Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ÜLKEMİN EFSANELERİ - İBRAHİM ZEKİ BURDURLU

Ülkemin Efsaneleri adlı eserinde Anadolu'nun çeşitli yerlerinde halkın gerek mekân isimleriyle alakalı olarak gerekse bazı olaylarla ilgili olarak anlatılan efsaneler derlenmiştir. Kitapta yer alan yazılara bir örnek olarak, 'Delipınar' başlıklı ve bir pınarın adının nereden geldiğini anlatan yazıdan bazı kısımları kaydediyoruz.

DELİPINAR

Kemaliye'de Delipınar derler bir pınar varmış. Adına bakarsanız bu pınar 'deli'dir. Gerçekten de delidir bu pınar. 'Pınarın delisi olur mu?' diyeceksiniz. Olurmuş, pınarın da delisi olurmuş, hem bu Delipınar başka deli sular gibi değilmiş. Deliliği başka bir delilikmiş. Şimdi size bu Delipınar'ın masalını anlatacağım.

Delipınar kapkaranlık, uzaklardan görünmeyen bir mağaranın içindeymiş. Mağaranın içindeymiş demek mağaranın kat kat topraklarının altında demektir.

Bu Delipınar canı istediği zaman akar, akar, tüm çevreyi aydınlık, duru suyuyla doldururmuş. Coştu mu tam coşarmış. Taştı mı tam taşarmış. Bazı yıllar, mağaranın kapkara derinliğinden kabararak dışarıya ak aydınlığa bakar, baharın geldiğini görünce yerinde duramaz yavaş yavaş çevreye yaydırmış. Pınarın taştığını görenler, sevinirlermiş. Öyle sevinirlermiş ki yerlere yüzükoyun yatarak kana kana içerlermiş. Soğukmuş, buz gibiymiş Delipınar. Tatlıymış...

O, bahar aylarında ağaçların yeşil dallarının yakınlarıyla aynalar gibi pırıl pırıl olurken çevrenin gençleri ona doğru koşarlar, çevresinde tatlı eğlenceler yaparlarmış.
Delipınar bazı yıllar o kadar taşarmış ki yakınından geçen şoseyi aşar, Fırat Irmağına dökülürmüş.

Delipınar'ın deliliği dillere destan olmuş. Olmuş çünkü onun ne yaptığı, ne ettiği çoğu zaman belli olmazmış. Çepeçevre tüm dolayları kupkuru olduğu zamanda birdenbire coşar, taşar herkesi şaştırmış. Akmadığı zamanlarda da kupkuru bir mağara kesilirmiş.

Delipınar'ın ne ettiği, neden aktığı, neden akmadığı belli olmazmış. Onun işini kimse bilmediği için yanından geçerlerken ürpererek geçerlermiş.

Delipınar'ın suyu tatlıymış, şeker gibiymiş. Öyle söylerlermiş ki Delipınar'ın gözesinden çıkan, kaynayan sudan eğer gün yüzü görmeden içerseniz (ab-ı hayat) sonsuz bir yaşama ulaşırmışsınız. Cennet suyu kadar yaşam doluymuş bu su. Faydalıymış. İnsanın tüm dertlerine, ağrılarına çok iyi gelirmiş. Hastalar içince ondan hemen hastalıktan kurtulur, yepyeni bir sağlığa kavuşurlarmış.

Delipınar, dertli pınar değilmiş. Ama suyu tam kaynadığı yerden içilmeliymiş, içenler, hastalıklarından kurtulanlar pek çokmuş. İşte böyle, ne olduğu, ne ettiği belli olmayan bu Delipınar, her toplantıda söz konusu olur, dertlilere salık verilirmiş. Verilirmiş ama suyun gözesine inmek zormuş. Hem çok uzakmış, hem de başında bekleyen büyük devi kandırmak güçmüş. Uzun bir süre inilecek, dev uyutulabilirse uyutulacak, ondan sonra da bol bol su içilecek.

Devi uyutmak, kandırmak kolaymış. Çünkü dev tüm güzelliklere âşıkmış. Güzel yüzler, güzel gözler ve güzel sesleri görüp duyunca mutluluğu artar, kendisini kaybedermiş. O, kendinden geçince, yanma yaklaşmaktan korkmayanlar, suya eğilip bol bol içerlermiş.
Devin bu durumunu öğrenen Eğin'in güzelleri toplanırlar, mağaraya su içmeye giderlermiş. Bir araya gelen kızlar ve gelinler, ellerine aldıkları defleri çalarak, tatlı sesleriyle türküler söyleyerek karanlık mağaraya varırlar, devi oyalayarak diledikleri kadar su içerlermiş.
Su, tatlı, hoş, soğukmuş. İçen bir kez içmez, dudaklarını sudan ayıramazmış. Gelinler, kızlar bir yandan türkülerini söyler, bir yandan devin uyanıp uyanmadığını öğrenecek arkadaşlarını çeşitli yönlerde bekletirlermiş. Dev uyanırsa iş kötüymüş. Bir bağırdı mı ortalığı dağıtır, önüne kim gelirse öldürürmüş.

Delipınar'ın bu durumunu bildikleri hâlde yine ona su içmeye giderlermiş, Özellikle dertlerinden kurtulmak, yaşamlarını mutluluğa çevirmek için her şeyi göze alanlar, devi uyutmanın yollarını ararlarmış.

Bazı zaman herkes suyunu içmeden dev mağaranın derinliğinden inlemeye, bağırmaya, derin derin solumaya başlarmış. Soluyuşlarını duyanlar, inleyişleriyle titreyince hemen koşuya başlarlar, kendilerini mağaranın karanlığından dışarıya atarlarmış.
Ve günlerden bir gün bir genç, taze gelin; kocasının hastalığına son vermek için tüm tehlikeleri göze almış, Delipınar'a inmek istemiş. Çünkü yıllardan beri sürüp gelen hastalık, kocasını bir deri bir kemiğe çevirmiş. Tüm tanıdıkları, uzakları, yakınları, bu hastaya Delipınar'ın suyundan içirin diyorlarmış. Genç, güzel, alımlı, çalımlı gelin, kocasını sağlığa kavuşturup mutluluğa ermek için Delipınar'a gitmekten korkmaz olmuş. "Giderim!" diyormuş. Günlerce düşünmüş, taşınmış, kocasına haber vermemiş. Yanma en yakın arkadaşlarını alarak, elindeki defi çalarak gözlerinin hiçbir şey görmediği mağaraya varmış. Arkadaşları kapıda kalmışlar. O yavaş yavaş içeri girmiş. Önce feneri yakmış, inilecek yerin en üstüne koymuş, fener, mağarayı titrek titrek aydınlatmış. Derinlerden sesler geliyormuş. Kıvrak bir Eğin türküsünü söylemeğe başlamış. Söyledikçe coşmuş, coştukça söylemiş, mağarayı inletmiş. Evden getirdiği testisi de yanındaymış. Uzun uzun söyledikten sonra karanlığı dinlemiş.

Ortalık derin bir susku içinde kalmış. "Belki dev uyumamıştır." diyerek bir daha, bir daha söylemiş. Sesinin güzelliği, mağaranın ıslak havasında daha da güzelleşiyor, yankılar yaratıyormuş. Hasta kocasının iyi olduğunu görür gibi olarak coşkunca, içten söylemiş. Susunca bir daha uzun uzun dinlemiş, artık derinlerden hiç ses gelmiyormuş. Suya inme zamanı bu zaman diyerek testiyi almış, aşağıya doğru yürümüş. Su, altta pırıl pırıl parlıyormuş. Hevesle, istekle suyun başına varmış, önce testisini doldurmuş, sonra uzanmış kana kana içmiş. 'Oh!' demiş; o anda kocasının gülümseyen yüzünü görmüş. Bir yandan, dev uyanmasın diye türkülerini sürdürüyormuş.

Tam o, testiyi alıp yukarı tırmanmaya başladığı sırada mağaranın derinliğinden uğultular gelmeye başlamış. Genç, güzel gelin korkmuş. Ürpermiş. Hızla koşmaya başlamış. Feneri geçip mağaranın kapısına varacağı sırada ayağı bir küçük kaya parçasına takılarak düşmüş, testi kırılmış, su dökülmüş ve gelin düşüp kaldığı yerde can vermiş. Kapıda bekleyenler, bu durumu görünce ne yapacaklarını şaşırmışlar, durumu haber vermek için evine vardıkları zaman da kocasını yatağında ölü olarak bulmuşlar.

Delipınar, bir daha deliliğini yaparak, bir mutlu yaşamın doğmasını önlemiş. O günden beri, Delipınar'a yaklaşanlar azalmış ama dertlerinden kurtulamayanlar korkmadan yaklaşıyorlarmış ona..

İBRAHİM ZEKİ BURDURLU

Cumhuriyet dönemi şairlerindendir. 1922'de Burdur'da doğmuştur. 27 Temmuz 1984'te İzmir' de ölmüştür. İstanbul Erkek Öğretmen Okulunu bitirdi. Ceyhan, Sivas, Burdur ve Kıbrıs'ta öğretmenlik yaptı, İzmir Eğitim Enstitüsü edebiyat öğretmeniyken 1977'de emekli oldu. İlk şiiri, İstanbul Öğretmen Okulunda öğrenciyken yayımladı. Şiirlerinde halk kültüründen aldığı zenginliği işlemeye çalıştı.

Başlıca Eserleri: Toprak İnsanları, Toprağın İçindeki Toprak, Burdur'daki Mahallemiz, Açmıyor mu Kıbrıs'ımın Gülleri, Nur Güzeli, Dileği Gerçekleşmeyen Kız, Güllü Padişah, Keloğlan Masalları, Ülkemin Efsaneleri

 

İLGİLİ İÇERİK

EFSANE NEDİR ve ÖRNEKLERİ

ANADOLU EFSANELERİ

ANKARA'DA HACETTEPE-EFSANE ÖRNEĞİ

KEREM İLE ASLI EFSANESİ - EFLATUN CEM GÜNEY

PROMETEUS, ZEUS EFSANELERİ YUNANLARIN MI?-MİRZA HACIYEV

KÖROĞLU SIRRI : EFSANEDEN HAKİKATE-MİRZA HACIYEV

AĞRI DAĞI EFSANESİ ÖZETİ- YAŞAR KEMAL

SİMURG EFSANESİ

SARI KIZ EFSANESİ

KEREM İLE ASLI EFSANESİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi