bu iki şey, birbirini hazırlayıp büyüterek, birbirini bileyip keskinleştirerek yan yana yürüdüler.

Sanatkâra acınmaz; hürmet edilir. Onlar canlı amberlere benzerler. Amber nasıl ateşe düşmeden kokusunu vermezse, şair de yanmadan cevherini belirtmez. Istırap, bunların imbikleridir. Kızgın kazanında kaynatır, sonra damla damla süzer. Sonra, her damlada bir ruhun kanat sesi duyulur, her damlada bir renk âlemi parlar. Faruk Nafiz, daha ilk şiirlerinde engin bir gönül, sağlam bir dil olarak göründü. Çocuklar emeklerler, sıralarlar, sonra ayaklanırlar. Her şey, her hareket için böyle bir tedrici tabiî buluruz.

Fakat şairlerin hayatına dikkatle eğilip bakarsak, bu umumi kanundan taştığını, bu tabiî çerçeveden ayrıldığını görürüz.

O, hiç kekelemedi. İsa’nın beşikte konuşması gibi, Faruk da daha ilk şiirlerinde âhenk burcuna bayrağını dikti. Pürüzsüz bir nazımla yazdı. Hece vezni onunla büyük bir kuvvet kazandı. Yazmaya başladığı gün, mısralarında derin, coşkun, cana yakın bir lirizmin dalgalandığını gördük. Dostları kadar, düşmanları da bu kalemin fatihliğini alkışladılar. Suda Halkalar, Bir Ömür Böyle Geçti'den sonra bir gün bize Canavar'ı verdi. Daha önce açlık için söylediği:

Bir kavmi uykusundan uyandırır bu haller Doğar aç midelerden nur topu ihtilâller fikrinin, o piyeste genişlediğini, geliştiğini, daha hınçlı, daha bilenmiş bir hale geldiğini sezdik. O zamanlar, gözleri perdeli bir hassasiyet içinde bu eseri bir kızıl şafak sayanlar oldu. Fakat hüküm doğru değildi. Nitekim ruhlar durulduktan, gözlerdeki perdeler sıyrıldıktan sonra artık hiç kimse o yanlış yola sapmıyor.

Faruk için, bir zamanlar “Yahya Kemal’i taklit ediyor,” diyenler çıkmıştı. Her âhenkte Eredya damgası aramak mânâsız olur. Sonra, Faruk’ta dış sesiyle birlikte belki ondan daha zengin, daha tatlı bir iç nağmesi var. O, dışın keyfi için, içi boşaltmaz. Gerçek lirizminin coşkun akışı, hem içe hem dışa sihirli bir yay gibi dokunarak, dille birlikte ruhu da bülbülleştirir. Ahenkle ritim onda bir çaprast mızrap, bir dublkord’dur.

Midhat Cemal, son şiiri için:

- Sürahi büker gibi yazmış! diyordu. Ben de bu inanıştayım ve onun portresini bu güzel eserle süslemekten kendimi alamıyorum.

BİR YOLCU

Bir yolcu, geçen yıl bu saat gurbete çıktı.

Yaşlarla geçirdim ben o gün yolcumu erken;

Ufkumda onun varlığı sönmez bir ışıktı

Sönmez bir alev kaldı hayalimde giderken.

 

Meydan daha dün çağlayıp inlerdi sesinden

Meydanda kalan ruhum onun aksine daldı;

Düşmüş gibi bir levha geniş çerçevesinden

Ayrıldığı gün yeryüzü karşımda boşaldı.

 

 

Dersem yeri, bir böyle bahar inmedi yurda Bir böyle güneş geçmedi dünya üzerinden; Durdukça o, yer, gök, deniz el pençe dururdu Gezdikçe bütün manzara oynardı yerinden.

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL ŞİİRLERİ

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL KİMDİR?

HAN DUVARLARI İNCELEMESİ

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL HAYATI VE ESERLERİ


FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

Geçen hafta ölen Faruk Nafiz Çamlıbel'le "Hece'nin Beş Şairi"nden sonuncusunu da yitirdik . Aşağıdaki yazı, yakın dostu Nihad Sami Banarlı'nın "Han Duvarları"na (2. Baskı, l973) yazdığı önsözden alınmıştır:

Faruk Nafiz, şiire, bir gönül iklimi olan memleketinin mahalli ve tarihi atmosferine uygun, bir aşk şâiri olarak başlamıştır: Onun ilk şiirleri, İstanbul'da Balkan Savaşı'nın ve Birinci Dünya Harbi'nin kaybedildiği, üzgün ve ümitsiz yıllardaki romantik duygular içindedir: Böyle devirlerde insanların her şeyden çok, ya Allah'a, ya aşka, yahudda her ikisine sarıldığı görülür. Devrin marazi hassasiyeti, genç insan gönüllerini aşk ürperişlerine daha kuvvetle sürükler.

1918'lerden 1930'lara kadar olan zaman içinde edebiyatımızın yegane kudretli aşk şairi şöhretiyle tanınan ve şiirleri zamanın genç kız ve erkek defterlerine ihtimamla yazılan Faruk Nafiz'in bu başarısında Türkçe'yi güzel kullanışının te'siri çok büyüktür. O kadar ki Faruk Nafiz, meselâ, aruz'la söylediği şiirlerde bu vezni bir Türk arûzu haline koyan Muallim Nâci, Tevfik Fikret, Mehmed Akif, Ahmed Hâşim ve Yahya Kemal serisinin son usta şâiridir.

Onun şiiri, bilhassa bu meziyeti bakımından, üstad şâir Yahya Kemal tarafından takdir edilmiş ve:

Bir lübbüdür cihanda elezz-i lezâizin,
Her mısra-ı güzidesi Fârûk Nâfiz'in.

gibi, Yahya Kemal'in her şâir için kolay söyleyemeyeceği bir iltifatla değerlendirilmiştir.

Yıllar ilerledikçe, aşk şâirliği esas vasfını kaybetmemekle berâber; Faruk Nafiz'in, şiire daha başka duygu ve düşünceleri getirdiği de olmuştur: Fakirlerin ve muztariplerin derd ortağı olmak; yeni şiire eski şiirden bazı asli çizgiler aksettirmek; ilhâmını Kısas-ı Enbiyâ'dan alan, yeni duygu ve düşünce şiirleri söylemek; şiire, ince, İstanbul peyzajları işlemek vb. gibi türlü ilhamlar, teessürler; duygular, düşünceler, bu şiirlere dikkate değer bir çeşitlilik vermiştir.

Fakat Faruk Nâfiz'in bir de memleket şâirliği devresi vardır:

Şâir, çocukluk ve gençlik hayâtını yaşadığı Balkan Harbi, Birinci Dünya Harbi İstiklal Savaşı yıllarında, çeşitli yurd felâket ve ızdırapları içinde büyümüştü... 1922' de İleri Gazete muharriri olarak Anadolu'ya geçmiş, bir müddet Ankara'da kaldıktan sonra, edebiyat mualimi olarak, Ulukışla yoluyle, Kayseri'ye gitmişti. Faruk Nâfiz'in Anadolu'yu içinden tanımasına fırsat veren bu yolculuk, 1928'de daha geniş bir imkânla tamamlanmıştı: Devrin Maârif Vekili Mustafa Necati'nin riyasetinde Şark Vilâyetlerini Tedkik Heyeti'nde bulunan şâir, bu heyetle Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzu rum illerimizi görmüş ve dönüşte Kastamonu'yu tanımak fırsatını bulmuştu. O tarihlerde bir İstanbul şâiri için çok mühim ve çok yeni olan bu çeşit vatan içi seyahatleri, Faruk Nâfiz'in edebi hayatında dönüm noktası olmuştu: Bu devirde, şairin sanatında bir memleket edebiyatı vücûda getirme ideali yer tutar.

Faruk Nafiz, bu idealin ilk şaheserini Han Duvarları adlı, büyük şiiriyle vermiştir.

Bu şiirlerin bir kısmı da vezin, şekil, dil ve söyleyiş bakımından, Türk halk şiirinin lezzetini tattırır. Memleket şiirleri söylemek. Faruk Nafiz için, Anadolu'yu birçok cepheleriyle içinden tanımış olmaktan doğan bir anlayıştır. Şâir, bu arada, Türk şiirinin, umûmiyetle, Türk edebiyatının o devirde nasıl bir yol takip etmesi lâzım geldiğini, sağlam bir görüşle, düşünür. Onun " Sanat" isimli şiirinde, bizzat yapmaya çalıştığı bu "memleket edebiyatı"nın bir felsefesi vardır. Bu manzûmede egzotik veyâ kozmopolit sanat zevkiyle yerli ve milli sanat anlayışı ustalıkla karşılaştırılır ve şair, sebebini de belirterek bu ikinci sanatı tercih eder:

Başka san'at bilmeyiz, önümüzde dururken,
Söylenmemiş bir masal gibi Anadolumuz.
Arkadaş, biz bu yolda türkü'ler tuttururken.
Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz!

Ancak "Memleket Edebiyatı" yapmak, Faruk Nafiz için, o yıllarda üzerinden geçen fırtınalarla sarsılmış, fakirleşmiş, muztarip Anadolu'nun bu hâlinden istifâde eden bir gösteriş yapmaktan ve türlü siyasi maksatlarla, yabancı ideolojilerden uzak, samimî bir harekettir. Bunun içindir ki şâir, Anadolu'nun ıztırabına yerinde ve kuvvetli çizgilerle temas etmekle beraber, daha çok o perişan haliyle bile güzel ve sevimli bir vatanda yaşayan halkımızın incelik ve üstünlüklerini gösteren, iyi ruhlu bir edebiyat meydana getirmiştir. Yine bunun içindir ki Faruk Nâfiz'in bu tarz şiirlerinde dört asır evvelki saz şairi Karaca Oğlan'ın şiirlerini besleyen, yurd güzellerine ve yurd güzelliklerine ait, yerli çizgiler görülür:

Yağ kandillerinin ve türlü bakımsızlıkların isleri ile kararmış Han Duvarlarında birer ayet gibi ışıldayan âşık tarzı şiirler; fidan veya söğüd boylu köy kızları; toprağa diz vuruşları içimizi kımıldatan, dağ gibi Türk zeybekleri bunlar arasındadır. Bu şiirlerde, tekerleklerinde memleketin inlediği duyulan, emekdar kağnılarla kuş uçmaz yollardan pervasız akıp giden, kızıl saçlı, köy kızları da vardır; bir yerden bir yere durmaksızın yolcu taşıyan ve ömürleri yollarda geçen arabacıların duyguları da...

Kısaca, bu şiirlerde görülen, "O zaman için yeni " dünya, büyük romancı Reşad Nuri'nin Anadolu sahneleriyle süslü romanlarında olduğu gibi, yalmz zekalarında, tecrübe, tevâzû ve irfanlarında değil, ıztıraplarında da bir incelik ve sevimlilik bulunan, sıcak ve asil bir milletin dünyasıdır.

Faruk Nafiz'in san'atında çok mühim bir vasıf, onun şiirlerinin ne Doğu ne de Batı edebiyatlarının özentisinde olmayan yerliliğidir.

Asrımız Türkçesini çok iyi kullanan ve Türk milletinin meydana getirdiği dile şuurla sâdık kalan Faruk Nafiz, kendi çağının şiir Türkçesine:

Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana,
Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime.
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır,
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme, gönlüm dilime..

kıt'asında belirttiği gibi, bir gönül dili vermeğe muvaffak olan şairlerdendir.

DAĞLARCA'NIN BİR ANISI

”1932-33 yılıydı. Kuleli Lisesinin son sınıfındaydım. O yıllarda kitaplarımı defter biçiminde yayınlardım! Bir cumartesi "Bahçeler" adlı defter kitabımı kapınca soluğu Cumhuriyet Gazetesi'nde aldım. Sordum odasını gösterdiler. Günün büyük yazarı, ne yazık ki yoktu. Karşı köşedeki masada oturan Yusuf Ziya Bey-resimlerinden tanımıştım-beni neredeyse saygı ile karşıladı, yer gösterdi, çay ısmarladı. Peyami Safa Bey'in çıktığını söyledi. Biraz konuştuk. "Bahçeler"i Üstada vermesini rica ederek kendisine bıraktım.

İki gün sonra başka bir kısımda oturan sınıf arkadaşım Halûk Şehsuvaroğlu bir Cumhuriyet gazetesiyle yanıma geldi Yusuf Ziya'nın "Bahçeler"i konu edinen fıkrasını gösterdi. İki ay geçti. Unutmuşum "Bahçeler"i filan. Ara sınavlar bastırmıştı. Postadan aynı tarihli dört Ulus gazetesi birden çıktı adıma. Şaşkınlıkla açtım. Bahçeler adlı bir yazı. Üç sütunluk. Övücü çok. İmza: Faruk Nafiz Çamlıbel. Hiç görmemiştim kendisini. Ününün zirvesinde olan Faruk Nafiz Çamlıbel'in ilgisi, inceliği mutlu kıldı beni, kendime güvenmemi sağladı. İyi ki anılarımı sordunuz da bana yaptığı bu iyiliği açıklama olanağını buldum.

Taha Toros

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL ŞİİRLERİ

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL KİMDİR?

HAN DUVARLARI İNCELEMESİ

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL HAYATI VE ESERLERİ


YİTİRDİĞİMİZ FARUK NAFİZ-OKTAY AKBAL

Cağaloğlu yokuşundan aşağı iniyordu, ağır adımlarla, vitrinlere kaçamak bir göz atarak. Tek bir kişiyle selâmlaşmadı, tek bir kişi yolunu kesmedi, tek bir kişi onu tanımadı... Bir zamanların en ünlü, en sevilen şairiydi oysa. Şiirleri okul kitaplarındaydı, en azından çeyrek yüzyıl boyunca bütün ortaokul, lise öğrencilerinin ezberindeydi. Başlasam şimdi size «Han Duvarları» nı okuyabilirim baştan başa: «Yağız atlar kişnedi / Meşin kırbaç şakladı / Bir dakika araba / Yerinde durakladı» diye, ya da «Çoban Çeşme» sini «Derinden derine ırmaklar akar / Uzaktan uzağa çoban çeşmesi» diye, ya da «At» ı, «Bir gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor» u..

Unutulmuştu. Okul kitaplarında, birçok edebiyat öğretmenlerinin dilindeydi. yine dizeleri ezberletiliyordu belki, ama çağının gerisinde kalmıştı. Şiirleriyle, sanatçı kişiliğiyle.. Niye böyle oldu? Her sanatçının kesinlikle egemenliğini duyurduğu bir dönem vardır. Yükselir yükselir doruğa, en uç noktaya. Ya bir süre orda durur, ya da hızla inmeye başlar. Okur çabuk bıkar, değişiklik, yenilik ister. Zaman altüst eder beğenileri, yerleşmiş değerleri, kanıları. Bir sanatçı direnirse otuz - kırk yıl öncenin havasında, geçer gider otuz kırk yıl geriye...

Faruk Nafiz Çamlıbel yetmiş beş yaşında öldü. Bir vapur gezisine çıkmış, kalp krizi yakalamış onu yolun yarısında. Bir şairin üstüne kapanmış yaşam kitabının son yaprağı. Edebiyatımızdaki etkinliğini 1940'lardan beri yitirmişti zaten. Cumhuriyetin ilk sanatçı kuşağı, Tarancı’lar, Kanık’lar, Necatigil'ler. Külebi’ler vb yetişmişti, şiirde bir beğeni devrimi olmuştu. Hececilerin şiiri sığ bir limanda sıkışıp kalmış gemilere dönmüşlerdi. Çamlıbel’di en güçlüsü Hececilerin, hece veznini başarıyla kullanmıştı, o kalıba engin bir duyarlık katmıştı. Dizeleri belleklerdeydi. 1940 a kadar sürdürdü «güçlü şair» havasını.. Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Yahya Kemal'in varlığı bile onu büsbütün ikinci plana itemedi, ama 1940’taki «Yeni Şiir» akımıyla kopuverdi yaşayan edebiyat dünyasından...

1946 seçimlerinde İstanbul milletvekili seçildi. 1950'de, 1954’de, 1957'de bir daha bir daha.. Tam dört dönem İstanbul'u temsil etti Büyük Meclis'te. Kim hatırlar Faruk Nafiz’in, hem de yıllar yılı lise öğretmenliği yapmış, eğitimci, yazar, şair Faruk Nafiz'in Meclis kürsüsünden hiç değilse anladığı bildiği konularda çıkıp etkili birkaç söz söylediğini? Hattâ Komisyonlarda «bir şeyler» yaptığını? Hayır Faruk Nafiz tek partili dönemin sanatçı, yazar milletvekilleri gibiydi, aydan aya aylık alan, arada bir Meclis'te görünen bir kişi DP çıkmazlara girdiğinde, yanlış bataklıklara gömüldüğünde bile sezemedi, göremedi önceden bunu. En küçük bir uyarma bile yapmadı, böyle bir şeyi aklına bile getirmedi. Boğaz lokantalarında, kahvelerinde oturmak, yaprakları dökülen yollarda dolaşmak, o kadar. Yeni şiirler yazsaydı, oyunlar yazsaydı, hiç değilse çağdaş edebiyat üzerine eleştirmeler yazsaydı, anılarını yazsaydı, kısacası «edebiyatçı» olarak bir şeyler yapsaydı bari!... O da yok ortada. Bir gölgeydi Faruk Nafiz kendi şairlik anısını taşıyan. Tam dört dönem, onaltı yıl sürdü milletvekilliği, bir tek kez sesi duyulmadı, ne olumlu, ne olumsuz bir şeye kalkışmadan, sesini çıkarmadan hattâ yazı, şiir de yayınlamadan...

Faruk Nafiz’den güzel şiirler kaldı edebiyat dünyamıza. Sayıları çok değil, ama bir şair bin şiir bırakmaz ardında beş - on şiir yeter adını yaşatmaya. Çamlıbel sağlığında yaptı bu seçmeyi, «Han Duvarları» adlı kitabında en güzel şiirlerini bir araya getirdi. Zaman gerekli ayıklamayı yapar, bir avuç da olsa ağırlığı olan dizeler kalır yarına. Hiçbir değerli şair büsbütün yok olup gitmez yaşamdan. Faruk Nafiz'in de en kalıcı dizeleri bir araya getirilir, yeniden basılır, şiirseverlerin kitaplığında yerini alır.

«Evvelâ köylülerden doğmalıdır inkilâp» diyordu «Canavar» oyunun kahramanı Ahmet. Faruk Nafiz «Kuvvetle hak. Bu iki büyük düşman yakında çarpışacak» diye bağırıyordu. Atatürk devriminin en coşkulu yıllarıydı. Sonra herşey değişti. Çamlıbel bıraktı devrimci coşkusunu, hatta şairliğini. Boşa mı gitti bunca yıl, bunca zaman?... Kimbilir belki de gizliden gizliye, yayımlamadan yazdı yazdı, bir takım yeni şiirler, oyunlar, romanlar... Belki de anılarını bıraktı gelecek kuşaklara... Bilmiyoruz bunları...

«Tarihe karıştı eski sevdalar» demişti ünlü bir şiirinde. Faruk Nafiz de tarihe karıştı şimdi. Güzel dizelerini okurlarına bırakarak...

OKTAY AKBAL
Cumhuriyet Gazetesi, 14 Kasım 1973

 

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL ŞİİRLERİ

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL KİMDİR?

HAN DUVARLARI İNCELEMESİ

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL HAYATI VE ESERLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi