ŞEYH GALİP- HÜSN Ü AŞK İNCELEMESİ
Yine zevrak-ı derunum kırılup kenare düştü
Dayanır mı şişedir bu reh-ı sengsare düştü.
HÜSN Ü AŞK
"Beni Mahahbet" adlı bir kabilede, aynı gün iki çocuk doğar; bunlardan kıza "Hüsn", erkeğe de "Aşk" adı verilir.
Hüsn ve Aşk, büyüyünce "Mektep-i Edep"e giderler. "Molla-yı Cünun'"dan ders almaya başlarlar.
Daha küçük yaştan Hüsn'ü seven Aşk, zamanı gelince onunla evlenmek ister. Kabilenin büyükleri de de ona sevgisini ispat etmeden, çeşitli acılara katlanmadan, bazı engelleri aşmadan Hüsn'e kavuşamayacağını söylerler:
...
Hüsn akdine çok bahâ gerekdir
Evvel sana kîmyâ gerekdir
Durma sefer et diyâr-ı Kalb'e
Cân baş ko reh-güzâr-ı Kalb'e
Ol şehrde kîmyâ olurmuş
Yolda belî çok belâ olurmuş
Bin başlı bir ejderi münakkaş
Mumdan gemi altı bahar-ı âteş
Bin yıllık yol harâbe-i gam
Anın ötesi sarây-ı mâtem
Meşhûr o yolun başında câdû
Her mûyı yılan yalan değil bu
Bir deşt içinde dîv ü perrî
Arslan kaplan vuhûş-ı berrî
Cin nev'i hezâr bed-likâlar
Câdû kılığında ejdehâlar
......
Allah muîn olup geçersin
Kalb şehrinin âbını içersin
Kıl andaki kîmyâyı hâsıl
Gel bunda ol işte Hüsn'e vâsıl
Aşk, her şeyi göze alır, yıllarca çabalar, sonunda "Kalp Şehri" ne vararak Hüsn'e kavuşur.
Hüsn ü Aşk'ın son bölümünde Şeyh Galip, bu manzum eserin eskiden ayrılan, yepyeni söyleyişle bir hikâye olduğunu söyler ve kendini över:
tarz-ı selefe tekaddüm ettim
bir başka lügat tekellüm ettim
ben olmadım ol gürûha pey-rev
uymuş belî Gencevî'ye Hüsrev
billah bu özge mâcerâdır
sen bakma ki defter-i belâdır
zannetme ki şöyle böyle bir söz
gel sen dahi söyle böyle bir söz
erbâb-ı sühan tamâm malûm
işte kalem işte kişver-i Rûm
gördün mü bu vâdi-i kemîni
dîvân yolu sanma bu zemîni
......
esrârını Mesnevî'den aldım
çaldımsa da mîrî malı çaldım
fehmetmeğe sen de himmet eyle
ol gevheri bul da sirkat eyle
çok görme bu hikmet-i beyânım
tevfîka havâle eyle cânım
İn dem ki zi şâirî eser nîst
sultân-ı sühan menem diger nîst
VEZİN: Mefûlü mefâilün feûlün
Metin İncelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi : Mesnevi.
Nazım birimi : Beyit.
Ölçüsü: Aruz
Mef û lü/me fâ î lün/fe û lün
Hüsn ak di/ne çok ba hâ/ge rek tir
Türü: Manzum ve tasavvuf i hikâye.
Konusu: "Beni Mahabbet" adlı bir kabilede,, aynı gün doğan "Hüsn" adlı kız ile "Aşk" adlı erkeğin yaşam öyküsü anlatılır.
Temi: Aşk, özlem ve mutluluk duygusu.
Kafiye şeması: aa/bb/cc/dd/ee/ff... Kafiyeli olan, "Bahâ gerektir/kimyâ gerektir"
sözlerinde yinelenen "geretir" sözcükleri rediftir. "Baha/kimya" sözcüklerinde ortak kafiye sesi "A" olup yarım kafiyedir. "Diyâr-ı kalb-e/reh-güzâr-ı kalb-e" sözlerindeki "-ı" tamlama eki ile yinelenen "kalb" sözcüğü ve "-e" hal eki rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "AR" olup tam kafiyedir.
Dil özellikleri:
a) Dil, Arapça ve Farsça söz ve tamlamalarla yüklüdür: Hüsn, akd, mûy, deşt, tarz-ı selef, defter-i belâ vb.
b) Şair, mecazlı (alegorik) anlatım yolunu seçmiştir. Hikâyede geçen "Hüsn", Hüsn-i mutlak olan Tanrı; Aşk, Tanrı aşkını duyarak onun yolunda her türlü güçlüğe göğüs geren mürit; Ben-i Mahabbet, tarikattan olanlar, Mekteb-i Edep, dergâh-tekke; Molla-yı Cünun, mürşit; Diyar-ı kalb, gönül; yolculuk ta karşılaşılan engeller de güçlükler ve çile anlamında kullanılmıştır.
c) (o), anın (onun), anda (onda), kıl (et), kılmak (etmek) sözcükleri, o dönem Anadolu Türkçesine özgü sözlerdir.
d) Konuşma diline yakın dizelere yer vermiştir "Zannetme ki şöyle böyle bir söz/Gel sen dahi şöyle böyle bir söz/Allah muin olur geçersin/Kalb şehrinin abını içersin".
e) Yeni söyleyiş yollarını denemiş, güzel buluşlar yapmıştır : "Ateş denizinde mumdan gemi, bin başlı gövdesi süslü ejderha, gam yıkıntılarından bin yıllık yol, her tüyü yılan olan büyücü vb."
Söz Sanatları:
Beyit: 4- "Bin başlı ejderha" ve "ateş denizinde mumdan gemi" gibi mecazlı sözlerde "mübalağa" (abartma) sanatına yer veriliyor.
Beyit: 5- Üzüntüler istiare yoluyla gam yıkıntılarına benzetiliyor. "Câdû" (büyücü kadın), her tüyü yılan olan bir varlık gibi düşünülerek abartma yapılıyor.
Beyit: 14- "Şöyle böyle bir söz" yinelenerek, okuyucuya kolay görünen ama yazılması güç olan bir anlatımla düşünceler dile getirilerek "sehl-i mümte-ni" denilen yol uygulanıyor. Kolay izlenimi veren, ancak söylenip yazılması kolay olmayan söz ve yazılara "sehl-i müınteni" denir.
Beyit: 16- Şair, şiiri tuzaklarla dolu bir vadiye benzeterek iğretileme "istiare" sanatı yapıyor. Benzetilen şiir söylenmeden, benzetilen "vadi" söylenerek açık istiareye yer verilmiş oluyor.
Bunların dışında, "dil özelliklerinin" "b" maddesinde belirtilen mecazlı (alegorik) söyleyişlere yer veriliyor.
İçerik Yönünden:
...
· Hüsn'ü nikâhlamaya çok çaba gerektir,
Önce sana kimya bilimi gerektir.
· Durma, kalp ülkesine sefer et,
Kalbe giden yolda canını ver.
· Altın yapma becerisi o kentte öğrenilirmiş,
Evet, yolda da çok belâlar çıkı verirmiş.
· Bin başlı bir ejderha, gövdesi de nakışlı,
Ateş denizinde yüzen mumdan bir gemi varmış,
· Bin yıllık yolmuş gam yıkıntıları,
Onun ötesinde de matem sarayı.
· yolun başında her tüyü yılan olan,
Bir büyücü kadın oturur, değil yalan.
· Bir çöl varmış, içinde dev bir peri,
Aslan, kaplan ve öteki vahşileri.
· Çirkin yüzlü binlerce yaratıklar,
Cadı görünümünde ejderhalar.
· Tanrı"nın yardımıyla geçersin,
Kalp şehrinin suyunu içersin.
· Altın yapma sanatını öğren orda,
Sonra gel, Hüsn'e kavuş, murada er burda.
· Kendimden önceki şairleri geçtin),
Bir başka dille anlatma yolunu seçtim.
· Husrev Genceli Nizami'ye uymuş,
Ben o şairlere uymadım, gitmedim izlerinden.
· Tanrı tanık olsun bu başka öyküdür,
Sen buna belâ defteri diye bakma.
· Zannetme ki şöyle böyle bir söz,
Gel sen dahi söyle böyle bir söz.
· Söz ustaları, şairlerin tümü malum,
İşte kalem, işte Osmanlı ülkesi.
· Gördün mü tuzak vadisini,
Divan yolu sanma bu yeri.
...
· Gizlerini Mesnevi'den aldım,
Çaldım, fakat beylik malını çaldım.
· Anlamaya sen de gayret et,
O mücevheri bul da çal sen de.
· Çok görme bu anlatımındaki inceliği,
Canını Tanrı yardımına havale et.
· Bu zamanda şairlikten eser yok,
Söz sultanı benim, başkası değil.
Araştırmalar:
• Hikâyenin ilk bölümünde "Aşk'ın" "Hüsn'e" kavuşabilmesi için, yapması gerekenler anlatılıyor; ikinci bölümünde de bununla ilgili olarak dilekler belirtiliyor.
Hikâyede Aşk'ın Hüsn'e kavuşabilmesi için, "Kalp Ülkesine" gitmesi ve orada "kimya bilimini" öğrenmesi isteniyor. Karşılaşabileceği güçlükler ile tehlikeler şöyle sıralanıyor : Yolu üzerinde ejderhalar, her bir tüyü yılana benzeyen cadılar, aslanlar, kaplanlar, bunları andıran başka vahşi hayvanlar, cinler ve periler bulunmaktadır. Üstelik bu yol çok uzundur, geçilmesi zordur. Bu yolu geçmek için, mumdan yapılmış bir gemiyle ateş denizini aşmak zorundadır.
Bu hikâyede şairin yararlandığı masal öğeleri; cinler, periler, cadılar, devlerdir. Şair, gerçekte var olmayan bir ülkeye yapılacak bir yolculuktan söz ediyor. Bu bakımdan, kullandığı masal öğeleri konuya denk düşüyor.
• Şair,, kendisini daha önce yaşayan şairlerden ayrı tutuyor, onlardan önde geldiğini söylüyor. Bunu, "Tarz-ı selefe tekaddüm ettiriı/Bir başka lisan tekellüm ettim" dizeleriyle belirtiyor. Bu dizeleriyle şair, eskiler kalıplaşmış kurallara uydular; ben uymadım, kendime özgü bir söyleyiş yarattım, diyor. "Zannetme ki şöyle böyle bir söz/Gel sen dahi söyle böyle bir söz" dizeleriyle de kendisinin başkalarınca taklit edilmeyecek ölçüde bir söz söyleme ustası olduğunu iddia ediyor, bu yolla övünüyor.
• Şeyh Galip, bu övünmesinde bizce haklıdır. Çünkü, O, Divan şiirinin ve şairlerinin kalıplaşmış kurallarını kırmıştır. Yeni buluşları, özgün söyleyişleri, değişik mazmunları ile Divan şiirini monotonluktan kurtarmıştır, örneğin: "Hüsn ü Aşk", tümüyle alegorik bir mesnevidir. Konu, yapı. anlatım mecazlı, masal öğeleri boldur. Ancak olağanüstü olaylar karşısındaki tavrı, masalcının anlattığı akıl üstü olaylar karşısındaki tavrı gibi değildir. Masalcı, söylediklerine inanmaz. Şeyh Galip ise, tasavvuf kavramlarını alegorilerle anlatıyor, allegorillerin karşılığı olan kavramlara inanıyor. Şair, eserlerindeki bu tip özelliklerle kendi kişiliğini yansıtan yeni bir şiir yazmaya başarmıştır, bu bakımdan övünmesinde haklıdır.
· Şiirin son bölümünde geçen, "çalmak" ve "sirkat eylemek" sözcükleri anlamdaş (eşanlamlı) sözcükler olup "almak, hırsızlama yapmak" anlamına gelir. Şeyh Galip, bu sözle bir şairin başka bir şairden yararlanmasını, ondan aktarmalar yapmasını doğal karşılamaktadır. Aynı zamanda bu sözlerle, kendisinin "Mevlana'dan yararlandığı ve ondan aktarmalar yaptığı" suçlamasına da değinmiş olmaktadır.
· Divan şiirlerinde, şairlerin kendilerini övmelerine, daha çok kasidelerin "fahriyye" bölümünde rastlanır. Zaman zaman kaside dışındaki nazım biçimlerinde kimi övgülerin yapıldığı görülür. Baki ile Nedim'in gazelleri, Şeyh Galip'in "Hüsn ü Aşk" adlı mesnevisi buna örnektir.
· "Hüsn ü Aşk"ın nazım biçimi mesnevidir. Mesneviler, Divan edebiyatında uzun hikâyelerin, hatta romanların manzum olarak anlatıldığı bir nazım biçimidir. Beyitler halinde yazılır. Her beyit kendi arasında kafiyelidir. Mesnevilerde aruz ölçüsünün çeşitli kalıpları kullanılır.
- Önceki
- Sonraki >>