Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

TERS EVLENME - HASAN HÜSEYİN KARABAĞ

Ortaoyunu

  • Kavuklu Hasan Efendi
  • Pişekâr İsmail Efendi
  • Kavuklu Arkası
  • Görümce
  • Tuzsuz Deli Bekir
  • Denyo
  • Çingene Falcı
  • Bolulu Himmet Usta
  • Yahudi Salomon Efendi
  • Rumelili Hüsmen Pehlivan
  • Kavuklunun Karısı
  • Kayınvalide
  • Arap Bacı
  • Mahalleli

( Zurna Pişekâr havası çalar. Pişekâr usule uygun olarak sahne ortasına gelip yerini alır. Müziğin sona ermesiyle söze başlar. )

P – Amma benim pehlivanım!
S – Buyur benim ustacım!
P – Bu da hesap değil.
S – Ne ola ki hesabın.
P – Ters Evlenme adlı ortaoyununun taklidini aldım. Çal usulü ahenk ile oyunumuz başlasın bizi seyre tenezzül buyuran zevatı kiram neşeyab ve safayab olsunlar.
( Zurna Kavuklu havası çalar. Kavuklu ve Kavuklu arkası meydana gelirler. )
K – Takıldın peşime bilmem ki ne günah işledim Allah seni musallat etti başıma.
KA- Annem bubanın peşini bırakma dedi.
K – Bizim sülalede senin gibisi yoktur. Olsa olsa ana tarafına çekmiş olacaksın.
KA- Ama anneannem hık demiş bubasının burnundan düşmüş diyor naber!
K – Her lafa maydanoz olma.
KA- Bende turp olurum o zaman.
K – Sus da yürü ardım sıra. Şimdi aklıma geldi evden çıkarken unuttum, kapıyı kilitledin mi?
KA- Kilitledim buba.
K – Aferin, anahtarı yanına aldın mı?
KA- Almadım.
K – Ya ne yaptın?
KA- Kapının üstünde bıraktım.
K – Aferin. Ne, kapının üstünde mi bıraktın?
KA- Evet buba.
K – Niye evladım?
KA- Buba geçen gün bizim komşuya hırsız girmiş, kapıyı kırıp zarar vermişler. Bende bizim kapıyı kırmasınlar diye anahtarı kapının üstünde bıraktım.
K – Kapıyı kırmasınlar diye.
KA- Kızma buba.
K – Niye kızmayayım?
KA- Buba düşündüm.
K – Sen?
KA- Evet ben.
K – Tek başına.
KA- Evet.
K – Allah’ım sen hepimizi koru.
KA- Madem kapı bu kadar önemli... Ben de söktüm, sırtıma vurup getirdim, girişe bıraktım. Bizim kapıyı kimse kıramaz buba.
K – Dur ben senin kafanı kırayım. Kaçma gel buraya. ( Pişekâr’ı görür ) Tüh bak senin olmayan aklına uyduk yolumuzu şaşırdık. Yolumuz Çavuşdere bostanına düştü gördün mü?
KA- Buba canım hıyar çekti. Bir tane koparsana.
K – Olmaz evladım. Bu kartlaşmış tohuma kaçmış. Hem başında sahibi de yok. Hadi gel yolumuza gidelim.
P – Vay efendim maşallah! ( Kavuklu ve Kavuklu arkası korkup yere düşerler. Çocuk bağırmağa başlar. )
K – Ya Rabbim sen ne büyüksün. Ya Rabbim senin büyüklüğünü inkâr eden kafirdir. Kurda kuşa can veren Allah’ım sebzevata bile can verdin, hıyar dile geldi konuşuyor.
P – Estağfurullah efendim o nasıl söz.
K – Benimde içime düştü bir köz.
P – Efendim sizi görünce hasbi hal edeyim dedim.
K – Bende öyleyim.
P – Nasıl?
K – Korkudan ishalim. Evladım şöyle dur bu sebze tekin değil.
P – Korkmayın efendim. Bende sizin gibi bir beni âdemim.
KA- Ne dedi buba?
K – Nesin nesin?
P – Beni âdemim.
K – Çengelköy’ün bademiymiş.
P – Maşallah hiç değişmemişsin.
K – Sende iyi yeşermişsin.
P – Uzun zamandır görüşmedik.
K – Biz gördük seni çarşıda pazarda.
P – Nerede?
K – Manav Ahmet’in tezgâhında.
P – Ne yapıyordum orada?
K – Sulanmış müşteri bekliyordunuz.
P – Estağfurullah bırak latifeyi.
K – Kırk yıllık arkadaşım niye bırakayım.
P – Ne alaka?
K – Evde bekliyor beni Fatma. Tamam, anladık adamsın. Çekil de yolumuza gidelim.
P – Vallahi bırakmam vefasız.
K – Ne vefası bırakmıyorsun ki iki adım gidelim.
P – Ah bîhayır beni tanımadın.
K – Bir kere değil, on kere yüz kere hayır tanımadım.
P – Efendim bana şöyle bir bak.
K – Valla yeşil yeşil ot gibi birisin.
P – Efendim beni şöyle bir süz süz.
K – Yoğurt mu yapıyoruz? Seninle iyi cacık olur.
P – Bana alıcı gözüyle bir bak.
K – Kiloya vursam kriz sonrası Türk lirasıyla beş para etmezsin.
P – Bakıyorum, sizi gözünüzden çıkaracağım.
K – Bende hesaplıyorum, senin kafanı yaracağım. Manyak mısın be adam çekil yolumuzdan ne istiyorsun bizden.
P – Sizi buldum dünyada bırakmam.
K – Yandık oğlum ısırgan tarlasındayız. Adam pıtrak dikeni gibi yapıştı.
P – Efendim nerede oturuyorsunuz?
K – Sana ne yahu.
P – Ben bu mahallenin muhtarıyım.
K – Hıyarlar adına ne büyük gelişme.
P – Efendim nerede oturuyorsunuz?
K – Toptaşı’nda.
P – Toptaşı’nın neresinde?
K – Topun namlusunda.
P – Çık oradan.
K – Çıkamam, sıkıştım.
P – Yürü Zeynep Kamile.
K – Hayda yanlış anladınız. Öyle sıkışma değil.
P – Yürü Toptaşı Caddesini.
K – Öyle desene, yürüdüm.
P – Gir dört yoldan içeri.
K – Sen gir dört kolludan içeri.
P – Gir efendim gir.
K – Yahu çoluk çocuk...
P – Gir gir.
K – Yahu abdest mabdest...
P – Gir efendim gir.
K – Çokta gençtim, gençliğime doyamadım.
P – Girdin mi?
K – Girdim.
P – Nasıl bir yer?
K – Daracık, karanlık bir yer.
P – Olur mu koskocaman sokak.
K – Ne sokağı?
P – Nalçacı Hasan Sokağı.
K – Sen bir saattir sokaktan mı bahsediyorsun?
P – Sen ne anladın?
K – Park anladım park.
P – Ne parkı?
K – Karaca Ahmet parkı.
P – Girdin mi sokağa?
K – Girdim.
P – Sağ kolunda acı çeşme.
K – Iıh! Ağır geldi ben bırakıyorum.
P – Öyle değil. Sağ tarafında acı çeşme.
K – Baştan desene. Tatlı su yok mu ölüyorum susuzluktan.
P – Efendim adı öyle, suyu akmaz, tarihi çeşme.
K – Susuz çeşme dikmeyi de senden duyuyorum.
P – Vur yüzünü çeşmeye!
K – Manyak mısın be adam. Suratım darmadağın olsun, eski yazı yüzüme çıksın. Sakanın topal eşeği gibi dolaşayım ortalıkta.
P – Efendim öyle değil. Dön yüzünü çeşmeye.
K – Öyle söylesene. Döndüm yüzümü çeşmeye.!
P – Tam arkanda sütçü Ahmet!
K – Hani nerede?
P – Sütçü Ahmet’in dükkânı.
K – Ne fitne adamsın. Baştan böyle söylesene badem bozuntusu.
P – Sütçü Ahmet’i arkana alınca karşına cami sokak gelmez mi?
K – Bak hâlâ ne diyor?
P – Efendim sırtını dükkâna dönünce karşına cami sokak gelmez mi?
K – Evet sahiden cami sokak gelir. Çocukluğum orada geçti.
P – Gir sokağa. Soldan ilk ev Ali dayıların evi, onun yanında Karagözgillerin evi, onun yanındaki tahta evde Hikmet amcanın evi.
K – Bildim bildim bizim Hikmet amca.
P – Sağda camiden sonra ilk ev Yaşar Kaptanın evi değil mi?
K – Evet onların evi. Yahu Yaşar Kaptanın bir damadı vardı... Allah bir çene vermiş çan çan çan. Aynı sen.
P – Hala tanıyamadın mı?
K – Vay vay! Sen, yo tanıyamadım...
P – O evin yanında...
K – Bizim ev vardı.
P – Tabi sizin ev vardı efendim. Sen Çaykur emeklisi Konyalı Mehmet Efendinin oğlu Hasan Efendi değil misin?
K – Evet nereden bildin? Sen, sen İsmail? Küçük İsmail! Vay kardeşim amma değişmişsin. Büyüyünce hıyara benzemişsin.
P – Hasan Efendi eski tadın kalmamış.
K – Yanlış yerimden öptün canım.
P – Hayırdır neler yapıyorsun görüşmeyeli?
K – Uzun hikâye. Sen şu bizim oğlana biraz harçlık ver de gitsin. Öp bakayım amcanın elini.
P – Berhudar ol evladım. El öpenlerin çok olsun. Yalama evladım. ( Pişekâr Kavuklu arkasına para verir. )
K – Gel bakayım buraya. Sen düşürür kaybedersin ver bakayım. ( Kavuklu arkası çıkarken ) O kapıyı da al, götür yerine tak.
KA- Sen takamıyor musun buba. ( Çıkar. )
K – Seni edepsiz.
P – Hiddetlenme Hasan Efendi o daha çocuk.
K – Neresi çocuk koca kazık.
P – Görüşmeyeli neler yaptın anlat bakalım.
K – Canım sıkkın, boş vaktim çok. Aylak adam ne yapar.
P – Boş durmaz, iş arar.
K – Dinleyecek misin yoksa laf olsun diye mi söyledin?
P – Olur mu kardeşim sen anlat.
K – Deniz kenarına indim. Gezerim içim açılır dedim.
P – Bir derdin varsa bana da açılabilirsin Hasancım.
K – Yahu dinlemiyorsan söyle.
P – Aman efendim hassasiyet gösteriyorsun.
K – Has... bin alla hu ve nimel vekil. Ne diyordum?
P – Deniz kenarındaydın.
K – Efendim sahil boyunca yürüyorum. Canım çok sıkkın. Kaçayım buralardan diyorum.
P – Neyi kaçırdın?
K – Şimdi aklımı kaçıracağım ha!
P – Allah saklasın o nasıl söz.
K – Denize karşı bir banka oturdum ayaklarımı uzattım. Efendim baktım bir gemi denize açılacak. Palamarı çözüyor.
P – Kalamar mı yüzüyor?
K – Evet sırt üstü, kelebek, kurbağalama karışık yüzüyor.
P – Oh ne güzel.
K – Yahu çıldırtma! Sus da anlatayım.
P – Tamam efendim ben ağzımı bağladım.
K – Tam...
P – Bundan sonra konuşmam sen rahat anlat.
K – Rıhtım...
P – Ağzımı bile açmam.
K – Kenarı...
P – Konuşsam konuştum derim.
K – Deniz...
P – Aynen eski günlerdeki gibi Hasancığım sen anlatırdın ben dinlerdim.
K – Ay yeter sus yahu! (Pişekâr’ın ağzını eliyle kapar.) Hah şöyle dinle. Ne diyordum.
(Pişekâr konuşmayıp ağzının kapalı olduğunu işaret eder. Kavuklu tam konuşacağı zaman pastavla omzuna vurarak sözünü keser. Bu hal birkaç kez tekrarlanır.)
K – Yeter yahu! İsmail mahsus mu yapıyorsun çeker giderim bak.
P – A ben ne yaptım şimdi. Ağzımı bile açmadım.
K – Neyse ben rıhtımda gezinirken baktım bir gemi açılacak. Süvari düşünceli eli çenesinde.
P – Ben anlamadım. Şimdi atlı adamın gemide ne işi var?
K – Mahsus, mikropluk olsun diye yapıyorsun değil mi?
P – Neyi?
K – Neyse boş ver. Süvari diye kaptanın kıdemlisine derler.
P – Onu biliyorum.
K – O zaman ne halt etmeye soruyorsun. Süvari beni görünce el etti, yaklaştım. Dümenci hastalanmış onun yerine kimse yok sen sefere gelir misin dedi. Tam adamını buldun dedim. Senin karşında usta denizci var.
P – Usta denizci kim?
K – Beğenemedin mi ben!
P – İyi de bir bardak su görsen, senin miden bulanır.
K – Paraya ihtiyacım var. Ekmek aslanın sindirim sisteminde. Deniz meniz vız gelir. Hemen çıktım gemiye, demir alıp iskeleden açıldık. Her şey çok güzel gidiyordu ki...
P – Eyvahlar olsun ne oldu?
K – Sen şom ağzını açtın ya hava bozdu. Hayırsız ada açıklarında deniz çalkalamaya başladı.
P – Bunu hep yapar.
K – Neyi?
P – Çalkalamayı.
K – Kim?
P – Bizim komşu Deniz.
K – İsmail şimdi fena olacak. Yahu Marmara’nın ortasındayız, sizin komşu ne arar orada.
P – Devam et devam.
K – Dur başım döndü. Zaten midem nahoş sen ne diye dönüp duruyorsun olduğun yerde?
P – Efendim ortaoyunu eskiden usulüne uygun olarak ortada oynanır, dört bir yanda seyirci olurdu. Şimdi bizde böyle dönerek o meydanı yâd ediyoruz.
K – Anladım İsmail. Limanda pek belli olmuyor ama lodos Marmara’ya fena dokunuyor. Lodostan poyraza hava fena. Deniz kudurunca bende şafak attı.
P – Güneş mi doğdu?
K – Evet ben aydınlandım. Anlasana be adam korktum. Midem ağzıma geldi. Gemi bir o yana bir bu yana yalpalamaya başladı. Dalgalar baştan geliyor. Geminin burnu bir iniyor bir çıkıyor. Dalga geliyor hop gemi iniyor hop çıkıyor.
P – Oh ne güzel lunaparktaki gondol gibi.
K – Adamın dediğine bak. Ben dümeni falan bıraktım doğru güverteye...
P – Ne yapıyorsun?
K – Denize mayın döküyorum.
P – Nasıl?
K – Böyle böğ böğ! İçim dışıma çıkıyor, fenalıklar geçiriyorum. Aman kaptan dedim inecek var sağda dur.
P – Otobüs mü bu?
K – Kaptan da öyle dedi. Otobüs mü bu. Limana gidene kadar sık dişini.
P – Sık dişini.
K – Sıkmaktan Dişçi Ahmet’e yaptırdığım dişler birbirine geçti. Kuzum kaptan durdur şu gemiyi dedim. Bana mısın demiyor. Dalgalar üstümüze üstümüze geliyor, sırılsıklam ıslanıyoruz. Derken büyük bir dalga geldi beni kaldırdığı gibi bir yana attı.
P – Tutun Hasan Efendi sıkı tutun.
K – Bende tutundum. İrice bir oduna sarıldım. Gözümü açtım ki ne göreyim...
P – Ne gördün?
K – Bir ceviz kabuğunun içindeyim. Meğer tutunduğum yer geminin yelken direğiymiş.
P – Şimdi saçmaladın. Hiç ceviz kabuğunun içinde yelken direği olur mu canım.
K – Sen ne diyorsun yukarıdan koca gemi öyle gözüküyor.
P – Sonra...
K – Yine büyük bir dalga beni koparıp aldı, suların içinde debeleniyorum.
P – Kurtar kendini Hasancım.
K – Can havliyle sarıldım bir yere, baktım bizim kaptanın ayağına sarılmışım. Kaptan, sana yalvarıyorum, bir şeyler yap dedim. Kaptan düşünüyor. Şaşırdım İsmail!
P – Niye şaşırdın Hasancım?
K – Düşünen adamın heykelinin tımarhanede, kendisinin hapishanede olduğu bir yerde bizim kaptan aradan nasıl sıyrılıp da bizim gemiye kaptan olmuş ona şaşırdım. Kaptan hala düşünüyor. Ne düşünüyorsun kaptan ekonomiden sen mi sorumlusun. Demir atacağım ama baştan mı atacağım kıçtan mı onu düşünüyorum dedi.
P – Sorumluluk sahibi adam. E sonra...
K – Düşündüğün şeye bak kaptan dedim. Sen şu demiri atta ister baştan, ister kıçtan olsun.
P – Olur mu canım dalganın geliş yönü çok önemli.
K – Onu bilmem biz fena dalgaya düştük. Kaptan kıçtan demir attı. Oh, dünya varmış ben rahatladım. Dalgaların şiddeti azaldı. Liman kadar olmasa da deniz duruldu.
P – Tabi denizler durulmaz dalgalanmadan.
K – Ama benim mecalim yok, iki seksen bir doksan uzandım yattım güverteye. Arkadaşlar suratıma şap şap vuruyorlar. Kendine gel Hasan Efendi diye sesleniyorlar.
P – Denizci dayanışması diye buna derler.
K – Yok canım kahveden arkadaşlar.
P – Onların ne işi var orada efendim.
K – Anlasana İsmail, benim bir yere gittiğim yok. Sahilde kahvede otururken güneşin altında içim geçmiş. Dalga seslerinin etkisiyle uyuya kalmışım. Arkadaşlarda uyandırmak için kolonya sürüp yüzümü tokatlıyorlarmış.
P – Şimdi bu anlattıkların rüya mıydı?
K – Tuhafsın İsmail. Hiç acemi adama dümen teslim ederler mi?
P – Koskoca ülkenin dümeni acemilere teslim ediliyor Hasan Efendi, geminin lafımı olur.
K – O da doğru ya.
P – Seni bizim mahalleye hangi rüzgâr attı.
K – Ah sorma eski mahallede yapamadım, kriz geçiriyorum.
P – Aman sus o kelimeyi kullanma.
K – Niye yahu?
P – Millet kötü etkileniyor.
K – Benim krizimden onlara ne oluyor.
P – Olur mu canım milletçe etkileniyoruz.
K – Yapma be. İsmail ben ne önemli adammışım. Benim insanım işte bu İsmail! Benim köylüm, benim memurum, benim işçim benimle ilgilensin ha, gözlerim yaşardı. Bu sinir krizi artık vız gelir tırıs gider.
P – Sinir krizi mi?
K – Evet.
P – Aman neyse bende bir şey zannettim önemli değilmiş.
K – Olur mu İsmail. Eski mahallede iş bulamadım belki buralarda vardır diye kalkıp geldim. Sen muhtarmışsın aman aklında olsun unutma.
P – Sen merak etme Hasan Efendi.
K – Bizim evi göstereyim beni arayınca orada bulursun. Bak şu ev.
P – Hani nerede?
K – İşte şu ev.
P – Hangi ev?
K – Şu kahverengi boyalı ev.
P – Hangi kahverengi ev?
K – Saçmalama İsmail şurada bir paravan var. Ona yenidünya derler, evin yerine geçer. Hatırlasana Ortaoyunu oynuyoruz. Hadi ben gidiyorum. Bize de beklerim.
P – Gelir bir acı kahveni içerim.
K – Tabi tabi çayda demlerim.
P – Seni pinti herif seni. Hiç değişmemiş. Hadi kal sağlıcakla.
( Pişekâr ortaya gelirken Zenne şarkı söyleyerek meydana gelir. “Aman doktor” )
G – Ah ah! Ben şimdi İsmail Efendiyi nereden bulacağım. Kime derdimi anlatacağım. Kimler derdime derman olacak ah, ah!
P – Hayrola hanım kızım!
G – Ay! Siz miydiniz İsmail Efendi, korkuttunuz. İyi insan lafının üstüne gelirmiş.
P – Hayrola hanım kızım nedir seni böyle muzdarip eden dert. Söyle de derman olalım.
G – Ah İsmail Efendi ah!
P – Kızım adımımı ezberliyorsun orasını anladık. Derdini söyle.
G – Annemin çok selamı var. Abime ait bir iş için beni size gönderdi.
K – Ne gibi iş efendim?
G – Ne gibi olacak abimin hali zaten malum. Biliyorsunuz abim Tuzsuz Deli Bekir içkici, ayyaş, serserinin tekidir.
P – Bilirim kızım bilirim. İçip içip etrafı rahatsız eder. Herkes ondan şikayetçi.
G – Son zamanlarda iyice azıttı. Her akşam evde bize eziyet ediyor. Gece gündüz içiyor bir dakika ayık gezdiği yok.
K – Çok fena, onu bu halden vazgeçirmenin bir çaresine bakmalı.
G – Annem bunu düşündü. Nihayet evlendirirsek belki bu halden vazgeçer dedi.
K – Aman hanım kızım bu halde bir adama kim kız verir.
( Tuzsuzun narası duyulur. )
P – Bu da ne yangın mı var?
G – Eyvah abim! Bu abimin sesi nerede olsa tanırım. Saklanalım İsmail Efendi beni sizinle
konuşurken görmesin bacaklarımı kırar.
P – Korkma kızım, bir şey olmaz, baban yaşındayım. Tuzsuz evladım beni sever, sayar, hürmet eder.
G – Siz bilirsiniz efendim. Ben şuraya saklanıyorum.
( Tuzsuzun narası duyulur. )
P – Kızım düşündüm de yalnız başına saklanman doğru değil. Dur beraber saklanalım.
( Tuzsuz ortaya gelir, sarhoştur. Şarkısını söyler. “On yedi tek düz” )
T – Eyt! Dağ başında duman yiğit başında hal eksik olmaz eyt! ( Nara atarak çıkar. )
G – Gördünüz abimin halini. Neredeyse yıkılacak. Haline, kılığına bakmadan evlenmek isterim diye bize baskı yapıyor.
P – Hangi kadın ona kız verir, hangi kız onu kocalığa kabul eder. Bu imkânsız kızım işiniz gerçekten zor.
G – Bizim değil efendim sizin zor.
P – O ne demek o?
G – Annemle düşündük. Abim evlenirse belki bu hallerinden vazgeçer. Annem, Tuzsuza göre bir kızı, bulsa bulsa Pişekâr İsmail Efendi bulur dedi. Kızım git ona selamımı söyle, abine münasip bir kısmet bulsun dedi.
P – Bu imkânsız, mümkün değil, ihtimal veremiyorum, olanaksız, olasılık bile değil, söz konusu edilemez, mümkünatı yok.
G – Efendim annem size bu keseyi gönderdi.
P – Hay hay efendim, tabi hanım kızım. Yalnız çok zahmetli olacak nasıl olur bilmem ki...
G – Şimdilik bununla masrafları karşılar dedi. Devamı gelecekmiş.
P – Siz hiç merak etmeyin efendim ben en kısa sürede size haber veririm efendim. Zaten Tuzsuz evladım da temiz çocuktur. Vakti gelmişti.
G – Para insana neler söyletmez ki...Utanmasa abimi ermiş ilan edecek.
P – Efendim hanım kızım?
G – Mühim değil. Kalın sağlıcakla. ( Çıkar. )
P – İyi de ben şimdi nereden bir kız bulacağım. Kimin başını yakacağım. Aklıma bir çare gelmiyor. Nasıl birini istiyordu bu Tuzsuz kara kaşlı, karagözlü, mini mini, çıtı pıtı... Allah Allah! Aklıma bir çare gelmiyor. Kara kaşlı, karagözlü...Kara kaş, karagöz...Kavuklu Hasan Efendi! Çok iyi fikir. Bu sayede kimsenin başını yakmayız. Hem üç beş kuruş kazanırız hem de Tuzsuz yaptıklarına pişman olup tövbe eder. Şimdi gidip Hasan Efendiyi buna razı edeyim. ( Gidip kapıyı çalar. ) Tak tak tak! Hasan Efendi Hasan Efendi! Gel seninle önemli bir konu konuşacağım.
K – Olmayan kapımı yıktın be İsmail. Hayrola nedir bu kadar önemli mesele.
P – Destur erkek var!
K – Ona ne şüphe hem de erkek güzeli. Bunu kime söyledi ya?
P – Hanım kızım burada senden başka kimse var mı tabi sana dedim.
K – Hanım kız, ben mi? Saçmalama İsmail benim ben Kavuklu Hasan Efendi tanımadın mı?
P – Efendim kırk yıllık ahbabımın kızını tanımaz olur muyum. Haspa ne kadar güzelleşti gelinlik çağa geldi.
K – Bu herif çıldırdı mı? Kız kim benim ben. İsmail aklını başına topla.
P – Aklım başımda. Kızım diye ben de sana söylüyorum. Çıplak sokağa çıkılmaz ayıptır.
K – Yahu sen beni çağırdın ben de geldim.
P – Hoş geldin hanım kızım. Lakin başını ört de öyle sokağa çık.
K – Eyvahlar olsun! Bu herif zıvanayı iyice gevşetmiş beni kız sanıyor. Yahu kız diye kime söylüyorsun?
P – Hanım kızım sana söylüyorum. Maşallah geldin yetiştin. Tam gelinlik zamanın. Böyle açık saçık sokağa çıkmak sana yakışır mı?
K – Ben kızım ha... Ben de kendimden şüphelenmeye başladım. Acaba kız mıyım dersin? Gökkuşağının altından geçip farkında olmadan kız mı oldum acaba. Böyle şaka olmaz doğru söyle İsmail.
P – Elbette kızsın, bu şimdi olma değil. Anadan olma bir şey.
K – Galiba ben de çıldıracağım. Bu burma bıyıklara ne diyeceksin?
P – Onlar senin saçların. Kuyruk olduğu için aşağı doğru sarkmış.
K – Haydi buna bir kulp buldun. Ya evdekine ne diyeceksin?
P – Evdeki kadın senin yengen.
K – Ya çocuklar?
P – Onlar senin yeğenlerin.
K – Şunun alt tarafı ne olacak onu söyle.
P – Seni evlendiriyorum.
K – Oh oh güzel. Kiminle?
P – Tuzsuz Deli Bekir’le.
K – Oh oh oha! Şimdi saçmaladın o adam beni keser.
P – Bir şey olmaz korkma arkanda ben varım.
K – Bende ondan korkuyorum ya.
P – Korkma rahat edersin hanım kızım.
K – Ey artık saçmaladın kerata.
P – Vay utanmaz, baban yerinde olduğum halde el kaldırıyorsun öyle mi?
K – Al aklın başına gelmezse tekme bile yiyeceksin.
P – Yazıklar olsun kızım sana.
K – Ne olursa olsun yine dayak.
P – Dinle Hasan Efendi.
K – Ha şöyle! Canım cennetten çıkma nasıl işe yarıyor. Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar. Yalan mıydı Yaşar.
P – Beni iyi dinle ister kız ol ister erkek
K – Erkek olurum arkadaş.
P – Şimdi sen de bir para yok değil mi?
K –Yok ne gezer. Tıngır tıngır oturuyorum.
P – Şimdi birader beni dinle geçen gün bir hanım kız ile görüştüm.
K – Ne var hayır ola İsmail.
P – Ne olacak onun bir biraderi var. Gece gündüz sarhoş, hiç ayık gezmez ve kendisini bilmez. Şimdi evlenmek istiyormuş. Derken annesi bana bir kız bulsun diye haber göndermiş. Ben de düşündüm taşındım aklıma sen geldin. Seni gelin gibi giydiririz kuşatırız kadın gibi sokağa koyarız. Belki bu hal Tuzsuza bir ders olurda eski hallerinden vazgeçer.
K – Tutun bir hoca dersini versin canım.
P – Ama bunun sonunda çok para var.
K – Ne, çok paramı... İsmail düşündüm de bu Tuzsuza bir ders vermek lazım. Eğitim seferberliğine bizim de bir katkımız olsun değil mi ya.
P – Aferin Hasan Efendi.
K – Haydi bu oldu diyelim ya bizim evdekine ne diyeceğiz.
P – Canım iş ona kalırsa o kolay.
K – Ben bu dolmaları yutmazdım ama mademki işin ucunda para var, sen krize dua et. Haydi, kız oldum. Şimdi ne olacak?
P – Olacağı gidip damat beyin evine haber vereceğim. Görücüler gelip seni görecekler.
K – Gene sapıttın ha. Kadınlar beni böyle görürlerse mahalle bekçisi diye kiralık ev sorarlar.
P – Seni böyle görmeyecekler. Üstünü başını değiştireceksin. Haydi sen eve gir üzerini değiştir ben de gidip görücülere haber vereyim.
K – İyi de İsmail, bir dakika, ben... ( Pişekâr dinlemez çıkar. ) Gitti. Lafı ağzıma tıkadı. Ne olacak daha başımıza neler gelecek bakalım. Hayır bir iş kazasına kurban gitmeyelim. Ay yoruldum içime bir sıkıntı çöktü. Şu kapımın önünde biraz soluklanayım.
( Denyo gizlice gelir.)
D – Merhaba Hasan amca teyze!
K – Höst! Ne dedikoducu mahalleymiş! Ya Rabbim şimdi konuştuk. Evladım bana teyze deme çocuğum, amca de.
D – Tamam Hasan amca teyze.
K – Yine teyze diyor. Evladım teyze deme amca de.
D – Tamam Hasan amca.
K – Bak hâlâ amca diyor. Evladım, çocuğum kaç kez söyledim. Bana amca deme, teyze de. Tüh Allah müstehakını vermesin, beni de şaşırttın. Ne var ne istiyorsun?
D – Hoppala cuppala versene on para.
K – Ne parası evladım?
D – Düğün parası.
K – Ne düğünü?
D – Sen evleniyor muşsun ya.
K – Kim dedi?
D – Pişekâr İsmail amca dedi.
K – Vay dedikoducu vay! Sorarım ben ona.
D – Haydi paramı ver.
K – Git başımdan para mara yok.
D – O zaman ben de gider herkese senin evlendiğini söylerim.
K – Git kime söylersen söyle.
D – Mahalleli, mahalleli...
K – Gel bakayım buraya. Aman sus kimseye bir şey söyleme.
D – Sende paramı ver. Ben sana şarkı söyleyeyim sen bana para ver.
K – Kurtuluş yok. Tamam söyle.
D – Anama ana diyesin babama baba diyesin sen bize gelin gelesin nerde kaldın kibar gelin...
K – Kes tamam kes! Gözümün içine baka baka bize gelin gelesin diyor. Yürü gözüm görmesin seni.
D – Tamam ver paramı.
K – Haydi yallah! Para mara yok.
D – Ben de gidip herkese senin evlendiğini söyleyeceğim.
K – Haydi git başımdan.
D – Mahalleli, mahalleli.
K – Anlaşıldı gel buraya. Senin sesin güzel harcanma buralarda. Al şu kartı.
D – Aldım ne olacak?
K – Unkapanı’na git.
D – Gittim ne olacak?
K – Plâkçılar çarşısını bul.
D – Buldum ne olacak?
K – Orada Karasu’dan topal Hilmi’yi bul.
D – Hangi topal Hilmi?
K – Elinin körü Hilmi. Hani uzaylı kardeşi var ya.
D – Ha anladım bizim Hilmi.
K – Ya sizin Hilmi. Bu kartı ona ver, selamımı söyle Hasan Efendinin yakınıyım, deme, Pişekâr İsmail Efendinin yakınıyım de.
D – Ben ondan niye yakınıyım?
K – Evladım öylesi değil, akrabasıyım diyeceksin. Onlarda sana kaset yapsın.
D – Bana kaset yaparlar mı?
K – Tabi çocuğum, “r” özürlü kimlere kaset yapmadılar ki...
D – Ben hemen gideyim.
K – Dur hele dur. Şu düğünden de kimseye bahsetme.
D – Hangi düğünden?
K – Hani ben evleniyordum ya.
D – Senin evlendiğinden kimseye bahsetmeyeceğim!
K – Oğlum bağırmasana!
D – Ben bağırmıyorum ki!
K – Ne yapıyorsun?
D – Yüksek sesle konuşuyorum!
K – Defol şuradan zevzek. Kimseye söyleme.
D – Kimse bilmeyecek. Buraya gelirken bir camide, bir de kahvede söylemiştim.
K – Ne! Allah’ın cezası velet kaçma gel buraya! ( Denyo çıkar. ) Bittim, mahvoldum! Hayır, maşallah aslan gibi adamım bir şeyden korkmam da... Bu işin sonunda bir iş kazasına kurban gitmekte var. Ay! İçime bir sıkıntı çöktü. Oturup hava alayım da kendime geleyim.
( Çingene falcı şarkı söyleyip dans ederek gelir. “Ah çeribaşının gelini” )
F – Nohut bakla açarım, fal bakarım, falcı geldi hanım! İşler pek kesat daha siftah yok. Amanın şurada biri oturur. Gideyim falına bakayım. Ne oturursun burada böyle üzgün süzgün kırmızı biberim. Yoksam Konya’da gemilerin mi battı?
K – Ühü ühü! Komiksin ya.
F – Bak gülünce yüzünde güller açtı. Ver elini de bakayım falına, kızılcık şerbetim.
K – Git başımdan benim derdim bana yeter.
F – Neden dertlenirsin bahçe domatesim? Bakayım falına söyleyeyim her bir şeyciği.
K – İstemez git başımdan. Bundan kaç tane var, nereye dönsem o. Al bir tane daha.
F – Abi evde şoparlar aç, ekmek beklerler.
K – Uydurma, sen bekârsın çocukların yok ki...
F – İlerde oda olur inşallah! Kısmetimize dur işareti olma.
K – Çattık!
F – Abi seni sevdim ver elini de bakayım. Neyse halin çıksın falın.
K – Çıkar mı?
F – Fotokopi gibi çıkarırım renkli baskım, kırmızı kuşe kâğıdım.
K – Sen a dörde siyah çıkar yeter.
F – Ver bakayım.
K – İyi bak.
F – At bir onluk da ekran açılsın.
K – Dekoder mi alıyoruz, ne yapıyorsun. Gider kahvede seyrederim daha iyi.
F – Tamam at bir beşlik.
K – İstemez kalsın.
F – Ver bir iki buçuk.
K – Bir tekliğe bakıyorsan bak.
F – Tamam ver. Of, ne görürüm.
K – Ne görürsün kız?
F – Bir vakte kadar mı desem, iki vakte kadar mı, sana üç vakte kadar yol görünür.
K – Oh çok şükür, kaçıp kurtuluyorum.
F – İşte deniz yolu, kara yolu, hava yolu.
K – Yollar karıştı.
F – Yolun sonunda sana bir kısmet görünür.
K – İşte bu iyi haber.
F – Güzel bir gelin görürüm kara kaşlı, karagözlü...
K – Aman ne güzel.
F – Bu ne?
K – Ne?
F – Bu gelinin fazlalıkları var.
K – Olsun, spora göndeririz, rejim yapar.
F – Öylesi değil. Kaytan bıyıkları var.
K – Fark etmez, epilasyonla aldırırız.
F – Tövbe tövbe. Hiç böyle şey görmedim amma cenabet adamsın. Ver öbür eline bakayım. Amanın bu nasıl bir mahlûkat yamru yumru ne biçim şey? Ha, şöyle göründü.
K – İyi de benim kol ikiye bölündü.
F – Akıntı çağanozu kılıklı sarsak bir herif, yengeç gibi yan yan yürüyor.
K – Nasıl da bildi.
F – İçip içip naralar atar, etrafa korku salar, sarhoş gezer.
K – Ah kardeş sorma neler çektiğimi, Allah bilir. Bir de sen gördün. Bir dakika ayık zamanı yok ki ayyaşın.
F – Acayip ama bu senin kısmetin. Sen bu adama dikkat et!
K – Orasını biliyoruz, sen onu geç. Asıl sonunda ne oluyor onu söyle.
F – Adam? Senin kısmetin? Burada bıyıklı bir gelin, burada sarhoş adam... Fal karıştı. Bunca yıllık falcılık hayatımda böyle şey görmedim. Allah’ım neler oluyor bize, başımıza taş yağacak, imdat! Canını seven kaçsın, imdat!
K – Yahu dur sonunda ne olacak onu söyle. ( Falcı çıkar. ) Sonunu söylemedi. Falcı hepsini bildi de sonunu söylemedi. Sonumuz meçhul, Allah hayra getire. Mübarek arkası yarın. Maria Mercedes. Ah İsmail, bunların tek sorumlusu sensin. ( Gidip paravanın önünde tabureye oturur. )
( Bolulu Himmet Usta şarkı söyleyerek gelir. “Süt içtim dilim yandı” )
B – Amanın, amma zor geldik buracığa şimdi nereden bir insan evladı bulacağız da düğün evini soracağız.
K – Bu da kim geldi dikildi. Paytak ördek yavrusu hoş geldin.
B – Suda pişmiş balkabağım boş geldin.
K – Bana ha?
B – Ha sana ha Hasan’a.
K – Benimle eğleniyor musun?
B – Haddime mi düşmüş ağam.
K – Ha şöyle yola gel.
B – Ağam bana bak sen insan evladı mısın?
K – Hoppala buyur bundan da beş paralık. Ağzından çıkanı kulağın duysun.
B – Kızma ağam ne dedim.
K – Daha ne diyeceksin çamı ortaya devirdin.
B – Yok ağam ben oduncu değilim. Bolunun meşhur helvacı ustası Himmet derler bana.
K – E niye geldin?
B – Burada bir düğün evi varmış onu soracaktım.
K – Kimlerdenmiş, belki tanırım.
B – Damadın adı tatlı mı tuzlu mu bir şeydi amma, çıkaramadım.
K – Tuzsuz Deli Bekir.
B – He ağam es sahtan o.
K – Vay oğlan evi gelip beni istemeden düğün dernek kuruyor.
B – Bir yol söyle ağam gidip kızın anasıyla görüşeceğim.
K – Bana söyle. Biz kız tarafıyız.
B – Damadın anası dedi ki düğün helvasını kız tarafı yapacakmış. Evin tadı tuzu olurmuş.
K – Hay olmaz olaydı.
B – Kaç kazan yapacağız?
K – Ne kazanı bir tencere yap yeter.
B – Bir tencere helva kime yeter. Yapmışken kazanla yapmak lazım.
K – Tamam bildiğin gibi yap.
B – Yap demeyle olmaz. Yağ, un, şeker, fıstık lazım.
K – Yağsız olsun.
B – Yağsız helva mı olur. At taş diye adamın kafasını yar.
K – Ununu az koy.
B – Unsuz helva olur mu. Cıvık cıvık çorba gibi.
K – Şekersiz olsun.
B – Şekersiz helva nerede duyulmuş.
K – Bu diyet helva.
B – Damat gibi tatsız tuzsuz bir şey olacak. Hiç olur mu?
K – Bari fıstığını koyma.
B – Helva dedin mi her bir şeyciği tam, malzemesi bol olmalı, malzemeden çalamam.
K – Ne olurdu müteahhitlerde senin gibi düşünselerdi de şu güzelim şehir ayakta kalsaydı. Tamam, bildiğine göre yaparsın.
B – Kazanı ateşe oturtcan, oturttun mu? Tereyağını kazana koycun, koydun mu? Tereyağı mis gibi eriyince karıştıracun karıştıracun. Aman dikkat et yanmasın! Ununu serpeleyecen serpeleyecen, karıştıracun karıştıracun. Un mis gibi sarardı mıydı, aman dikkat et yanmasın! Şekerini ilave edecen karıştıracun karıştıracun, aman dikkat et yanmasın! Ateşten alıp kenara koycun. Al işte sana mis gibi düğün helvası afiyetle ye. Hih hih hih!
K – Tamam Himmet Usta sen git biz yaparız.
B – Hiç olur mu onun patenti bende. Şimdi kazanı ateşe oturtcan, oturttun mu? Tereyağını kazana koycun, koydun mu? Tereyağı mis gibi eriyince karıştıracun karıştıracun. Aman dikkat et yanmasın! Ununu serpeleyecen serpeleyecen, karıştıracun karıştıracun. Un mis gibi sarardı mıydı, aman dikkat et yanmasın! Şekerini ilave edecen karıştıracun karıştıracun, aman dikkat et yanmasın! Ateşten alıp kenara koycun. Al işte sana mis gibi düğün helvası afiyetle ye. Hih hih hih!
K – Pişekâr İsmail Efendiyi tanıyor musun?
B – Tanırım.
K - Git Pişekâr İsmail Efendiye, düğün masraflarını o karşılıyor. Helvanın parasını ondan alacaksın.
B – Tamam efendim. ( Çıkarken )
K – Himmet Usta, Himmet Usta!
B – Ne var?
K – Yağın var mı?
B – Var var.
K – Unun var mı?
B – Var var.
K – Şekerin var mı?
B – Var var.
K – Ne duruyorsun?
B – Ne yapayım?
K – ( Beraber ) Helva yapsana helva yapsana, helva yapsana vay vay helva yapsana! ( Bolulu şarkı söyleyerek çıkar. ) Amma neşeli adam yahu! Ay moralim yerine geldi. Gönül rahatlığıyla biraz kestireyim. Sıcak bastı çıkarayım şunu.
( Rumelili şarkı söyleyerek gelir. “Alişimin kaşları kâre” )
R – Te be kalktım geldim Tekirdağ’dan buracazlara. Varmış burda pelvan güreşleri. Şimdi nerden bir kızan bulcaz da sorcaz nerdedir bu pelvan güreşleri.
K – Ha maşallah geldi enine boyuna çınar ağacı.
R – Bana bak sen ne diyersin oralarda sussak kafalı.
K – Yok canım konuşmadım bile.
R – De bakayım nerdedir bu pelvan güreşleri?
K – Sen yanlış geldin, burada güreş müreş yok.
R – Seni kelçin ağızlı bizde yanlış olmaz. Gösteriver hele nerdedir güreş?
K – Bugün tersten kalktım anlaşıldı.
R – Sen kime diyersin teres?
K – Yok yanlış anladın ters dedim.
R – Şimdi sığır tersi diyer, vay edepsiz.
K – Arkadaş yanlış anlamada Karagözü geçtin. Bugün işlerim aksi gidiyor dedim.
R – Sen bana aksi mi diyersin?
K – Dediysem ne olacak. Dayı mısın kardeşim!
R – Evet!
K – Yengem nasıl?
R – Soyunmuş dökünmüş maşallah pelvana benziyorsun, kalıp yerinde.
K – Eh okuldayken güreşmiştik az buçuk.
R – Hele hele.
K – Rakip tanımazdım.
R – Bak sen.
K – Böyle tuttum muydu ııh, ( Rumeliliye el ense atar, kımıldatamaz. ) bırakırdım.
R – Aferin gel benimle bir güreş tut.
K – Yok olmaz.
R – Niye be pelvan?
K – Canını yakarım, sonra annen kızar.
R – Hadi hadi gel. Bir paça kasnak, bir künde...
K – Sağ ol tokum, paça yiyemem ama sen künefeyi oyundan sonra getir.
R – Bir sarma...
K – Akşam şişkinlik yapıyor.
R – Haydi zeytinyağlı...
K – Zeytinyağlı yiyemem aman basmada fistan giyemem aman...
R – Hayda bre! Ne kaçarsın kedi kılıklı, te be miyav, te be miyav. ( Kavukluyu kaptığı gibi havada döndürür, yere bırakır. Kavuklu dışarı doğru emeklerken yakalayıp içeri çeker, sarmayı vurur. )
K – Ah kardeşim manyak mısın bırak.
R – Sen alcadın ödülü he. Ben bırakır mıyım be yav.
K – Ne ödülü adam, haddimize mi düşmüş. Zihni Usta bile kaç yaşından sonra aldı. Hem ortada bir kavuk lafıdır dolaşıp duruyor ama bir bizim kafaya konmadı. Kim kaybetmiş ödülü de biz bulduk.
R – Davran be yav çok konuşma.
( Pişekâr İsmail Efendi gelir. )
P – Aman Hasan Efendi boş bırakmaya gelmiyorsun, hemen güreş tutuyorsun.
K – İsmail bu benim hobim oluyor. Boş kalınca hemen güreş tutarım, özel merakım. Manyak mısın İsmail, ben kaçamadım, o tuttu. Kurtar beni bu delinin elinden.
P – Ha gayret adamı eziyorsun.
K – Havada bir ağırlık var, üzerime de ağırlık çöktü. Neden acaba? İsmail kurtar senin gelin gidiyor. Eşhedü en la a...
P – Tamam dur! Hüsmen evladım, sen kazandın.
R – Aldım ödülü be yav!
P – Al şunu hadi doğru köyüne. ( Pişekâr para verir, Rumelili çıkar. ) Sana ne demeli.
K – Öldüm ben! Sen ne diyorsun.
P – Hâlâ giyinmedin mi? Görücüler haber göndermiş gelecekler. Sen nelerle uğraşıyorsun. Çabuk git giyin.
K – Şurada bir parça soluklanayım, dinleneyim sonra gider giyinirim.
P – Tamam oyalanma, habersiz yakalanmayalım. ( Pişekâr çıkar. Kavuklu kıyafetleri dağınık, ortalıkta bırakır. Bitkin bir halde tabureye gidip oturur. )
( Yahudi eskici sırtında torbasıyla şarkı söyleyerek gelir. “Balat kapısından girdim içeri” )
Y – Eskici geldi eskiler alıyorum eskici. ( Yerdeki elbiseleri görür. Onları takip ederek Kavuklunun yanına gider. Kıyafetlerini inceler. ) O şurada eski elbiseler var iyi, güzel! Şu şalvar, şu mintan, şu fistan iyi, güzel.
K – Salomon Efendi beğendi.
Y – Amanın elbiseler dile geldi.
K – Elbiseler değil Salomon Efendi, içinde ben varım.
Y – Yoksam sen içinde misin?
K – Salomon “ben ne adamlar gördüm üstünde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde adam yok” ama ben buradayım. Beğendin mi?
Y – Beğenmedim, neyini beğeneyim uğursuz bir herifsin.
K – Beni değil canım, elbiseleri.
Y – Beğendim. Ne istersin bunlara?
K – Satılık değil. Görmüyor musun üzerimde giyiyorum.
Y – Eskimiş bunlar. Eline para geçer, yenisini yaptırırsın.
K – O da doğru ya. Düğün bahanesiyle yeni kıyafetler yapılır. Şunları satıp kurtulayım. Ne verirsin bunlara?
Y – Hepsine bir yüzlük vereyim.
K – Mendil mi alıyorsun Salomon Efendi çık çık.
Y – Hepsine vereyim iki ellilik.
K – Az bu çık biraz.
Y – Hepsine vereyim helalinden dört yirmi beşlik.
K – Pazarlık nasıl yapılırmış görün. Kayserili misin mübarek! Çık biraz daha Salomon Efendi.
Y – Senin gül hatırın için son kez söylüyorum vereyim hepsine on tane onluk.
K – Anlaştık. ( Salomon parayı verir. ) Düğün sonrası gel al elbiseleri.
Y – Ne sonrası ben beklemem öyle.
K – Neyi beklemezsin?
Y – Anlaşma anlaşmadır efendi. Çıkar elbiselerimi.
K – Tamam anlaştık dedim ya, düğünden sonra gel.
Y – Ben anlamam kuzum. Çıkar elbiselerimi.
K – Salomon Efendi ne laf anlamaz adamsın. Düğünden sonra vereceğiz dedik ya!
Y – Yok öyle alışveriş. Şimdi saydım onlara on tane onluk.
K – Bak sinirleniyorum!
Y – Sen kime sinirleniyorsun uğursuz oğlu uğursuz!
K – Yeter! Şimdi görürsün gününü. ( Kavuklu kollarını sıvayıp ayağa kalkar. Yahudi yaygaraya başlar. )
Y – Amanın yetişin adam öldürüyorlar. Ümmeti Muhammet cankurtaran yok mu!
K – Ne oluyor yahu? Sen dur unutmadım seni. Bir tokat, bir tekme. ( Salomon uzaktan bağırır. )
Y – Amanın Müslümanlar yetişin.
K – Al bakalım bunuda.
Y – Ne vuruyorsun be kuzum ellerin kırılsın.
K – Ekler kenetler gene döverim. Al bunu da!
Y – Amanın kafam gözüm yetişin!
( Pişekâr İsmail Efendi koşarak gelir. )
P – Ne oluyor bu ne şamata, bu ne gürültü?
Y – Yetiş İsmail Efendi! İnsafsız beni dövüyor.
P – Ne yaptın Hasan Efendi. Salomon efendi ahbabımızdır, kan revan içinde bırakmışsın.
K – Dur o bir şey değil. Al şunu.
Y – Amanın kafam! Hiç insaf yok mu sende?
K – Gördün mü dayağı İsmail?
P – Hangi dayağı?
K – Olmayan dayağı canım.
P – Ben bir şey görmedim.
K – İyi ya işte. Yaygara yapıyor. Ortada dayak falan yok.
P – Aman Salomon Efendi korkuttun beni. Sesiniz arka mahalleden duyuluyor. Mesele nedir?
Y – Pazarlık yaptık, anlaştık. Elbiseleri isterim vermez. Düğünden sonra gel al diyor. Nereden bulacağım ben onu kuzum. Bir de insafsız dayaktan öldürecek beni.
P – Dayağı geçelim efendim.
Y – Haksız mıyım İsmail Efendi?
P – Haklısınız efendim.
K – Ne oluyor yahu! Okkanın altına mı gidiyorum?
P – Hasan Efendi, bu konuda Salomon Efendi haklı. Elbiselerini çıkart ver.
K – Aman İsmail ne yapıyorsun? Burada herkesin içinde çıplak mı bırakacaksın beni?
P – Nasıl olsa kılık değiştireceksin. Haydi, bir an önce giyin hem kıyafetlerini yeni sahibine teslim ederiz hem de görücüler gelecek onlara hazırlanmış olursun.
K – İsmail kırk yıllık arkadaşını bir Yahudiye değiştin.
P – Hayır efendim haklıyı korudum.
K – Bırak yahu bir eskici parçasına hak verdin.
Y – Gördün mü İsmail Efendi “beni aşağıladı, işimle alay etti, kazancımı hor gördü, kötüledi. Neden yaptı bunları peki? Ben Yahudi’yim de ondan.”
K – İsmail ne dedi bu?
P – William Shakespeare, Venedik Taciri, Shylock, üçüncü perde birinci sahne.
K – Ha?
Y – “Yahudi’nin gözü yok mu? Yahudi’nin elleri yok mu; organları, boy posu, duyuları, duyguları, heyecanı yok mu? Aynı yiyecekle beslenmiyor mu, aynı silahla yaralanmıyor mu, aynı hastalıklara yakalanmıyor mu, aynı yollarla iyileşmiyor mu, aynı kışın ve yazın üşüyüp ısınmıyor mu? Farkı ne Müslüman insandan? Etimizi kesince bizimde kanımız akmaz mı? Gıdıklanınca gülmez miyiz? Zehirlenince ölmez miyiz? Peki ya bize haksızlık ederseniz öcümüzü almaz mıyız? Her şeyde size benzediğimize göre, bunda da benzeyeceğiz tabii.”
P – Aman Salomon Efendi alıngan olma. Hasan Efendi kızgınlığından öyle söyledi. Burası Shakespeare İngiltere’si değil, Türkiye! Burası adil bir ülke efendim. Burada dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir hoşgörü var. Burada Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Manav, Gürcü, Arap, Yahudi, Ermeni, Rum kardeşlik içinde yaşamış ve yaşıyor bilmez misin. Bunu bozmaya çalışanlar olsa da bu gerçek elbette değişmez. Aramıza kimseler giremez.
Y – Sağ olasın İsmail Efendi kardeşim.
P – Haydi sen git ben elbiseleri sana getiririm.
Y – Yo madem dürüst davrandın, versin on bir tane onluk elbiseler onda kalsın.
K – İyi ama sen on tane onluk vermiştin.
Y – Sana geri satıyoruz, ticaret yapıyoruz.
K – Hay canıma minnet Salomon al paranı. Biz zararlı çıktık ama olsun.
Y – Ande ben gidiyorum Balata. ( Çıkar. )
K – Ayakların kokuyor kerata.
P – Hasan Efendi uğraşma etrafla. Görücüler haber bekliyorlar seni görmeye gelecekler. Hazırlanmamışsın hala. Çabuk git hanıma söyle seni giydirsin.
K – Bana hanımdan dayak yedireceksin.
P – Hanımın lafımı olur canım. Sen bir kükredin mi herkes tir tir titrer.
K – Öylemi olur?
P – Tabi efendim hatırlasana çocukken herkesi döverdin.
K – Aklımda yanlış kalmış ben hep dayak yerdim.
P – Hadi kuru gürültüye pabuç bırakma, sen kazak erkeksin gir içeri.
K – ( Kavuklu gidip kapıyı çalar. ) Tak tak tak!
KK- Kim o?
K – Aç ben geldim.
KK- Sen açsında biz tok muyuz sanki. Dur patlama geliyorum. Ne var ne istiyorsun? Elimi bulaşıktan çıkardım da geldim.
K – Hanım nasılsın?
KK- Kırk yıl sonra hatırımı sormak nereden icap etti?
K – Seninle önemli bir konu konuşacağım.
KK- Dinliyorum, söyle.
K – Hanım ben evleniyorum.
KK- Ay komşular yetişin kırk yıllık kocam üstüme kuma getiriyor! Ben senin için saçımı süpürge edeyim sen bana bunuda mı edecektin. Herif boyun posun devrilsin. Şimdi ben nerelere gideyim ne yapayım. (Karısı bağırırken Kavuklu ona laf anlatmaya çalışır. )
K – Canım, hayatım, tatlım, aşkım, balım.. .E yeter kes!
KK- Peki kocacım.
K – Evleniyorum ama kiminle evleniyorum bir sor.
KK- Kiminle evleniyorsun kocacım?
K – Tuzsuz Deli Bekir’le.
KK- Ay! Komşular yetişin kırk yıllık kocam hötöröf çıktı. Ben sana Mısır Çarşısından boşuna mı taşıdım o kuvvet macunlarını.
K – İsmail yetiş senin kazak yelek oldu.
P – Korkma ben burada duruyorum. Sen öyle gürültüye pabuç bırakma. Yine deminki gibi söyle, sözünden dönme.
K – Ben öyle masal dinlemem. Beni halayık gibi evin içinde çalıştır. Gün yok ışık yok. Ben koca isterim koca, laf dinlemem.
KK- Ey herif kendine gel. Yoksa kafanı gözünü patlatırım.
K – Herif kim ben kızmışım martta geçti ama yine kızmışım. Ben koca isterim.
KK- Herif kime kızdın. Kızdınsa dama çık.
K – Kime kızmış olduğumu ben de bilmiyorum. Galiba gelecek paralara hırslandım. Hem ben laf dinlemem koca isterim koca.
KK- Ay bayılacağım sen herif değil misin? ( Eline merdane alır. )
K – Dur yahu dur! Mesele çatallaştı. Biz gelin derken galiba paralanacağız. Ben bu işten vazgeçtim.
P – Canım öyle söz olur mu, iş kolaylaştı. Haydi sen yine gürültüyü bas ben buradayım.
K – Beni böyle gürültüyle mi korkutacaksın. Ben başkasını bilmem koca isterim koca.
KK- Eyvah herif çıldırmış a dostlar komşular hu...
K – Komşular geliyor. İş alevlendi
P – Haydi haydi lafından dönme.
K – Ben deli meli bilmem beni kocaya vermeli vesselam.
KK- Amanın komşular Habibe Molla, Rabia Dudu, Ebru Hanım, Nazlı Hanım hu! Bizim herif delirdi. Gelirken mahalle bekçisine de haber verin. Ah herif boyun posun devrilsin.
K – İsmail çabuk yetiş. Komşular geliyor.
P – ( Gelir. ) Canım bu gürültü ne Allah’ını severseniz.
KK- O buyurun İsmail Efendi. Canım bu herif çıldırdı. Ben koca isterim deyip duruyor.
P – Nasıl herif efendim o kız değil mi ya!
KK- Ay! Üstüme iyilik sağlık İsmail Efendi de aklını bozmuş. Şimdi yangın var diye bağıracağım.
K – Ah fitne kutusu. Zorla benim başımı derde sardı anlatsana yahu anlatsana!
P – Durun efendim telaş etmeyin. İşin doğrusunu ben size anlatayım. Ne Hasan Efendi çıldırdı ne de bendeniz. Hani şu arka mahallede meşhur Tuzsuz yok mu?
KK- Evet var ne olmuş.
P – İşte o evlenecek. Tuzsuzun kız kardeşini annesi, oğluna bir kız bulsun diye bana göndermiş. Böyle adama kim kız verir. Hem de efendim o gözü evde barkta bir adam değil. Kimin başını yakalım. Sonunda aklıma Hasan Efendiyi kadın kıyafetine koyup Tuzsuza bir
numara yapmak geldi. Hem bir kaç kuruş kazanırız hem de belki Tuzsuz bu hallerden vazgeçer. Bizde ecre girmiş kimsenin başını yakmamış oluruz dedim.
K – Yanan baş benim olduktan sonra ne fark eder değil mi ya.
KK- Aman İsmail Efendi bula bula bizim herifi mi buldun.
K – Neyim varmış benim. Aslan gibi adamım. Benden iyisini mi bulacaktı.
P – Efendim bunda bir şey yok. Bir fenalık olsa hiç ben araya girer miyim a canım...
KK- Aman bilmem İsmail Efendi. İşte siz işte o, ne yaparsanız yapınız başına bir felaket gelmesin de...
P – Merak etmeyin efendim. Yalnız bu hususta yardımınıza muhtacız.
KK- Elimden gelen bir şey ise hiç merak etmeyin.
P – Siz Hasan Efendiyi giydirin. Ben de gideyim onlara gelinin evi küçük olduğundan sizi kapının önünde bekleyecek diyeyim. Münasip değil mi efendim?
KK- Pek ala efendim pek güzel. ( Pişekâr çıkar. )
K – Rezil olduk âleme.
KK- Dur sen. Şimdi bir giydiririm sana, inan kimse tanıyamaz.
K – Oh lafı da giydirdi.
KK- Al şunu bağla beline.
K – Niye?
KK- İnce dursun. Kütük gibisin.
K – Sağ ol canım sen böyle iltifat et.
KK- Şunları da koyalım.
K – Amanın bunlar da ne?
KK- Greyfurt.
K – Onu anladık. Ufağı yok mu bunun, al bunları götür limon getir.
KK- Olur mu efendi böylesi makbul.
K – Desene başa gelen çekilir, çifte bela.
KK- Al şu feraceyi giy bakayım.
K – Ver.
KK- Ay herif ters giydin.
K – Şurada kadın olalı ne oldu ki ben acemisiyim.
KK- Şunu da giy hele. Tü maşallah! Seçkin nadide sultanlara benzedin.
K – Zaten bunlarla başka bir şeye benzesem şaşardım. Ne gülüyorsun komik mi şimdi bu? Biz burada sanat için giyiniyoruz.
KK- Herif şimdi yolda sana kısmette çıkar.
K – Ay kız gözün kör olmasın. Ben senin bildiğin kızlardan değilim. Saçmalama hanım saçmalama. Para kazanma uğruna neler yapıyoruz. Gir koluma İsmail bizi Küşteri meydanında bekleyecekti. Sağa sola bakma kafanı gözünü patlatırım. Kardeşim ne bakıyorsun şurada hanım hanımcık yürüyemeyecek miyiz? Karıştırdım karı koca diyecektim.
( Kavuklu ortaya gelirken Pişekâr meydana girer. Kavuklunun yanından tanımadan geçip gider; evinin kapısını çalar. )
P – Burada bir hanım var. Güzelce bir şeye benziyor. Kimlerden acaba.
K – Hay sersem herif beni tanıyamadı. ( Sözsüz oyun. )
P – Vay Hasan Efendi bu sen misin?
K – Evet benim. Konuşurken yüzüme bak.
P – Aman ne kadar güzel olmuşsun. Kıyafette pek yakışmış.
K – Maşallah de sonra nazarın değer.
P – Maşallah kırk bir buçuk kere maşallah!
K – Benimle konuşurken yüzüme bak İsmail. Gözlerin kaymasın.
P – Görücüler yolda geliyorlar Kartopu Hanım.
K – Kartopu Hanım kim?
P – Kim olacak sensin efendim.
K – Vay ben şimdiye kadar adımı bilmiyordum. Benim adım Kartopu öyle mi?
P – Evet efendim öyle.
K – Ben bu adı sevmedim.
P – Niye?
K – Sonunda top mop var.
P – Efendim bırak zevzekliği. Nur topu gibi, kartopu.
K – Niye, ben adımdan memnunum.
P – Hiç olur mu? Senin adın artık Kartopu Hanım. Çünkü ben onlara öyle söyledim.
K – Başka isim bulamadın mı?
P – Onu geç. Onlar gelince ne diyeceksin?
K – Buyurun hanımlar Çınaraltına, bir acı kahve içelim derim.
P – Sonra da benim yüreğime indirirsin, aman Hasan Efendi sakın ha.
K – Bunda sakınacak ne var sanki.
P – Şimdi Kartopu Hanım gibi sesini incelterek abu canım abu de bakayım.
K – Yaparım.
P – Haydi bakalım.
K – ( Kalın sesiyle ) Abu canım abu.
P – Aman efendim bu adeta kavun karpuz satar gibi oldu. Biraz incelt sesini.
K – Abu canım abu.
P – Biraz daha.
K – Abu canım abu.
P – Biraz daha.
K – Abu canım abu.
P – Biraz daha.
K – Pah! Greyfurtlarım patlayacaktı artık yeter.
P – Geliyorlar, haydi göreyim seni.
K – İsmail dur, bir yere gitme.
( Pişekâr çıkar. Görücüler önde Kayınvalide Hanım, onun arkasında Görümce, en arkada Arap Bacı olduğu halde “Şehnaz Sirto” eşliğinde gelirler.)
KV- A kızlar gelin ardım sıra gelin.
K – Gelin gelinde halimi görün.
KV- Gele gele geldik buracığa daha gönlünüz nereciğe.
G – Annecim siz önde kösemen koyun bizde arkada eli bağlı kuzu.
K – Bu hesaba göre bende burada çoban köpeği oluyorum.
KV- Kız yol bilmemekte ne fena şeydir. Daha gelinin evi uzak mı acaba!..
G – Annecim gelinin evi Hacı Hüsrev de bizi kapıda bekleyecekmiş.
B – Aman sizde Allah’ını severseniz, kocaya varacak kızın öyle kapının önünde görünmesine hiç iyi mana veremem.
K – Gündüz feneri daha şimdiden şom ağızlığa başladı.
KV- Kimi bulup da Kartopu Hanımın evini soracağız.
G – Annecim önünüzde biri duruyor.
KV- Baksana kız önümüzde bir şey duruyor.
G – Evet efendim önünüzde bir kız duruyor.
KV – Kız, burada bir kız duruyor. Bari gelinin evini bundan soralım. Pek de çıtır.
K – Hadi yeni geldi fırından akşam simidi! Çıtır simit çıtır!
KV- Simitçi evladım versene bize şuradan üç tane susamlı çıtır.
B – Ayol bunun neresi çıtır. Yirmisine kadar çıtır, yirmi beşine kadar kıtır, otuzundan sonra
bu peksimet olur vallahi. Bandır bandır ye.
K – Sen sus gece karanlığı.
B – Bak şu edepsize.
G – Anne bu simitçi değil.
KV- Kız bu simitçi değil. A kızım hu!!...
K – Ku ki ru kuu! Söyle hanımanne.
KV- Anlamadım evladım.
K – Abu canım abu.
KV- Biz Kartopu Hanımın evini arıyorduk. Biliyor musun çocuğum?
K – Tam üstüne bastın hanımanne kaldır ayağını.
KV- Anlamadım evladım. Yoksa aradığımız Kartopu Hanım siz misiniz?
K – Değilim ya haydi diyelim ki benim ne olacak.
KV- Yine anlamadım.
G – Ne yapacaksınız diyor?
KV- Oğlum için görüp bakacaktık.
K – Kömür gibi yakacak mıydınız. Elin fukaracığına yazık değil mi?
G – Çok kanı sıcak bir taze. Kardeşim ağabeyime alacağız da.
KV- Hayır kızım oğluma alacağım gelinim olacak.
K – Siz bu işten vazgeçin. O sorduğunuz kız gayet tembeldir.
KV- Oh pek güzel.
K – Yerinden kımıldamağa üşenir.
KV- Çok iyi, fevkalade.
K – Çirkindir.
KV- Aman ne güzel!
K – Ne desem boş galiba.
B – Senin nene lazım vükela biliyorsan söyle.
K – Sen karışma mehtapsız gece.
KV- Tam aradığımız kız.
G – Hiç şüphe yok ta kendisi. Ben çok beğendim tam ağabeyimin dengi.
K – Galiba ağabeyinle beraber arabaya koşacaklar. Abu canım abu.
G – Efendim aradığınız Kartopu Hanım benim diyor.
KV- Ah güzel evladım sizi gökte ararken yerde bulduk. Maşallah şu endam, şu boy pos, şu karakaşlar, karagözler aynı benim gençliğim.
K – İyi bir göz doktoru tanıdığım var, herhalde gözlerin bozuk hanımanne.
KV- Tü tü maşallah! Kırk bir buçuk kere maşallah!
G – Tü maşallah!
B – Hak tu!
K – Birde kese atsaydınız. Tükürmeyin be. Suratım tükürük hokkasına döndü. Karının tükürüğü buraya suratıma kadar geldi.
B – Maşallah dil pabuç gibi.
K – Sen sus karanlık kadın.
B – A terbiyesiz.
KV- Uğraşmayın güzel kızımla. Kızım seni çok sevdim. Allah’ın emri peygamberin kavliyle seni oğlum Tuzsuza istiyorum.
K – Ben orasını bilmem. Siz gidin beni Pişekâr İsmail Efendiden isteyin.
KV- Olmaz, evladım iyisi mi biz gidip seni Pişekâr İsmail Efendiden isteyelim. Mahalleli gelsin hala hula heyle bu işi tamam edelim, seni gerdeğe katalım.
K – Hah pişmiş aşa su katın. Beni ateşlere atın.
G – Annecim yaktık abimin başını dil pabuç gibi, laf yetiştiriyor.
K – Kızım burası sahne. Maydanoz yetiştirecek halimiz yok ya burada, tabi laf yetiştireceğiz.
B – Sen gel bize gösteririm ben sana gününü.
K – Yürü torba kömürü.
( Görücüler çıkarlar. Pişekâr İsmail Efendi yanında Mahalleli olduğu halde meydana gelir. Diğer tipler, görücüler ve Tuzsuz onları takip eder. )
P – Buyurun efendim buyurun.
K – Bu da kim, nerden buldun?
P – Bizim bekçi Mustafa kahvede otuyordu, kaptım geldim.
K – İyi de bu adam dua bilmez.
P – Hişt! Hasan efendi idare et böyle olur bu oyunun duası.
M – Buraya bu iki güzide...bu iki insanın evlilik merasimi münasebeti gereği sebebi dolayısı yüzünden toplanmış bulunuyoruz..
K – (Tekme atar) Kısa kes!
M – Ah! Hay hay! Hep beraber hay hay diyelim.
H – Hay hay!
M – Şimdi değil kefallar duayla birlikte. Euzu bit tavşaniküm yahniküm zerde!
H – Hay hay!
M – Allahümme zükkaka zükkak!
H – Hay hay!
M – Allahümme abdal bekçi, abdal çolak!
H – Hay hay!
M – Allahümme kazlar, aklı fikri azlar!
H – Hay hay!
M – Bu duaya amin diyen kaz oğlu kazlar!
H – Hay hay!
M – Bu duaya amin diyen zevatı kiramı Dış kapıya mandal, Çatladı kapıya hamal, Kız Kulesine bakkal eyleye!
H – Hay hay!
M – Aksaray dan çıktım Fatih’e!
K – Ben senin ettiğin duaya.
P – Bırak Hasancım çaktırma, sen oynamana bak. Haydi çalsın sazlar.
( Hep birlikte oyun havasına eşlik edilir. Oyun arasında sırtına vurularak Tuzsuz gerdeğe sokulur. Sırtına hızlı vurulunca sinirlenen Tuzsuz narayı basar, ortalıkta titreyen Kavuklu dışında kimse kalmaz. )
T – Eyt! Teker teker, üçer beşer gelin. Gelin taze gelin.
K – Taze kalmadı.
T – Eyt! Anamı kesen ben!
K – Vay hayırlı evlat!
T – Babamı kesen yine ben!
K – Babasının oğlu canım, belli oluyor.
T – Kız kardeşimi lokma lokma doğrayan yine ben!
K – Zavallı kız pek de güzeldi.
T – Beyoğlu’nda gezerim hatunları süzerim. Kıroyum ama para bende.
K – Allah söyletiyor.
T – Var mı bana yan bakan?
K – Haddime mi düşmüş abi.
T – Hadi ben içtim sallanıyorum, sen ne diye sallanıyorsun.
K – Hava lodos oldu mu ben böyle sallanırım. Bunun suyuna gitmek lazım. ( Hareketlerini Tuzsuza uydurur. )
T – Aferin sevdim seni gelin hanım. Dik dur ciğerimi ye.
K – Ay alkol oranı fazla. Midem ağzıma geldi. ( Sözsüz oyun. )
T – Gelin nihayet yalnız kaldık. Artık sabrım kalmadı. Duvağını kaldır da mah cemalini bir göreyim.
K – Sen benim cemalimi zor görürsün.
T – Naz etme civanım aç yüzünü.
K – Eyvah artık kaçış yok. Açmam açamam.
T – Niye?
K – Yüz görümlüğü isterim.
T – O ne ya?
K – Adettendir bilmiyor musun kıro!
T – Eğ başını.
K – Allah! Ben demiştim bu adam beni keser diye. Gitti kelle... Eşhedü...
T – Gelirken katır boncuğu almıştım. Tak bakayım şunu boynuna.
K – Sen git de onu babanın boynuna tak.
T – Anlamadım gelin hanım.
K – Abu canım abu.
T – Aferin tok gözlüymüşsün. Aç bakayım yüzünü.
K – Burun görümlüğü isterim.
T – Eğ bakayım kafanı.
K – Bu sefer kesin gitti kelle.
T – Şu beşi bir yerdeyi takalım boynuna.
K – Oh cebellebe.
T – Aç bakayım yüzünü artık sabrım sınır ihlali yapıyor.
K – Kulak görümlüğü isterim.
T – Böyle saçmalık olur mu be! Aç yüzünü.
K – Sen istedin. ( Yüzünü açar. )
T – Vay bu ne?
K – Adam! Ayıldı şaşkaloz.
T – Hasan Efendi bu sensin.
K – Tabi benim ya ne zannettin.
T – Ne demek oluyor şimdi bunlar?
K – Sen içip içip etrafı rahatsız ediyordun. Burnunun ucunu göremiyordun ki beni sana gelin
diye yutturdular naber!.. Gördün mü içkinin sana ettiğini.
T – Bundan sonra kadehi elime almayacağım.
K – Sen şişeden içersin.
T – Elimi sürmeyeceğim.
K – Damardan alırsın mereti. Güzel yemin et.
T – Tamam içkiyi bıraktım tövbe.
K – Hah yola gel.
T – Rezil oldum yedi mahalleye, Şeker mahalleye.
K – Bunu önceden düşünseydin.
T – Ayıp oluyor.
K – Hem ne öyle Beyoğlu’nda gezerim hatunları süzerim.
T – Akrabalar izliyor ayıp oluyor Hasan Efendi.
K – Ha ne demek kıroyum ama para bende.
T – Arkadaşlar var ayıp oluyor.
K – Hem sen delikanlılığın kurallarını biliyor musun? Bir, nefsi müdafaa haricinde kimseye silah çekmeyeceksin. İki, gazozuna bile kumar oynamayacaksın. Üç, kimsenin namusuna yan gözle bakmayacaksın. Hayda rinna, rinna rinna, rinanay! Birde senin gibi adamların...
T – Deşerim dedim!
K – Allah kaçanın anası ağlamaz. ( Greyfurtları Tuzsuza verip kaçar. )
T – Bu delikanlılığın kitabına sığar mı be. Aynalıya, Mir oğluna haber vereyim şu kitabın yeni baskısını tekrar gözden geçirelim. Ne kitap be yaz yaz bitmiyor. İçkiyi de bıraktık, şimdi efkârlandım iyi mi. Fena fikir değil hani, akşam arkadaşları toplayayım içkiyi bırakmamı beraber ıslatalım. ( Nara atarak çıkar. )
( Pişekâr İsmail Efendi gelir. )
P – Hasan Efendi gel Tuzsuz gitti.
K – Geliyorum, çamaşır değiştiriyorum
P – Gel ne gerek var oyun bitti.
K – Anlayan anlıyor, geliyorum. ( Gelir. ) Görecektin İsmail Tuzsuz beni karşısında bulunca bir ayıldı ki sorma. Sinirlenince bıçağa sarıldı. Greyfurtları eline verdiğim gibi yallah! Haydi şu söz verdiğin paraları görelim.
P – Düğün masraflarına harcadım.
K – Ne para yok mu?
P – Aldığın yüz görümlüğüne say.
K – Sorarım ben bunun hesabını.
P – Efendim oyunumuz burada sona erdi. Umarım hoşça vakit geçirmiş eğlenmişsinizdir. Memnuniyetinizi eşiniz, dostunuz ve komşularınızla paylaşın ki biz her zaman sizlerle beraber olalım. Efendim “oyuna gelmeyin tiyatroya” gelin. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse af ola!

Hasan Hüseyin KARABAĞ
ÜSKÜDAR 2001

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi