Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 PİR SULTAN ABDAL HAYATI ve ŞİİRLERİpir sultan abdal ile ilgili görsel sonucu

Öldükten sonra da yaşayanlardan... Tarihin belirli bir zaman diliminden başladığı yolculuğu sonsuzlara doğru çoğala çoğala devam ettiren bir yolcu. Bizde gelenektir zaten, sağlığında elimizden geleni ardımıza koymayız, ne kadar zulüm, işkence, eziyet, kıyım ve sürgün varsa ışık adamlarımıza, düşünce adamlarımıza, başta ozanlarımıza uygularız. Kaçını zindanlara attık, kaçını sürdük ilden ile ve kaçını ipte sallandırdık? Derisini yüzdüklerimiz bile var, öyle değil mi? Biz, onları sağlığında değil, öldükten sonra kahraman yapmakta pek maharetliyiz. Sağlığında değerini bilmeyiz. Sağlığında biz onlara hiçbir şey vermediğimiz gibi elinde ne varsa onları da almaya çalışırız. Onları, yeri geldiğinde sosyal güvenceden bile yoksul bırakırız ki, çoluk çocuğu ve kendisi hasta olduğunda ilâç bile atamasın. Biz böyleyiz işte. İçimizdeki pırlantanın ışığından istifade etmeyiz de, farkına bile varmayız da, yadın-yabanın mumunu güneş sanırız. Evet,

Pir Sultan Abdal, halkın içinden, halk için çıkmış bir sonsuzluk yolcusu. İdam edilmesinin üzerinden 400 küsur yıl geçmiş olmasına rağmen halkın belleğinde, dilinde, yüreğinde halâ canlı ve diri. Hem etkisini de gün geçtikçe arttırmaya devam etmektedir.

Pir Sultan, sade bir ozan olsaydı, belki etkisi bu kadar uzun sürmez veya sadece edebiyatın efsunkâr bahçesinde kalırdı. Ama, o, başkaldırının, "yeter, ne hakkın var deyip isyanın ve derin tasavvuf? düşünceleriyle bütün ezilen ve inananların yol göstericisidir". Anadolu'yu yoğuran ve Anadolu'yu nice yüzyıllar ötesine taşıyan ışık adamlarından birisi olması nedeniyle, edebiyat dışındaki diğer alan­larda; özellikle toplumsal direnç ve baş kaldın alanlarında da oldukça etkindir.

Güç karşısında eğilip, bayrağı teslim etmeyen; doğru bildiğini, sevdiği ve inandığını idam seh­pasında bile söyleyen bir korkusuz ozandır.

Göz radarlarımızı mazinin söz sultanlarına, ışık ker­vanlarına çevirecek olursak; iki türlü hareket görürüz... Birisi "aşağıdan yukarıya" doğru yapılan hareket, ötekisi de "yukarıdan aşağı" doğru" yapılan hareket. Aşağıdan yukarı doğru hareket, halktan-tabandan tavana doğru yürür. Halkın dili, gözü, kulağı, eli, yüreği olan bir harekettir. Yukarıdan aşağı hareket se, sarayın, otağın, yönetenlerin kontrol ve güdümündeki hareket olup; çeşmeye yakın olması nedeniyle bir eli yağda olan ve tabandakilere hüküm-emir ve kararlar altında tutabilmek için, yukarıyı öven, aşağıya emir veren bir harekettir. Yukarıdan aşağıya hareketin dili ve yapısı saraylıdır, onu tabandakiler pek anlamaz; anlasalar da sevmediklerinden es geçerler, kayda değer bulmazlar.

Bizim Pir Sultan aşağıdan yukarıya hareketin korkusuz bir ozanı ve lideridir.

Öldürülen ozan ve şairlerimizin hepsi de aşağıdan yukarıya hareket eden, tavanı eleştiren, tavanın dipsiz ve karanlık dehlizlerine halkça ve Hakça ışık tutanlardır.

Pirsultan'ın, yaşadığı 1500'lü yıllardan günümüze 345 deyişi kalmışsa da, halkın gücü onu menkıbelere dönüştürmüş, onu mukaddes yapmış, onu yüreğinde dilediğince şekillendir­miştir.

Zaten halkın gücü böyledir. Halk özlerse kahra­manını, aradan geçen yüzyılları bir çırpıda siler de kahramanını diriltiverir. Sıkıntıya düştüğünde, ufkunu kaplayan kara zindan geceleri, gökleri dolduran kara bulutları, dirilttiği o kahramanının manevî ışığı ile siler süpürür. Güneşe, ışığa ve esenliğe getirir ulusu, toplumu, memleketi.

Acımasızlaşan şiirin rüzgârı Azrail'le sırdaş, içli dışlı, dost gibidir sanki. Şiir rüzgârının ve zalim idarelerin öldürdüğü ozan ve şairlerin hayatları etrafında, halkımız efsâneler, menkıbeler üret­miştir hep.

Siz bakmayın ve asla umutsuzluğa düşmeyiniz ki, bugün yaşananlar, bu anlaşılmaz hukuk.yöne-tim,asker,siyaset çemberinde meydana gelen olaylara. Halk neden sessiz diye şaşırmayınız da. Yeri ve zamanı geldiğinde, sinesinden nice ışık adamlar çıkarır bu halk. Zaten, günümüzde iftiralar ve düzmece sanıklarla idam sehpasına dipçikle yürütülmeye çalışılanlar da günümüzün Pir Sultanları değil mi? Pir Sultan Hızır Paşa tarafından idam edildikten sonra, göğe mi uçtu, yere mi geçti bilinmez; ama, zulümden korkan halk, onun ipe çekilen bedenine sahip çıkamamış, -Çok sayıda Pir sultan kabri yaratmış -Çok sayıda yeni Pir sultanlar-ozanlar doğurmuş -Kâh Horasan'da, Kâh Merzifon'da, kâh Erdebil'de, kâh Sivas' da kanlı Pazar yanındaki tümülüste ona mekân yakıştırmaya çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur.

Türkü olmuştur, deyiş olmuştur. Dilden dile,

gönülden gönüle akan ırmak, gönül kalelerinde dalgalanan bayrak olmuştur. 16'ncı yüzyıldan bugüne, her geçen gün biz, Pir sultan'ı yeniden keşfetmekteyiz.

Adil yargılama özlemimiz, hak arayan ve konuşan toplum yapısı arzumuz, inandığını ve sevdiğini söyleyen, yaşayan bireyler talebimiz, baskı, zulüm ve tepeden inmeciliğin sona ermesi isteğimiz; bütün bunların özünde, usaresinde Pir sultan hareketi vardır.

 

Bu özlemlerimizi taşıyan Pir sultan kimdir, esas adı nedir diye soracak olursanız, deyişlerinde:

"Pir Sultanım Haydar diye anıldı", "İsmim Koca Haydar aslım Yemen'de", "O ruh girdi bana Haydar dost dedi" gibi mısralarına baş vurmak zorundayız. Çünkü, Pir Sultan hakkında bugüne kadar detaylı bir bilgi-belge ve kaynak buluna­madığı gibi, araştırmacılar da Pir Sultan'a ulaşmak için, onu idam eden Hızır Paşa' ya ulaşıp oradan Pir Sultan belgeleri elde etmeye çalışmışlar, gene de pek başarılı olamamışlardır.

Deyişlerinden asıl adının "Haydar" olduğu, "Koca Haydar" diye anıldığı anlaşılmaktadır. Yine bir deyişinde bu adı da ona Hacı Bektaş-ı Veli'nin verdiğini söyler. Haydar, aslan yürekli, yiğit anlamına gelmekte olup; Hazreti Ali'nin adlarından biridir de... Bir deyişinde: "Pir Sultan Abdalım destim damanda/İsmim Koca Haydar aslım Yemen'de" diyerek soyunu Yemen'e bağlamıştır. Söylentilere göre de Hz Ali'nin torunlarından Zeynel Abidin soyundan gelen ağu içip ölmediği için "ağuçen" diye anılan Karadonlu Can Baba koluna mensuptur.

Der ki:

"Sultan Ağuçen serçeşme gözü

Elimde kalemim dilimde yazı"

Der ki:

"Benim aslım Horasan'dan Hoy'dandır."

Horasan, İran'ın doğusunda Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge, Hoy ise İran Azerbaycan'ında bir kasaba. Muhtemeldir ki, ataları Horasan'dan Hoy'a, oradan da Anadolu'ya geçip Sivas'a yerleşmişlerdir.

Pir Sultan'ın soy kökü, bana göre de Horasan'a dayanmaktadır. Anadolu erenlerinin

Çoğunluğunun kökü Horasan'dır

Horosan ve Hoy'dan Sivas Yıldızeli İlçesinin Banaz Köyü'ne uzanan ve

"Uzundu uzundu dedemin boyu/Yıldızdır yaylası Banazdır köyü" veya "Bize de Banaz'da Pir Sultan derler/Banaz'dan sürdüler bizi Sivas'a" diyerek adresini vermektedir...

Pir Sultan'ın halk söylentilerine göre

3 oğlu ve 1 kızı vardır. Oğullarından Seyit Ali Sultan'ın makamı köye 15-20 dakika mesafede Çamlık tepede bulunmaktadır. Pir Mehmet Tokat'ı Daduk Köyünde, Er Gayıp ise Dersim' de yatmaktadır. Kızının adı Senem'dir. Kızı Senem, babasının idamı üzerine "Pir Sultan kızıydım ben de Banaz'da" diyen deyişini söylemiştir.

Deyişlerinden Pir Sultan'ın okuma-yazma bildiğini ve alevi-bektaşi eğitimi olan "yol eğitimi" aldığını bilmekteyiz. Onu yoğurup pişiren cem isimli "halk okulu" dur.

Diyor ki:

"Pir Sultan'ım okuyaban yazarım

Turab oldum ayaklarda tozarım"

Diyor k:

"Ben bend oldum şu meydana atıldım

İkrar verdim ikrarıma tutuldum."

Diyor ki:

"Enel Hak dedik de çekildik dara

Adap erkan bize doğru yol oldu."

Diyor ki:

"İrehber pişirir talibin çiğin

Ahiri bu imiş pişmeğe geldim."

 

"Halk isterse ağustosta yağar kar", "Halk isterse olmaz olur, Beydağları Palandöken'i kucaklar ve halk isterse taş kesilir düşmanlar, çiçekler dile gelir, bulutlar saçın çözüp yaşın yaşın ağlar."

 

Halk, kendi söyleyeceğini Pir Sultan'a söyletir. O halde, Pir'imizin menkıbevi hayatını bir kenara bırakmadan, ondan istifade ederek hayata, olaylara, dünyaya, kurulu düzene, yönetene, yönetilenlere, paşalara, beylere bakışını anlat­maya ve şiirlerinin ruh köküne inerek, oradan çıkarabildiğimiz inci danelerini sunmaya çalışalım.

Hafik İlçesinin Sofular Köyünden Hızır adında bir gencin Banaz'a gelip Pir'imize talebe oluşuna ne diyelim? Yedi yıl boyunca o kapıda eğitim almasına ve sonra da "Şen herkese himmet veriyorsun, verdiklerin çeşitli makamlara yükseliyor. Ne olur bana da himmet eyle ben de bir makama yükseleyim" sözlerine karşılık, "Ben dua ederim Hızır. Ederim etmesine de ya duamız tutar, sen paşa olur gelir çekersen ipimizi? "deyişine ne diye­lim?

Ne diyelim, adalet dağıtacakken, adalet yerine zulüm dağıtan, haklıyı haksız, haksızı da haklı çıkaran, nice ocaklar söndüren Sarı Kadı'ya, Kara Kadı'ya? ... Haramı yemeyen köpeklerine, hattâ halkın anlatımında haksızlık yapanı, haram yiyeni köpekten aşağı dereceye düşüren menkıbeye ne diyelim?

"İyi köpek kötü kadıdan efdâldir" diyen Pir Sultanımız alır sazını ele ve der ki:

 

"Koca başlı koca kadı

Sen de hiç din iman var mı?

Haramı helâli yedi

Sende hiç din iman var mı?

 

Fetva verir yalan yulan

Domuz gibi dağı dolan

Sırtına vururum palan

Senin gibi hayvan var mı?

 

İman eder amel etmez

Hakkın buyruğuna gitmez

Kadılar yaş yere yatmaz

Hiç böyle kör şeytan var mı?

 

Pir Sultan'ım zatlarınız

Gerçektir şöhretleriniz

Haram yemez itlerimiz

Bu sözümde yalan var mı? "

 

Kadılar böyledir de ya paşaların emir ve görüşler­ine göre fetva veren müftüler nasıl? Sivas'a saraydan vali olarak dönen Hızır Paşa çağırır Kör Müftüyü yanına ve dikte ettirir fetvayı: "Şah adını anmak yasaktır. Her kim ki Şah adını anar, dili kesilip öldürüle..."

Susar mı ozan dili? Fetva değil, hangi emri verirlerse versinler, hangi kuralı koyarlarsa koysunlar susmaz elbet... Bildiğini, inandığını, sevdiğini "söyleme" diyecekler de o da "emredersiniz efendim, baş üstüne diyecek ha? "

Demiş:

"Fetva vermiş koca başlı Kör Müftü

Şah diyen din keseyim deyü.

Satır yaptırmış, Allah'ın laneti

Ali'yi seveni keseyim deyu

 

Şer kulların örükünü uzatmış

Müminlerin baharını güz etmiş

Onikiler bir arada söz etmiş

Aşıkların yayın yasayım deyu.

 

Hakk'ı seven aşık geçmez mi candan?

Korkarım Hak'tan, korkum yok senden

Ferman almış Hızır Paşa sultandan

Pir Sultan Abdal'ı asayım deyu. '

Evet;

Tarih güç olgusunu işlerken, tozlanmış sinesinde, halka rağmen halkı yönetim olayında, askerle-paşayla din adamını, müftü veya şeyhülislâmı hep yan yana sunmuştur. Omuzlarındaki rütbel­erden güç alanların hâkimiyetlerini sürdüre­bilmek için, öncelikle din-diyanet işlerine hük­mettiklerini ve sonra oradan aldığı destek ile halkın tepesinde kılıç salladıklarını anlatmıştır.

Hızır Paşa ve Kör Müftü Olayımızın iki önemli kahramanı. Bir de bu ikisinin arasında kadılık kurumunu temsilen Sarı ve Kara kadılar... Ne zaman ki, bir ülkede, yönetim, askeriye, hukuk ve diyanet tek elde toplanmıştır, o ülkede özgürlük ve özgür düşünceden bahsedilmesi mümkün değildir. Siyasi otorite askeriye, hukuk ve diyaneti çürütür, güçsüz kılar, artık elinde oyuncak gibi oynatmaya kalkışırsa, o ülkeyi karanlık çağlar bekliyor demektir. Yöneten, sırf kendi şahsi çıkarı için, kendi ve yandaşlarının menfaati için veya emir aldığı güç ve odakların çıkarları doğrultusunda hukuk-ordu ve diyaneti kullan­maya başladıysa yandınız demektir.

Pir Sultanımızın karşısında Vali Paşa, kadı-mahkeme ve kör müftü vardır. Sistemin dişli çarkları kurulmuş ve Pirimizin canından çok sevdiği Şah sözcüğünü deyinde söylememesi emrolunmuştur. Çağırılır huzura ve içinde Şah sözcüğü geçmeyen üç deyiş söylemesi emrolunur.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

PİR SULTAN ABDAL ŞİİRLERİ

ALEVÎ-BEKTAŞİ ŞİİR GELENEĞİ VE PİR SULTAN ABDAL

SON EKLENENLER

Üye Girişi