Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

KAŞIKÇI BABA

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir ülkede üç çocuk babası bir padişah yaşarmış. O kadar iyi niyetli bir padişahmış ki adaleti dillere destan olmuş.

Her yiğidin bir kusuru olur derler ya, bu padişahın da gözleri görmüyormuş. Padişah bir gün çocuklarını başına toplamış ve şunları söylemiş:

"Bakın oğullarım, babalık görevimi yerine getirip sizleri büyüttüm, yetiştirdim. Benim de sizden bir isteğim olacak,” demiş.

Çocuklar da:

"Söyle baba, isteğin her neyse boynumuzun borcudur. Elimizden geleni yaparız,” demişler.

Babaları da:

"Oğullarım, benim gözlerim biliyorsunuz ki kör. Şimdiye kadar küçük olduğunuz için bir şey diyemedim. Artık büyüdünüz. Benim gözlerimin ilacı devler ülkesinde, gidin bulup getirin,” demiş.

Oğulları ağız birliği yapmışlar, azıklarını hazırlamışlar bir gece atlarına binerek yola çıkmışlar. Az gitmişler, uz gitmişler. Derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi öğütülmüş un gibi tozmuş gitmişler. Sonunda bir üç yol kavşağına varmışlar. Bu üç yol çatında Kaşıkçı Baba adında bir ulu oturmuş gelene yol gösteriyormuş. Hemen yanına gidip dertlerini anlatmışlar.

Kaşıkçı Baba da:

"Bakın yiğitler, sizin babanızın gözünün ilacı devler ülkesinde bulunur. Onu almak da fermana mahsus. Şu yol Hint'e gider, şu yol da Yemen'e gider. İkisinin de tehlikesi yoktur. Şu yol da gidip gelmez yoldur. Devler ülkesine gider. Babanızın gözünün ilacı ordadır. Şimdiye dek bu yola giden hiç kimse geriye dönmedi”, demiş.

Bunun üzerine büyük ve ortanca kardeşler korkup biri Hint yolunu, biri de Yemen yolunu seçmişler.

Küçük kardeş;

"Bana da öbür yol kaldı, ben de ona gideyim,” demiş.

Kaşıkçı Baba ısrar etmiş:

"Gitme yiğit, oraya giden bir daha dönemez. Daha gençsin, yapma bunu,” demiş.

Küçük oğlan Kaşıkçı Baba'yı dinlememiş: Kardeşler vedalaşıp ordan ayrılmışlar.

Biz haberi verelim küçük oğlandan. Giderken bir de bakmış ki her yer kapkara olmuş, anlayamamış ne olduğunu. Meğer orası kara devin ülkesiymiş. Bu dev oraya gelen herkesi yermiş. Yiğit biraz daha yol almış, sonra önüne bir saray çıkmış. Atım durdurup inmiş. Atını sarayın ahırına bağlamış, kendisi de yorgun olduğundan bahçedeki ağacın altında uykuya yatmış.

Saraya bir yabancının geldiğini gören kadın, saraydan hızlı adımlarla bahçeye inmiş. Bir de ne göllün? Yabancı hemen uyumuş. Orada iç geçirmiş ve ağlamış. İki damla göz yaşı da yabancının yüzüne düşmüş. Yabancı hemen uyanmış. Kadına, "Kimsin sen kadın, neden ağlıyorsun?” demiş.

Kadın:

"Kim olduğumu boş ver yabancı. Çabuk buradan git. Burası kara devin ülkesidir. Şimdi gelirse seni de yer beni de,” demiş.

Delikanlı kadının korkusunu azaltmak için:

"Ben onu alt ederim, korkmana gerek yok, yalnız sen onun eline nasıl düştün, onu söyle?” demiş. Kadın ağlayarak:

"Kara dev beni köyümden kaçırarak buraya getirdi. "demiş.

Kadın bu yabancıya bir buçuk yumurtadan bir kaygana pişirip onun karnını doyurmuş. Yabancı, karnı doyunca, kadına:

"Kara dev şimdi nerededir? diye sormuş.

Kadın:

"Şu yana gitti, orda çift sürer,” demiş.

Yabancı, atına atladığı gibi devin bulunduğu tarafa doru at koşturmaya başlamış. Kadın yabancının ardından üzülmüş.

"Keşke devin yerini söylemeseydim, dev şimdi bu gencecik adamı yer,” demiş kendi kendine. Kendisi de bir eline avu, bir eline hançer alıp sarayın üst katına çıkıp beklemeye başlamış. "Dev bu yabancıyı öldürürse ben de kendimi öldüreyim,” diye düşünmüş.

Genç, giderken nihayet devle karşılaşmış. Dev bu yabancıyı görünce hemen kükremiş.

"Ey yabancı, buraların bana ait olduğunu bilmiyor musun? Neden geldin buraya, canına mı susadın? Sana şimdi gününü gösteririm.” demiş.

Dev hemen elindeki on batmanlık topuzunu gencin üstüne atmış. Genç bir sıçramış ve devin hamlesinden kurtulmuş. Bu kez genç saldırıya geçmiş. Kılıcını öyle bir sallamış ki, dev ikiye bölünmüş. Devi öldüren genç atına binmiş ordan ayrılıp saraya dönmüş.

Kadın, yabancı gencin geri döndüğünü görünce ellerindekini atmış ve aşağı inmiş. Hemen gencin boynuna sarılmış. Bu gence kuş tüyünden yapılmış yedi kat döşek sermiş. O gece onu ağırlamış. Sabah erkenden genç yola çıkmak istemiş. Kadın gitmemesi için ona yalvarmış.

"Burada kal. Malım ikimize de yeter,” demiş.

Genç:

"Olmaz, gitmem gerek. Babamın gözünün ilacını bulmaya gidiyorum. Dönüşte beni bekle,” demiş ve oradan ayrılmış.

Az gitmiş, uz gitmiş. Günlerce at sürmüş. Sonunda yine bir saraya rastlamış. Atını sarayın ahırına çekip bahçesinde uykuya yatmış. Saraydaki kadın bir yabancının bahçede yattığını görüp aşağıya inmiş. Bakmış ki yabancı derin uykuda. Ağlamaya başlamış. İki damla göz yaşı yabancının yüzüne düşünce uyanmış. Uyanan genç,

"Kimsin sen kadın?” demiş.

O da:

"Ben kızıl devin karısıyım. Buradan çabuk git yabancı. Kızıl dev gelirse seni de yer, beni de,” demiş.

"Korkma ben onu alt ederim” demiş, genç.

Kadın hemen bir buçuk yumurtadan bir kaygana yapıp bu yabancıyı doyurmuş. Büyük bir iştahla kamını doyuran genç:

"Kızıl dev nerede?” diye sormuş.

"Ovadaki çiftliğini sürmeye gitti,” demiş.

Genç, atına atlayıp ovaya doğru sürmüş. Atıyla rüzgâr gibi gidiyormuş. Fakat kadın kızıl devin yerini söylediğine pişman olmuş. Kendi kendine:

"Kızıl dev bu genci yer. Bu genç ölürse ben de kendimi öldürürüm,” demiş.

Kendini zehirlemek için bir eline avu almış, diğer eline de hançer alarak üst kata çıkıp devi beklemeye başlamış.

Genç ovada at sürerken kızıl devle karşılaşmış.

Kızıl dev:

"Sen benim kardeşimi öldürdün, şimdi ben de seni öldüreyim de gör,” demiş.

Hemen gencin üzerine atlamış, Genç, devin üzerine atlayacağını sezip atını sürmüş. Dev yere yuvarlanmış. Genç bunu fırsat bilip çekmiş kılıcını ve devin başını gövdesinden ayırmış.

Akşam saraya dönerken kadın saraydan, yabancı gencin geriye döndüğünü görüp ellerindekini atmış. Hemen aşağı inip genci karşılamış. Kadın o gece bu gence kuş tüyünden yedi kat döşek sermiş ve genci ağırlamış. Sabah olunca genç gitmek istemiş.

Kadın:

"Gitme burda kal. Kızıl devin malı ikimize de yeter," demiş.

Genç:

"Olmaz, babama borcum var,” demiş.

Kadın:

"Madem gidiyorsun, beni iyi dinle. Bu devin bir kardeşi daha var. Üç gün hiç durmadan gidersen ona rastlarsın, adı pamuk devdir. Ondan hiç kurtuluş yoktur. Otuz batmanlık gülle atar. "

Genç:

"O otuz batmanlık gülle atarsa ben de yüz batmanlık gülle atarım” demiş.

Yabancı atına binmiş ve yola düşmüş. Üç gün üç gece at sürmüş. Sonunda pamuk devin ülkesine varmış. Ovada, dağda, pamuk devi ararken o da genci beklediğinden ansızın karşısına çıkmış.

Pamuk dev:

"Ey yabancı, sen benim kardeşlerimin ikisini de öldürdün. Ben de seni bekliyordum. Kozumuzu paylaşmanın zamanıdır. Yarın burda seninle karşılaşacağız,” demiş.

Ertesi gün pamuk devle genç kavgaya başlamışlardır. Çok hızlı dövüşüyorlarmış. O gün birbirlerini yenememişler. Akşam olup her yer karardığında kavgaya ertesi gün devam etmek üzere ayrılmışlar. Genç gelip devin sarayının bahçesinde yatmış. Dev gencin bahçede yattığını görünce gidip dağda yatmış.

İkinci gün de pamuk devle genç yeniden kavgaya tutuşmuşlar. Kıyasıyla dövüşüyorlarmış. Akşam olduğunda her ikisi de yorgun ve bitkili düşmüş. Bunun üzerine,

Dev:

"Bak yabancı birbirimizi alt edemiyoruz. En iyisi birbirimize gülle atalım. Kim kimi vurursa o galip gelir,” demiş.

Genç bunu kabul etmiş. Aralarında sayışmışlar ilk gülleyi atma sırası deve düşmüş. Dev gülleyi eline almış, öyle bir fırlatmış ki gencin kulağının dibinden yıldırım gibi geçmiş. Dağa çarpan gülle dağı yerinden oynatmış. Genç neye uğradığını anlayamamış. Gülle kendisine değmediği için dua etmiş.

Sıra gence gelmiş. Gülleyi eline alıp öyle bir fırlatmış ki pamuk devi atıyla birlikte al aşağı etmiş. Dev o anda ölmüş.

Bu dövüşü saraydan izleyen kadın gencin yenmesine çok sevinmiş. Hemen aşağı inip genci karşılamış. Genç bu kadım görür görmez âşık olmuş. Kadın o gece on kat. döşek sermiş onun rahat etmesini sağlamış. Sabah olduğunda kadın onu kalmaya ikna etmek istemiş ama başaramamış.

Genç:

"Babamın gözünün ilacını bulmaya gidiyorum. Döndüğümde seni alıp yurduma götürürüm,” demiş.

Kadın:

"Madem gidiyorsun beni iyi dinle. Burdan üç günlük yolda bir Bostancı Baba var. Seni gördü mü üç saatlik yoldan sömürüp yutar. Ondan kurtulabilmek için o tarlada çalışırken ona görünmeden yaklaşıp selam vereceksin," demiş. Genç:

"Olur, bu iyiliğini unutmayacağım," demiş,

Genç, kadınla vedalaştıktan sonra oradan ayrılmış, Hiç durmadan üç gün üç gece at sürmüş. Sonunda bostancının memleketine varmış. 'Bakmış ki bostancı bostan suluyor. Ona görünmeden bin bir gayretle yaklaşıp:

"Selamün Aleyküm Bostancı Baba,” demiş.

Bostancı da:

"Aleyküm selam oğlum. Eğer selam vermeden önce seni görseydim, yutardım. Akıllı bir gençsin. Şimdi benim oğlum oldun. Evime git, annen yemek hazırlasın karnını doyur. Yemeğini yerken sakın ananın yüzüne bakma,” demiş.

Ordan ayrılan genç bostancının evine gitmiş. Oradaki kadına aç olduğunu yemek hazırlamasını söylemiş. Kadın da ona yemek hazırlamış. O da yemeğini yemiş, akşam olmuş bostancı eve gelmiş.

Bostancı :

"Oğlum yemeğini yedin mi?” demiş. Genç:

"Yedim baba, "demiş.

Bostancı:

"Peki şimdi annenin yüzüne bak,” demiş.

Genç, kadının yüzüne bir de bakmış ki ne görsün, kadının en küçük dişi bir karış, Korkup kılıcına davranmış, ama bostancı onu yatıştırmış. Bostancı:

"Bak yiğit, seni oğlum yerine koydum. Burada kalmanı isterim. Sen kimsin, nereden gelip nereye gidersin?” demiş.

Genç:

"Ben çok uzaklardaki bir ülkenin padişahının oğluyum. Babamın gözleri kör. Onun ilacını bulmaya gidiyorum,” demiş.

Bostancı:

“Oğlum, bu çok zor iş. Gel vaz geç bu işten,” demiş.

Genç:

"Olmaz, vazgeçmem. Bu işe hayatımı koydum. Bu yoldan bir daha geriye dönemem,” demiş.

Bostancı:

"Çok kararlı olduğuna göre sana bir öğüt vereyim oğul. Buradan çıktığında üç günlük yolda bir saraya rastlayacaksın. Sarayın kapısında cin, peri, aslan, kaplan bağlıdır. Sana vereceğim ekmekleri onların önüne koyacaksın. Onlar bu ekmekleri bitirmeden sarayın içinde uyuyan peri kızının başının altından ilacı alıp geriye döneceksin. Dönerken de peri kızının yanağından öpüp başucundaki elmayı dişleyeceksin,” demiş.

Genç de:

"Sağ ol babalık, bu iyiliğini hiç bir zaman unutmayacağım,” deyip ordan ayrılmış.

Genç, yemeden içmeden üç gün üç gece yol almış. Sarayı uzaktan gördüğünde yorgunluktan bitkin bir haldeymiş. Saraya varmadan önce atını eğleyip biraz dinlenmiş. Sonra yeniden atına atlayıp saraya varmış. Hemen elindeki ekmekleri cin, peri, aslan ve kaplanın önlerine koymuş. Kendisi de sarayın içine girmiş. Bakmış ki peri kızı uyumakta, başının altından ilacı almış, yanağından öpüp elmayı dişlemiş. Hiç zaman kaybetmeden oradan ayrılmış. O hızla altı gün altı gece at sürmüş. Sonunda pamuk devin ülkesine varmış. Orda bıraktığı kadın da kendisini beklermiş. Kadını ve yükte hafif pahada ağır ne varsa alıp yola çıkmışlar.

Üç gün üç gece yol aldıktan sonra kızıl devin ülkesine gelmişler. Oradaki kadını ve yükte hafif pahada ağır ne varsa alıp tekrar yola koyulmuşlar. Üç gün üç gece yol aldıktan sonra kara devin ülkesine gelmişler. Oradaki kadını da kendini bekler görmüş. Yine yükte hafif, pahada ağır ne varsa alıp yola koyulmuşlar.

Dördü birlikte üç gün üç gece yol aldıktan sonra kardeşleriyle ayrıldığı yere gelmişler. Genç bakmış ki Kaşıkçı Baba yine orda kaşık yapıyor. Hemen yanına yaklaşıp:

"Selamün Aleyküm Kaşıkçı Baba,” demiş.

Kaşıkçı Baba:

"Aleyküm selam oğlum. Sen gidip gelmez yola giden yiğit değil misin?” demiş.

Genç:

"Evet Kaşıkçı Baba. Gittim ve sağ salim geriye döndüm. Babamın da gözünün ilacım buldum,” demiş.

Kaşıkçı Baba:

"Oğlum sen yiğit ve zeki birisin. Şimdiye dek buradan kim gittiyse geriye dönmedi. Gidenler devler ülkesinde param parça olmuşlar ama sen bunu başardın ve geriye döndün,” demiş.

Genç:

"Baba, bundan böyle bu yolda bir tehlike kalmadı. Devlerin hepsi öldü. Bunlar da devlerin kaçırdığı kadınlar. Kardeşlerim daha dönmediler mi?” demiş.

Kaşıkçı Baba:

"Dönmediler oğlum,” demiş.

Genç hemen oracıkta bir çadır kurmuş. Kadınların gerekli eksiklerini tamamladıktan sonra, onlara:

"Siz burada kalıp bekleyin. Kaşıkçı Baba da sizin yanınızda kalacak. Ben gidip kardeşlerimi bulup getireyim,” demiş.

Pamuk devden aldığı kadını bir kenara çekip:

"Sen bir arap ol ki, kimse ben gelene kadar sana bir kötülük etmesin,” demiş.

O da bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir arap olmuş. Genç onu gördükten sonra oradan ayrılmış.

Delikanlı günlerce at sırtında yol almış. Önce yolu Hint'e düşmüş. Orada büyük kardeşini bulmuş. O da bir demircinin yanında çıraklık yapıyormuş. Aldığı para ile karnını bile doyuramıyormuş. Genç, ağabeyi için demirciden izin istemiş. Gerekli izni aldıktan sonra oradan yola çıkmışlar.

İki kardeş Yemen'e gitmişler. Orda günlerce ortanca kardeşini aramışlar. Sonunda bir kalaycının yanında onu bulmuşlar. Kalaycının yanında karın tokluğuna çalışıyormuş. Bu kez de kalaycıdan kardeşini için izin istemiş ve izin aldıktan sonra vedalaşarak ayrılmışlar.

Küçük kardeş önce kardeşlerine birer takım elbise almış. Sonra karınlarını doyurup yola koyulmuşlar.

Büyük kardeş;

"Kardeşim, biz gidiyoruz ya babamın gözünün ilacım buldun mu?” demiş.

Küçük kardeş;

"Buldum kardeşim,” demiş.

Büyük kardeş;

"Ver de bir bakayım, nasıl bir şeymiş,” demiş.

Küçük kardeş ilacı cebinden çıkartıp kardeşine vermiş Ağabeyi ilaca baktıktan sonra:

"Ha sende kalmış, ha bende,” diyerek cebine koymuş.

Aradan günler geçtikten sonra, küçük kardeşlerinin kızları bıraktığı yere gelmişler. Kaşıkçı Baba emanetleri sağ salim delikanlıya teslim ellikten sonra, küçük kardeş, kara devden aldığı kızı büyük kardeşine, kızıl devden aldığı kızı ortanca kardeşine vermiş. Pamuk devden aldığı kızı da kendi almış. O kadın silkinip güzel bir kadın olarak araplıktan kurtulmuş.

Ortadaki gerekli malzemelerini atlara yükleyip yola çıkmışlar. Günlerce yol aldıktan sonra yiyecekleri tükenmiş.

Büyük Kardeş:

"Kardeşlerim, yiyeceklerimiz bitti. Burda çadır kurup kadınları bırakıp ava çıkalım,” demiş.

Hemen yüklerini yıkıp çadırları kurmuşlar. Üç kardeş ava çıkmışlar. Küçük kardeşleri yanlarından ayrıldıktan sonra ortanca kardeş:

"Ağabeyim, babamızın gözünün ilacını küçük kardeşimiz buldu, getirdi. Bizi yaban ellerinden açlıktan kurtardı. Kadınlarımızı da bize o verdi. Bunlar memlekette duyulursa rezil oluruz.” Herkes bize, "siz hiç bir şey yapmadınız mı?” der. "Bu işin bir çaresine bakalım,” demiş.

Büyük kardeş:

"Nasıl olacak bu iş?” 

Ortanca kardeş:

"İleride kör bir kuyu var. Kardeşimizi oraya itelim. İlacı da biz getirdik deriz.”

İki kardeş ağız birliği yapmışlar. Epey av avlandıktan sonra yorgunluk bahanesiyle kör kuyunun yanında konaklamışlar. Küçük kardeş görmeden kuyunun üstünü örtmüşler. Orda kuyu olduğunu bilmeyen küçük kardeşleri kuyunun içine düşmüş.

İki kardeş avladıkları hayvanlarla kadınların yanına dönmüşler. Delikanlının yavuklusu hemen onu sormuş:

“Nerede kardeşiniz, neden geri dönmedi?” demiş.

Büyük kardeş:

"Sanki yarıldı içine düştü, bulanındık kardeşimizi.” demiş.

XXX

Burada bu olaylar yaşanırken öbür tarafta peri kızının sanındaki aslan, kaplan, cin ve peri bağlarını koparıp kaçmışlar, Kısa zamanda bu genci kuyunun içinde bulmuşlar. Aslan gencin kendilerine ekmek verdiğini hatırlayıp elindeki ekmeği kuyuya atmış.

O sırada ordan bir bezirgâncı geçiyormuş. Çok yorulduklarından konaklamaya karar vermişler. Çadırlar kurulmuş. Herkes dinlenmeye çekilmiş. Bezirgâncı başı bakmış ki ileride kuyunun başında aslan, kaplan, cin ve peri vaz Hemen adamlarıyla gidip onları kovalamış. Bakmış ki kuyunun içinde bir adam var. Hemen ipi salıp onu kurtarmış. Sonra da:

"Bak yabancı hayatını bana borçlusun. Biz olmasaydık orada ölüp gidecektin. Bizimle çalışır mısın?” demiş.

Genç de:

"Tabi çalışırım,” demiş.

Bezirgancı başı, buna memnun olmuş. Delikanlıya Hint'e gideceğini söylemiş.

Genç de:

"Ağalar Hint'e gitmeyin, Ben oradan geldim. Orda bulaşıcı hastalık var,” demiş. Bezirgânbaşı:

"Bu halıları orda satamazsak nerde satarız?” demiş.

Genç:

"Bu halıları satacak çok iyi bir pazar biliyorum,” demiş.

Bezirgânbaşı.

'O dediğin yer neresiymiş, söyle bakalım,” demiş.

Genç, babasının ülkesini tarif etmiş. Halıların satılacağına bezirgâncıyı inandırmış. Onlar da kabul ettikten sonra oraya "itmeye karar vermişler.

Biz haberi verelim peri kızından. Peri kızı ilacın çalındığını aslan, kaplan, cin ve perinin kaçtığını duyunca öfkelenmiş. Yanına kırk tabur asker alıp yola çıkmış. Sora sora gelmiş padişahın ülkesine.

Şehre yakın bir yerde konaklamışlar ve padişaha kendisini kabul etmesi için haber salmış. Elçi gerekli haberi götürüp geri dönmüş ve padişahın periyi huzuruna kabul edeceğini söylemiş.

Peri kızı yanında korumalarıyla birlikte padişahın huzuruna çıkmış. Ona:

"Ey padişah, gözünün ilacını benden aldırdın. Bunu hangi yiğit yaptıysa gelsin gerçeği söylesin. Bu cesareti göstereni tanımak isterim. Eğer yalan söylerse işkencelerden işkence beğensin. Senin de tacım tahtını başına yıkarım. Kırk tabur askerim şehrin dışında benim emrimi bekliyor,” demiş.

Padişah büyük oğlunu yanına çağırtmış.

"Oğlum benim gözümün ilacım sen mi bulup getirdin?” demiş.

Büyük oğlan:

"Evet baba ben getirdim,” demiş.

Padişah:

"Öyleyse nasıl bulup getirdiğini peri kızına anlat,” demiş.

Büyük oğlan peri kızına bakınca az daha korkudan bayılacakmış. Peri kızı hem çok korkunç, hem de çok güzelmiş.

Peri kızı:

"Anlat yiğit, ilacı nasıl buldun? demiş.

Büyük oğlan:

"Şey, şöyle oldu,” diye kekelemeye başlamış. Bir türlü nasıl getirdiğini söyleyememiş.

Peri kızı padişahın oğlunun yalan söylediğini anlamış. O bağlatıp bir güzel dayak attırmış. Sonra padişahtan öbür oğlunu göndermesini istemiş.

Padişah:

"Oğlum benim gözümün ilacım sen mi bulup getirdin?” demiş.

Ortanca oğlan:

"Evet baba ne getirdim,” demiş.

Peri kızı:

"Anlat bakalım nasıl aldın bu ilacı,” demiş.

Ortanca oğlan da gerçeği söyleyememiş. Peri kızı bunu da bağlatıp bir güzel dayak attırmış. Sonra padişaha dönerek:

"İlacı bu da bulamamış. Bu yalan söylüyor. Senin bir küçük oğlun daha varmış onu çağırt,” demiş.

Padişah çok zor bir durumda kalmış. Hemen dört bir yana haber yollamış. Küçük oğlanın yerini bilip de söyleyenin her isteğini yerine getireceğini söylemiş.

Padişah büyük oğlu ile ortanca oğlunun yalan söylemesinden şüphelenmiş. Bu işte bir bit yeniği olduğunu düşünmüş. Ama yapacağı bir şey de yokmuş.

Padişahın küçük oğlu babasının bu haberini duymuş ve ona haber yollamış.

"Eğer kapımdan kapısına kadar halı sererse oraya gelirim,” demiş. Böylece bezirgâncıya da verdiği sözün yerine geleceğini düşünmüş.

Küçük oğlan bezirgâncıya:

"Bir katır yükü halıyı bir katır yükü altına sat,” demiş.

Padişah bütün bezirgâncılara haber yollamış. Gerekli halıyı temin edememiş. Sonra bu bezirgâncı padişahın huzuruna çıkmış. Ona:

'Ben senin istediğin halıları veririm ama bir şartım var,” demiş.

Padişah:

"Söyle şartını,” demiş.

Bezirgâncı:

"Bir katır yükü halıyı, bir katır yükü altına satarım,” demiş. Padişahın başka çaresi olmadığından bezirgâncının şartını kabul etmiş. Halıların hepsini alıp saraydan oğlanın bulunduğu yere kadar serdirmiş.

Küçük oğlan sonunda saraya gelmiş. Babasıyla sarmaş dolaş olmuş. Sonra Peri kızını görmüş. Onun yanağından bir kez daha öpmüş. Olanları ona tek tek anlatmış. Peri kızı onun anlattıklarının doğru olduğuna inanıp onu bağışlamış.

Babası küçük oğlu ile pamuk devden getirdiği kadını evermiş. Bunlara kırk gün kırk gece düğün yapmış. Peri kızı da düğünden sonra yurduna dönmüş. İyiler iyiliğin karşılığını, kötüler de cezasını çekmiş. Padişah da tahtını mirasını küçük oğluna bırakmış.

Gökten üç elma düştü. Biri onlara, biri anlatana biri de okuyanlara.

ANADOLU MASALLARI, MEB YAYINLARI

SON EKLENENLER

Üye Girişi