Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

KELOĞLAN MASALLARINA ÖRNEKLER

KELOĞLAN İLE HİNT PADİŞAHI

Bir gün sarayın önünden geçen Keloğlan, pencerede çok güzel bir kız görmüş. Bu gördüğü kız, padişahın kızıymış. Olduğu yerde durup, kızı seyretmeye başlamış.
O sırada padişah, avdan dönüyormuş. Keloğlan'ı kıza bakarken görünce:
-Ey Keloğlan, öyle durmuş nereye bakıyorsun?
Keloğlan da:
-Padişahım, sarayınızın penceresinde güzel bir kız gördüm. Ona bakmaya doyamadım. Beni bağışlayın! demiş.
Padişah çok kızmış. Adamlarına:
-Hemen bunu zindana atın. Kuru ekmekten başka bir şey vermeyin, demiş.
Padişahın adamları Keloğlan'ı yaka paça tutup zindana atmışlar. Keloğlan yıllarca zindanda kalmış. Bir gün Hint Padişahından bu padişaha bir mektup gelmiş. Acımasız bir insan olan Hint Padişahı mektubunda şöyle diyormuş:
"Sana bir değnek gönderiyorum. Bunun hangi tarafının kalın olduğunu bilemezsen önce senin başını keseceğim. Sonra da ülkende taş üstünde taş bırakmayacağım."
Padişah mektubu okuduktan sonra, önüne konan değneğe bakmış. Herkese sormuş. Fakat hiç kimse değneğin kalın tarafını bulamamış. Padişah, bir de kızıma danışayım diye düşünmüş. Kızını çağırtıp olan biteni anlatmış. Kız da:
-Babacığım, bunu ancak yıllar önce zindana attırdığın Keloğlan bilir, demiş.
Padişah:
-Aman kızım, koş sen sor. Belki bana karşı inat eder de söylemez, demiş.
Kız hemen zindana gitmiş. Keloğlan'a durumu anlatmış. Keloğlan gülmüş:
-Çok basit, demiş. Değneği suya bırakırsanız, hangi tarafı daha çok batarsa o tarafı kalındır... Ayrıca babana söyle akıl akıldan üstündür, diye eklemiş.
Padişah kalın tarafını işaretlediği değneği Hint Padişahı'na yollamış. Bunun üzerine Hint Padişahı, aynı soydan, aynı renkten ve aynı boydan üç atla birlikte bir mektup daha göndermiş:
"Bu atlardan hangisi ana, hangisi tay ve hangisi de tayın yavrusu? Bunu bilemezsen ordumla ülkene saldıracağım." diye yazmış.
Padişah bu işin içinden de bir türlü çıkamamış. Ülkesinde ne kadar seyis, ne kadar attan anlayan adam varsa hepsini çağırtıp sormuş. Hiç kimse bu üç atı birbirinden ayıramamış. Sonunda iş yine Keloğlan'a kalmış. Keloğlan, kendisinden yardım istemeye gelen padişahın güzel kızına:
-Bu da kolay bir soru. Ama siz beni ancak başınız sıkışınca arıyorsunuz. Yıllardır şu zindanda sadece kuru ekmek yiyorum. Eğer beni zindandan çıkarmazsanız size yardım etmem, demiş.
Kız, Keloğlan'ın şartını babasına bildirmiş. Padişah, Keloğlan'ı zindandan çıkarmış. Sonra da derdine çare bulmasını istemiş. Keloğlan:
-Padişahım, bu soru öncekinden de kolay, demiş. Atları bir ahıra kapatsınlar, ahırın önüne bir hendek kazsınlar ve içini suyla doldursunlar. Gerisini bana bıraksınlar.
Denilenler yapıldıktan sonra Keloğlan, eline bir kamçı alarak ahıra girmiş. Atları kamçılamaya başlamış. Atlar hendeğin önüne gelmişler. İçlerinden biri hendeği atlamış. Keloğlan:
-Bunu işaretleyin, anaç at budur, demiş.
Sonra diğer iki atı kamçılamayı sürdürmüş. O zaman ikinci at hendekten atlamış. Keloğlan bunun ana atın tayı olduğunu söylemiş.
Padişah atları bu şekilde belirleyerek Hint Padişahı'na cevabı göndermiş. Hint Padişahı:
-Bravo doğrusu. Bu sorumu da bildiler. Ama oyunun kuralı üçtür, diyerek bir mektup daha yazmış ve şöyle demiş: "Bana ülkenin biri en akıllısı, biri en büyüğü ve biri de sakallı olan üç kişisini gönder. Onları sorguya çekeceğim." Padişah, yine Keloğlan'a akıl danışmış. O da:
-Bana bir deve, bir keçi ve yeterli yol harçlığı verirseniz, bu işi hallederim, demiş.
Padişah Keloğlan'ın istediklerini vermiş. Keloğlan yola çıkmış, sonunda bir deve ve bir keçi ile Hint Padişahı'nın huzuruna çıkmış. Şöyle demiş:
-Bu deve en büyüğümüz, bu keçisakallımız, ben de ülkemizin en akıllısıyım.
Padişah bu cevabı çok beğenmiş:
-Peki, öyleyse bana gökte kaç tane yıldız olduğunu söyle, demiş.
Keloğlan da:
-Şu keçinin kıllarının sayısı kadar, diye cevap vermiş.
Padişah:
-Bunun doğru olduğunu nereden hilelim? deyince Keloğlan da:
-İsterseniz sayın ve görün, cevabını vermiş.
Elbette kimsenin yıldızları saymaya gücü yetmeyeceği için bu cevabı doğru kabul edilmiş.
Hint Padişahı ikinci sorusunu sormuş:
-Dünyanın ortası neresidir? demiş.
Keloğlan da:
-Keçimin ayağının bastığı yer; inanmazsanız ölçün ve bulun, diye cevaplamış. Padişah bu cevabı da çok beğenmiş:
-Aferin Keloğlan! demiş. Aç torbanı da sana bunların karşılığını vereyim.
Keloğlan torbasını açmış. Padişah eliyle para sayıyormuş gibi yaparak, şıkır da şıkır, şıkır da şıkır, diye sesler çıkararak sözde Keloğlan'ın torbasını altın ile doldurmuş. Keloğlan buna hiç ses çıkarmadan, torbasını parayla doluymuş gibi bağlamış. Sonra çarşıya çıkmış. Bütün kumaş tüccarlarının dükkânlarını gezmiş ve istediği kadar kumaş satın almış. Sonra da boş torbasını açarak sanki para sayıyormuş gibi şıkır da şıkır, şıkır da şıkır, diye sesler çıkarmış. Dükkân sahipleri bakmışlar ki Keloğlan para ödemiyor, hemen tutup padişahın huzuruna çıkarmışlar. Padişah kumaş tüccarlarını dinledikten sonra bir de Keloğlan'ı dinlemek istemiş. Keloğlan da şöyle demiş:
-Padişahım, sizin bana şıkır da şıkır, şıkır da şıkır, diye sayarak verdiğiniz paraları ben de bunlara verdim. Buna rağmen benden davacı oluyorlar. Ben bu işi anlayamadım.
Padişah bir Keloğlan'a, bir de kumaş tüccarlarına bakmış ve Keloğlan'ı serbest bırakmalarını istemiş.
Keloğlan, o gece bir sürü pamuk almış ve vücudunu iyice yağladıktan sonra yere serdiği pamuklar üzerinde yatıp yuvarlanmaya başlamış. Böylece her yanı pamuklarla kaplanmış. Sonra da sarayın yolunu tutmuş. Nöbetçiler bu garip yaratığı görünce çok korkmuşlar ve kaçışmaya başlamışlar. Keloğlan da rahatlıkla saraya girmiş. Yatağında uyuyan padişahı dürterek uyandırmış.
Gözünü açan padişah, karşısında beyazlar içinde garip bir yaratık görünce çok korkmuş. Adeta dili tutulmuş. İçinden "Bu mutlaka Azrail'dir ve benim canımı almaya gelmiştir, diye düşünmüş.
Keloğlan:
-Ey padişah, senin canını almaya geldim. Şimdi benimle birlikte geleceksin, demiş.
Padişah çok korktuğu için, Keloğlan'ın isteğini yerine getirmiş. Keloğlan padişahı tutup saraydan çıkarmış. Sonra onu bir sandığın içine koyarak, diğer mallarla beraber develere yükleterek ülkenin yolunu tutmuş. Ülkesine gelince padişahının karşısına çıkmış. Top top kumaşları önüne yığmış:
-Bunlar size hediyemdir. Bir kısmını da kızınıza çeyiz olarak getirdim, demiş. Sonra Hint Padişahı'nı sakladığı sandığı açmış. Zavallı padişah öldüğünü sanıyormuş. Keloğlan:
-İşte kendini beğenmiş Hint Padişahı, demiş. Olanları anlatmış.
Padişah ve çevredekiler Keloğlan'ın akıllılığına şaşırmış. Padişah, Hint Padişahı'nı bağışlamış. Kızını Keloğlanla evlendirmiş. Kırk gün kırk gece düğün yapmış ve mutlu yaşamışlar.

SON EKLENENLER

Üye Girişi