Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ŞEYH GALİP- HÜSN Ü AŞK İNCELEMESİ 

Yine zevrak-ı derunum kırılup kenare düştü

Dayanır mı şişedir bu reh-ı sengsare düştü.

 

HÜSN Ü AŞK

"Beni Mahahbet" adlı bir kabilede, aynı gün iki çocuk doğar; bunlardan kıza "Hüsn", erkeğe de "Aşk" adı verilir.

Hüsn ve Aşk, büyüyünce "Mektep-i Edep"e giderler. "Molla-yı Cünun'"dan ders almaya başlarlar.

Daha küçük yaştan Hüsn'ü seven Aşk, zamanı gelince onunla evlenmek is­ter. Kabilenin büyükleri de de ona sevgisini ispat etmeden, çeşitli acılara katlanma­dan, bazı engelleri aşmadan Hüsn'e kavuşamayacağını söylerler:

 

...
Hüsn akdine çok bahâ gerekdir 
Evvel sana kîmyâ gerekdir 

Durma sefer et diyâr-ı Kalb'e 
Cân baş ko reh-güzâr-ı Kalb'e 

Ol şehrde kîmyâ olurmuş 
Yolda belî çok belâ olurmuş 

Bin başlı bir ejderi münakkaş 
Mumdan gemi altı bahar-ı âteş 

Bin yıllık yol harâbe-i gam 
Anın ötesi sarây-ı mâtem 

Meşhûr o yolun başında câdû 
Her mûyı yılan yalan değil bu 

Bir deşt içinde dîv ü perrî 
Arslan kaplan vuhûş-ı berrî 

Cin nev'i hezâr bed-likâlar 
Câdû kılığında ejdehâlar 

......
Allah muîn olup geçersin 
Kalb şehrinin âbını içersin 

Kıl andaki kîmyâyı hâsıl 
Gel bunda ol işte Hüsn'e vâsıl

 

Aşk, her şeyi göze alır, yıllarca çabalar, sonunda "Kalp Şehri" ne vararak Hüsn'e kavuşur.

Hüsn ü Aşk'ın son bölümünde Şeyh Galip, bu manzum eserin eskiden ayrı­lan, yepyeni söyleyişle bir hikâye olduğunu söyler ve kendini över:

tarz-ı selefe tekaddüm ettim 
bir başka lügat tekellüm ettim 

ben olmadım ol gürûha pey-rev 
uymuş belî Gencevî'ye Hüsrev 

billah bu özge mâcerâdır 
sen bakma ki defter-i belâdır 

zannetme ki şöyle böyle bir söz 
gel sen dahi söyle böyle bir söz 

erbâb-ı sühan tamâm malûm 
işte kalem işte kişver-i Rûm 

gördün mü bu vâdi-i kemîni 
dîvân yolu sanma bu zemîni 

......
esrârını Mesnevî'den aldım 
çaldımsa da mîrî malı çaldım 

fehmetmeğe sen de himmet eyle 
ol gevheri bul da sirkat eyle 

çok görme bu hikmet-i beyânım 
tevfîka havâle eyle cânım 

İn dem ki zi şâirî eser nîst 
sultân-ı sühan menem diger nîst

 

VEZİN: Mefûlü mefâilün feûlün

 

Metin İncelemesi:

Biçim Yönünden:

Biçimi: Nazım.

Nazım biçimi : Mesnevi.

Nazım birimi : Beyit.

Ölçüsü: Aruz

Mef û lü/me fâ î lün/fe û lün

Hüsn ak di/ne çok ba hâ/ge rek tir

 

Türü: Manzum ve tasavvuf i hikâye.

Konusu: "Beni Mahabbet" adlı bir kabilede,, aynı gün doğan "Hüsn" adlı kız ile "Aşk" adlı erke­ğin yaşam öyküsü anlatılır.

Temi: Aşk, özlem ve mutluluk duygusu.

Kafiye şeması: aa/bb/cc/dd/ee/ff... Kafiyeli olan, "Bahâ gerektir/kimyâ gerektir"

sözlerinde yinelenen "geretir" sözcükleri rediftir. "Baha/kimya" sözcüklerinde ortak kafiye sesi "A" olup yarım kafiyedir. "Diyâr-ı kalb-e/reh-güzâr-ı kalb-e" sözlerindeki "-ı" tamlama eki ile yinelenen "kalb" sözcüğü ve "-e" hal eki rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "AR" olup tam kafiyedir.

 

Dil özellikleri:

a) Dil, Arapça ve Farsça söz ve tamlamalarla yüklüdür: Hüsn, akd, mûy, deşt, tarz-ı selef, defter-i belâ vb.

b) Şair, mecazlı (alegorik) anlatım yolunu seç­miştir. Hikâyede geçen "Hüsn", Hüsn-i mutlak olan Tanrı; Aşk, Tanrı aşkını duyarak onun yolunda her türlü güçlüğe göğüs geren mürit; Ben-i Mahabbet, tarikattan olanlar, Mekteb-i Edep, dergâh-tekke; Molla-yı Cünun, mürşit; Diyar-ı kalb, gönül; yolculuk ta karşılaşılan engeller de güçlükler ve çile anlamın­da kullanılmıştır.

c) (o), anın (onun), anda (onda), kıl (et), kılmak (etmek) sözcükleri, o dönem Anadolu Türkçesine özgü sözlerdir.

d) Konuşma diline yakın dizelere yer vermiştir "Zannetme ki şöyle böyle bir söz/Gel sen dahi şöy­le böyle bir söz/Allah muin olur geçersin/Kalb şehri­nin abını içersin".

e) Yeni söyleyiş yollarını denemiş, güzel buluş­lar yapmıştır : "Ateş denizinde mumdan gemi, bin başlı gövdesi süslü ejderha, gam yıkıntılarından bin yıllık yol, her tüyü yılan olan büyücü vb."

 

Söz Sanatları:

Beyit: 4- "Bin başlı ejderha" ve "ateş deni­zinde mumdan gemi" gibi mecazlı sözlerde "mübala­ğa" (abartma) sanatına yer veriliyor.

Beyit: 5- Üzüntüler istiare yoluyla gam yıkın­tılarına benzetiliyor. "Câdû" (büyücü kadın), her tü­yü yılan olan bir varlık gibi düşünülerek abartma ya­pılıyor.

Beyit: 14- "Şöyle böyle bir söz" yinelenerek, okuyucuya kolay görünen ama yazılması güç olan bir anlatımla düşünceler dile getirilerek "sehl-i mümte-ni" denilen yol uygulanıyor. Kolay izlenimi veren, ancak söylenip yazılması kolay olmayan söz ve yazı­lara "sehl-i müınteni" denir.

Beyit: 16- Şair, şiiri tuzaklarla dolu bir vadi­ye benzeterek iğretileme "istiare" sanatı yapıyor. Benzetilen şiir söylenmeden, benzetilen "vadi" söyle­nerek açık istiareye yer verilmiş oluyor.

Bunların dışında, "dil özelliklerinin" "b" mad­desinde belirtilen mecazlı (alegorik) söyleyişlere yer veriliyor.

 

İçerik Yönünden:

...

· Hüsn'ü nikâhlamaya çok çaba gerektir,

  Önce sana kimya bilimi gerektir.

· Durma, kalp ülkesine sefer et,

  Kalbe giden yolda canını ver.

· Altın yapma becerisi o kentte öğrenilirmiş,

  Evet, yolda da çok belâlar çıkı verirmiş.

· Bin başlı bir ejderha, gövdesi de nakışlı,

  Ateş denizinde yüzen mumdan bir gemi varmış,

· Bin yıllık yolmuş gam yıkıntıları,

  Onun ötesinde de matem sarayı.

· yolun başında her tüyü yılan olan,

  Bir büyücü kadın oturur, değil yalan.

· Bir çöl varmış, içinde dev bir peri,

  Aslan, kaplan ve öteki vahşileri.

· Çirkin yüzlü binlerce yaratıklar,

  Cadı görünümünde ejderhalar.

· Tanrı"nın yardımıyla geçersin,

   Kalp şehrinin suyunu içersin.

· Altın yapma sanatını öğren orda,

   Sonra gel, Hüsn'e kavuş, murada er burda.

· Kendimden önceki şairleri geçtin),

   Bir başka dille anlatma yolunu seçtim.

· Husrev Genceli Nizami'ye uymuş,

  Ben o şairlere uymadım, gitmedim izlerinden.

· Tanrı tanık olsun bu başka öyküdür,

  Sen buna belâ defteri diye bakma.

· Zannetme ki şöyle böyle bir söz,

  Gel sen dahi söyle böyle bir söz.

· Söz ustaları, şairlerin tümü malum,

  İşte kalem, işte Osmanlı ülkesi.

· Gördün mü tuzak vadisini,

  Divan yolu sanma bu yeri.

...

· Gizlerini Mesnevi'den aldım,

  Çaldım, fakat beylik malını çaldım.

· Anlamaya sen de gayret et,

  O mücevheri bul da çal sen de.

· Çok görme bu anlatımındaki inceliği,

  Canını Tanrı yardımına havale et.

· Bu zamanda şairlikten eser yok,

  Söz sultanı benim, başkası değil.

 

Araştırmalar:

• Hikâyenin ilk bölümünde "Aşk'ın" "Hüsn'e" kavuşabilmesi için, yapması gerekenler anlatılıyor; ikinci bölümünde de bununla ilgili olarak dilekler belir­tiliyor.

Hikâyede Aşk'ın Hüsn'e kavuşabilmesi için, "Kalp Ülkesine" gitmesi ve orada "kimya bilimini" öğrenmesi isteniyor. Karşılaşabileceği güçlükler ile tehlikeler şöyle sıralanıyor : Yolu üzerinde ejderha­lar, her bir tüyü yılana benzeyen cadılar, aslanlar, kaplanlar, bunları andıran başka vahşi hayvanlar, cin­ler ve periler bulunmaktadır. Üstelik bu yol çok uzundur, geçilmesi zordur. Bu yolu geçmek için, mumdan yapılmış bir gemiyle ateş denizini aşmak zorundadır.

Bu hikâyede şairin yararlandığı masal öğeleri; cinler, periler, cadılar, devlerdir. Şair, gerçekte var olmayan bir ülkeye yapılacak bir yolculuktan söz ediyor. Bu bakımdan, kullandığı masal öğeleri konu­ya denk düşüyor.

• Şair,, kendisini daha önce yaşayan şairlerden ayrı tutuyor, onlardan önde geldiğini söylüyor. Bunu, "Tarz-ı selefe tekaddüm ettiriı/Bir başka lisan tekel­lüm ettim" dizeleriyle belirtiyor. Bu dizeleriyle şair, eskiler kalıplaşmış kurallara uydular; ben uymadım, kendime özgü bir söyleyiş yarattım, diyor. "Zannet­me ki şöyle böyle bir söz/Gel sen dahi söyle böyle bir söz" dizeleriyle de kendisinin başkalarınca taklit edilmeyecek ölçüde bir söz söyleme ustası olduğunu iddia ediyor, bu yolla övünüyor.

• Şeyh Galip, bu övünmesinde bizce haklıdır. Çünkü, O, Divan şiirinin ve şairlerinin kalıplaşmış kurallarını kırmıştır. Yeni buluşları, özgün söyleyişle­ri, değişik mazmunları ile Divan şiirini monotonluk­tan kurtarmıştır, örneğin: "Hüsn ü Aşk", tümüyle alegorik bir mesnevidir. Konu, yapı. anlatım mecazlı, masal öğeleri boldur. Ancak olağanüstü olaylar kar­şısındaki tavrı, masalcının anlattığı akıl üstü olaylar karşısındaki tavrı gibi değildir. Masalcı, söyledikleri­ne inanmaz. Şeyh Galip ise, tasavvuf kavramlarını alegorilerle anlatıyor, allegorillerin karşılığı olan kavramlara inanıyor. Şair, eserlerindeki bu tip özelliklerle kendi kişiliğini yansıtan yeni bir şiir yazmaya başarmıştır, bu bakımdan övünmesinde haklıdır.

· Şiirin son bölümünde geçen, "çalmak" ve "sir­kat eylemek" sözcükleri anlamdaş (eşanlamlı) söz­cükler olup "almak, hırsızlama yapmak" anlamına gelir. Şeyh Galip, bu sözle bir şairin başka bir şair­den yararlanmasını, ondan aktarmalar yapmasını do­ğal karşılamaktadır. Aynı zamanda bu sözlerle, ken­disinin "Mevlana'dan yararlandığı ve ondan aktarma­lar yaptığı" suçlamasına da değinmiş olmaktadır.

· Divan şiirlerinde, şairlerin kendilerini övmeleri­ne, daha çok kasidelerin "fahriyye" bölümünde rast­lanır. Zaman zaman kaside dışındaki nazım biçimle­rinde kimi övgülerin yapıldığı görülür. Baki ile Ne­dim'in gazelleri, Şeyh Galip'in "Hüsn ü Aşk" adlı mesnevisi buna örnektir.

· "Hüsn ü Aşk"ın nazım biçimi mesnevidir. Mes­neviler, Divan edebiyatında uzun hikâyelerin, hatta romanların manzum olarak anlatıldığı bir nazım biçi­midir. Beyitler halinde yazılır. Her beyit kendi ara­sında kafiyelidir. Mesnevilerde aruz ölçüsünün çeşitli kalıpları kullanılır.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi