Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 



SAYFA:2 /11-20

11-İKİ YOLCU- TEVFİK FİKRET

Bir yaz günü, sabah erken
İki yolcu aynı köyden
Kasabaya gidiyordu;

“Yolcu kısmı yolda gerek!”
Koşmasını söyleyerek.

İki yolcu gidiyorken
Yolun döneğinde birden
Biri durdu, biri sordu:

Niye durdun? Davran biraz;
“Yolcu kısmı yolda durmaz”

Durduğunun aslı vardı;
Birden gözleri karardı:
Yerde koca bir kestane…

Haydi yoldaş, ağır ağır;
Yol yürümekle alınır.

Aç gözlüde kulak olmaz;
Gözü kestanede kurnaz,
Arıyordu bir bahane…

– Haydi kuzum, yürüyelim!
– Sen yürü, ben yetişirim.

Öteki işi anladı.
Koştu, kestaneyi aldı.
-Bırak onu, yoksa… – Niçin?

-Ben gördüm, aldım. – Önceden
Gören benim. – Alan da ben!

Birisi yer, biri bakar;
Hep gürültü bundan çıkar.
Derken kavga için için

Ateşlendi, alevlendi;
Epey tokat, sille yendi;

Dökülürdü belki de kan,
Bereket versin arkadan
Başı sarıklı bir hoca

Hızır gibi yetişti de
Birden kesildi arbede.

Hoca sordu, berikiler
Olanları birer birer
Söylediler dosdoğruca.

Ne gürültü, ne patırtı.
Hoca kestaneyi kırdı;

Kabuklarından birini
Bir yolcuya, diğerini
Bir yolcuya uzatarak

İçini kendisi yedi;
Sonra: “Haydi buyrun!” dedi.

Yolcular kalakaldılar;
Kısmetlerini aldılar!
Ne göz kalmıştı, ne kulak…

Anlayana bu ibrettir:
“Az tamah çok ziyan verir.”

tamah: açgözlü, bencil,
ibret: öğüt, ders,

 

OLDU, BİTTİ- TEVFİK FİKRET

Haydi, kardeş, oynayalım.
Oynayalım, lâkin birkaç
Dakikacık izin bana.

Peki, fakat çabuk gel ha!..
Geldim… Nerden başlayalım?
Körebeden. – Yok saklambaç
Daha iyi. – Hayır ebe daha iyi.

Hayır, zâten körebeyi
Oynayacak arkadaş yok,
Herkes kendi oyununda…

Haydi gel, saklambaç olsun.

İlk önce kim kimi bulsun?

Ben seni. – Haksızsın bunda,
Oyun benim. – Yooo, telâş yok,
Önce kim “oynasak” dedi?

Saklambacı kim söyledi?

Sen söyledinse söyledin;
Oyun benimdir. – Sen zâten
İnatçısın! – İnat, minat
Bilmem. – İnatçısın, Nihat!..

Onlar böyle uğraşırken:
Oyun benim, oyun senin…

Saklambaç araya gitti.
Düdük öttü: – Oldu bitti!

düdük ötmek: zil çalmak, teneffüs bitimi.


KAVUK - ORHAN VELİ KANIK

bir gün bir adam, elinde bir mektup,
Der ki hocayı tutup
"Hocam zahmet ya sana,
Şu mektubu bir okusana
Açar bakar ki hoca
Mektup baştan sona Arapça
Şöyle bir iki evirir çevirir
Söktüremez çaresiz geri verir
Der ki başkasına okut bunu sen
Adam şaşırır: neden
"Türkçe değil bu mektup okuyamam
Yine anlamaz adam
Hocanın okuması yok zanneder
"Ayıp hoca! ayıp." der.
"Benden utanmıyorsan şundan utan
Şu başındaki koca kavuğundan!"
Hoca, kavuğunu çıkarıp uzatır
Sonra, "mademki der, iş kavuktadır;
Haydi benim düdüğüm, giy de şunu;
Kendin oku bakalım mektubunu."


DOĞURAN KAZAN- ORHAN VELİ KANIK

Ödünç bir kazan alır Hoca bir komşusundan,
Verirken bir tencere yerleştirir içine
       Komşusu sorar:-" Bu ne?"
       -Doğurdu senin kazan."
Komşusunun ölçü olmaz sevincine.
Üç beş gün bir zaman geçer aradan
Hoca yine kalkar, komşusuna gider;
Bir iki gün için kazanı ister
Komşusu da " hay hay" der. "Baş üstüne!" der.
           Geçer yine zaman.
Komşu bakar kazan gelmiyor geri
Çekince ayağına çedikleri.
Hocanın evinde alır soluğu
Sorar -Yahu bizim kazana ne oldu?
-Ha! Sizin kazan mı? Sizlere ömür!"
-"Aman. Hocam! Kazan bu nasıl ölür!"
 -Komşum vallahi saçmaladın yine
Kazan neden ölmesin, doğursun da?
Doğurduğuna inanıyorsan da
Neden inanmıyorsun öldüğüne?


15-EŞEĞİN YEMİ- ORHAN VELİ KANIK

Hocayla karısı kavga ederler;
Biri der:« Eşeğin yemini sen ver.»
Öteki, « Hayır, sıra şendeydi» der.
Bir kıyamettir gider.
Tutuşurlar pek acayip bir bahse;
Hangisi ağzını önce açarsa
Eşeğin yemini de o verecek...
Bekleyedursun eşek.
Karısı, « Boş bulunup konuşmayayım» diye
- Şüphesiz tek maksadı, yem vermemek eşeğe
-Kalkar komşuya gider.
Hoca evde beklerken hırsızlar sökün eder.
Toplamaya başlarlar, iyi kötü ne varsa.
Hoca ağzını açsa Davayı kaybedecek;
« Eşek az daha beklesin!» diyerek
Konuşmadan hırsızları seyreder.
Onlar da, ne var ne yok, alır gider.
Nihayet akşam olur;
Kadın gelir, evi tamtakır bulur.
Görünce bu acıklı manzarayı
Koparır yaygarayı:
“Nerede benim gelinlik esvaplarım?”
- Gitmiş boyamaları, yazmaları
Hoca memnun; der: “Konuştu karı!
Kalk eşeğin yemim ver bakalım”

 

İNCİ- İSMAİL HİKMET ERTAYLAN

Vaktiyle bir fakir adam
Göğsü açık, yalın ayak,
Kızgın çölde dolaşarak
Pek acıkmış, yorulmuştu.

Çok değil gamdan boğulsa
Her taraf bir kum deryası,
Çölde gezmek baş belâsı
Şu belâdan bir kurtulsa...

Aldı zavallıyı korku
Heybe, çanta hep aradı
Ne bir lokma ekmek vardı
Ne yollarda bir damla su..

Akşam oldu çöl karardı
Yolcuda tâb, tâkat bitti
Açlık artık cana yetti.
Ölüm onu kovalardı.

Bir kenarda otururken
Ufak bir heybe buldu
Sevincinden gözü doldu
Telâş ile açtı hemen

Çıktı halîs inci dolu
Bir küçücük ufak kese
Adam gelmiş son nefese
İnci karın doyurur mu?

Çöller bütün inci dolsa
O yolcuya ne kâr eder
Ne olurdu şu inciler
Birer lokma ekmek olsa

 

AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA MASALI –LA FONTAİNE

Ağustos böceği bütün yaz
Saz çalmış, şarkı söylemiş.
Karakış birden bastırınca
Şafak atmış zavallıda;
Bir şey bulamaz olmuş yiyecek:
Koca ormanda ne bir kurtçuk, ne bir sinek.
Gitmiş komşusu karıncaya:
— Aman karınca kardeş, demiş, hâlim fena;
Bir şeycikler ver de kışı geçireyim.
Yaz gelince öderim,
Hem de ziyadesiyle;
Ağustosu geçirmem bile.
Ödemezsem böcek demeyin bana.
Karınca iyidir hoştur ama
Eli sıkıdır:
Can verir, mal vermez.
— Sormak ayıp olmasın ama demiş;
Bütün yaz ne yaptınız?
— Ne mi yaptım? demiş ağustos böceği;
Gece gündüz türkü söyledim;
Fena mı ettim sizce?
— Yoo, demiş karınca, ne mutlu size;
Ama hep türkü söylemek olmaz;
Kışın da oynayın biraz.
Yazar; La Fontaine


AĞUSTOSBÖCEĞİ İLE KARINCA –RECAİZADE MAHMUT EKREM TERCÜMESİ

İş edip kendine ahenk ile zevk eylemeyi 
Yazı beyhude geçirmişti ağustosböceği 
Geldi birdenbire vaktâ ki zamân-i sermâ 
Başladı kaht ü galâ olmıya dehşet ferma 
Ne örümcek kurusu var ne de bir sivrisinek 
Yok idi hâsılı bir habbecik olsun yiyecek 
Şiddet-i cû’ ile bîçâre ezildi bitti 
Komşusu mûra gidib hâlini i’lâm etti 
Sâl-i âtîye kadar eylemeyi sadd-i ramak 
Bir iki habbe ödünç istedi pek yalvararak 
Dedi ki:”Hem de hulul etmeden evvel mevsim 
Ma’a fazla ödemek üzre size söz veririm”. 
Etmemiş ‘âdet ödünç vermeyi bir kimseye mûr 
Kendisinde bu idi var ise bir parça kusûr 
Bu cihetle böceğe sordu ki Vakt-i germâ 
Ne idi meşgaleniz bilsek olur mu ‘acabâ ? 
Böcek 
“Bâri ma’zûr görün eylediniz çünkü su'al 
Şevk ile türkü çağırmaktı işim rûz-ü leyâl” 
Karınca “İşiniz çünkü tagannîmiş efendim o zamân 
Durmayub şimdi de raks eyleyiniz bâri hemân.”
Diyerek mur kapadı babı hemen şiddet ile
Böceği kavdu huzurundan gaza u hiddet ile
Şiddet-i cu’u heva ile ezilmiş bitmiş
Beceğin hali onu fevte reşide etmiş
Der iken düştü yere kaldı zavallı bican
Biriken berf üzerinde kalıbıyla mihman
Kapıdan baktı da fehmetti karınca hali
Çünkü olmuştu ağustos böceği cani
Çekti kurbanını bir yana karınca ol dem
Gömdü toprağa eliyle kapadı pek muhkem
“Ey oğul sen de karınca gibi hisset etme
Öyle bir tab’-ı sakime uyarak yan gitme
Çünkü nakes olanın dostu, muhibbi yoktur
Şeref ve şanı gibi sözü dahi hep koftur.”

 

CIRCIR BÖCEĞ İ İLE KARINCA –ORHAN VELİ KANIK

Cırcır böceği çaldı saz, 
Bütün yaz. 
Derken kış da geldi, çattı, 
Seninkinde şafak attı. 
Baktı ki yok biç yiyecek 
Ne bir sinek, ne bir böcek, 
Kalktı karıncaya gitti; 
Yandı, yakıldı, ah etti. 
Üç beş buğdaydan ne çıkar, 
Gelecek mevsime kadar 
Bir kaç tane borç istedi.
İşin kötüsü karınca 
Borca hiç alışmamıştı; 
Bu ricacıya çıkıştı. 
— (Ne yaptınız yaz boyunca?” 
— Ne mi yaptım?' Saz çaldım saz!” 
İnayet buyurun, dedi, 
Yemin billâh ederim, 
Eylüle kalmaz öderim, 
— Ya, öyle mi? Demek ki siz 
Yazı sazla geçirdiniz: 
Şimdi de oynayın biraz”


20. AĞUSTOSBÖCEĞ İ İLE KARINCA –AHMET ÜMİT SARUHAN

Ağustosböceği, bütün bir yaz 
şarkı söyledi avaz, 
eli böğründe kaldı kış bastırınca. 
Ortalıkta ne bir sinek 
ne bir böcek... 
Komşusuydu karınca, 
Ona gidip «Acım& dedi; 
dayanabilmek için gelecek mevsime dek » 
bir kaç buğday borç istedi: >
— Hayvanların başına yemin ederim, 
ilk harmana kalmaz, Öderim, 
hem de faiziyle beraber». 
Borç vermemek karıncanın âdetiydi, 
bu bir kusur, kusursa eğer. 
Borç isteyene sordu yalnız: 
“-Havalar sıcaktı ne iş yaptınız?”
“Siz belki kızacaksınız bana,
Gece gündüz şarkı söyledimdi.”
“şarkı mı söylediniz? Oh, ne âlâ,
Öyleyse oynayın şimdi...”

SON EKLENENLER

Üye Girişi