Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

NİDA

Bu sanat ile çok kuvvetli duygu ve heyecanlar anlatılır. Sanatkâr kendisini, etkileyen varlık ve durum karşısında fazla heyecanlandığı zaman, o varlığı kişileştirerek ona hitap eder. Bu sebeple teşhis sanatı ile beraber kullanılır. Heyecanın ileri hamleleri sonucu tekrarlanan nidalar da tekrir sanatını beraberinde getirir. “Ey, eyvah, eyâ, vah, ah v.s” gibi ünleme edatları ile yapılır. Bu sanatın en başarılı kullanılışına Tevfik Fikret’in “Sis” şiirinde rastlarız

“Sen nerdesin ey sevgili, yaz günleri nerde

Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

 

"Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!

Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!”

                                                 YKB

“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir”

                       O. Ş. GÖKYAY

 

Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!

ARİF NİHAT ASYA

 

Ey benim sarı tamburam!

Sen ne için inlersin?

PİR SULTAN ABDAL

 

Hey gidi koca dünya gam yükü müsün 

Söyle söyle fani dünya dert küpü müsün

 

***

Merhabâ hoş geldin ey rûh-i revânım merhabâ

Ey şeker-leb yâr-ı şirîn lâ-mekânım merhabâ

*

Çün lebin câm-ı Cem oldu nefha-i Rühu'l-Kudüs

Ey cemilim ey cemâlim bahr u kânım merhabâ

*

Gönlüme hîç senden özge nesne lâyık görmedim

Sûretim, aklım ukûlüm cism ü cânım merhabâ

*

Ey melek sûretli dil-ber cân fedâdır yoluna

Çün dedin lahmike lahmi kana kanım merhabâ

*

Geldi yârım nâs ile sordu Nesîmî neçesin

Merhabâ, hoş geldin ey rûh-i revânım merhabâ 

                                         ( NESİMİ )

 

Ey mi’delerin zehr-i tekazası önünde 

Her zilleti bel’eyleyen efvâf kadide; 

Ey fazl-ı tabiatle en âmâde ve mün’im 

Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ve âkim 

Her ni’meti, her fazlı, hep esbâb-ı rehâyı 

Gökten dilenen züll-ı tevekkül ki... 

 

                              Mürâyî 

 

 

SİS

Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!

Ey sahn-ı mezâlim... Evet, ey sahne-i garra,

Ey sahne-i zî-şa'şaa-i hâile,-pîrâ

Ey şaşaanın kevkebenin mehdi, mezarı

Şarkın ezelî hâkime-i câzibe-dârı!

Ey kanlı muhabbetleri bî-lerziş-i nefret

Perverde eden sîne-i meshûf-i sefâhet;

Ey Marmara'nın mâî der-âgûşu içinde

Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;

Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı musahhir

Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bakir;

 

Örtün evet ey hâile... Örtün evet ey şehr;

Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;

Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;

Ey dahme-i marsûs-ı havatır, ulu mâbed;

Ey gırre sütunlar ki birer div-i mukayyed,

Mazileri atîlere nakletmeye memur

Ey dişleri düşmüş sırıtan kaafile-i sûr

Ey kubbeler, ey şanlı mebâni-i münâcât

ey doğruluğun mahmil-i ezharı minârât

Ey sakfı çökük medreseler mahkemecikler

Önce yukarıdaki mısraların manasını verelim:

(Lâyık bu örtünme sana ey zulümler sahnesi / Ey zulümler sahnesi... Evet, ey parlak saha / Ey facialarla donanmış ışıklı ve ihtişamlı yer / Ey parlaklığın ve ihtişamın beşiği Ve mezarı olan / Şarkın ezelden beri imrenilen kraliçesi /I Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden / Sefahate susamış bağrında yaşatan / Ey Marmara’nın mavî kucaklayışı içinde / Sanki ölmüş gibi uyuyan canlı yığın / Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak / Ey bin kocadan arta kalan dul kız /

Örtün evet ey felâket sahnesi.. / Örtün evet ey şehir / Örtün ve ebediyyen uyu, ey dünyanın koca kahpesi / Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar / Kaatil kuleler, kaleli zindanlı saraylar / Ey hatıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran camiler / Ey bağlanmış birer dev gibi mağrur duran sütunlar ki / Geçmişleri geleceklere anlatmakla görevli / Ey dişleri düşmüş sırıtan sur kaafilesi / Ey kubbeler, ey şanlı dua evleri / Ey doğruluğun sözlerini taşıyan minareler / Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler/...)

Bu şiirde "ey" ünlemi şairin heyecanını aksettiren anahtar kelimeler şeklinde kullanılmıştır. Şair, şehre, camilere, surlara, minarelere hitap ederek heyecanın tesiriyle onları aynı zamanda kişileştirerek teşhis sanatı da yapıyor. Ayrıca "ey" hitabı, şairin duyduğu, fakat kelimelerle ifade edemediği bir takım hisleri de içinde taşıyor. Okuyucu manzumenin kendisinde bıraktığı tesire göre, bu hitap kelimesinin içini dolduruyor. Yani şiiri kendine göre yorumlayıp, değerlendirmek imkânını da buluyor.

İsa KOCAKAPLAN, Açıklamalı Edebî Sanatlar, Damla Yay., İstanbul 1998.)

SON EKLENENLER

Üye Girişi