Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Tekke Edebiyatına Ait Nazım Şekillerinden Tevhid

Tekke şiiri, bütün bir milletin malıdır. Zira o, millî dili ve halk zevkini kuvvetle yaşatmıştır. Âdeta halkın dinî ruhunu terennüm etmekle onun bu vecdini tanzim ve idare etme rolünü de üzerine almıştır. Bu bakımdan Tekke edebiyatı mamullerinde bir yandan Divan edebiyatının, diğer yandan da Âşık edebiyatının özellikleri görülür.

Bu edebiyatın dili, genel olarak halk edebiyatının diline yakınsa da, onda orta seviyedeki halkın kolaylıkla kullanageldikleri Arapça-Farsça kelimelere de rastlanır.

Tekke edebiyatı mahsulleri, şekil ve vezin bakımından Divan ve Saz şiiri ile ortaktır. Şöyle ki, Tekke şiirinde hem hece, hem aruz vezni, hem Türk hem de Arap-Acem şekilleri kullanılmıştır. Tekke şiirinin kendisine mahsus muayyen vezin ve şekli yoktur. Ancak belirtelim ki Tekke şairleri hem aruzu, hem de heceyi çok rahat kullanırlar. Tekke edebiyatının şekil bakımından Divan ve Âşık edebiyatları ile müşterek yanları vardır. Ayrıca vezin ve şekilde de çok kere Saz şiiri şekliyle Divan şiiri veznini veya Saz şiiri vezniyle Divan şiiri şekillerini birleştirmek suretiyle ayrı bir hususiyet kazanmıştır.

Saz ve Divan şiirindeki sınırlı konu ve belli zümrelere verilen ruhun hâkimiyetine mukabil, Tekke şiirinde dinî ve tasavvufi ruhun hâkimiyeti vardır. Bunun en belirli tarafı, kendilerine mahsus ruhanî ve İlâhî bir vecdi terennüm etmeleridir. Tekke Şiiri, Saz şiirine nispetle daha çok fikri ve felsefi, Divan şiirine nispetle daha fazla millî ve hayatîdir. Tekke şairleri, diğer şairler gibi kendi ruhlarının ürperişlerini ve rüyalarını, dinî, ahlâkî düşünce ve duygularını söylemektedirler. Bu bakımdan Tekke edebiyatı mahsulleri, Türk milletinin İslamiyet’le bütünleşmesi noktasından dinî-millî bir edebiyatın doğmasını sağlamıştır.

Tekke şairleri, Divan ve Âşık tarzım iyi bilmelerine rağmen, eserlerini halka daha iyi anlatabilmek için halkın anladığı milli vezin hece vezni ile yazmışlardır. Onlar şiirlerinde, nazmı şekli olarak “koşma”yı daha çok kullanmışlardır.

Kafiye şemaları bakımından “koşma” türüne giren hece vezni ile yazılmış Tekke şiirlerinin konulan ve edaları itibariyle değerlendirilmesi gerekir. Bu itibarla Tekke edebiyatının araştırma sahası, genel olarak dinî muhtevalı manzum ve mensur eserlerden meydana gelmektedir. Biz bu çalışmamızda, sadece manzum eserler üzerinde duracağız. Onlar da: İlâhi, münacaat, Na’t, medhiye, hikmet, nutuk, devriye, şathiye, miraciye, mevlid, ramazaniye... vb. leridir.

Tekke edebiyatı’nın kendisine ait müstakil bir nazım şekli olmamakla beraber, Divan ve Âşık edebiyatları nazım şekillerini ortak olarak kullanmaktadırlar. Bu nazım şekillerinden birisi de:

Tevhidler:

Tevhîd, sözlük anlamıyla “birlemek”tir. Divan ve Tekke edebiyatlarında “Allah’ın varlığına ve birliğine” dair yazılan manzum ve mensur eserlere verilen isimdir. Eski şairler, âlimler, yazarlar, eserlerine daima “tevhid” ile başlarlar idi.

Manzum olarak yazılan “tevhidler”, kaside, gazel ve mesnevi tarzındadırlar. Tevhid’lerde yer alan husus; ayet ve hâdislere dayalıdır. Yani, ayet ve hadisler, ya aynen, ya meâlen veya telmihen alınarak manzum hâle getirilirler.

Tevhidlerde konu itibariyle şeriat umdeleri ve tasavvufi muhteva işlenir. Şerî olarak Allah’ın birliği, yüceliği ve sıfatlan, tasavvuf! olarak da Kenz—i mahfi ve vahdet-i vücud” ele alınır. Ali Nihad Tarlan, “Divan Edebiyatında Tevhidler” konusunda yaptığı araştırmada, tevhid türünü herhangi bir edebî sınıflandırmaya göre değil. Tevhidin bizzat şer’î veya tasavvuf! oluşuna göre değerlendirmiştir. Aslında yapılması gereken de budur. Mutasavvıf bir divan şairiyle bir tekke şairinin arasında zihniyet ve yaşayış bakımından bir fark yoktur. Böyle olunca, meydana getirilen bir eserde de fazla bir farkın olmayacağı bellidir.

Tevhid türü, klâsik şairlerimiz tarafından müretteb bir divanda hemen daima ilk sıralardadır. Bu sistem mutasavvıfların divanlarında da uygulanmıştır, denebilir. Ancak, tasavvuf! tevhidlerin genel karakteri, şer’î tevhidlere göre biraz değişiktir. Bu manzumelerde tefekkür, feraset ve tevil daha fazla kendini gösterir. Bu hususiyetleri belirttikten sonra adı geçen türün mahiyeti ve tarifi için; Allah’ın vahdaniyyeti (birliği), esması, fiilleri, sıfatı ve zatı söz konusu edilerek (bu özellikler çerçevesinde) insan bilgisinin Allah’ın zatım idraki, tevhid makamları, kesret-vahdet münasebeti, yaratılış ve kainatın aslî yapısı gibi bir çok fikir unsurunun bir arada yorumlandığı manzumelere tevhid diyebiliriz. Bu muhteva doğrultusunda birkaç örnek verelim:

Şeyhî’den:

1. Nedürîkî cihanda izzet ü câh 

         Eser-i lâ ilâhe illallah

2. Kime düşse olur saîd-i ebed 

         Nazar-ı lâ ilâhe illallah

3. İldi dünya dünini nûrânî 

         Kamer-î lâ ilâhe illallah

4. Toludur arş ü ferş û kevn ü mekân 

         Haber-i tâ ilâhe illallâh

5. Âlem ü âdemün zuhûrı nedür 

        Mazhar-i lâ ilâhe illallah

6. Kimyâdur ki kalbi hâlis ider 

         Cevher-î lâ ilâhe illallâh

7. Açıcak tayy olur sicill-i vücûd 

        Mazhar-i lâ ilâhe illallâh

8. Li-meni'l-mülk hutbesine urîlur 

        Minber-Î lâ ilâhe illallâh

9. Gösterür ruha kurb-ı ev ednâ

        Rehber-Î lâ ilâhe illallâh

10. Şâm-ı şirk ü zalâm-ı küfri sürer 

         Seher-Î lâ ilâhe illallah

11. Kıymetinde görür du âlem-i Hak 

        Güher-Î lâ ilâhe illallâh128

 

NİYAZÎ-İ MISRÎ’DEN

1. Zihî kenz-i hafi k'andan gelür her vâr olur peydâ 

        Kimi zulmet zuhûr îder kimi envâr olur peydâ

2. Zihî deryâ-yı vahdet kim kesilmez hergiz emvâcı 

        Bu kesret âlemî andan doğup nâçâr olur peydâ

3. Ne sihr-i bü'l-acebdür kim bu yüzden görinür ağyâr 

        0 yüzden gayrı yok tenhâ gelür dildâr olur peydâ

4. 0 yüzden görülen ağyâr döner şem'-î cemâlinden 

       Felekler de görüp ânî döner edvâr olur peydâ

5. Taşînur günde yüz bin cân adem iklimine her dem 

         Gelür yüz bin dahî andan bulur a’ınâr olur peydâ

6. Dışın îç hayâlâtî için dîşâ zuhûratî 

        Birinden ol birîn tuhfeler her bâr olur peydâ

7. O devr ile gelüpdür enbiyâ mürsel merâtibce 

        Gehî mü’ınin zuhûr îder gehî küffâr olur peydâ

8. Tecellî eyledikçe ol sarây-î sırr-ı ahfâdâ 

         Bu sûret âlemî içre sat u bâzâr olur peydâ

9. Anun zâtîna gâyet sun'unâ hergiz nihâyet yok 

        Anunçün her bir isminden gelür bir kâr olur peydâ

10. Tecellî eyler ol dâim celâl ü geh cemâlinden 

       Birînün hâsılî Cennet birinden nâr olur peydâ

11. Cemâlî zâhir olsa tiz celâli yâkalar âni 

         Görürsün bir gül âçılsa yanındâ hâr olur peydâ

12. Bu sırdandur ki bir kâmil zuhûr itse bu âlemde 

         Kimî ikrâr ider âni kime inkâr olur peydâ

13. Elî ârif celâl içre cemâlînî görür dâim

       Bu hâristânun içinde anâ gülzâr olur peydâ

14. Ne sırdur ki iki kims nazar eyler bu ekvânâ 

        Biri ancak görür dârı biri deyyâr olur peydâ

15. içi ummân-ı vahdetdür yüzü sahrâ-yı kesretdür 

         Yüzün gören görür ağyâr içinde yâr olur peydâ

16. Alan lezâtı birlikden halâs olur ikilükden 

        Niyâzî kanda baksâ ol heman dîdâr olur peydâ

17. Görür ol kenz-i mahfîden nicezâhir olur eşyâ 

         Bilür her nakş-ı sûretden nice esrâr olur peydâ

 

ABDURRAHMAN GÜZEL, TÜRK DİLİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi