Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

FABL - MASALLAR ve FIKRA ŞİİRLERİ

  1. MASALCI NİNE –MEHMET NECATİ ÖNGAY   
  2. AKILLI KEÇİLER- AYLA ÇINAROĞLU   
  3. KERTENKELE VE TİMSAH- ÖMER LÜTFÜ ŞADOĞLU    
  4. ASLANLA FARE-LA FONTAİNE    
  5. ÇÜRÜK ELMA- ÖMER LÜTFÜ ŞADOĞLU                     
  6. İKİ YUVA- HAKKI SUNAT    
  7. KURT MASALI-ORHAN SEYFİ ORHON    
  8. ÇİFTÇİNİN ÖĞÜDÜ- İBRAHİM ALAADDİN GÖVSA    
  9. AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA -TEVFİK FİKRET    
  10. KÖR İLE KÖTÜRÜM- TEVFİK FİKRET    
  11. İKİ YOLCU- TEVFİK FİKRET    
  12. OLDU, BİTTİ- TEVFİK FİKRET    
  13. KAVUK - ORHAN VELİ KANIK    
  14. DOĞURAN KAZAN- ORHAN VELİ KANIK    
  15. EŞEĞİN YEMİ- ORHAN VELİ KANIK                  SAYFA:2 /11-20   
  16. İNCİ -İSMAİL HİKMET ERTAYLAN
  17. AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA MASALI –LA FONTAİNE
  18. AĞUSTOSBÖCEĞİ İLE KARINCA –RECAİZADE MAHMUT EKREM TERCÜMESİ
  19. CIRCIR BÖCEĞ İ İLE KARINCA –ORHAN VELİ KANIK
  20. AĞUSTOSBÖCEĞ İ İLE KARINCA –AHMET ÜMİT SARUHAN
  21. YENİ AĞUSTOSBÖCEĞİ İLE KARINCA –MÜNİR H. EGELİ
  22. AĞUSTOSBÖCEĞİ – MUZAFFER TAYYİP USLU
  23. AĞUSTOSBÖCEĞİ –ORHAN M. ARIBURNU
  24. KARINCA İLE CIRYALYIK HİKÂYESİ - KEMAL (XV.YY. DİVAN ED.)

SAYFA:1 /01-10

1-MASALCI NİNE –MEHMET NECATİ ÖNGAY

Otururken dizlerinin dibine,
Şeker korum hırkasının cebine,
Gözlükleri arkasından süzerek beni,
Der: Ne istiyorsun yine bir tanem?
Masalcı ninem.

Bir varmış bir yokmuşla başlar masala;
Ben bir doru taya binerim o, bir al taya,
Peri padişahının sarayına doğru
Yol alırız, dörtnala.

Soluğu mis kokar,
Dudaklarından bal akar.
Birlikte uçarız kuşlar gibi,
Kış yüzü görmemiş ülkelere.
Kendi çalıp kendi oynayan,
Dalından düşünce yürüyen
Büyülü elmalar dolu
Karlı dağ eteklerinde buğulu,
Havuzları çifte kuğulu
Bahçelere,

Sonra size söyleyeyim kardeşler,
Göz açıp yummadan kavuşuruz
Keloğlan'ın kapatıldığı yere.
Açılmaz kapılan açarız,
Kurtarırız Keloğlan'ı.
Bir kır tay da ona buluruz;
Tekrar yola koyuluruz.

Geçilmez ormanlardan geçeriz;
Su vermez çeşmelerden içeriz.
Yüzerek korkunç kan ırmağım,
Aşarız geçit vermez Kafdağı'ın.
İnsan etiyle karın doyuran,
Özgürlüğe zincir vuran
Kanlı devi uykusunda avlarız;
Onu kendi zinciriyle
Kırk katırın kuyruğuna bağlarız.



AKILLI KEÇİLER- AYLA ÇINAROĞLU

İki keçi
Daracık bir köprü üstünde karşılaştı.
İkisi de birbirinden inatçı:
-Önce ben geçeyim.
-Önce ben geçeyim, derken
Cumburlop dereye düşüverdi
İkisi birden. Canlarını zor kurtardılar.
Sonraki günlerde bir gün gene Karşı karşıya geldiler
Aynı köprü üstünde.
Bu kez akıllandılar ya:
-Buyrun geçin, yol sizin.
-Önce siz buyrun efendim.
-Yoo, siz geçiniz önce.
-Sizgeçin önce, rica ederim...
Onlar böyle nezaketle
Yol veredursun birbirine
Bir tavşan, bir kirpi
Bir sincap, bir tilki
Bir karınca ordusu
Birçok böcek, kertenkele
Ve dahası yaşlı bir kaplumbağa
Geçtiler köprüden salına salına.
Baktı ki keçiler
İşe yarar bir yöntem değil bu da.
Sonunda kafa kafaya verdiler
Ve birer trafik lambası diktiler
Köprünün iki başına.
Ooh, işte şimdi
Herkes geçeceği zamanı biliyor
Köprüden sırayla geçiyor.


KERTENKELE VE TİMSAH- ÖMER LÜTFÜ ŞADOĞLU

Bir gün yavru kertenkele
Der ki, "Anne, gel bir hele,
Irmağa bak, şu yıkanan
Ağabey ne kocaman.
Haydi onunla bir konuş,
Ne yemiş de böyle olmuş?
Cüce kalmışım sayende,
Dev olmak isterim ben de."

Annesi telaşla der ki,
"Timsaha özenmek neyine,
Sen önce bak gökyüzüne.
Yem olmadan şu leyleğe
Çabuk ol da gir evine."



ASLANLA FARE-LA FONTAİNE

Herkes herkese yardım etmeli,
Ben büyük o küçük dememeli.
İki masalım var bunun üstüne,
Başka da bulurum isteyene

Aslan toprakla oynuyormuş bir gün;
Bir de bakmış pençesinde bir fare,
Aslan, aslan yürekliymiş o gün,
Kıymamış canına, bırakmış yere.
Boşuna gitmemiş bu iyiliği.
Kimin aklına gelir,
Farenin aslana iyilik edebileceği?
Etmiş işte, hem de canını kurtarmış.
Günün birinde aslan
Biraz çıkayım derken ormandan,
Düşmüş bir tuzağa,
Ağlar içinde kalmış;
Kükremiş durmuş boşuna,
Bereket fare usta yetişmiş imdada:
Bu iş kükremekle değil,
Kemirmekle olur demiş.
Başlamış incecik dişlerini işletmeye
Gelmiş ipin hakkından kıtır kıtır.
Bir ilmik kopunca ağdan hayır mı kalır?
Sabır, biraz da zaman
Güçten öfkeden daha yaman.



5-ÇÜRÜK ELMA- ÖMER LÜTFÜ ŞADOĞLU

Alımlı bir elma, kırmızı, iri.
Bir sızı duymuş yüreğinde,
"Eyvah, hapı yuttum" demiş,
"Tünel açıyor kurdun biri."
Derken ağaca çıkmış bir oğlan,
En kırmızısı bu ya, Koparıp ısırmış yanağından.
Ağzına alır almaz Elmayı atmış çocuk.
"Gittik de çürüğünü bulduk."
"Vay başıma gelenler" demiş kurt,
"Ne hale geldi bizim yurt."
Doğrusu bu iş yaramış sineğe,
Bayılırmış elmanın çürüğüne.
Asalakların
Kimi sevinmiş, kimi saçını yolmuş.
Olan boynu bükük elmaya olmuş.  



İKİ YUVA- HAKKI SUNAT

Sordum bir gün arıya:
"Yok mu senin bir yuvan?"
Vızıldayıp gösterdi
Bana koca bir kovan.
Dönüp sordum serçeye.
"Ya seninki nerede?"
Cik cik dedi:
"Benimki Dal üstünde tepede."
Annem bana o akşam
Öğütler veriyordu.
Güzel güzel dinledim,
Bana şöyle diyordu:
"Senin yuvan ikidir:
Biri okul, biri ev.
Kıymetini iyi bil,
Sev onları, çok çok sev."  


KURT MASALI-ORHAN SEYFİ ORHON

kurt bir akşam acıkmıştı
dağlarda ava çıkmıştı

bakınarak sağa sola
geldi en işlek bir yola

dedi:”bu çok güzel bir yer,
bir kısmetim varsa eğer,

ayağıma gelir kendi.”
seçtiği yeri beğendi.

geçti öyle hayli zaman
bir katır çıktı uzaktan

titretti bir sevinç kurdu,
çıktı yol üstünde durdu.

katır dedi: ”kurt arkadaş!
öyle uzak durma, yanaş..

bilirim ne diyeceksin,
açsın, beni yiyeceksin..

ye, âfiyet olsun ama,
bak bir şey geldi aklıma

etim pek tatlı bir ettir
fakat kemiklerim serttir

getireyim sana bir satır,
kemiğimi onunla kır..

mademki son demimdeyim,
böyle bir iyilik edeyim

sana ölümümden evvel..”
-peki. .git de çabuk gel..”

kurdu aldattı bir satır
getireyim diye katır.

2
geçti yine hayli zaman
bir at göründü uzaktan

kişneyerek şahlanıyor
dağı kimsesiz sanıyor..

titretti bir sevinç kurdu,
çıktı yol üstünde durdu.

at dedi ki: ”kurt arkadaş!
öyle uzak durma, yanaş..

bilirim ne diyeceksin,
açsın, beni yiyeceksin..

ye,  âfiyet olsun ama,
bak bir şey geldi aklıma

bilmiyorsun ne cinstenim,
öğren aslım nedir benim

getireyim berâtımı
bildiğin arap atı mı,

yoksa huysuz bir beygir mi
bilinmeyen şey yenir mi?

mademki son demimdeyim,
büyük bir iyilik edeyim

sana ölümümden evvel..”
”-peki, git de çabuk gel..”

getireyim diye berat,
kurdu aldatıp gitti at…

3
geçti yine hayli zaman
bir koyun çıktı uzaktan

titrek sesiyle meliyor
güle oynaya geliyor

titretti bir sevinç kurdu,
çıktı yol üstünde durdu.

koyun dedi:  ”kurt arkadaş!
öyle uzak durma,  yanaş..

bilirim ne diyeceksin,
açsın, beni yiyeceksin..

ye,  âfiyet olsun ama,
bak bir şey geldi aklıma

ne oyunlar bilirim ben,
bir kere gör de, neşelen

eski sevincin azalmış,
belli, gönülcüğün dalmış

bir kederli düşünceye
yiyeceksen neşeyle ye..

mademki son demimdeyim,
böyle bir iyilik edeyim

sana ölümümden evvel..”
”-haydi, oyna güzel güzel..”

kurt aldandı bu oyunda,
kaçıp kurtuldu koyun da.

4
artık sular kararmıştı
gece etrafı sarmıştı

tenha,  sessiz bütün yollar,
ne gelen var, ne giden var..

zavallı kurdun karnı aç,
bir lokmaya bile muhtaç..

akıtıyor gözyaşını,
artık akılsız başını

keskin taşlara vuruyor,
şöyle söylenip duruyor:

”bulmuştun bir âlâ katır,
ye, düşünme gönül hatır..
nene lâzım senin satır,
kasap mıydın behey sersem?
bana lâyıktır gebersem..

”bulmuştun bir semiz at,
ye etini sırt üstü yat..
nene lâzım senin berat?
kadı mıydın behey sersem?
bana lâyıktır gebersem..

”bulmuştun bir âlâ koyun,
ye de,  uzan yüzükoyun
nene lâzım senin oyun?
köçek miydin behey sersem?
bana lâyıktır gebersem…”

kurt, zavallı, bütün gece
inleyip durdu delice..

gün doğarken işi bitti,
açlığından ölüp gitti…


ÇİFTÇİNİN ÖĞÜDÜ- İBRAHİM ALAADDİN GÖVSA

Vaktiyle bir çiftçi varmış.
Tecrübeli, ihtiyarmış.
Hastalanıp yatmış bir gün;
Çocukları mahzun, küskün.
Toplanmışlar etrafına,
Demiş: “Kulak verin bana!”
Çünkü artık yavrularım.
Öleceğim, ihtiyarım.
Son sözleri babanızın
Aklınızda iyi kalsın.
Tarlamızda hazine var,
Kazarsanız altın çıkar.

Çiftçi ölür üç gün sonra.
Tarla kalır çocuklara
Kazma, kürek çalışarak
İçindeki taşı toprak
Yapar gibi uğraşırlar,
Ne altın var, ne mangır var.
Fakat dolar şimdi tarla
Altın gibi başaklarla.

Çiftçi şunu demek ister:
“Haydan gelen Hû’ya gider.
Hazır para çabuk yenir.
Çalışmanız hazinedir.”


AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA -TEVFİK FİKRET

Karıncayı tanırsınız
Minimini bir hayvandır
Fakat gayet çalışkandır
Gayet tutumludur, yalnız
Pek hodgamdır, bu bir kusur:
Hodgam olan zalim olur.

Bir gün ağustos böceği
Tembel tembel ötüp durmak
Neticesi aç kalarak
Karıncadan göreceği
Bürudete bakmaz, gider
Bir lokma şey rica eder
Der ki: - Acıyınız bize
Çoluk çocuk evde açız
İanenize muhtacız.
Karınca bir yüreksize
Layık huşunetle sorar:
- Aç mısınız? Ya o kadar
Uzun, güzel günler oldu.
O günlerde ne yaptınız?
Böcek inler: - Açız, açız
Bakın benzim nasıl soldu
O günlerde gülen, öten
Sazla, sözle eğlenen ben
Bugün bakın ne haldeyim!
Vallah açız, billah açız,
Halimize acıyınız!
Karınca eğlenir: - Beyim,
Şimdi de raksedin, ne var?
"Yazın çalan kışın oynar."


10-KÖR İLE KÖTÜRÜM- TEVFİK FİKRET

-Bak arkadaş, ne ben sağlam
Bir adamım… – Ne ben tamam
Bir insanım – Ben kötürüm.

– Ben de körüm;

Hem anadan doğma körüm.

-Ben de kırk yıldır kötürüm;
Değil iki adım atmak,
Ayağa kalkamam hattâ:

-Ya ben? Değil görmek, bana,
Kirpiğimi kıpırdatmak

Bile nasip olmamıştır

Böyle yaşamak pek ağır
Bir yük; şundan kurtulaydım!

-Ben de günlerimi saydım,
Bitip tükenmedi gitti.
Dünyaya geldiğin gibi
Gitmek de elinde değil.

Çekmek kolay, ölmek müşkül!

Neyse kısmet, çekeceğiz.
-Ben düşündüm ki ikimiz.
Tam bir insan olmak için
Her şeye mâlikiz: Senin
Kuvvetli bacakların var.
Benim gözlerim de bakar.
Ben senin gözün olurum.
Gecen, gündüzün olurum.

-Ben de sana bacak, ayak.
-Öyleyse hiç düşünme, kalk;
Senin için
Ben bakarım ve görürüm.
-Ben de seni istediğin
Yere alır, götürürüm.
Böyle işte:
İki mihnet birleşince
Bir teselli hâsıl olur,
Mihnetliler de kurtulur.

mâlik: sahip olma,
mihnet: sıkınt

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER




SAYFA:2 /11-20

11-İKİ YOLCU- TEVFİK FİKRET

Bir yaz günü, sabah erken
İki yolcu aynı köyden
Kasabaya gidiyordu;

“Yolcu kısmı yolda gerek!”
Koşmasını söyleyerek.

İki yolcu gidiyorken
Yolun döneğinde birden
Biri durdu, biri sordu:

Niye durdun? Davran biraz;
“Yolcu kısmı yolda durmaz”

Durduğunun aslı vardı;
Birden gözleri karardı:
Yerde koca bir kestane…

Haydi yoldaş, ağır ağır;
Yol yürümekle alınır.

Aç gözlüde kulak olmaz;
Gözü kestanede kurnaz,
Arıyordu bir bahane…

– Haydi kuzum, yürüyelim!
– Sen yürü, ben yetişirim.

Öteki işi anladı.
Koştu, kestaneyi aldı.
-Bırak onu, yoksa… – Niçin?

-Ben gördüm, aldım. – Önceden
Gören benim. – Alan da ben!

Birisi yer, biri bakar;
Hep gürültü bundan çıkar.
Derken kavga için için

Ateşlendi, alevlendi;
Epey tokat, sille yendi;

Dökülürdü belki de kan,
Bereket versin arkadan
Başı sarıklı bir hoca

Hızır gibi yetişti de
Birden kesildi arbede.

Hoca sordu, berikiler
Olanları birer birer
Söylediler dosdoğruca.

Ne gürültü, ne patırtı.
Hoca kestaneyi kırdı;

Kabuklarından birini
Bir yolcuya, diğerini
Bir yolcuya uzatarak

İçini kendisi yedi;
Sonra: “Haydi buyrun!” dedi.

Yolcular kalakaldılar;
Kısmetlerini aldılar!
Ne göz kalmıştı, ne kulak…

Anlayana bu ibrettir:
“Az tamah çok ziyan verir.”

tamah: açgözlü, bencil,
ibret: öğüt, ders,

 

OLDU, BİTTİ- TEVFİK FİKRET

Haydi, kardeş, oynayalım.
Oynayalım, lâkin birkaç
Dakikacık izin bana.

Peki, fakat çabuk gel ha!..
Geldim… Nerden başlayalım?
Körebeden. – Yok saklambaç
Daha iyi. – Hayır ebe daha iyi.

Hayır, zâten körebeyi
Oynayacak arkadaş yok,
Herkes kendi oyununda…

Haydi gel, saklambaç olsun.

İlk önce kim kimi bulsun?

Ben seni. – Haksızsın bunda,
Oyun benim. – Yooo, telâş yok,
Önce kim “oynasak” dedi?

Saklambacı kim söyledi?

Sen söyledinse söyledin;
Oyun benimdir. – Sen zâten
İnatçısın! – İnat, minat
Bilmem. – İnatçısın, Nihat!..

Onlar böyle uğraşırken:
Oyun benim, oyun senin…

Saklambaç araya gitti.
Düdük öttü: – Oldu bitti!

düdük ötmek: zil çalmak, teneffüs bitimi.


KAVUK - ORHAN VELİ KANIK

bir gün bir adam, elinde bir mektup,
Der ki hocayı tutup
"Hocam zahmet ya sana,
Şu mektubu bir okusana
Açar bakar ki hoca
Mektup baştan sona Arapça
Şöyle bir iki evirir çevirir
Söktüremez çaresiz geri verir
Der ki başkasına okut bunu sen
Adam şaşırır: neden
"Türkçe değil bu mektup okuyamam
Yine anlamaz adam
Hocanın okuması yok zanneder
"Ayıp hoca! ayıp." der.
"Benden utanmıyorsan şundan utan
Şu başındaki koca kavuğundan!"
Hoca, kavuğunu çıkarıp uzatır
Sonra, "mademki der, iş kavuktadır;
Haydi benim düdüğüm, giy de şunu;
Kendin oku bakalım mektubunu."


DOĞURAN KAZAN- ORHAN VELİ KANIK

Ödünç bir kazan alır Hoca bir komşusundan,
Verirken bir tencere yerleştirir içine
       Komşusu sorar:-" Bu ne?"
       -Doğurdu senin kazan."
Komşusunun ölçü olmaz sevincine.
Üç beş gün bir zaman geçer aradan
Hoca yine kalkar, komşusuna gider;
Bir iki gün için kazanı ister
Komşusu da " hay hay" der. "Baş üstüne!" der.
           Geçer yine zaman.
Komşu bakar kazan gelmiyor geri
Çekince ayağına çedikleri.
Hocanın evinde alır soluğu
Sorar -Yahu bizim kazana ne oldu?
-Ha! Sizin kazan mı? Sizlere ömür!"
-"Aman. Hocam! Kazan bu nasıl ölür!"
 -Komşum vallahi saçmaladın yine
Kazan neden ölmesin, doğursun da?
Doğurduğuna inanıyorsan da
Neden inanmıyorsun öldüğüne?


15-EŞEĞİN YEMİ- ORHAN VELİ KANIK

Hocayla karısı kavga ederler;
Biri der:« Eşeğin yemini sen ver.»
Öteki, « Hayır, sıra şendeydi» der.
Bir kıyamettir gider.
Tutuşurlar pek acayip bir bahse;
Hangisi ağzını önce açarsa
Eşeğin yemini de o verecek...
Bekleyedursun eşek.
Karısı, « Boş bulunup konuşmayayım» diye
- Şüphesiz tek maksadı, yem vermemek eşeğe
-Kalkar komşuya gider.
Hoca evde beklerken hırsızlar sökün eder.
Toplamaya başlarlar, iyi kötü ne varsa.
Hoca ağzını açsa Davayı kaybedecek;
« Eşek az daha beklesin!» diyerek
Konuşmadan hırsızları seyreder.
Onlar da, ne var ne yok, alır gider.
Nihayet akşam olur;
Kadın gelir, evi tamtakır bulur.
Görünce bu acıklı manzarayı
Koparır yaygarayı:
“Nerede benim gelinlik esvaplarım?”
- Gitmiş boyamaları, yazmaları
Hoca memnun; der: “Konuştu karı!
Kalk eşeğin yemim ver bakalım”

 

İNCİ- İSMAİL HİKMET ERTAYLAN

Vaktiyle bir fakir adam
Göğsü açık, yalın ayak,
Kızgın çölde dolaşarak
Pek acıkmış, yorulmuştu.

Çok değil gamdan boğulsa
Her taraf bir kum deryası,
Çölde gezmek baş belâsı
Şu belâdan bir kurtulsa...

Aldı zavallıyı korku
Heybe, çanta hep aradı
Ne bir lokma ekmek vardı
Ne yollarda bir damla su..

Akşam oldu çöl karardı
Yolcuda tâb, tâkat bitti
Açlık artık cana yetti.
Ölüm onu kovalardı.

Bir kenarda otururken
Ufak bir heybe buldu
Sevincinden gözü doldu
Telâş ile açtı hemen

Çıktı halîs inci dolu
Bir küçücük ufak kese
Adam gelmiş son nefese
İnci karın doyurur mu?

Çöller bütün inci dolsa
O yolcuya ne kâr eder
Ne olurdu şu inciler
Birer lokma ekmek olsa

 

AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA MASALI –LA FONTAİNE

Ağustos böceği bütün yaz
Saz çalmış, şarkı söylemiş.
Karakış birden bastırınca
Şafak atmış zavallıda;
Bir şey bulamaz olmuş yiyecek:
Koca ormanda ne bir kurtçuk, ne bir sinek.
Gitmiş komşusu karıncaya:
— Aman karınca kardeş, demiş, hâlim fena;
Bir şeycikler ver de kışı geçireyim.
Yaz gelince öderim,
Hem de ziyadesiyle;
Ağustosu geçirmem bile.
Ödemezsem böcek demeyin bana.
Karınca iyidir hoştur ama
Eli sıkıdır:
Can verir, mal vermez.
— Sormak ayıp olmasın ama demiş;
Bütün yaz ne yaptınız?
— Ne mi yaptım? demiş ağustos böceği;
Gece gündüz türkü söyledim;
Fena mı ettim sizce?
— Yoo, demiş karınca, ne mutlu size;
Ama hep türkü söylemek olmaz;
Kışın da oynayın biraz.
Yazar; La Fontaine


AĞUSTOSBÖCEĞİ İLE KARINCA –RECAİZADE MAHMUT EKREM TERCÜMESİ

İş edip kendine ahenk ile zevk eylemeyi 
Yazı beyhude geçirmişti ağustosböceği 
Geldi birdenbire vaktâ ki zamân-i sermâ 
Başladı kaht ü galâ olmıya dehşet ferma 
Ne örümcek kurusu var ne de bir sivrisinek 
Yok idi hâsılı bir habbecik olsun yiyecek 
Şiddet-i cû’ ile bîçâre ezildi bitti 
Komşusu mûra gidib hâlini i’lâm etti 
Sâl-i âtîye kadar eylemeyi sadd-i ramak 
Bir iki habbe ödünç istedi pek yalvararak 
Dedi ki:”Hem de hulul etmeden evvel mevsim 
Ma’a fazla ödemek üzre size söz veririm”. 
Etmemiş ‘âdet ödünç vermeyi bir kimseye mûr 
Kendisinde bu idi var ise bir parça kusûr 
Bu cihetle böceğe sordu ki Vakt-i germâ 
Ne idi meşgaleniz bilsek olur mu ‘acabâ ? 
Böcek 
“Bâri ma’zûr görün eylediniz çünkü su'al 
Şevk ile türkü çağırmaktı işim rûz-ü leyâl” 
Karınca “İşiniz çünkü tagannîmiş efendim o zamân 
Durmayub şimdi de raks eyleyiniz bâri hemân.”
Diyerek mur kapadı babı hemen şiddet ile
Böceği kavdu huzurundan gaza u hiddet ile
Şiddet-i cu’u heva ile ezilmiş bitmiş
Beceğin hali onu fevte reşide etmiş
Der iken düştü yere kaldı zavallı bican
Biriken berf üzerinde kalıbıyla mihman
Kapıdan baktı da fehmetti karınca hali
Çünkü olmuştu ağustos böceği cani
Çekti kurbanını bir yana karınca ol dem
Gömdü toprağa eliyle kapadı pek muhkem
“Ey oğul sen de karınca gibi hisset etme
Öyle bir tab’-ı sakime uyarak yan gitme
Çünkü nakes olanın dostu, muhibbi yoktur
Şeref ve şanı gibi sözü dahi hep koftur.”

 

CIRCIR BÖCEĞ İ İLE KARINCA –ORHAN VELİ KANIK

Cırcır böceği çaldı saz, 
Bütün yaz. 
Derken kış da geldi, çattı, 
Seninkinde şafak attı. 
Baktı ki yok biç yiyecek 
Ne bir sinek, ne bir böcek, 
Kalktı karıncaya gitti; 
Yandı, yakıldı, ah etti. 
Üç beş buğdaydan ne çıkar, 
Gelecek mevsime kadar 
Bir kaç tane borç istedi.
İşin kötüsü karınca 
Borca hiç alışmamıştı; 
Bu ricacıya çıkıştı. 
— (Ne yaptınız yaz boyunca?” 
— Ne mi yaptım?' Saz çaldım saz!” 
İnayet buyurun, dedi, 
Yemin billâh ederim, 
Eylüle kalmaz öderim, 
— Ya, öyle mi? Demek ki siz 
Yazı sazla geçirdiniz: 
Şimdi de oynayın biraz”


20. AĞUSTOSBÖCEĞ İ İLE KARINCA –AHMET ÜMİT SARUHAN

Ağustosböceği, bütün bir yaz 
şarkı söyledi avaz, 
eli böğründe kaldı kış bastırınca. 
Ortalıkta ne bir sinek 
ne bir böcek... 
Komşusuydu karınca, 
Ona gidip «Acım& dedi; 
dayanabilmek için gelecek mevsime dek » 
bir kaç buğday borç istedi: >
— Hayvanların başına yemin ederim, 
ilk harmana kalmaz, Öderim, 
hem de faiziyle beraber». 
Borç vermemek karıncanın âdetiydi, 
bu bir kusur, kusursa eğer. 
Borç isteyene sordu yalnız: 
“-Havalar sıcaktı ne iş yaptınız?”
“Siz belki kızacaksınız bana,
Gece gündüz şarkı söyledimdi.”
“şarkı mı söylediniz? Oh, ne âlâ,
Öyleyse oynayın şimdi...”


SAYFA:3 /21-30

21. YENİ AĞUSTOSBÖCEĞİ İLE KARINCA –MÜNİR H. EGELİ

Artık herkes bunu bilir Ki 
Ağustosböceği, bir 
Cırıtılı, zurna sesli 
Cam kanatlı, karnı beşli 
Biçimsiz bir hayvandır. 
Sade şarkısı yamandır. 
Bu güzel böcek bütün yaz 
Elinde sedeften bir saz, 
Şarkı söylemiş, eğlenmiş, 
Hep cırcır... diye söylenmiş. 
Derken sırtı yün abalı, 
Eli kocaman sopalı, 
Süpürge sakalı apak 
Başında kardan bir kalpak, 
Poyraz adlı buz atına 
Binerek, içi fırtına 
Dolu bir ney öttürerek, 
Kış baba gelir çatar; 
Her yer çamura batar. 
Bizim Ağustosböceği 
Tükenince yiyeceği 
Bir kaç gün ah, vah eder. 
Sonra karıncaya gider,
Bir parça ekmek ister. 
Karınca gülerek der: 
"— Sen bir küçük san'atkârsın 
Başımın üstünde varsın 
Anbarımda ne görürsen 
Reçel, yemiş, hepsini sen 
İstediğin gibi al ye.„ 
Sade bana şarkı söyle."


AĞUSTOSBÖCEĞİ – MUZAFFER TAYYİP USLU

Gel etme karınca kardeş 
Ağustosböceğine acı 
Onun mu kabahat sanki 
Şarkı söylediyse bütün yaz


AĞUSTOSBÖCEĞİ –ORHAN M. ARIBURNU

Karıncalar atlara binmiş 
Arılar bâl yapıyor kovanda 
Bir sağır düaya üzeri 
Herkes kendi avında 
Sen sadece şiir yaz 
Aziz böcek 
Ağustosböceği (Yücel mecmuası, Eki m 1946, say ı 120,)

 

KARINCA İLE CIRYALYIK HİKÂYESİ - KEMAL (XV.YY. DİVAN ED.)

Ne dersin bunı ortaya yetürüb

Bu Türki başına haller getürüb
Nene yarar gider Türki dilile

Gelesin ortaya işbu bilile
Senün halün o çırlayıka benzer

Karınca ile olmışdur bürazer
Münâsib-hâl olur işbu hikâyet

Ki dinle nice kılmışam rivayet
Varımış cırlayık bir bili ince

Anunla kardaş olmış bir karınca
İdermiş cırlayık her geçene sâz

Geçenden kesmez imiş hergiz âvâz
Geçene sâz ile âheng idermiş

Âvâzıyla cihanı teng idermiş
Elüm dut yohsa uş gitdi hayâtum

Neye dönmiş durur bir göre zâtun
Kış irişdi görür keser âvâzın

Nedendür halka çalmaz oldı sazın
Kanat büzilüp ağaca yapışur

Kalur ağaç budağında apışur

Gelüp ol kardaşı karıncaya dir
Kerem it bana öldüm bir gıda vir

Beğayet hâlum olmışdur mükedder
Bana rahm eyle beni koma ebter

Elüm dut yohsa uş gitdi hayatum
Neye dönmiş durur bir göre zâtum

Alur karınca bundan bu cevâbı
Dönüp cırlayıka itdi hitabı

Didiyaz ohcak çekersin âvâz
İdersin her kişiye gökçek sâz

Dolar âvâzun ile işbu âlem
Âvâzundan geçemez değme âdem

Âvâzundan senün kimse duramaz
O rahat gölge bulup oturamaz

Behey bî-çare kış irdi ölürsin
Uzakdurkış ki nice dirilürsin

Bu sazından sana uş irdi nâle
Bu kıllet üstine noldu havale

Bu sözi cırlayuk karıncadan iş
İdüben bu arada oldu hâmûş

Senün hâlun o cırlayuka benzer
Kuru sözü kılarsın safi ezber

Bu son mısradan sonra Kemal tekrar asıl mevzû'una dönüyor.

Latife

Meğer kim cırlayık fasl-i şitada
Karıncadan taleb etmiş' zevada

Demiş karınca halk işlü-işinde
Dürişürken sen ağaçlar başında

Ne arardım ki şimdi zar u muhtaç
Kaluban olısarsın bigüman ac

Çağırduklarun ol dem dürlü tuyuk

Kuruyub değmez olduğuna uyuk

İgen hoşdur meşakkat çekmez iken
Kayırmak gereği gerekmez iken

Düriş kardaş durma yegrekdür
Beli her gün yarak bir gün gerekdür

Evün var ise havlün içre hali
Kimesne koyma yığ içine çalı

El el üzre olur âlemde çokdur
Ev ev üzre veli olduğı yokdur

Müdam olmaz muvafık çün iki hû
Kaçan bir yerde sığar iki ulu

Sakın konşı hakkından olma gafil
Ki konşı hakkı Tanrı hakkıdur bil

Çü incitmez meseldür konşısın kurt
Sen incitmek neden olanı hem-yurt

Biri birinüz ile kamu demde
Gerek hoşluğunuz şâdide gamda

Ki ol derd-i şikemden olıcak zar
Düşer damen götürmek sana nâçâr

Ağızla kohşıyı izzet gerekse
Hudâdan rahmet ü cennet gerekse

Latife

Müdâm èt yatlu konşıya veli al
Yüzün suyını yüzsüzden satun al

Göçer cehdile anı yâ göçe-gör
Binüb yüğrüğe yüzsüzden kaça-gör

Yaramaz konşınun dutma gümânı
Yedi konşıya dek erür ziyanı

Ahmet Kabaklı, Türk Ed.Tarihi, 2.cilt

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi