Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TEVRİYE

Genellikle nükte yapmak için bir sözcüğü birkaç anlama gelecek şekilde kullanmaya tevriye denir. Tevriye sanatında sözcüğün gerçek yani yakın anlamı verilir; fakat uzak anlamı kastedilir. Tevriyeli kullanılan sözlerin ikisi de gerçek anlamlıdır. Tevriyede mecaz yoktur. Bu yönüyle kinayeden ayrılır.

 

Ben

“Bu kadar letâfet çünkü sende var

Beyaz gerdanında bir de ben gerek”

Bu kadar güzellik sende varken beyaz gerdanında da bir ben olmalı diyor. İkinci dizede “ben” tevriyeli kullanılmıştır. Yakın anlamı, vücuttaki siyah kabartı; uzak anlamı ise, 1. tekil kişidir.

 

Bâki

“Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”

Sesini bu dünyaya Davud peygamber gibi duyur, haykır; çünkü gelip geçici olan bu dünyada kalıcı olan tek şey güzel bir sestir. Şair, “Bâkî” sözünü tevriyeli kullanmıştır. Yakın anlamı, şairin kendi adı; uzak anlamı ise, ebedî yani sonsuzdur.

 

Gül

Gül gülse dâim, ağlasa bülbül aceb değül

Zira kimine ağla demişler, kimine gül”

Gül hep gülse, bülbül de hep ağlasa buna şaşmamalıdır; çünkü kimine gül kimine de ağla denmiştir. Burada “gül” sözcüğünün yakın anlamı, gülme eylemi; uzak (amaçlanan) anlamı ise gül çiçeğidir.

 

Asma

“Bir delikanlı haramîdir deyü afv ettiler

Asmadan kurtuldu ammâ çok sıkılmıştır şarâb”

Eşkiyalık yapan delikanlı affa uğrayıp asılmaktan kurtuldu, üzüm ise asmadan kurtuldu ama sıkılıp şarap olmaktan kurtulamadı. Asma, söylenen anlamıyla asmak eylemi; amaçlanan anlamıyla da üzümdür.

 

Ocak

“Koyup kaldırmadan ikide birde

Kazan devrildi, söndürdü ocağı”

Osmanlı Devleti’nin ordusu olan Yeniçeri ocağı, son dönemlerinde sürekli kazan kaldırdığı (isyan ettiği) için 1826 yılında kaldırılmış, şair Keçecizâde İzzet Molla da bu beyiti yazmıştır. “Ocak” ateş yakılan yer ve Yeniçeri Ocağı anlamlarında kullanılmıştır.

 

Tâhir

“Bana Tâhir Efendi kelp demiş

İltifatı bu sözde zâhirdir

Mâlikî mezhebim benim zirâ

İtikatımca kelp tâhirdir.”

Şair Nefî kendisine “kelp” yani köpek diyerek hakaret eden Tahir Efendi’ye inancı gereği köpeğin temiz olduğunu söylerken bir yandan da aynı hakareti söz sahibine geri göndermektedir. Kelp köpek demektir. Tâhirin ise söylenen anlamı “temiz”, amaçlanan anlamı ise Tâhir Efendi’dir.

 

Rüzgâr

“Bâkî çemende hayli perîşan imiş varak

Benzer ki bir şikâyeti var rûzgârdan

Şair, yaprakların savrulmaları nedeniyle rüzgârdan şikâyetçi olmaları gibi kendisinin de geçen zamandan şikâyetçi olduğunu dile getiriyor. Burada da “rüzgâr” sözcüğü hem yel hem de zaman anlamıyla tevriyeli kullanılmıştır.

 

Gülüverdi

“Bir buse mi bir gül mü verirsin dedi gönlüm

Bir nim tebessümle o afet gülüverdi.”

Gönlüm sevgiliye, bir öpücük mü yoksa gül mü verirsin diye sorunca o afet sevgili utanarak bana gülüverdi. Gülüvermek eylemi ve “gül”ü verdi anlamlarında.

 

Eller

“Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül

Gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül…”

Bülbül kıskançlığından çatlasa da gül yağını hep yabancılar sürünür. “El” hem organ hem de yabancı anlamıyla kullanılmıştır.

 

Dil Yaresi

“Dedim: Dilber, niçin sararıp soldun

Dedi: Çekdiceğim dil yâresidir”

Şair, dilindeki yaranın kendisinin sararıp solmasına yol açtığını söylerken, aslında bir güzele olan aşkı nedeniyle böyle sararıp solduğunu anlatmak istemiştir. Bu dizelerde “dil” sözcüğü ile tevriye yapılmıştır. Dil sözcüğü hem “tat alma organı” hem de “gönül, yürek” anlamındadır.

 

Kemâl

“Şahsında tam Kemalini bulmuştu şiirimiz

Her mısrasında benliğimiz vardı, tertemiz”

Onun şahsında şiirimiz olgunluğa erişmişti; çünkü onun şiirlerinin her satırında benliğimiz vardı. Beyitteki “Kemal” sözcüğü tevriyeli olarak kullanılmıştır. Sözcüğün gerçek anlamı olgunlaşmaktır; fakat bu dizelerde asıl kastedilen şair Yahya Kemâl’dir.

 

Sicim

“Sana geç kalmışlığım yatak değiştirdi, yüzüne sızdı

Sicim sana yağmurdu, bana darağacı…”

Bu dizelerdeki “sicim” sözcüğü de hem darağacının ipi hem de yağmurun bir türü olarak kullanılmıştır.

 

Kûyunda nâle kim dil-i müştâkdan kopar 

Bir namedir Hicaz’da uşşakdan kopar 

                       Nâili-Kadim 

 


TEVRİYE-İSLAM ANS.

Yakın ve uzak iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kastetmek mânasında bedî‘ terimi.

 

  

TÜRK EDEBİYATI.

Tevriye klasik belâgat kitaplarında anlamla ilgili sanatlar arasında zikredilmişse de başka bir dile çevrilmesi halinde sanatı meydana getiren anlam çokluğu kaybolacağından lafız sanatları arasında da gösterilmiştir (Cevdet Paşa, s. 168; Bilgegil, s. 192). Bazı belâgat kitaplarında tevriye îhâmdan sayılmış, tahyîl, tevcih, mugalata, zülvecheyn, cinâs-ı ma‘nevî, kinaye ve ibham sanatlarıyla birlikte incelenmiştir. Recâizâde Mahmud Ekrem, “diğer bir şeyi hatıra getirmek için bir şey söylemek” biçimindeki tanımı altında tevriye ve telmihi birleştirmiştir (Ta‘lîm-i Edebiyyât, s. 273). Belâgat kitaplarında tevriye ve îhâm konusundaki farklılık şairin maksadıyla alâkalıdır. Buna göre tevriyede kelimenin yakın anlamı ikinci planda tutularak uzak anlam hedeflenir. “Vehme, şüpheye düşürmek” anlamındaki îhâm ise şairin veya edibin birden fazla anlama gelen bir kelimeyi hangi anlamda kullandığının kesin biçimde bilinememesidir. Özellikle Türkçe belâgat kitaplarında bazan her iki kavrama aynı anlama delâlet etmek üzere yer verilmiştir (Coşkun, s. 114-118).

Tevriyeyi oluşturan kelimenin yakın anlamı ve uzak anlamı vardır. Yakın anlamı kelimenin akla ilk gelen temel anlamı olup bu anlam diğer kelimelerle desteklenir. Uzak anlam ise yine ifadedeki bazı kelimelerin yönlendirmesiyle ortaya çıkar. Bu ikinci anlamla söyleyiş zenginleştirilir. Meselâ Hayâlî için söylenen, “Sözü dilde hayâli gözde kaldı” mısraındaki hayâli kelimesiyle ilk kastedilen kelimenin temel anlamıdır. Ancak bu kelimeyle şairin mahlası da kastedilmek suretiyle mısraın anlamı zenginleştirilmiştir. Mısrada yer alan dil kelimesinin anlamı Farsça’da “gönül”, Türkçe’de “lisan”dır. Hayâli kelimesinin yakın anlamı dil kelimesinin her iki anlamıyla uyuşmaktadır. Bâkî, “Minnet Hudâ’ya devlet-i dünyâ fenâ bulur/Bâkî kalır sahîfe-i âlemde adımız” beytinde yakın anlamı “kalıcı olan”, uzak anlamı şairin mahlasını ifade eden bâkî kelimesi tevriyeli kullanılmıştır. Tevriyede bir sebebe/nükteye bağlı olarak maksat gizlenir. Zira maksadı işaret yoluyla veya dolaylı biçimde anlatmak sözü daha etkili hale getirir. Maksadın uzak mâna ile ifadesi anlatıma bir incelik katıyorsa veya anlatımı daha güçlü ve etkili hale getiriyorsa tevriyeye başvurulur. Böylece şair bir tür zekâ oyunuyla söze anlam zenginliği kazandırmış olur.

Tevriye yapılışına ve anlam özelliklerine göre çeşitlilik göstermektedir. Yapılışlarına göre tevriyeler dörde ayrılır. 1. Mücerret tevriye. İfadede tevriyeli kelimenin yakın veya uzak anlamından birine ait bir işaret bulunmayan tevriyedir. Mücerret tevriyelerin bir kısmında kelimenin uzak anlamı niyet, muhatap, zaman ve mekân gibi ifade dışı unsurlarla belirlenir; buna “hal tevriyesi” denilebilir (a.g.e., s. 107). Meselâ Hüsnî’nin, “Sordum nigârı dediler ahbâb/Semt-i Vefâ’da doğru yoldadır” beytinde vefa ve doğru yol kelimelerinde tevriye vardır. Vefa semti tamlaması yakın anlam olarak sevgilinin bulunduğu yeri, İstanbul’daki Vefa semtini, uzak anlamıyla sevgilinin vefakâr ve sâdık olduğunu belirtmektedir. Vefanın yakın anlamının semt ismi olması için sevgilinin Vefa’da oturması ve orada oturduğunun bilinmesi gerekir. Yine “doğru yoldadır” sözü yakın anlamıyla sevgilinin evinin Vefa semtinde yol üzerinde olduğunu veya Doğruyol caddesinde bulunduğunu, uzak anlamıyla sevgilinin iffet sahibi olduğunu bildirmektedir. 2. Müreşşah tevriye. Tevriyeli kelimeden önce veya sonra yakın anlamla ilgili kelime ya da söz diziminin zikredilmesiyle meydana gelir. Meselâ, “Verdim gönül o gül-ruhun âline aldanıp/Etmezdi kimse eylediğim rengi ben bana” beytinde al kelimesi (kırmızı/hile, tuzak) tevriyeli kullanılmış olup gül-ruh (gül yanaklı) terkibiyle ikinci mısradaki renk kelimesi (renk/hile, aldatmaca) al kelimesinin yakın anlamının kırmızı olduğunu göstermektedir. 3. Mübeyyen tevriye. Tevriyeyi meydana getiren kelimeden önce veya sonra uzak anlamla ilgili bir kelimenin zikredilmesiyle oluşur. Nâilî’nin, “Kûyunda nâle kim dil-i müştâktan kopar/Bir nağmedir hicâzda uşşâktan kopar” beytinde hicaz (Mekke ve Medine/hicaz makamı) ve uşşak (âşıklar/uşşak makamı) kelimeleri tevriyeli kullanılmış, uzak anlam olarak da nağme kelimesiyle irtibatlandırılmıştır. 4. Müheyyi tevriye. Tevriyeli kelimenin uzak mânasıyla ilgili bir veya birkaç sözün daha önce zikredilerek ikili anlama zemin hazırlanan tevriyedir. Keçecizâde İzzet Molla’nın, “Tecemmu‘ eyleyip meydân-ı lahme/Tuz ekmek hâini bir nice bâğî/Koyup kaldırmadan ikide birde/Kazan devrildi söndürdü ocağı” mısralarında şair ocak kelimesini tevriyeli kullanmış, uzak anlam yerine Yeniçeri Ocağı’nı hedeflemiş, “kazan devrildi” sözüyle zihni bu algıya hazırlamıştır.

Tevriye sanatının en önemli kaynağı cinaslı kelimelerdir. Bu sebeple bazı belâgatçılar tevriyeyi “cinâs-ı ma‘nevî” şeklinde tanımlamaktadır (a.g.e., s. 108). Fuzûlî’nin, “Sakın gönlüm yıkarsın pendden dem urma ey nâsih/Hevâ-yı nefs ile bir mülkü vîrân eylemek olmaz” beytinde Arap harflerinden nûn, fâ, sîn ile (n-f-s) yazılan kelime hem “nefs” hem “nefes” biçiminde okunabilmektedir. Kelimenin birinci anlamı nefistir (benlik). Beytin vezni ve genel anlamı kelimenin nefs şeklinde okunmasını gerekli kılmaktadır. Buna rağmen beyitteki hevâ ile (hava, nefes) dem (soluk, nefes) kelimenin “nefes” anlamını desteklemektedir. Yine Zâtî’nin, “Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değil/Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül” beytinde ikinci gül kelimesinde böyle bir tevriye mevcuttur. Tevriye sanatını besleyen öğeler arasında kelime ve deyimlerin asıl anlam, yan anlam ve mecaz anlamları önemli yer tutar. Böylece cümle içinde asıl anlamıyla kullanılan bir kelimenin yan anlamı ve mecazi mânası tenasüple çağrıştırılarak tevriye yapılabilir. Benzer şekilde mecazi mâna ile kullanılan bir kelimenin yan ve asıl anlamı kastedilerek de yapılabilir. Bunun yanında tevriyeli kelimenin uzak ve yakın anlamlarının her ikisi hakiki veya her ikisi mecazi olarak kullanılabilir. Mecazi anlam, yan ve asıl anlama dayalı tevriyeler cinasa dayalı tevriyeler kadar etkili değildir. Ancak kelimenin temel anlamıyla mecazi anlamı arasındaki ilgi zayıfladığında mecazlı tevriyeler de cinaslı tevriyeler kadar bedîî olur. Ziyâ Paşa’nın, “Pek rengine aldanma felek eski felektir/Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir” beytindeki dönek kelimesinde mecaz anlamıyla asıl anlam birlikte kastedilmiştir. Öte yandan deyimler tevriye sanatının önemli kaynaklarındandır. Mecazi anlamıyla kullanılan bir deyimin gerçek anlamının ifadeye uygun düşmesi tevriye için bir yoldur. Yûnus Emre’nin, “Ben toprak oldum yoluna sen aşurı gözetirsin/Şu karşıma göğüs geren taş bağırlı dağlar mısın” beytinde teşbih yoluyla oluşturulan taş bağırlı (acımasız/dağların içinin taş oluşu) deyimi tevriyeli kullanılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Muallim Nâci, Edebiyat Terimleri: Istılâhât-ı Edebiyye (haz. M. A. Yekta Saraç), İstanbul 2004, s. 114-115; Ahmed Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmâniyye, İstanbul 1299, s. 168-169; Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta‘lîm-i Edebiyyât, İstanbul 1299, s. 273-278; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri-Belâgat, İstanbul 1989, s. 192-197; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1994, s. 159-160; M. A. Yekta Saraç, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, İstanbul 2000, s. 177-181; Menderes Coşkun, Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar, İstanbul 2007, s. 104-128; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 2007, s. 454; İsa Kocakaplan, Açıklamalı Edebi Sanatlar, İstanbul 2008, s. 184-187; Hasan Aktaş, Klasik Türk Şiirinde Edebi Sanatlar, Edirne, ts. (Yort Savul Yayınları), s. 104-109.

Meliha Y. Sarıkaya İslam Ans. TDV., cilt: 41; sayfa: 46

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi