Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

PASTORAL ŞİİR ÖRNEKLERİ

SAYFA:1 /01-10

1-ÇAĞLAYAN- MAHMUT UÇAN

Suları düşünürüm nazlı nazlı kıvrılan
Akışını seyretsem sanki durmuştur zaman.
Yıllardır akmış belki, daha kaç yıl akacak,
Bizler görmeyeceğiz vakit çok geç olacak.
Onlar ki kimi durgun kimi delice akan,
Kimi boz bulanıktır kimi coşup ÇAĞLAYAN
Hep denize akarlar engin sulara doğru,
Yüce dağları aşıp vadilerden geçerek
Tanımaz hiç bir engel gider menzile doğru,
Yılların özlemiyle helezonlar çizerek.
Setlerin arkasından ovaları sulayan,
Barajları doldurup etrafa ışık yayan.
Kimi yerin altında bir artezyen kaynayan,
Kimi düşer dağlardan adı olur ÇAĞLAYAN

Erzincan’ın ovası Fırat’ın yatağıdır,
Karasu’ya can veren keşiş ve kop dağıdır.
Ekşi su’da bin türlü madenle kaynar yerden,
Beytahtı dedikleri curcuna yatağıdır.
Erzincan’ın bir köyü Munzur’un eteğinde,
Bahar orda yaşanır alıyla yeşiliyle.
Birkaç hane ,bir kaç ev bir yamaçta Kalecik
Sanki bir ören yerde terkedilmiş gelincik.
Bu köyden bir su kaynar akar yaz kış durmadan,
Girlevk’e gelince oluverir ÇAĞLAYAN.

Dökülür tepelerden coşar köpürür taşar,
İnsan en güzel günü giderse orda yaşar.
Ara sıra suya da değer feleğin nar’ı
Hiremlerle süslenmiş bir yoldur aslan argı
Karatuş’tan geçerek can verir ovalara,
Sonra büyümek için katılır Karasu’ya.
Kaynaklar su verirse hep akar bu derecik,
Kurusa karlı dağlar susuz kalır Kalecik.
Nedense hep tersine döner bu çarkı devran,
Yıkılıp viran olmuş bahtı kara Erzincan
Küçücük bir kasaba görünür uzaklardan,
Kucak açar dağlara bulutlara ÇAĞLAYAN.

İnsanın hayatı’da su gibi akıp gider
Bahardan sonbahara kucak açar seneler.
Bazen bir rüzgâr eser fırtınalar yaratır,
Bazen çılgın dalgalar isyanları ıslatır.
Bazen bir dar boğazdan neşeyle akar hayat,
Bazen en güzel günden alamayız hiç bir tat.
Nasıl ki akan sular denize dökülürse
Ölüm denen denizden kurtulamaz hiç kimse.
Bazen durulur sular bazen gönül bir hicran,
Bazen delirip coşan köpüren bir ÇAĞLAYAN.

kelimeler:
Hirem: Büyük su kanalından ayrılan suyolları
Kalecik: Erzincan’da bir köy
Beytahtı: Erzincan’da bir mesire yeri
Ekşisu: Erzincan’da bir kaynak
Girlevik: Erzincan’da şelale(çağlayan)
Karatuş: Erzincan’da bir köy



KIR ŞARKISI- BEHÇET NECATİGİL

Tam otların sarardığı zamanlar
Yere yüzükoyun uzanıyorum
Toprakta bir telâş, bir telâş
Karıncalar öteden beri dostum.
Ellerime hanım böcekleri konuyor
Ne şeker şey onlar!
Uç böcek, uç böcek diyorum
Uçuyorlar
Pan'ın teneffüsü bile
Ilık, okşamakta yüzü.
Devedikenleri, çalılık vesâire
Bir âlem bu toprakların üstü.
Tabiatla haşır neşir
Kırlarda geçen ikindi vakti.
Sakin, dinlenmiş, rahat
Bir gün daha bitti.


SABAH -ORHAN SEYFİ ORHON

Güneş ufkun kenarından
Yavaş yavaş yükseliyor.
Köyün yüce dağlarından
Serin  nefesler geliyor.

Sarı, yeşil, mavi, renk renk
Çiçekler açmış  ovada.
Kelebekler benek benek
Dolaşıyorlar arada.

Gece yorgun akan ırmak
Tatlı seslerle coşuyor.
Artık herkes uyanarak
Kendi işine koşuyor.

Yalnız küçük bir çocuk var:
Karşıki evde uykuda,
Uyanacak şimdi o da.

Köydeki bütün horozlar.
Diyorlar ki: uyan, uyan!
Tembel olur çok uyuyan.



ZERDALİ AĞACI-CAHİT KÜLEBİ

I
Havalar güzel gidiyor
Sen de çiçek açtın erkenden
Küçük zerdali ağacım,
Aklın ermeden.

Bak kurt gibi kalın yapılı
Görmüş geçirmiş ağaçlara
Küçük zerdali ağacım,
Pişman olursun sonra.

Şimdi okşar da hafif hafif
Bir gün yerden yere çalar rüzgâr
Küçük zerdali ağacım,
Bakma güzel gitsin havalar.

Sallansın dalların çocuklar gibi
Bakma güneş ısıtsın varsın
Küçük zerdali ağacım,
Sonra donarsın.

Zemheride  bahar mı olur
Akşamları seyret anlarsın
Sakın erkenden çiçek açma
Küçük zerdali ağacım.

    

SONBAHAR GELİYOR-CAHİT KÜLEBİ

Sonbahar geliyor serçe
Yuvanı ne yapacaksın?
Ayva çiçek açmadan önce.
Meyvelerin içi geçecek
Rüzgâr başka çeşit esecek
Yağmurlarla ıslanacaksın.

Hâlbuki ne kadar sıcaksın



5-BİNGÖL ÇOBANLARI-KEMALETTİN KAMU

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
"Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam.

Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
Diye hıçkırır kaval:
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin, başkalarına boyun;
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!
Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!



ÇOBAN ÇEŞMESİ-FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

Derinden derine ırmaklar ağlar,    
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,    
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,    
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.    
        
"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca    
Yol almış hayatın ufuklarınca,    
O hızla dağları Ferhat yarınca    
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."    
        
O zaman başından aşkındı derdi,    
Mermeri oyardı, taşı delerdi.    
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.    
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.    
        
Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,    
Kerem'in sazına cevap veren bu,    
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...    
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.    
        
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,    
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,        
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,    
        
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,    
Tarihe karıştı eski sevdalar.    
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,    
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...    



YAYLA DUMANI- ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI

Gümüş bir dumanla kapandı her yer;
Yer ve gök bu akşam yayla dumanı;
Sürüler, çimenler, sarı çiçekler,
Beyaz kar, yeşil çam yayla dumanı!

Ben de duman olsam senin yerine,
Dağılsam dağların şu mahşerine;
Güzelin saçına ve gözlerine
Ben girsem, ben dolsam yayla dumanı!

Beni içerine aldın dağ gibi,
Doldun gözlerime bir rüya gibi;
Bende güneş gibi, yüce dağ gibi
İçinde kaybolsam yayla dumanı!



EN GÜZEL KOKU- MEHMET NECATİ ÖNGAY

En hoş koku:
Buğday kokusu.
En tatlı uyku:
Kır uykusu.

En güzel yeşil
Ekin yeşili.
En güzel dil
Annemin dili.

En güzel başak:
Buğday başağı.
En güzel tak:
Ebemkuşağı.

En güzel koku:
Toprak kokusu.
En güzel uyku:
Kır uykusu.

Buğday kokusunda
Ekmek.
Toprak kokusunda
Su.                     
       

PAPATYALAR- TEVFİK FİKRET

Bahar olsun da seyredin
Nasıl süsler bayırları,
Zümrüt gibi çayırları,
Yüze güler o incecik
Gelin yüzlü papatyalar,
Altın gözlü papatyalar.

Tarlalarda hoşa giden,
Sarı, turuncu, pembe, mor,
Bir çok güzel çiçek olur.
Bence güzeldir hepsinden
Gelin yüzlü papatyalar,
Altın gözlü papatyalar.

Yaprakları kıvır kıvır,
O da ayrı bir güzellik.
Boy pos, boyun ipincecik.
Hem güzel, hem de nazlıdır
Gelin yüzlü papatyalar,
Altın gözlü papatyalar.

Rüzgar eser kâh o yana,
Kâh bu yana, hep beraber,
Dalga dalga eğilirler,
Neşe verirler insana
Gelin yüzlü papatyalar,
Altın gözlü papatyalar.


10-ELMA AĞAÇLARI- EMİN RECEP GÜREL

Bir gün gelir, çiçeklenir,
Yine elma ağaçları,
“Artık bahar geldi!” denir,
Dallar öter yamaçları.

Kelebekler üşer üşer,
O mavili çiçeklere;
Sonra yağmur gibi düşer
O çiçekler bütün yere.

Güzel ağaç! derim, yazık!
Yetim kaldın bir tarafta.
Dallar iner yere artık,
Geçer geçmez birkaç hafta.

Kapılırım bir sevince
Sonu gelmez hülyalarla;
Zümrüt dallar süslenince
Kıpkırmızı elmalarla.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 




SAYFA:2 /11-20


11-ÇİÇEKLER KELEBEKLER- HASAN NAHİT

Binbir renkle gülüyor,
Bahçemizde çiçekler.
Gururla süzülüyor,
Uçuşan kelebekler.

Ayrıdır her çiçeğin,
Adı, şekli, kokusu.
Hele şu kelebeğin,
Rengi pek hoş doğrusu.

Hazırlıyor çiçekler,
Baharın neşesini.
Sonra da kelebekler,
Okuyor bestesini.



GELİNCİK-MELAHAT UĞURKAN

Rengi bayrağıma eş
Tarlalarda bir ateş

Ekinlerle hep kardeş
Çayırlarda biricik

Al ipekli gelincik
Rüzgârlara gelemez

Yaprağına değilmez
Gelinciği kim sevmez

Sapları da incecik
Kara gözlü gelincik.


RÜZGAR-CAHİT KÜLEBİ

Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.

Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir.
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.

Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
Bulutları koyun gibi gütmüştür,
Okşayıp otları yaylalarda
Büyütmüştür.

Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır
Güneş altında çalışanlara
İmdat eylemiştir.

Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
Kıraçlarda mavi dikenler...
Toz toprak gözlerine gitmiştir.

Kentlere de uğramış ki yanımdan geçti,
Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür.
Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
Alıp gitmiştir.

Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Soraydım söylerdi herhalde
Soramadım.


ISITAN GÜNEŞE ŞİİR –TALİP APAYDIN

Tepelerin güneye bakan yamaçlarında
Bekledim seni,
Tarlalarda bekledim,
En umutsuz günlerimde,
Karanlıklarda,
Bu kışlar kolay geçmedi güneşim.

Şimdi her sabah kalkınca daha yakın,
Daha cömert, daha iyi,
İliklerime kadar ısıt beni,
Güzel günler benim de hakkım.
Ben gene yeni şeyler öğrendim güneşim,

Başka kuvvetler tanıdım,
Derelerin içinde bir diken tohumu,
Tomurcuk olmuş dünyaya karşı,
Kendime benzettim.

Bir koyun kuzusunu yalıyordu,
Bir kuş yuva yapmış,
Bir yılan gömleğini değiştiriyor,
Sayende güneşim.

Ama hepsinden önce kendimi söylemeliyim,
Bu kış seni en çok ben bekledim,
Güneşim, kardeşim.



15-KÜÇÜK IRMAK- ORHAN SEYFİ ORHON

Bir kıyıda küçük ırmak,
Coşkun coşkun çağlayarak
Bir denize akıyordu…


Kıyıları nihayetsiz,
Gösterişli büyük deniz
Bu ırmağa bir gün sordu:


—Niçin, dedi, küçük ırmak,
Sabah akşam çağlayarak
Bana doğru koşuyorsun?


Muhtaç mıyım suyuna ben?
Bir eksiğim var mı senden?
Niye böyle coşuyorsun?


Cevap verdi küçük ırmak:
—Sözüm, dedi, dokunacak,
Kibirlenmek çünkü huyun.


Benden çok büyüksün gerçek,
Yoktur fakat içilecek,
Bir damlacık tatlı suyun.


AĞAÇLAR VE ARILAR- CAHİT SITKI TARANCI

Ağacı kıskanırım,
Yemiş yüklü dalı var.
Bahar olsun, güz olsun,
Ne güzel masalı var.
İmrenirim arıya
Petek petek balı var.
Konduğu çiçeklerin
Pembesi var, alı var.


DOĞA DEDİ Kİ- SABAHATTİN KUDRET AKSAL

Uyandı doğa sabah sabah dedi ki
Sizin için varım, varım sizin için
Karanlığına çekilmiş dün geceki
Ova bayır, sizin için, böyle gelin.

Işık verdim uçan kuşun kanadına
Bakın, yeryüzüne aydınlık getirdim.
Kişioğlu bu cümbüş senin adına
Tanyeri ağarırken atılan her adım.

Yönü yöreyi kuşatan bu mavilik
Bu sıcaklık kara topraktan fışkıran
Bu açıklık, bu arılık, bu gerçeklilik
Atları haramın, dolu dizgin koşan.

Bir yazı yazdım ak kağıt üstüne
Sevdiklerimizin adınca okunur.
Böğürtlen mi, yusufçuk mu türkü mü ne?
Belki tarlalara boşanan yağmurdur.

Gelin siz de bir şey ekleyin bu işe
Ölçülmüş biçilmiş düzene doğaca.
Zorlayıverin usunuzu yokuşa
Bir tuğla koyun bu yapıya insanca.



GÖL- GALİP NAŞİT ARI

Erir tepelerde kar,
Gümüş dereler akar;
Birikir bir göl olur.

Göl bir mavi aynadır,
Ormanlarda saklanır,
Ağaçlar onu korur.

Bazı rüzgâr esince,
Karışır ince ince,
İpek bir kumaş gibi.

Kışın kaçar neşesi,
Önce kaybolur sesi,
Sonra donar taş gibi.


YOL OLMUŞ- ÖKSÜZ DEDE

Gül budanmış dal dal olmuş;
Menekşesi yol yol olmuş;
Siyah zülfün tel tel olmuş,
Biz bu yerlerden gideli;
Gurbet illere düşeli.

Gül, menekşeye karışmış;
Küskün olanlar barışmış;
Taze fidanlar erişmiş,
Biz şu yerlerden gideli,
Gurbet iller düşeli.

Öksüz Âşık der bu sözü;
Hakka çevrilmiştir yüzü.
Öldü zannettiler bizi,
Biz şu yerlerden gideli,
Gurbet illere düşeli.


20-AYDEDE- AHMET CEVAT EMRE

Aydede, aydede,
Ne güzel fenersin!
Her gece göklerde,
Dolaşır, gezersin!

Aydede, aydede,
Durağın nerede?
Aydede, her gece,
Seni kim yakıyor?
Işığın bitince,
Sana kim bakıyor?

Aydede, aydede,
Durağın nerede?

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 



SAYFA:3 /21-30

21-GÜZEL BULUT- AYLA ÇINAROĞLU

Güzel bulut
Tut beni kollarımdan kaldır
Sırtına oturt.
Unut yağmur olmayı bir süre
Böyle bembeyaz hafif
Ve yükseklerde
Böyle düşlerde yüzer gibi
Işıklı masmavi göklerde
Gidelim görmediğim, bilmediğim yerlere.
Göster bana, anlat bir bir
“Şu nehir, şu dağdan gelir
Şurası şu ülkedir
İnsanları bak işte şu evlerde yaşar
Şöyle konuşur, şöyle eğlenir.”
Ve bilmek isterim doğrusu
Çocuklar hangi oyunları oynar
Kediler nasıl miyavlar oralarda
Hangi türküler söylenir? Ama bak
Biz tam böyle gezerken
Yoruluverirsen
Bir damlacığını bırakır gibi
Bırakıvermek yok
Beni evime geri getir.



ÇAYIR VE TARLADA- ALİ OSMAN ATAK

Gene geziye çıktık çayıra, tarlalara,
Sürüler yayılırken ovalara, kırlara.
Yemyeşil çayırlarda papatyalar açılmış,
Gelincikler, çiçekler her tarafa saçılmış.
Tarlalarda başaklar yüzümüze gülüyor,
Ilık bir rüzgâr ile ekinler bükülüyor.
Ekin tarlalarında neler yok neler, neler,
Ne de güzel kokuyor, kekiklerle naneler.
Çekirgeler atlıyor, kertenkele koşuyor,
Karıncalar durmadan, daima çalışıyor.
Baharın iş görenler, kışın rahat ederler,
Alnının teri olan, ürünlerini yerler.



BEYAZ BULUT- ŞÜKRÜ ENİS REGÜ

Seni ne kadar da özlemişiz…
Bunca zamandır neredeydin
Beyaz bulut?

Sensiz güzel değil bu gökyüzü,
Bu güneş, bu yıldızlar…
Ne olur, gitme artık başka yere…

Sen hep üstümüzde kalmalısın.
Bahçemizde bahar,
Penceremizde rüzgâr,
Gözlerimizde sevinç olmalısın.



ŞANLI GEÇMİŞ-MEHMET AKİF ERSOY
 
– Neydi, yâ Rabbi, otuz kırk sene evvel burası?
Dağlar orman, tepeler bağ, ovalar hep tarla;

Koca mer’â dolu baştanbaşa sağmallarla.
İğne atsan yere düşmez: O ekin bir tûfan;

Atlı girsen gömülür buğdayın altında kafan.
Köylünün kırları tutmuş, yayılırken davarı,

Sökemezsin, sarar âfâkını yün dalgaları!
Dolaşır sal gibi göllerde hesabsız manda,

Fil sanırsın, hani, bir çıksa da görsen karada.
Geniş alnıyla yarar otları binlerce öküz,

Besiden her birinin sırtı, bakarsın, dümdüz.
Ne de ıslak patı burnundaki mosmor meneviş!

Hadi gelsin bakalım damların altında geviş.
Diz çöker buldu mu yaslanmaya kâfî meydan;

Sürünür toprağın üstünde o kat kat gerdan.
Çifte gözler süzülür, tek çene durmaz çiğner;

İki yandan yere şeffaf iki ipliktir iner.
Bunların ağdalanır, maç maç öterken sakızı,

Öteden bir sürü gürbüz, demevî köylü kızı,
Tarayıp hepsini evlâd gibi, bir bir kınalar.

Tepeden kuyruğu dikmiş, inedursun danalar,
Dalar etrâfa köyün damgalı yüzlerce tayı;



25-KIR TÜRKÜSÜ - FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

Yayılır karanlık sisler engine,
Korkarım, bakamam sana ben yine.
Yıllarca dalardım solgun rengine,
Güneşten nur uman gözler yanmasa!

Vadide bir hazin nağme ürperdi;
Bu ıssız dağların sen misin derdi?
Üstünde yabani güller biterdi,
Dereler, tepeler seni anmasa.

Çoşarak ruhunun bütün hevesi,
Yükseldi uzaktan bir çoban sesi.
Bence bir kırların ye'si, neşesi,
Kolların boynuma halkalanmasa!



GÖKANNE- FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Gökanne gece yarısı daha güzeldir
Seslenir sanki bana: Uyu güzel yavrum.
Uykum var ama kapatamıyorum gözlerimi
Bakmaya doyamıyorum.
Parlar derinlikte yaşlı bir aydınlık
Eskildiğinden gelir yaşı.
Atlar, çiçekler, dağlar düşünür uzaklardan,
Atlarla çiçeklerle dağlarla büyük kabartması.
Biraz üşürüm
Üstümdeki kayan buz parçalarına karışıp gidince ben.
Öyle çabuk değişir ki karanlığı
Çıkar oyunlar birbirinden.
Bu saklambaç mıdır ne,
Kocaman bulutların arkasında biri var.
Yıldız yıldız
Uzaklarda köşe kapmaca başlar.
Bakmaya doyamıyorum, Korkuyorum, çok bakıyor, der mi?
Ellerimle örtsem gözlerimi, uyusam artık
Sever mi beni, Gökanne, sever mi?


DAĞ-FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

Yaslanır bir buluttan bir buluta başınız,
Gövdeniz Tanrım gibi gökte yaşardı, dağlar!
Engin kanatlı kuşlar olmasa yoldaşınız
Tepenizden bir güneş,bir ay aşardı, dağlar!

Kalbini göstermese göğsünün yırtığından,
Yol mu bulurdu Kerem kurduğunuz yığından?
Cihangirler hızını göklerden aldığından
Üstünüzden sel gibi ufka taşardı, dağlar!

Siz, ki yalnız kahraman geldi mi geç derdiniz,
Yalnız ulu canlara karşı baş eğerdiniz,
Nasıl oldu o soysuz kıza geçit verdiniz,
O taş yürek bu işi nasıl başardı, dağlar?...

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi