Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AHENK VE ARUZyahya_kemal_beyatlı

Kur'an-ı Kerim'de "... O Rah­man'ın yarattığında hiçbir düzen­sizlik (nizamsızlık ve ahenksizlik) göre­mezsin. Haydi, çevir gözünü de bak, on­da bir aksaklık görebilir misin? Sonra o gözü bir daha, bir daha çevir; nihayet acz içinde kalan o göz zelil ve hakir (hayretlerle dolu ve bitkin vaziyette) sanki döner (Mülk, 3-4)." buyrulmaktadır. Bu bize kâinatın, en küçük cüzünden en muazzam bölümlerine ka­dar İlahi bir nizam dâhilinde belli bir tertip ve düzene tabi olduğunu; uygun bir nizam ve ahenk içerisinde bulunduğunu gösterir. Başka bir ifade ile hepimiz bir nizam altında yaşıyor ve değişmeyen hakikat kanunlarının içinde yer alıyoruz.

Böylece her varlık ya­ratıldığı ve yer aldığı İlahi ka­nunun düzen ve ahengi içinde bir tecelliye ram olmuş vaziyet­te akmakta. Bu İlahi akışta her şey düzenli, ritmik ve ölçülü­dür. Güneş sistemi, dünyanın kanunları, insanın anatomisi vs.

Kâinattaki bu İlahi nizam ve ritim, en güzel ifadesini güzel sanatlar vasıtasıyla ortaya ko­yar. Renk, çizgi, nağme, tavır gibi ifade vasıtaları ile ortaya konulan sanat, aslında ruhun madde içerisindeki görüntüsünden iba­rettir. Gerek maddeye bağımlı mimari ve heykel, gerek maddeden azade mu­siki ve şiir, aslında birer nizam ve ahengin çocuklarıdır. Bir mimari eserini, "bir resmi; bir hat şaheserini seyreder yahut bir musiki nağmesi dinlerken in­sanda estetik zevki oluşturan da ruhlardaki bu ahenk melekesidir. Bu seyrediş yahut duyuşta, insan gönlünde uyanan heyecan ve ulvilik, aslında ruhun ma­nevi bir aydınlık içinde dinlendirilmesi demektir. "Güzel" tanımı, biraz da ob­jenin ahenkli oluşundan ibarettir. Mü­hendislik, mimari, musiki ve söz ilim­leri hep bu ahengin çevresinde gelişip yayılırlar.

Söz ilimlerinde ahengin en zengin olduğu şube hiç şüphesiz şiirdir ve şii­rin ahengi tarih boyunca daima vezin ve kafiye ile ortaya konulagelmiştir. Mânâ, söze dönüşürken bu iki kanat ile uçarak musıkar olur. Bir ırmak düşünü­nüz, mecrası içinde koşar ve sekerken; irkilir ve durulurken, İlahi ahenk içinde ritmik akış ve takılışlarla kendini ta­mamlar. Tıpkı bunun gibi sözün ahengi de hecelerin tertibi ile armoniye dönü­şüp ruha tesir eder, sonunda söz ahen­gi, öz ahengine dönüşür.

Eskiler sözü nazım ve nesir olarak ikiye ayırmış ve nazım için mevzun u mukaffa (vezinli ve kafiyeli) söz tanı­mını getirmişlerdir. Vezin, nazımdaki ölçünün adı olup ahengi oluşturan en önemli öğedir. Nasıl ki ağırlık için kilo; uzunluk için metre sıvı için litre gibi birimler kullanılıyorsa, nazım için de vezin birimi kullanılır. Vezin, hece ve aruz olmak üzere iki koldan yürür. He­ce vezni, mısraların hece sayısı ve du­raklan itibariyle eşit olmaları esasına dayanır. Aruz ise hecelerin kısalık ve uzunluklarını esas alır ve her mısraın aynı hizada yer alan bütün hecelerini denkleştirerek ahengi sağlar. Mademki nazım, hislerin zevk-i selim ile teren­nümünü gerektirir, o halde şair de her mısraında belli bir terennüm ve ahengi yakalamak zorundadır. Bu tıpkı musiki ilmindeki perdelerle nağme yap­mak, onları düzenleyip birbirleriyle emiştirerek senfoniler meydana getir­mek, velhasıl notaya sadık kalmak gi­bidir. Musikide nota ne ise, nazımda ölçü (vezin) odur ve aruz vezni sözdeki ahengi en zengin gösterebilen vezindir. Yahya Kemal bu hususta, Üstad elinde serteser aheng olur lisan

Mızraba ses verir kelimatıyla tel gibi demektedir ki gerçekten de aruzun son üstadı olarak lisanı baştanbaşa ahenk kesilmiştir.

Aruz vezni M.S. 81-155 yıllan ara­sında yaşamış İmam Halil adlı bir Arap dilcisi -tarafından sistemleştirilmiştir. Gerçi eski Yunan ve Latin şiirlerinde buna benzer bir ritim ölçüsü vardır ve Aristo da Poetika'sında buna benzer bir vezinden söz eder; ancak hecelerin ya­pılan itibariyle tasnifi ve sistemli kalıp­lar halinde nazmın imkânlarına sunul­masını İmam Halil gerçekleştirmiştir.

Aruz, şiirin söz ahengini kemale ulaştıran bir ilimdir. Biz aruzu XIII. asır­da İran yoluyla kabul etmiş ve uzun

Osmanlı asırları boyunca kullanmışız. Şevket dolu mazimizin fetihleri ve za­ferleri oramla bestelenip, sosyal hadise­ler ve şahsi hisler onunla mısraa dönüş­müştür. Edebiyat ilminin ekseriya şiir­den ibaret telakki edildiği mazimizin en gür sadaları olan kasideler, en munis hislerini anlatan gazeller, en muhteşem romanlarla kıyaslanabilecek mesneviler vb. hep bu vezin ile cismaniyet bulup satırlara dökülmüştür.

Sanat tekniği siyasi tabiiyeti değil, kültürel mahiyeti esas alır. Bilim ve tekniğin millisi, gayri millisi olmaz. Ama biz aruzu, sırf "Arap veznidir. Türk'ün milli zevkine uygun olamaz" yaftasıyla bir kenara itivermişiz. Bu tıpkı "Sinema Frenk icadıdır, bizim milli temaşa zevkimize ve Karagöz perdemize kifayet etmez." deyip sine­maya iltifat etmemek kadar abestir. Vaktiyle "Matbaa gâvur icadıdır." di­yen zihniyet, asırlar sonra "Aruz Arap malıdır." diyerek hortlamış ve çağdaş­lık adına yobazlık yaparak şiirimizin o muhteşem ahengini söküp almıştır. (Keşke birisi onlara aruzun, Aristo'da da mevcut olduğunu söyleseymiş!) O ahenk gidince dildeki mutantan üslup ve zengin ifade kudreti de kendiliğin­den bir köşeye çekilerek dilin kalbinde iflah olmaz rahneler açmışta.

Bugün okuttuğumuz mevlidler, oku­duğumuz İstiklal Marşı, incelediğimiz divanlar ve dinlediğimiz eski güfteler hep aruz vezniyledir ve bize kâinattaki ahengi telkin edip dururlar. Eğer bizler Süleyman Çelebi'leri, Fuzuli'leri, Ba­ki'leri, Akif'leri, Nedim'leri anlamayı milli kültürümüz ve milli zevkimiz için elzem addediyorsak, aruzu da anlamak zorundayız. Mamafih kültür dünyamız­da aruz üzerindeki çalışmalar derinleş­mekte ve gördüğü ilgi günbegün ziya­deleşmektedir. Aruzdan hiç taviz ver­meyen pek çok şair de yaşamakta ve çok başarılı mısralar yazmaktadırlar. Ancak bizce yine de aruzun son üstadı ve "hatemü'ş-şuarası" Yahya Ke­mal'dir. O "ağzımda annemin sütü" de­diği derin Türkçenin sekerat-ı mevt demlerindeki en büyük tesellisi idi. 38 yıl önce böyle bir günde fani hayata gözlerini yumduğunda (1 Kasım 1958), onun tabutunu taşıyanlar aslında aruzu da beraber mezara götürdüklerinin far­kına varmamışlardı.

YAHYA KEMAL BEYATLI

KONU ANLATIM VİDEOSU ( Youtube Kanalımız için TIKLAYINIZ ) 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

ŞİİR BİLGİSİ

ŞİİR HAKKINDA GENEL BİLGİLER KATEGORİSİ

ŞİİR MADDESİ-A.FUAT BİLKAN

ARUZ İLE ŞİİR YAZMAK

MANZUME VE ŞİİR FARKI

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi