Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

SAYFA:3/21-30


21- KAŞ BETİMLEMESİ- HASAN HÜSEYİN
(1927 - 1984)
üç yunuslara yüzdüm o söylence sabrın
gözlerimde gümüş pırıltısı kırlangıç balıkların?
oyuncak bir tanrı gibi anlamsız kaldım
orkestralar yaratan o dantel kıyılarda

Toroslar koşup gelmiş taa ağrılardan
gömülmüş mor sulara yunuslar gibi
o ardıçlar o meşeler köknarlar
çocuklaşmış mor sularda fundalara dönüşmüş

orda gördüm renkten renge nasıl geçildiğini
suyun balık/balığınsa denizkızı olduğunu ben orda gördüm
ne güzel adları vardı o denizkızlarının kimi ortos
kimi kolyos/ıskaros gravida

çok eski kilimlerden nakışlar gibiydiler
papiruslar tabletler yazıtlar gibiydiler
sanki homeros tan dizeler taşıyorlardı
o yanından bu yanına gökkuşağının

batık kentler üstünde/turuncu bir uzaklıkta
üç yunuslar’la yüzdüm o söylence sularında güneyin
tanığımdır mimozalar/tanığımdır o kaya gömütlükleri
gözlerimde pırıltısı kırlangıç balıklarının

giz değildi yaşadığım/konuştum o eski tanrılarla
biryanımda karakeçi/biryanımda yatları kentsoyluların
gördüm ölüm kokusunu bir sabah birdenbire
çağdaş cinivizlerin güneşli gözlerinde

bir daha yüzemem ki o söylence sularda
bir daha gitsem bile güneyin mor denizine
yaşlılar çoktan öldü/bebekler doğmadı daha bile
ben yok olup gitsem de/o mor deniz durur orda

yine çocuklar gelir/yine şeytanminaresi yine kestane
ahtapotlar yine sessizce çözülürler derin sulara
kadınlar yine öyle/yine öyle sevişirler güneşle
döllerimiz düşse bile toprağa


 
ANADOLU-AHMED ARİF

Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?

Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele; güne karşı çıplak...
Uşur fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah, ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğluyu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen,
Urfa da kurşun atanı,
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzene celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim.
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?


 
PÜLÜMÜR’ÜN YAŞSIZ KADINI-BÜLENT ECEVİT

Pülümür’ün bir dağ köyünde gördüm onu
yaşını sordum bir giz gibi güldü
kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz
yüzüne baktım bir giz gibi güldü

bir asa vardı elinde
bir solmuş krallığın
kadifeden harmanisi üzerinde
bir hititliydi o bir Selçukluydu
bir ermeniydi bir kürttü
bir türk

yaşını sordum bir giz gibi güldü
koluma girdi bir soylu kadınca
tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini
beni tek gözlü sarayına götürdü
köy yapısı kulübesinin

zamanı onda yitirdim ben
yitik zamanlara onda eriştim
en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında
bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim

Pülümür Doğu Anadolu'nun en yoksul köylerinden biridir.

Binlerce yıldır birbirine eklenen uygarlıkların bu deprem

yöresindeki tek kalıntısı insandır.



KARŞILAMA-MEHMET BAŞARAN

İlkyazın ucu göründü
Harlayıverdi çiçek çimen
Kalktım Akçadoruğa çıktım
Bu ova serildi önüme
Karşıma bu dağlar dikildi
Elim ağzımda bakakaldım
Bir yanda dumanlı toprak
Bir yanda deniz

Eriklerin bademlerin şavkı vurmuş havaya
Ortalığı tutmuş zeytin
Gözlerim yeşile kesti
Hey ne dünyaymış dünyamız
Çamların heybetinde sesinde kaynakların
Yaşamak uğul uğuldu
Kımıldıyordu yamaçlarda tarlalar
Tepemde gök

Çevrilmiş üstüme sayısız sevdalı göz
Güp güp atıyordu yüreğim
Kıyısında söğütler göveren
Bir nehir yatağına dönmüştü içim
Üstüme üstüme geliyordu ıraklar
Yankısıyla nice ilkyazların
Coşkun sular geçiyordu
Derinlerimden
Yosunlu kayaların dibinde
Ordan ordan dürtüyordu tohum tomurcuk
Elimi uzatsam özgürlüğe dokunacaktım
Yeni düşünceler patlıyordu zihnimde
Açtım bağrımı güne güneşe
Eh beee



25-BİR ANADOLU VARDIR-TURGUT UYAR


Bir Narhanımcık vardır.
Cin dağlarının arkasında.
Bir çukur köyde.
Ya üç ya dört yaşındadır görseniz,
Süt sağar, yün eğirir ufak elleriyle.
Babasıyla diz dize oturur akşamları,
Ne lâflar söyler büyük insan gibi,
Hayret edersiniz...
Bir Gergisüban köyü vardır.
Cin dağlarının arkasında.
Bizim Narhanımcığın köyüdür.
Fena geçmez baharları kıtlık olmazsa.

Elma yetişir, kartopu yetişir topraklarında.
Gelgelelim yağmursuz yazlar gelince,
Bir dert herkesi dilsiz eder.
Narhanımcık ağlar.
Kış da kötü bastı mıydı üstüne,
Açlıktan sığırlar bile ölür gider...

Bir Mihrali marangoz vardır.
Babası Mihrali koymuş adını ne yapsın.
Narhanımcığın akrabasıdır..
Alinin, Memişin, Satılmışın akrabasıdır.
Terini çevre ile siler Mihrali
Potur giyer, çarık giyer
Bütün ömründe aşağı yukarı
Saçta pişmiş mayasız yufka ekmeği yer.
……
Arpa yetiştirir, sel alır gider.
Bir yar sever, onu da el alır gider...

Bir Anadolu vardır.
Yazları, kışları, kıtlıklarıyla,
Aşılmaz duvarların arkasıdır.
Cin dağlarının arkasıdır.
Bir Anadolu vardır, Anadolu,
Bir lüks banyo sabununun markasıdır...



BİR AY ALDIM DİYARBAKIRDAN TOKATTA BİRİ ÖLDÜ O ZAMAN-EDİP CANSEVER

Tokatlı diyorlar ya da bir ekmeğin başlangıcı
Ezilmiş, sakin, onca bir yoksulluğu ödüyor durmadan
Bu kimin evreni, bu saçına bir el atma saatlerinde
Bu kim ki ölüyor Tokatta ölüyor her zaman
Ya da bir erkek bir erkeği öper gibi
Hiçbir şey anlamamış yaşamaktan.
Hiçbir şey anlamıyor, diyelim anlamıyor
Ama bir yalnızlığı tamamlıyor durmadan
Askerler geziniyor, her yerde bu göz kahveleri
Ben bu gözlere Tokatta rastladımdı bir zaman
Hopalı, biri vardı, hamalın biri
Daha hiç çıkmayacak karısının koynundan.

Bir kadeh olmalı ya da bir rakının başlangıcı
Ansızın bir göl Anadoludan
Bir yanda bir balıkçıl ne zaman istese ölür
Kocaman bir iz bırakır çılgınlığından
Sonra o adamlar ki çelimsiz, esmer, bıyıklı
Ve bütün gün sevişirler acılarıylan

Tokatlı diyorlar ya da bir atın başlangıcı
Eğilmiş, sakin, içkiler alıyor kalabalıktan
Şimdi o mor gözleri mor bir kadınla ilgili
Birazı namuslu iyi, birazı açıkça perişan
Ya da bir kadın bir kadını öper gibi
Hiçbir şey anlamıyor yaşamaktan.



AFYON GARINDAKİ-CEMAL SÜREYA
(1931 - 1990)
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı’dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sutyeni.

Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım, gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..

Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.



YOKTUR GÖLGESİ TÜRKİYE’DE-SEZAİ KARAKOÇ
(1933)
Sabahları gün doğmadan uyanır
Dilini yutacak olur içi kanlanır
Gün boyu çalışır aydınlanır
Kederini anlarsanız size ne mutlu
Acır fakir çalışan kadınlara
Titrer bir gönül kıracak diye hanım dizi

İncedir billurdandır yoktur gölgesi Türkiye’de
Bir meçhul Meryem mermerden değil ama kutlu
Gözlerine baksanız erirsiniz kar gibi
Elinizi sallasanız rüzgârından sallanır
Bir geyik olur sizi arar melûl ve bakır
Görür gibi uyur konuşur gibi susar gibi güler ağlar gibi



DATÇA’DAN -NAHİT ULVİ AKGÜN
(1918- 1996)
Datça’dan Milas ovasına indiler
Kursaklarında bazlama çökelek
Başlarında oyalı yazma
Ayaklarında işlemeli çorap

Datça'dan Milas ovasına indiler
Basma şalvarları dallı güllü
Bebeleri sırtlarında Eliflerin
Arkalarında Beşparmak dağları

Datça’dan Milas ovasına indiler
Sabahın köründe hısım akraba
Azıkları semizotu soğan sarmısak
Konuşarak yerler hep bir ağızdan

Datça’dan Milas ovasına indiler
Ekmek parasına kına parasına
Uslarında kocaman pazar somunu
Hele helva da varsa arasında

Datça’dan Milas ovasına indiler
Alıp gittiler gündeliklerini
Gelecek yılın düşleri uykularında
Yollara düşerler yayan yapıldak

30-ÇORUM’DAN GELİRİK-GÜLTEN AKIN
(1933)
“SEYRAN DESTANI"NDAN
- Atalım mı arkadaşlar?
- Atalım.
- Ne atalım?
- Nara.
- Kime?
- Herkes sevdiğine.
“Karşıda kürdevleri hele yandım
Yayılır develeri elmasım hey
Oturmuş inek sağar hele yandım
Terliyor memeleri elmasım hey”
Çorum’dan gelirik.

Canik dağlarından, Havza’dan beriye
Genişlemiştir yeryüzü
Yaşlı bir bedene benzer öfkesi yuvarlak
Konuşkandır, sivri nüktelerle dengeler kendini

Unutamaz, ezbercidir yine de
Bir elinde tarihle gezer
Ötekiyle halkbilgisim tutmuştur
Tecime yol çizer ayakları
Baca dizer, pancar üretir
Gözleri betondan, camdan soğuktur
Ağzıyla durmadan öper sevdiğini

Güvercinler besler dallıklara
Beyaz, çilli, göğala, kekilli
Oğünür kuşbazlığıyla
Sesiyle uçurur, sesiyle toplar
Kapancalar kurar, allarla eğlenir
Yozgat’la oyuna oturur, yener bitirir
Yine de kaç yüzyıl saklarsa saklasın
Bir Çapanoğlu’su yoktur, hüzünlenir
Koyunbaba’ya sığınır,
Kızdırmağa’laş çekerek köprü kuran geyiklerine
Ateşe sığınır, leblebicidir
Halay kurar, Dillalaya durur
İğdeli geline divane olur
Destinin kulpuna şahin kondurur
Çorumdan gelirik.

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

SON EKLENENLER

Üye Girişi