İSTİÂRE
Teşbihle yakınlık gösteren bir sanattır. Bilindiği gibi teşbih en az ki öge ile yapılır. Benzeyen ve (kendisine) benzetilen. İşte benzetme bu iki ögeden birisi ile yapılırsa istiâre meydana gelir. Mesela: “Aslan asker” deyimi teşbih-i beliğ’dir. Çünkü iki öge yapılmıştır. Arslan, askere benzetilmiştir. Arslan, kendisine benzetilen; asker, benzeyendir. Askere sadece “arslanım” dersek kendisine benzetilen kullanış olduğu için istiâredir.
İstiare şu üç özelliği kendisinde toplar:
- Kelime mecazi manada kullanılır. “Arslanım”da kelime “cesur, kuvvetli, korkusuz” gibi mecazi manada kullanılmıştır.
- Benzetme yapmak amacıyla kullanılmıştır.
- Gerçek manasında katiyyen kullanılamaz
İşte istiarenin meydana gelebilmesi için gerekli şartlar bunlardır. Yani istiareyi meydana getiren kelime mutlaka mecazi manada kullanılmış olmalıdır. Bu bir. İkincisi bu kullanılıştan amaç mutlaka benzetme yapmak olmalıdır. Üçüncüsü kelimenin gerçek anlamda değerlendirilmesi mümkün değildir (Buna karine-i mania / kelimeyi gerçek anlamında kullanmayı engelleyen ipucunun bulunması denilir.)
Şimdi "arslanım" kelimesini bu açılardan gözden geçirelim: Kelime "cesur, kuvvetli, korkusuz" gibi mecazi anlamlarda kullanılmıştır. Yani gerçek anlamı olan "dört ayaklı yırtıcı hayvan" olmaktan çıkmıştır. Yine bu kelimenin kullanılmasından maksat, askeri cesaret yönünden arslana benzetmektir. Yani benzetme yapmaktır. Son olarak arslan kelimesinin gerçek manasında değerlendirilmesi, yani askerin "dört ayaklı yırtıcı bir hayvan olarak düşünülmesi mümkün değildir.
Demek ki istiare teşbihteki iki öğe olan benzeyen veya benzetilenden sadece biri ile yapılıyor ve yukarıdaki üç özellik mutlaka her istiare çeşidinde bulunuyor, istiare, sanatkârın kendisini heyecana kaptırması sonucu yaptığı bir sanat olduğundan heyecana bağlı sanatlar bölüğündedir. Kelimenin manası bu sanata esas teşkil ettiği için de mana sanatları grubuna girer. Burada mana sanatlarının bir özelliğini de belirtelim. Mana ile ilgili bazı sanatlar kelimenin gerçek manaları ile yapılır. Bir kısmı da istiarede olduğu gibi kelimenin mecazi manası ile yapılır ki bunlara MECAZ SANATLARI ismi de verilir.
En fazla kullanılan istiare çeşitleri AÇIK İSTARE ve KAPALI İSTİARE'dir.
1.AÇIK İSTİARE (istiare-i musarraha)
İstiare zayıf bir varlığı daha kuvvetli göstermek için yapılan benzetmedir. Teşbihten farkı sadece tek öğe ile yapılmasıdır. BENZEYEN zayıf öğe, BENZETİLEN ise kuvvetli öğedir. İşte açık istiare kuvvetli öğe, yani (KENDİSİNE) BENZETİLEN ile yapılır.
“Macera başlamak üzereymiş o gün
Sürecekmiş bu ateş yıllarca”
(Yahya Kemal Aşk Hikâyesi, KGK, s. 143)
Yukarıdaki beyitte aşk "ateşe" benzetilmektedir. Aşkın yakıcılığını daha şiddetli belirtmek için ateş kelimesi kullanılmış. Yani kuvvetli öğe (kendisine benzetilen) ateştir. O zaman burada açık istiare vardır. Bu ilk örnekte, istiarede gerekli üç şartı da arayalım: 1. Ateş kelimesi şiddetli sevgi manasında yani mecazi manada kullanılmıştır. 2. Benzetme maksadıyla kullanılmıştır. 3. Ateş kelimesinin gerçek manasında kullanılması mümkün değildir. (Zira aşk odun, kömür, gaz, vs. gibi maddelerin tutuşturulması sonucu meydana gelmez.)
“Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde”
(Yahya Kemal, Telaki, KGK, s.130)
Sevgilinin dudakları kanlı bir güle benzetilmiş, Dudak söylenmemiş.
“Uludağ etekleri al ipekten bu akşam”
Ö.Bedrettin Uşaklı
“Karadutum, çatalkaram, çingenem
Nur tanem, nur tanem, bir tanem”
Bedri Rahmi Eyüboğlu
“Yüce dağ başında siyah tül vardır”
“Havada bir dost eli okşuyor derimizi”
a.) Mutlak Açık İstiare:
İstiarede benzeyen ve benzetilen özellikleri söylenmez. Sadece BENZETİLEN söylenir
“ O şafak vaktinin cihangiri”
Yahya Kemal Beyatlı, Itri
Itri, “Cihangir”e benzetiliyor. Sadece benzetilen söylenmiş
“Elli yıl geçtiği günlerde büyük mucizeden”
YKB
İstanbul’un fethini büyük mucizeye benzetiyor
b.) Mücerred Açık İstiare
Benzetilen ile beraber benzeyin bir özelliği de söylenir. “Süngülü bir arslan” Burada asker arslana benzetilmiştir. Asker söylenmemekle beraber özelliğini belirten “süngülü” kelimesi söylenmiştir.
“O deha öyle toplamış ki bizi
Yedi yüz yıl süren hikâyemizi
Dinlemiş ihtiyar çınardan”
Y.K.B.
Osmanlı tarihi yedi yüz yıl süren bir hikâyeye benzetiliyor. Benzetilen hikâyedir. “yedi yüz yıl” ise Osmanlı tarihinin yani benzeyenin bir özelliğidir.
“Felekten istemeyiz yeryüzünde varsa huzur
Kemâl semt-i hamûşânda hâbdan başka”
Namık Kemal
Ölüm “uykuya” benzetiliyor. Ölümle ilgili olarak da mezarlık zikrediliyor.
c.) Müreşşah Açık İstiâre.
Benzetilenle beraber yine benzetilenin bir özelliği söylenir.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden”
YKB
“Ölüm”, sefere çıkmaya benzetiliyor. Seferle ilgili olarak “dönmek “söylenmiş
Her sabah başka bahar olsa da ben uslandım
Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım.”
YKB
Sevgili “gül”e benzetiliyor. Gülle ilgili olarak da “bahar ve bahçe” söylenmiş.
“Âni bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım”
YKB
Aşk “alev gömlek”ine benzetiliyor. Alevle ilgili olarak “yanmak” söylenmiştir
2.KAPALI İSTİARE
Bu istiare türünde benzetme, BENZEYEN unsurlarla yapılır. Yani kendisine benzetilen unsur söylenmez, kapalı kalır. Bu yüzden bu istiareye KAPALİ İSTİARE denilir. Açık istiare bölümünde sanatı bulma metodunu geniş olarak verdiğimizden burada hemen örneklere geçiyoruz:
“Eşcar-ı bağ hırka-i tecride girdiler
Bad-ı hazan çemende el aldı çenardan”
(Baki)
Bağdaki ağaçlar tecrid hırkasına giren dervişlere benzetiliyor. Ağaçlar (Benzeyen) söylenmiş, derviş (benzetilen) söylenmemiş. Ağaçların dervişe benzetildiklerini "tecrid hırkasına girmek" deyiminde anlıyoruz.
“Hafız Osman gibi bir hattatla gömülmüş bir ışık
Bu mezarlıkta siyah toprağı aydınlatıyor
Belli, kabrinde o, bir nura sarılmış yatıyor.”
(Y,Kemal, Koca Mustafapaşa, KGK, s.50)
Nur, örtüye benzetiliyor. Örtünün özelliği sarılmak söylenmiş.
“Kandili yüzerken uykularda
Mehtab-ı sürükledik sularda”
(Y.Kemal, Gece, KGK, s.53)
“Gök nura gark olur nice yüz bin minareden
Şehbal açınca ruh-ı revan-ı Muhammedi”
(Y.Kemal, Ezan-ı Muhammedi, EŞR, S.43)
Peygamberimizin ruhu kanatlanmış bir kuşa benzetiliyor. Kuş söylenmemiş, özelliği olan kanat açmak söylenmiş.
“Ay zeytin ağaçlarından yere damlıyordu.”
“su” kendisine benzetilen
“Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi”
Kapalı istiarede kendisine benzetilen olmaz onun bir özelliği bulunur.
“Çamlar hüzünlü, yollara düşmüştü söğüt çınar
Yaprak dökülüp huzura kapanmıştı sonbahar”
İbrahim Alaaddin
“Siyah selvi divan durur
Başucunda bütün gece”
Orhan Seyfi Orhon
3.TEMSİLİ İSTİARE
Bu istiare çeşidi yalnızca bir öge ile yapılır. Bu öge daha çık “benzetilen” ögesidir. Benzetilenin muhtelif özellikleri ile benzeyen teferruatlı olarak verilir. Temsili istiarede söylenmeyen kavram okuyucu tarafından bilinir. F. Nafiz’in “At” , Y. Kemal’in “Deniz Türküsü ve Sessiz Gemi” şiirleri bu sanata örnektir.
AT
Bin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa anlatın;
Ram etmek isteyenler o mağrur, asil atın
Beyhudedir, her uzvuna bir halka bulsa da;
Boştur, köpüklü ağzına gemler vurulsa da…
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri!
Son şanlı mâcerâsını tarihe anlatın:
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Asrın baş eğdi sandığı at şâha kalkıyor!
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
YAHYA KEMAL BEYATLI
4.HAYALİ İSTİARE
Kapalı istiarenin bir kolu olarak bakabiliriz. Çünkü “benzetilen” söylenmez. Kapalı istiareden farkı benzeyin manevî (mücerret, soyut) bir kavram olmasıdır. Yani soyut kavramlar, somut varlıklara benzetildiği zaman hayali istiare olur.
“Bunu etmek için karîn-i zarar
Belki de pençe-i kaza titrer.”
Kaza soyut bir kavramdır. Kazanın pençesi denildiği zaman yırtıcı bir hayvana benzetilmiş olur.
“Bezm-i cemşid’de devran ki kadehlerle döner
Şevk şeb-tâ-be-seher raks-ı mükerrerle döner.”
Şevk gibi soyut bir kavram insana benzetilerek, ona raks etme özelliği veriliyor.
“Bir şeb bizi sevk etse felek mev’id-i aşka
Vuslat tutuşur şûle-i pirahenimizden”
Vuslat gibi soyut bir kavram ateşle yanabilecek bir maddeye benzetiliyor.
İsa KOCAKAPLAN, Açıklamalı Edebî Sanatlar, Damla Yay., İstanbul 1998.