Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KÜÇÜK ALİ 

KİŞİLER:
KÜÇÜK ALİ (Zeki bir köy çocuğu 12 yaşında) -
ANA (iri yapılı bir Türk anası 55 yaşında) --
DEDE (60 yaşında) -
MUHTAR ( 65 yaşlarında ak sakallı, titrek sesli,bastonlu) -
RÜSTEM (Neşeli bir köy çocuğu 16 yaşında) -
RIFAT KAPTAN (Yağız bir milis çete başkanı 35 yaşında) -
ÜÇ MİLİS ÇETE ÜYESİ (Yanık yüzlü efeler) --
DÜŞMAN ÇAVUŞU (Zayıf bir delikanlı) -
İKİ DÜŞMAN ERİ

1. PERDE
Ana, Ali, Dede, Muhtar,Rüstem

(Bir köy odası -karşısında bir sedir (divan), bir pencere- yanda birkaç arkalıksız sandalye, duvarda bir lamba, bir saz (bağlama), birkaç Arap harfli levha asılı, ana yerde oturmuş, çorap örmektedir. Küçük Ali , çenesi ellerinin üstünde, anasının yüzüne bakarak bütün dikkatiyle onu dinler.)

ALİ: Ana!.. o çorapları bana mı örüyorsun?

ANA: Canım oğlum, senin için de yaparım. Bunları babanlar için örüyorum. Şimdiye kadar beş tane ördüm. Bir gün Allah bir yol verir de göndeririz, İnşallah!..

ALİ: Ana, babamı çok özledim, babam ne zaman gelecek?

ANA: Oğlum, bir ayı geçti baban gideli. Haber geldi, düşman memlekete girince, hemen köyde eli silah tutan herkes birlik oldu, şehre gidip Kuvvayı Milliye’ye katıldılar. Senin, benim canım önce Allah’a, sonra onlara emanet oğul!

ALİ: Ana, Kuvvayı Milliye ne demek?

ANA: Oğul, düşmanlar, büyük harpten sonra ordumuzu dağıtmış demişti baban.. Mustafa Kemal Paşa orduyu yeniden kuruyor diye haberler geldi geçende. Onlar gelene kadar baban ve onun gibi yiğitler bir araya gelip düşmana fırsat vermemeye çalışıyorlar. Bu vatan bizim her şeyimiz oğul. O elden giderse biz ne yaparız. Allah hepimizin yardımcısı olsun.

ALİ: Ana… babam daha önce de savaşmış mıydı?

ANA: O zaman sen dört yaşında idin... Baban, amcan, köyümüzden yüz kadar yiğit davul zurna ile bayraklarla, dualarla düğüne gider gibi Balkan Savaşına gitmişlerdi. Yıllarca uzak illerde dövüştüler... Gidenlerin yarısından azı köye dönebildi... Babanla (bilgi yelpazesi.net) amcan da gelenler arasında idi... En sonunda o diyarlar düşmanlara kaldı... Bu defa gavurlar ciğerimize girdi... Durulur mu? Yaşlı genç bütün yiğitler savaşa gittiler... Ama bu sefer davul zurna yoktu... Gecenin karanlığında ikişer üçer köyden çıktılar...

ALİ: Babam giderken bir görebilseydim ana...

ANA: Sen uyuyordun yavrum... Uyandırmayın diye bizi tembihlediydi...

ALİ: Ben sayıyorum ana... Tam 36 gün olmuş... Allah’ım sen babamı koru!

ANA (Dalgın) : Allah büyüktür... (Dede başında takkesi abdest almış, paltosunu omzuna atmış kollarını havluyla kurulayarak içeri girer.)

DEDE (içeri girer) : Ne konuşuyorsunuz dalgın, dalgın! (ana ayağa kalkar, yer verir. Ali dedesine yanaşır ve yandan sarılır, Dede havluyu asar)
ANA: Gel baba, hiiç öyle dertleşiyorduk. Ali babasını soruyordu da..

DEDE: ( Ali’nin başını okşar, sever) Alii çok mu özledin babanı? Merak etme yavrum, Allah onların yoldaşıdır, yakında gelirler.

(Kapı çalar, Ali kapıya koşar.)

ALİ: Buyur muhtar emmi..(muhtar elindeki sandığı indirir, Ali muhtarın elini öper)
MUHTAR: Deden evde mi Ali?

ALİ: Evdeler emmi gel, buyur. ( muhtar girer)

MUHTAR: Selamun aleyküm Hasan!

DEDE: Ve aleyküm selam muhtar. Gel. gel .. otur şöyle…( ana, muhtarın elini öper, gider iki bardak ayran getirir) Hoş geldin, hayırlı haberler getirdin inşallah.

MUHTAR: Haberler iyi Hasan! Ordumuz Kütahya’da da düşmanın belini kırmış. Yakında buralara da yeterler gayri. Yalnız onlar gelinceye kadar bizim milislere cephane yetiştirmek gerek. İki gün önce iki yiğit askerimiz gizliden buralara kadar geldiler. Cephane bıraktılar sandıklarla. Ordumuz gelinceye kadar kendinizi koruyun dediler. Onları bizim milislere götürmemiz lazım . Lakin ne yapsak, nasıl etsek bilmiyorum. Biz bu halimizle o bayırları çıkabilir miyiz ki…

ANA: Sen meraklanma muhtar emmi. Ben yetiştiririm onu, yeter ki namahremler bu nezih topraklara bir daha ayak basmasın.

DEDE: Görüyon mu muhtar bu vatanın böyle gelinleri oldukça hangi çılgın bize zincir vurabilir… Gerek yok kızım. Dün gece üç kağnı cephaneyi savuşturduk... Boşaltıp geri dönecekler... Tekrar götürecekler…

ANA: Allah vere de kurşunlar tüfeklerine uyaydı...

DEDE - Orada herkes tüfeğine uyan kurşunları alır... Bombaları da aralarında bölüşürler olur biter... Türk'ün ayranı kabarmaya görsün... Bir defa Allah Allah dedi mi... süngü, dipçik, sopa, bunlar hep kırılır da sonra kucak kucağa dövüşür... Türk; şerefli tarihine... dinine... toprağına sarsılmaz bir imanla bağlıdır... Şimdi oğulları da bu inanışla döğüşüyorlar... O yiğitler hepsi kendileri birer bomba, birer kurşundurlar... Sen şimdi sandığı al... Hüseyin'in yorganına güzelce sar, iple iyice bağla.. Çukura koyarken sağına soluna, altına üstüne saman dök... Sonra toprakla üstünü ört... Yaş almasın... Anladın değil mi?

ANA - Anladım, babacığım... Şimdi yaparım...

DEDE - Bizim sandığın kaç gün gömülü kalacağı belli olmaz...

RÜSTEM (Pencereden bağırır) - Hasan amca... ezan okunuyo...

DEDE - Varıyorum Rüstem... Varıyorum. Gel muhtar, camiye gidelim. Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.( çıkarlar)

ANA - (Köşede devşirilmiş yatağın arasından yorganı alır. -Rüstem girer.- yorganla sandığı sarar )

RÜSTEM - Ne o Fatma ana, yazıda mı geceleyeceksin?

ANA (Düşünceli) - Gel... Rüstem... gel.. otur, bak Ali de burada.

RÜSTEM ( Ali'ye neşeli) - Kötü toklu gibi ne düşünüyorsun Ali? (Duvarda asılı sazı gösterir.) Baban şunu nasıl söyletirdi... Cepheden döndüğünde bir çalsın olmaz mı? (Sazı eline alır, oturur ayak ayak üstüne atar kıvrak bir hava çalmaya çalışır.)


RÜSTEM ( anaya döner.) - Hüseyin ağamı dört gözle bekliyorum... Ondan dinlemeli bu sazı... Üç aydır çektiklerin yüzünden belli... Rençber evi yardımsız olmaz... (Kısa bir sükût.)

ANA - (Yerinden kalkar, sandalyeleri kenardan alır, köşedeki yatağı ortaya serer, yastığı yorganı üstüne yerleştirirken.)

DEDE (Telaşla içeri girer korku ve heyecanla) - Fatma Fatma kızım... Komşu köye şehirden üç tane kırbaçlı hükümet adamı gelmiş Ömerlerin evinde bir sandık bulmuşlar... Gelinini, anasını sürüye sürüye döve döve götürmüşler... Hep evleri arayacaklarmış... Bu sandığı ne yapsak ki?..

ANA (Düşünceli, sonra telaşla Ali'nin elinden tutar, duyulmasından korkarak etrafına endişe ile bakar)
- Onlar gelmeden biz sandığı alıp çıkalım baba. Ali’yi de götüreceğim bana yoldaş olur... İki gün yürüyeceğiz... (Duvarda asılı duran ceketi Ali'ye giydirir. Ördüğü çorapları bir heybeye koyar..) Biraz da azık alalım... ( çıkarlar.)
(Perde kapanır.)

2. PERDE
Küçük Ali , Ana, Düşman Erleri

(Ana, sağ omzunda cephane sandığı sol eliyle Ali'nin sol omuzuna dayanmış sahnenin sağından soluna doğru bitkin bir halde sürüklenir gibi yürümeye çalışırlar. Sandık yorganla sarılmış, üzeri urganla bağlanmıştır.)

ANA (Sendelerken Kesik kesik nefes alırken) - Ali.. Ali... Oğlum!

ALİ (Anasının yüzüne bakarak) - Buyur ana...

ANA - Benim... gayrı ayaklarım... Yer tutmuyor... dermanım kesildi...

ALİ - (Boynunu büker yere bakar.) dur yardım edeyim

ANA - Şurda biraz nefeslenelim oğlum.( dediği anda bir kurşun sesi duyulur. Ana ağır yaralanır. Dizleri büküle büküle sandığı omzundan güçlükle indirir basar yığılır gibi yere çöker. Ali sandığı yavaşça yere kor, annesinin yüzü seyircilere gelmek üzere yatırır, başını sandığın üzerine koı;

ALİ- Anam anacığım… Katiller!

ALİ- Dur, yavaş anacığım. (matarayı çıkarıp biraz su verir)

ANA- Ali... ben... daha... gidemem... (eliyle yürüdükleri istıkameti vösterir) şu... karşı... sivrinin... ardın...da... Ba., ban... am...can... komşular... düş...manla (bilgi yelpazesi.net) ars-lan...lar... gibi... döğüşü...yor...lar... bu... san...dığı... sez...dir-..meden... onlara... ulaş...dır... canın...dan... i...yi... tut. (Ana, yüzü ve gözleri tavana bakarak kollarını açar Ali'ye nefes sesiyle.) san...dığı... sa...na... se...ni de... Allah’a (Başı ve göğsü kalkmak isterken sandığın arkasına düşer)

ALI -. Tamam anacığım giderim... (annesi son nefesini verir)
Ana... Ana... Ana nolur kalk beni bırakma... ana ( etraftan insan sesleri duyunca telaşla sandığı alır, kalkarken ) Vasiyetin başım üsütüne anam! (hızlıca ve etrafına endişeyle bakarak çıkar)

DÜŞMAN ÇAVUŞU: Sesler, su taraftan geldi, etrafa iyice bakin ( sahneye girerler, yavaş adımlarla etrafı kontrol ederlerken, )
BİRİNCİ DÜŞMAN ASKERİ: Gelin gelin, şuna bakin.

ÇAVUŞ: (tüfeğiyle Ayşe’yi ittirip ayağıyla vurarak)Bak bakayim Yorgo, ölmiş mi? Sen de etrafi kontrol et Anastas!( birinci er etrafa doğru tüfeğini doğrultup kontrol ederken)

İKİNCİ DÜŞMAN ASKERİ: Tühh..Ölmiş. Ölmeseydi milislerin yerini öğrenirdik..

ÇAVUŞ: Ne işi var canim, bu kadinin burada? Bunlar delirmiş, kadın haliyle cepheye gidiyor… Off off, tanrim bana akil ver
(perde kapanır.)

3. PERDE
Küçük Ali,Rıfat Kaptan ve Arkadaşları

(Ali, sağdan girerken sağ eli ile sandığı tutar, sol eli yerde emekleyerek biraz durur, biraz yürür, etrafı dinler, çöker ; sandığı sırtından yavaşça indirir ,sırtını sandığa yaslar, ayaklarını uzatır, yüzü seyircilere gelmek üzere döner; ellerini sandığın üstüne; başını ellerinin üstüne kor ve uyur...)
(Rıfat Kaptan sağ eli alnında gözlerine siper yapmış, sol eli belindeki tabancasının kabzasında ileriyi gözetleyerek sağdan girer, arkasında arkadaşları tüfek kayışları boyunlarından geçmiş sağ elleri dipçik tutmakta, kalpakları geri itilmiş, neşelidirler, çeşmenin arkasından sahneye girerler, çeşmeye doğru giderlerken seslerden uyanan Ali korku ve şaşkınlıkla sıçrar, hemen sandığın üstüne kapanır, Rıfat Kaptan Ali'yi görür arkadaşlarına durmalarını işaret eder, dururlar.)

RIFAT KAPTAN (Ali'ye yaklaşır eğilip sırtını okşarken hafifçe omzuna dokunur) - Kalk bakalım küçük... O altındaki nedir?

ALİ - (Kalkamaz daha çok sandığa yapışır.) …. Durun durun, elleşmeyin bana!

RIFAT KAPTAN (Ali'nin ensesinden gömleğini çeker, yukarı kaldırırken Ali sandığa yapışır, Kaptan gülümseyerek) Bak oğlum... biz Türk'üz... bizden korkma...

ALİ - (Sandığı bırakmadan başım kaldırır. Kaptanı baştan aşağı süzer, diğerlerine de bakar, sandığı bırakır yanına diz çöker sağ eli sandığın üstünde.) ….

RIFAT KAPTAN (Sandığı gösterir) - Onu nereden aldın?.. Nereye götürüyorsun?..

ALİ (Eliyle işaret ederek) - Karşı sivrinin altında babam, amcam, komşular düşmanla vuruşuyorlarmış, anam bu sandığı onlara iletiyordu... dermanı kesildiği zaman karanlık derede oturdu idik... (ağlamaklı bir sesle) anam …. anam şehit oldu… ( sessizlik) bana sandığı sen götür diye vasiyet etti.

RIFAT KAPTAN - Başın sağ olsun evlat! Üzülme tüm anaların intikamını alacağız. Anan şimdi cennetlerde..(başını okşar, göğsüne yaslar)

ALİ - Vatan sağ olsun.

RIFAT KAPTAN (Ali'nin çenesini aksarken) - Senin adın ne yavrum?

ALİ -Ali...

RIFAT KAPTAN (Takdirle) - Ali... Küçük Ali... (Arkadaşlarına döner yüksek sesle) Bakın arkadaşlar... Ana., torun... soğuk demez gece elemez, sırtlarında cephane taşırlar, bu uğurda canlarını verirler de böyle bir millet düşman işgali altında yaşayabilir mi? Bu kahraman insanları sinesinde barındıran bu mübarek topraklarda düşman tutunabilir mi?..

ARKADAŞLARI (Hep birden yüksek sesle) - Tutunamaz... tutunamayacak...

RIFAT KAPTAN (Gür sesle) - Evet... O şehit anaların evlatları olan bizler de seve seve can veririz... Atalarımız gibi canlarımızı bu toprağa adadık...
(Ali'ye döner yumuşak sesle) Küçük Ali bu sandığı bize verir misin?

ALİ - Anam bunu canından iyi tut dedi bana... (Sandığın üstüne oturur) canımı veririm de bunu vermem...

RIFAT KAPTAN (Yüksek sesle ve memnuniyetle) - Aferin Ali, ama biz de babanın amcanın, komşularının yanına gidiyoruz... onlarla beraber düşmana kurşun atacağız...

ALİ (Ayağa kalkar, sevinçle bağırır) - Tamam amca… Sandığı alın ama beni de götürün... ne buyurursanız onu yapacağım (Kaptanın ellerine sarılır öper, yüzünü sürer) Beni de götürün...

Geriden bir MİLİS bağırır: - Kaptan... karşıda karartılar kıpırdıyor... bu tarafa gelenler var galiba...

RIFAT KAPTAN - Peki, peki? Gelsin bakalım...
(Birden Ali'ye döner ciddi bir tavırla) Bak Ali seni götürecektim fakat iş değişti... Senin burada kalman lazım geldi... Şimdi sana bir ağır vazife vereceğim... İyi dinle... Az sonra buradan düşman erleri geçecek... Belki seni sıkıştıracaklar, eziyet edecekler, nasıl bunlara katlanabilir misin, yoksa korkar mısın?

ALİ - Korksam beni de götürün der miydim?.. Babam, amcam, komşularım... (Eliyle cepheyi gösterir) Onlar korkmuyorlar... Anam korkmadı... Ben de korkmam... Buyruklarını yapayım da... Bana ne yaparlarsa yapsınlar.

RIFAT KAPTAN - Aferin Ali (Sol elini Ali'nin omuzuna kor) bak...(Sol tarafı gösterir) biz... şu keçi yolu ile gidip derenin içini tutacağız. Sana bizim gittiğimiz yolu soracakları muhakkak. Sen de cevap verirken aynen gittiğimiz keçi yolunu göstereceksin... Vazifen bundan ibarettir... Anladın değil mi?

ALİ -Yalnız bu kadar mı?

RIFAT KAPTAN - Bu kadar Ali... Biz onların hesabını görelim... Sonra gelir, seni götürürüz...

ALİ - Babamla beraber köye döndüğümüzde sen de bize gel; Rüstem ağabeyle babama bağlama çaldıracağız... Dinlersin... Her akşam ben uyurken babam güzel havalar çalardı...

RIFAT KAPTAN - Peki Ali, geleceğim... Babanın bağlamasını dinleyeceğim... Yalnız vazifeni unutma, şaşırıp da başka yer gösterme...
(Arkadaşlarına döner, elini sallayarak) Haydi arkadaşlar... Beni takip edin...
(Ali'ye) Haydi Allah’a emanet ol Ali...

ALİ (Sandığı güçlükle kaldırır, bağırır) - Sandığı alın, anam sizin için iki gün taşıdı idi bunu...

RIFAT KAPTAN (Bir arkadaşına işaretle) - İpini kes yorganı Ali'ye ver... Sandığı al...

ALİ (Bıçakla ipleri kesilirken Kaptana bağırır) - O... Babamın yorganı... Sandık yaş olmasın diye anam sardıydı... Ben üşümem... Yorganı da götürün...

RIFAT KAPTAN - Biz sandığı muhafaza ederiz Ali... Sen otururken üşürsün... Yorganı arkana al... Isıtır... Hem babanın kokusunu duyarsın onda.. (sandığı alıp çıkarlarken..)

ALİ: Rıfat amca, durun bu heybeyi de alın.

RIFAT KAPTAN: Ne var ki onda Ali ?..

ALİ: Anam, sizin için çorap örmüştü de.. ( Rıfat Kaptan, heybeyi alır,Ali’yi öper)

( perde kapanır)

4. PERDE
Ali, Düşman Erleri, Rıfat Kaptan ve Milisler

(Düşman erlerinin cıvık ve yorgun sesleri duyulur, sağ dipten girerler. Sesleri duyunca köşeye siner)

DÜŞMAN ÇAVUŞU - Eeeeh... Çocuklar çok yol gelmişizdir... Yorulmuş bulunuyoruz... Heee?... Oturun bakalım şöylen... bakın şurda bir dere var, şurdan biraz su getiririm şimdi ( Diğer askerler oturur, yayılırlar )

BİR ER (Belini tutar, geri esneterek) - Belim kınhooor...

ÜÇÜNCÜ ER (Boş matrasını sallayarak) - Bir yudum su veren yok mu? İçerim yamor...

DÜŞMAN ÇAVUŞU (Ali'yi görür.) - Bakın burda kimler varmış…Vre sen ne yaparsın burda?...

ALİ (Yere bakarak ayağa kalkar) - Bir oğlak kaybettim... Ararken yoruldum da oturdum...

DÜŞMAN ÇAVUŞU - Eyikim gebermemişsin... Haydi, bakayim bize su bul... (Ali mataraları alır sağdan kaybolur) tosunlarım... Bir keret gelmişiz... Biraz (bilgi yelpazesi.net) eğlenelim... Defigam edelum... Yorgunluğumuzu alır… Pandeli,ver şu şarabı da birer yudum alalum üşüdük be... (içki içerler, elleriyle ağızlarını silerlerken) Oooh içimiz ısındı be... Bir de ateş yakalim ..

BİRİNCİ ER - Ne zaman tükenecek bu döğüş, bu kasırga... Bitmez mi bu ayrılık bu yorgunluk bu kavga?...

İKİNCİ ER - Görecek miyiz yarın ölmeden yurdumuzu.

BİRİNCİ ER - Despinalar, Helenalar bekliyor yolumuzu...

(Ali elinde mataralarla sağ taraftan görünür, ürkek nazarlarla seyreder, bir anda soldan bir silah sesi duyulur, birden sesler kesilir, karışırlar, telaşlanırlar.)

DÜŞMAN ÇAVUŞU (Bağırır) - Silah başına... (Kalkarlar, silahları ellerinde çavuşlarına bakarlar, çavuş Ali'ye döner) Vre... Bu silah sesi nerden geldi?...

ALİ (Omuzlarını kaldırarak) - Bilmem...

DÜŞMAN ÇAVUŞU (Üstüne yürür) - Ülen velet!... Türkolar hangi tarafa gittiler....

ALİ - (Omuz silker ve yere bakar.)… Bilmiyorum dedim ya!..

DÜŞMAN ÇAVUŞU (Ali'nin ensesinden tutar, çeker ve hızla iter, çocuk mataralarla beraber yuvarlanır, yine üstüne yürüyerek) Söyle... Çabuk söyle...

ALİ (Yattığı yerden yarım doğrularak eliyle sol tarafı gösterir)
-İşte … işte, burdan gittiler...

DÜŞMAN ÇAVUŞU (Ali'nin gösterdiği yolu işaret ederek)
- Buradan ha? (Erlere döner.) Türkolar buradan kaçtılar... Biz (Sol ön köşeyi göstererek) bu yandan yürüyüp (Eliyle sol dibe bir kavis çizerek) önlerini çevireceğiz... Türkoları gafil basacağız. (Gururla) Nasil?... Fevkalade plan... Heee?...

ALİ - (Düşman Çavuşu işaretlerle planını anlatırken bütün dikkatiyle dinlemiş ve işaretleri takip etmiş, şeytani gülüşle bir şeyler düşündüğünü anlatmıştır, mütemadiyen sağ tarafa bakmaktadır.)

BİRİNCİ ER (Çavuşa) - Kirye... (Ali'yi gösterir) Bu çocuk deminden beri (sağ tarafı gösterir) şu tarafa bakıyor... Hem de sinsi sinsi gülüyor... Yoksam bir hayınlık yapacak?

DÜŞMAN ÇAVUŞU (Bir an düşünür ve hemen tabancasını çıkarır,ayağıyla bir tekme atar) - Vre piç kurusu yoksam bizim canimizlen mi oynuyorsin? Doğrusini söyle... Şimdi geberteceğim seniii.. (Daha yüksek) Söyle bakayim... Doğrusunu söyle çabuk söyle...

ALİ (düştüğü yerden,ürkek bir sesle) - Gittiğimiz yolu gösterirsen seni öldürürüz dediler ben de korkumdan keçi yolunu gösterdimdi (Eliyle ve başıyla sağ tarafı gösterir.) Şu yoldan gittiler.

DÜŞMAN ÇAVUŞU (Erlerine) - Kurşunun kokusunu aldı da, nasıl bülbül gibi ötti... (Gevrek gevrek güler, sonra birdenbire ciddileşir, Ali'nin üstüne yürür...) Az daha bizi ateşte yakacak idin... (Bir tekme ile Ali'yi yere serer.) Köpoğlusu...
(Erlere döner.) Haydin... Arslanlarım... . Şu dar yoldan gideceğiz... (Eliyle bir kavis çevirerek) önlerine çıkıp neye uğradıklarını ağnamadan baskın yapacağız... Bizim keyfimizi bozmak Türkolara pahalıya oturacak…
(Erler birbirinin arkasına sokularak sağ taraftan çıkarlar. Düşman Çavuşu arkalarından bakarak durur, cebinden bir haç çıkarır, sol eliyle yüzüne karşı tutar, bakar.) Sevgili Hiristo beni koru.
(Çıkarlarken Türk askerleri diğer kapıdan girerler, çatışma yaşanır, düşman askerleri vurulur, Ali koşar, Rıfat kaptana sarıldığı anda, düşman çavuşu son bir hamleyle silahını alıp doğrultur ve Ali’ye ateş eder )

DÜŞMAN ÇAVUŞU : -Parmak kadar boyun ile bizi tuzağa düşürdün ha?... Gebeer... (Ali, Rıfat Kaptanın kucağına yığılırken bir diğer Türk askeri ateş ederek düşman çavuşunu öldürür.) Ahhh... Yandım... Despina...

(Bir milis,düşman çavuşunun yanına gidip ölüp ölmediğini kontrol eder)

RIFAT KAPTAN-Aliii… Alii’m… Kahpeler... (Ali'nin başını sol koluna alır, sağ eliyle göğsünü açar, mendil çıkarır, kanlarını siler )

ALİ: (Gözlerini açar, Çavuş' un yüzüne bakar, sıkıntı ile, inleyerek konuşur) - Kap...tan... amca... Hepsi... bu... ka...dar... mı?...

RIFAT KAPTAN - Bu kadar. Ali... Sen vazifeni kahramanca yaptın...

ALİ - Ar...tık... Baba...mm yanına... gi...de...mem... Karan. ..lık... de...re...de... şehit ana...mı...bulun..

RIFAT KAPTAN - Ananı bulacağız Ali... O bizim vazifemiz, sen üzülme...

ALİ - As...ker... ola...cak...tım... tü...fek... ata...cak...tım...

RIFAT KAPTAN -Ali... Sen asker olmadan muharebe kazandın... Şerefli bir komutan oldun...

RIFAT KAPTAN - Bak Ali... (Gülmeye çalışarak) İşitiyor musun?... (Eliyle cepheyi gösterir.) Onlar da, askerlerimiz de... savaşı kazandılar... Dönüyorlar...

ALİ (Gözleri parlar, ellerini yere dayar, güçlükle başını ve göğsünü kaldırır, acı bir gülüşle dinler, son bir kuvvetle) - Baba... Baba… Gel... din... mi?... (Eliyle duvarı işaret eder) Sazın du..var... da... asılı... uy...kum... gel...di... (Sesi hafifler.) Çal...da... uyu...yayım... (Geriden bağlama sesi duyulurken Kaptan'm kollarına düşer.)

RIFAT KAPTAN (Heyecanla) - Ali... Aliim... (Hafif gen çekilir, kısa bir sükuttan sonra sandıktan çıkardıkları bayrağı Ali'nin üstüne örter, yüzü açık kalır, vakur bir sesle) Türk (bilgi yelpazesi.net) çocuklarının gönlünde rahat uyu... Onlar seni ebediyete kadar yaşatacaklar... Çünkü, her Türk çocuğu bir kahraman küçük Ali'dir...

(Bayrağı Ali'nin başına çeker, Ali’yi kucağına alarak ayağa kalkar.)

”Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.”

Düzenleme: Mesut Yokuş

https://bilgiyelpazesi.com

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi