Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

ORMANDA BİR MAHKEME - AYTEN ENGİN

KİŞİLER

ASLAN - SULTAN (dişi aslan) - TİLKİ -KURT - KEDİ - PANTER - TAVŞAN -AYI - PORSUK - HOROZ - KOÇ -KÖYLÜLER.
1. SAHNE

Hayvanların Padişahı Aslan'ın sarayında büyük, güzel bir salon. Salonun dibinde yüksekçe bir yere konmuş iki koltuk. Hu koltuklar Padişah ve Sultan’ın tahtlarıdır. Kurnaz Tilki hariç bütün hayvanlar salonda toplanmışlardır. Büyük bir gürültü vardır salonda. Bu gürültüyü saray nazırı Panter'in sesi keser.

PANTER — Padişah ve Sultan hazretleri geliyor! (Herkes sağa sola açılır. Yerlere kadar eğilip, selâm verirler. Padişah ve Sultan ağır ağır gelirler. Hayvanları selâmlayarak tahtlarına otururlar. Panter de Padişahın yanındaki yerini alır. Aslan panterin kulağına bir şeyler fısıldar.)

PANTER — Şikâyeti olanlar sırayla gelsinler. (Bir uğultu olur. Kurt öne çıkar. Uğultu kesilir.)

KURT — Merhametli padişahımız, efendimiz. Şu kötü ruhlu, kurnaz Tilki'nin bana yaptıkları için adaletinize sığınıyorum. Zavallı karımı ele güne rezil etti. Minicik yavrularımın suratına pislikler fırlattı. Bu yüzden üç tanesinin gözleri kör oldu. Bu hainin yaptıklarını bir hafta anlatsam bitiremem.

(Kurt geri geri çekilir. Kedi öne çıkar.)

KEDİ — Efendimiz. Benim de şikâyetim Tilki'den. Geçtiğimiz kışın soğuk bir günüydü. Binbir güçlükle bulabildiğim bir sucuk parçasını beni kandırıp elimden aldı. (Kedi geri çekilir. Tavşan gelir.)

TAVŞAN — Haşmetli hünkârımız. Bir gün ormanda dolaşırken Tilki'ye rastladım. Başına bir sarık sarmış, üstüne bir cüppe geçirmişti. Bana artık kötülüğü bıraktığını, imamlık yapmaya başladığını, kendini Tanrı yoluna verdiğini söyledi. Namaz kılmasını bilip bilmediğimi sordu. Bilmediğimi söyledim. O zaman, "mutlaka öğrenmelisin. İstersen sana şimdi bile öğretebilirim" dedi. Sözlerinden çok etkilenmiştim. Kabul ettim. Tam namaz kılmaya başlayınca birden üstüme atılmasın mı? Atik davranmasaydım, şu anda Kurnaz Tilki'nin midesinde olacaktım.

(Tavşan da geri geri çekilir. Ayı gelir. Yüzü bütün konuşmalar boyunca asılan Aslan, Ayı'ya bakar.)

ASLAN — Senin de şikâyetin Tilki'den mi?

AYI — Evet ulu hakanımız.

ASLAN — Anlaşıldı. Burada bütün şikâyetleri dinlemekle zaman kaybetmeyelim. Anladığıma göre hepinizin şikâyeti Tilki'den. Ondan şikâyetçi olmayan var mı? (Hayvanlar "yok efendimiz, hepimiz şikâyetçiyiz" gibi sözlerle uğultu yaratırken, Tilki'nin kız kardeşinin oğlu olan Porsuk öne atılır.)

PORSUK — Yüce hakanımız. Şu yeryüzünde düşmanına rahmet okuyan yoktur. Eğer Tilki dayım burada olsaydı, hem kendini savunur hem de onun yokluğundan yararlanılarak söylenen bunca yalana meydan vermezdi.

HOROZ — Ey ulu hakanım. Lütfen izin verin de Tilki'nin bana ettiği kötülükleri anlatayım.

ASLAN — Yeter. Yeteri kadar dinledim bu şikâyetleri.

SULTAN — Müsaade buyurun da anlatsın efendim.

ASLAN — (Sultanım sözünü kırmaz.) Peki, anlat bakalım.

HOROZ — Efendimiz... Yaz gelip de kırlar yeşillenince pek sevinmiştim. Çünkü karım on erkek on dört de dişi civciv çıkarmıştı. Hepsi de gürbüz, sevimli yavrulardı. Bahçede rahat rahat dolaşır, eşinirler diye düşünüyordum. Tilki'den de korkum yoktu. Sahibimizin tam dört tane köpeği vardı çünkü. Bir gün ailece bahçede geziniyorduk. Tilki çıkageldi. II zerinde şık bir üniforma vardı. Elinde de üzerinde mührünüz bulunan bir mektup. Aldım okudum. Mektupta bütün hayvanlara korkusuzca yaşama hakkı bağışladığınız, kimsenin kimseden bundan böyle korkmaması gerektiği yazılıydı. Çok sevindim. Bütün yavrularımı çevreme toplayıp, artık kimseden, Tilki'den bile korkumuz kalmadığını anlattım. Meğer o hain pusuda beklermiş. Birden üstümüze atladı. En sevgili yavrumu kaptığı gibi kaçtı. O günden sonra da peşimizi bırakmadı. Yirmi dört yavrumdan beşi hayatta şimdi. Mekiler kötü Tilki'nin kurbanı oldular. Daha dün bir kızımı kaptı. (Horoz üzüntüyle ağlarken, Aslan hiddetle yerinden doğrulur.)

ASLAN:— Buraya gel Porsuk. Dayının marifetlerini sen de dinledin. Bütün bu yaptıklarını burnundan getireceğim onun. Bay Horoz, üzülmeyin, kızınızı muhteşem bir törenle gömdüreceğim. Sonra da Tilki'yi mahkeme edeceğiz. (İşaretle Ayıyı çağırır.) Bay Ayı, Tilki'yi buraya çağırma görevini size veriyorum. Ama dikkatli olun. Sizi de oyuna getirmesin.

AYI (Yerlere kadar eğilerek) — Merak etmeyiniz hünkârım. Tilki oyunlarını bana söktüremez.
(Perde kapanır.)

1.sahnenin sonu


SAHNE
(Ormanda bir köşe. Ağaçlar. Sahnenin bir köşesinde bir mağara ağzı. Burası Tilki'nin inidir. Diğer köşede bir köy evi. Bahçesi bir çitle çevrilidir.)

(Ayı sahneye girer. Çevresine bakının Tilki'nin inini görür. Yaklaşır, içeri seslenir.)

AYI —- Tilki kardeş, evde misin? Ayı'yım ben. Padişah efendimizin bir haberini getirdim. Saraya gelip mahkeme huzuruna çıkmanızı buyurdu. Kendiliğinizden gitmezseniz, kellenizi götürmek zorunda kalacağım. Hadi benimle gelin. (Tilki mağaradan çıkar. Yüzünde kurnaz bir gülüş vardır.)

TİLKİ — Ooo, Ayı kardeş, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Akşam namazına durmuştum. Bu yüzden beklettim sizi. Kusura bakmayın. Aslan padişahımızın beni çağırtmasına gelince, bakın, bu habere pek sevindim. Yarın ben kendim saraya gelecektim zaten. Ama bugün yola çıkamam. Alışık olmadığım bir yemekle karnımı pek fazla doldurmuşum. Kıpırdayacak halim yok.

AYI — Ne yediniz ki?

TİLKİ (Oyun oynadığım belli etmeden, Ayı'nıın balı sevdiğini hiç bilmiyormuş gibi.) — Aman sormayın. Taze bal petekleri yemiştim. Aman ne berbat şeymiş o bal.

AYI (Gözleri parlar birden) — Ne? Siz bala berbat bir şey mi diyorsunuz. Bence bal yiyeceklerin şahıdır.

TİLKİ (Oynayarak) — Sahi mi diyorsunuz? Öyleyse gözünüz aydın. Şu köylünün evinde (köy evini işaret eder) aklınızın alamayacağı kadar çok bal var. Petek petek. İstediğiniz kadar yiyebilirsiniz.

AYI — Aman ne olur şu balların yerini gösterin bana.

TİLKİ — Hayhay, sizin için yapmayacağım şey yoktur.

(Yürürler, köy evine yaklaşırlar. Çitin önünde bir kütük vardır. Kütük iki kamayla ayrılmıştır. Kamalar çekilince kapanacak şekilde yapılmalı. Tilki ve Ayı kütüğün önünde dururlar.)

TİLKİ — Bakın, şu kütüğün yarığı içinde istediğiniz kadar bal var. Başınızı içeri sokmak kâfi. Çekinmeyin, kendi malınız gibi yiyebilirsiniz.

(Ayı ön ayaklarını kütüğün arasına sokar. Başını eğer, Tilki bu arada kamaları çekip çıkarır. Kütük kapanır. Başı ve ön ayakları sıkışan Ayı homurtularla debelenmeye başlar.)

TİLKİ — Aman fazla yeme ahbap, midene oturur. (Gülerek kaçar.)

(Bu arada gürültüyü duyan köylü kapıyı açıp fırlar.)

KÖYLÜ — Komşular koşun. Bir ayı var bahçemde. Yetişin! (Kilerinde sopalar, yabalarla birkaç köylü girer. Ayı'ya bağrışarak vurmaya başlarlar. Ayı acıdan avaz avaz bağırmakladır. Köylüler vurmaya devam ederler.)

KÖYLÜLER — Vurun, vurun, acımayın. (Ayı binbir güçlükler ellerini ve kafasını yarıktan kurtarır. Köylülerin elinden kaçar. Köylüler onun peşinden koşarlar.)

(Perde kapanır.) 2. sahnenin sonu

3. SAHNE
1.sahnede gördüğümüz Aslan'ın sarayı. Aslan Padişah ve Sultan tahtlarında. Yanlarında ayakta duran panter ve bütün hayvanlar.)
(Ayı her tarafı sargılar içinde girer. Tahtın önünde durur. Selâm verir.)

SULTAN — Aman yarabbi, zavallı Ayı ne hale gelmiş.

AYI — O Tilki denilen hain beni bu hale soktu.

ASLAN — Şu alçak Tilki'ye öyle bir ceza verelim ki, herkesin öcü birden alınsın. Bay kedi, şöyle gelin. Bu defa Tilki'yi çağırmaya siz gideceksiniz.

KEDİ — Aman hünkârım, koskoca bir Ayı baş edememişken onunla, benim gibi çelimsiz, aciz bir hayvanın gitmesi neye yarar?

ASLAN — Ayı kadar kuvvetli değilsiniz ama aklınızın nelere yeteceğini herkes bilir. Hadi göreyim sizi. O haini alıp getirin.

KEDİ — Baş üstüne efendimiz. (Eğilir geri geri çıkarken perde kapanır.) 3. sahnenin sonu

4. SAHNE
(2. sahnede gördüğümüz orman.)
(Kedi ağır ağır girer. İninin ağzında durmuş Tilki'yi görür. Tilki'ye yaklaşır.)

KEDİ — Tanrı'nın selâmı üstüne olsun Tilki kardeş. Padişahımız efendimiz beni sana gönderdi. Benimle beraber saraya gelmeni ferman buyurdu. Gelmezsen kafanı uçuracak.


TİLKİ — Hoş geldiniz, safalar getirdiniz aziz yeğenim. Tanrı'nın selâmı sizin de üstünüze olsun. Çok yorgun görünüyorsunuz. Size yiyecek bir şeyler hazırlayayım. Bu akşam benim misafirimsiniz. Sabah olunca birlikte yola çıkarız. Olur mu?

KEDİ — Bana kalırsa hemen yola çıkalım. Yol düzgün. Mehtap da var.

TİLKİ — Olmaz. Gece yolculuğu tehlikelidir. Hem bir gececik misafirim olsanız bundan ne çıkar? Size bal petekleri ikram ederim. Bir güzel karnınızı doyurursunuz.

KEDİ — Bal mı? Ağzıma bile koymam. Semiz fareler dururken bal yenir mi?

TİLKİ — Ne, siz fare eti mi seversiniz? İstediğinizden âlâsını bulurum size. Şu komşunun samanlığında yüzlercesi cirit atar. Toplasan bir arabayla taşıyamazsın.

KEDİ (Gözleri parlar. Ağzı sulanır.) — Aman Tilki kardeş, (ötür beni oraya. Dünyada fare eti kadar hiçbir şeyi sevmem.
(Köy evinin samanlık kapısına doğru yürürler. Tilki durur.)

TİLKİ — Hadi aç kapıyı da dal içeri. Ben burada gözcülük ederim.
(Kedi tam kapıyı açacakken durur.)

KEDİ — İçerde bir tehlike olmadığına emin misin?

TİLKİ — İlâhi Kedi kardeş. Sizin bu kadar korkak olduğunuzu bilmiyordum. Hadi dönelim öyleyse. Karım bir şeyler hazırlar bize. Ama fare eti koyacağını sanmıyorum. (Kedi karar verir. Kapıyı aralar. Aralamasıyla birlikte kapının üstünden bir tuzak iner. Kedi kıskıvrak yakalanır. Debelenmeye başlar.)

KEDİ — İmdat! TİM amca kurtar beni. İmdat!..

TİLKİ — Hah, hah, ha. Sevgili yeğenim fareler pek mi zorunuza gitti? Sevinçten çığlıklar atıyorsunuz. Lezzetleri nasıl? Komşunun oğlu olsaydı hardalla salata da ikram ederdi sana. Hah, hah ha...

(Tilki uzaklaşır. İnine girer. Tam bu sıra köylü ev kapısını acar, bahçeye çıkar; samanlık kapısına doğru yürür.)

KÖYLÜ — Koşun, tavuk hırsızı yakalandı. İyi ki tuzağı kurmuşum buraya.
(Köylünün karısı ve oğlu sopalarla gelirler kediye vurmaya haşlarlar. Kedi debelenir, miyavlat: Bir ara tuzaktan kurtulur, can havliyle koşarak sahneden çıkar.)

(Perde iner.) 4. sahnenin sonu

 

5. SAHNE
(Aslan'ın sarayı. Herkes yerinde. Kedi sargılar içinde ortada durmakta.)

ASLAN (Çok kızgındır.) — Artık bu rezalete bir son vermek gerek. Cezaların en büyüğünü vermeli ona. (Kalkar. Tahtın üstünde durduğu yükseltide sağa sola yürür. Sonra durur.) Düzenbaz Tilki'nin idamına karar veriyorum. Onu buraya zorla getirip, şuraya asacağım.

PORSUK — Burada bir yığın davacı var ama gene de dayımı dinleyip ondan sonra karar vermeniz gerekiyor sultanım. Yüce adaletiniz bunu gerektirir.

ASLAN — Peki ama onu buraya kim getirecek. Gidenlerin halini gördünüz. Artık kimseyi bu işe memur edemem.

PORSUK — Haşmetli padişahımız emir buyururlarsa, ben hemen yola çıkarım. Dayım olduğu için ondan korkmama gerek yok.

KURT (Porsuk'un korkmadığını söylemesi üzerine kendine güvenir bir tavırla ortaya atılır.)— Efendimiz, eğer izin verirseniz bir de ben denemek istiyorum. Güzellikle gelmezse, zorla getiririm onu buraya. Kuvvetimle başa çıkabilecek değil ya?

ASLAN—Eh, peki siz gidin.

PORSUK — Hünkârım benim gitmem daha doğru olur. Ben onu ikna edebilirim.

ASLAN— önce Kurt gitsin. O da beceremezse siz gidersiniz.

KURT — Tilki'yi huzurunuza getireceğime inanın efendim.

(Yerlere kadar eğilir, geri geri çıkarken perde kapanır.) 5. sahnenin sonu


6. SAHNE

(Orman.)
(Kurt Tilki'nin ininin önüne gelir.)

KURT — Tilki kardeş ben geldim. Çık dışarı Padişahımız seni saraya çağırıyor. Gelmek istemezsen zorla götüreceğim Ayı’yla Kedi'ye yaptıklarını bana yapamazsın. (Durur. İçeriden ses gelmez.) Duyuyor musun beni. Üçe kadar sayacağım, çıkmazsan ben geliyorum. Bir, iki, üç.

TİLKİ — Geliyorum Kurt kardeş. Sinirlenme. Yemek yemişimi, ellerimi yıkıyordum. (Mağaranın önüne çıkar.) Hoş geldiniz Kurt kardeş. Ne kadar yorulmuşsunuz böyle. Karnınız da açtır. Ama evde size ikram edecek iyi bir yiyecek yok. Biz biraz pastırma yedik. Oldum olası pastırmayı sevmem ama ne yapalım.

KURT — Ne, siz pastırmaya kötü yiyecek mi diyorsunuz? Menim en sevdiğim yiyecektir.

TİLKİ — Demek öyle.

KURT — Pastırma sevilmez mi?

TİLKİ — O halde sizi bir yere götüreyim ben. Kilolarca pastırma var. İstediğiniz kadar yersiniz.

KURT — Sağ ol, ama hemen saraya gitmemiz gerekiyor. Padişahımız sizi bekliyor. Söz verdim.

TİLKİ — Kurt kardeş siz gelmeseniz de ben saraya gidecektim zaten. Ama böyle aç açına geri dönmenize izin veremem.

KURT — Peki sizde hiç pastırma kalmadı mı?

TİLKİ — Zaten pek az bir şey vardı. O da bitti. Hadi gelin götüreyim sizi. Fazla zamanımızı almaz. Karnınızı doyurun da birlikte yola çıkarız. (Kurt ve Tilki köy evinin önüne gelirler.)

TİLKİ — Şu pencereden içeri gireceksin. Tam karşıda bir kiler var. İçi pastırma dolu.

KURT — Ya içeride birileri varsa.

TİLKİ — Üzülme. Bu tarafa pek seyrek geçerler. Zaten şimdiye kadar çoktan uyumuşlardır. Korkuyorsanız önce ben gireyim.
(Kurt "korktu" kelimesini kendine yediremez.)

KURT — Yok ne münasebet. Girerim ben. (Açık pencereden içeri atlar. Tilki pencerenin açık durmasına yarayan sopayı alınca pencere kapanır. Kurt içeride kalır.)

KÖYLÜNÜN SESİ — Kim var orada?

TİLKİ (Alay ederek) — Hırsız. Pastırmayı çalmaya girmiş.

KÖYLÜNÜN SESİ — Koşun, yetişin. Kurt girmiş kilere. Vurun.

(içeriden dayak sesleri gelir. Bu arada Kurt acıyla ulumaktadır. Bir süre devam eder bu sesler. Sonra Kurt pencereyi açar, bahçeye atlar. Tilki saklanır.)

KURT — Ay, mahvoldum. Hain Tilki, bir iyileşeyim bunun hesabını sorarım sana. Ay, aman, öldüm. (İnleye inleye çıkar.)

TİLKİ (Saklandığı yerden çıkarak) — Hah, hah, ha. Zorla götürecekmiş. Tilki'nin kurnazlığıyla kim başa çıkabilmiş ki, a akılsız Kurt. Hah, hah, ha. (Tilki katıla katıla gülerken, Porsuk girer.)

PORSUK — Merhaba Tilki dayı, pek keyiflisin gene.

TİLKİ — Oooo, Porsuk yeğenim, hoş geldin. (Sarılırlar). Özlemişim seni. Gel eve gidelim. Yengen bir şeyler hazırlasın sana.

PORSUK — Sağol, dayı. Karnım aç değil. Ama bir şey sormak istiyorum. Bu kadar neşeli olmana sebep ne?

TİLKİ — Ne mi? Şeyy, Haa. Karım bir fıkra anlatmıştı da ona gülüyordum.
(Porsuk inanmamıştır ama susar.)

PORSUK — Tilki dayı, Aslan padişahımızın fermanına neden karşı çıkıyorsun? Bana kalırsa saraya gitmenin tam sırası. Bütün hayvanlar sizden şikâyet ediyorlar. Bu defa da mahkemeye gelmezseniz, çok kötü olacak. Oysa mahkeme huzuruna çıksanız, o dillere destan kurnazlığınızla kolayca temize çıkarabilirsiniz kendinizi.

TİLKİ — Hakkın var yeğenim. Aslan padişahımızın yanma gidersem, yumuşatabilirim onu. Düşmanlarım çekemiyorlar beni, hepsinden akıllıyım çünkü.

PORSUK — Hadi gidelim dayı.
(İkisi de yürürler. Tam sahneden çıkacaklarken Tilki durur.)

TİLKİ — Sevgili yeğenim, hayatım boyunca işlediğim suçlar gözümün önüne geliyor da korkudan ödüm patlıyor. Bu defa kurtulamayacağım sanki ölümden. Önce Tanrı'ya dua edeyim de. Aslan padişah öldürürse, öbür dünyaya günahsız gideyim.

PORSUK (Seyirciye bakarak güler.) — Hadi et bakalım. Belki Tanrı kabul eder.


(Perde iner.) 6. sahnenin ve 1. bölümün sonu.


İKİNCİ BÖLÜM 7. SAHNE

Aslan'ın sarayı. Her şey daha önceki sahnelerde gördüğümüz gibi. Yalnız, sahnenin bir ucuna bir idam sehpası kurulmuş. (Herkes yerlerinde. Tilki ortada, ayakta.)

TİLKİ — Şevketli, kudretli ve de yüce hünkârımız! Şuna inanınız ki, benden daha sadık bir kulunuz yoktur. Burada, aleyhimde konuşanlar, yalanla, dolanla, dalkavuklukla gözünüze girmek isteyen ikiyüzlülerdir. Bu yalancılara inanmamanızı rica edeceğim. Ayı dayı, derisi kanlar içinde huzurunuza geldiyse benim suçum ne? Komşumun balını aşırmaya kalkışmasaydı, bunlar gelmezdi başına. Burada olayı anlatırken, hırsızlık ettiğini bu yüzden köylülerden dayak yiyip bu hale geldiğini söyledi mi size? Gelelim Kedi'ye. Kendisini o kadar uyardığım halde neden komşunun pastırmalarını çalmaya kalkıştı. Kedi'nin hırsızlığının cezasını ben mi çekeceğim? Huzurunuzda hırsızlık ettiklerini söyleyemedikleri için bütün suçu benim üstüme yıkmaya kalktılar. Siz kudretli bir padişahsınız. Canımı almak isterseniz, işte boynum. Kıldan ince. Beni öldürtebilirsiniz. Ama ben sizden adalet istiyorum.

ASLAN — Boşuna merhamet dilemeyin kurnaz Tilki. Hakkınızda idam karan çoktan verildi. Bakın, darağacını bile hazırlattım. Bay Ayı, Bay Kedi ve bay Kurt. Tilki'yi asma görevini size veriyorum. Gerekeni yapın.
(Ayı, Kedi ve Kurt Tilki'yi alıp, idam sehpasının yanına götürürler.)

TİLKİ (Seyirciye) — Ah, şu aslanı kandıracak bir kurnazlık bulsam... İşler kötüye gidiyor yoksa. (Durur, düşünür sonra sahnedeki hayvanlara dönerek konuşmaya baslar.) Sayın baylar ve haşmetli padişahım, sultanım! Hepiniz görüyorsunuz ki ölümün eşiğindeyim. Ölürken çok değerli bir sırrı da birlikte götürmek istemiyorum. Bu çok değerli sırrı açıklayarak, ulu hakanımıza son bir hizmette bulunmak, hazinesine yeni değerler katmak istiyorum. (Bu sözler üzerine salondaki herkes dikkat kesilir.) Bütün arkadaşlarım hayatımı çalıp çırparak, onu bunu oyuna getirerek sürdürdüğümü sanırlar. Hakkımda söylenenlerin böyle olduğunu biliyorum. Ama şu anda bütün hayvan arkadaşlarıma ve siz yüce padişah ve sultanıma, hayatım boyunca namuslu bir şekilde yaşadığımı, kimsenin malına dokunmadığımı söylemek isterim. Evet. Bütün hayatım boyunca rahmetli babamın bana bıraktığı çok değerli bir hazinenin küçük bir bölümünü harcayarak yaşadım. Biraz sonra ulu hakanımızın buyruğu gereğince öleceğim. Ölmeden önce hakanıma değerli bir hazine sunabildiğim için çok mutluyum.

SULTAN — Yaklaşın bay Tilki. İnşallah doğru söylüyorsunuz.
(Tilki yaklaşır. Aslan Tilki'ye sokulur.)

ASLAN — Hazine nerede?

TİLKİ — Son anlarımı yaşarken bile yalan söylediğimden şüphe eden padişahımıza hazinenin yerini söylemekle elime ne geçecek?
(Padişah ve Sultan telâşlanırlar.)

SULTAN — Ama yanılıyorsunuz, hazinenin yerini söylerseniz padişahımız hayatınızı bağışlayacaktır. Değil mi hünkârım?

ASLAN (Çaresiz bir tavırla) — Tabii.

TİLKİ — Sultanımız, hünkârımız hayatımı bağışlarsa, hiçbir padişahın hazinesinde bulunmayan en değerli mücevherlere sahip olacak. Hazinesine hazineler eklenecek.

PANTER — Bu yalancının sözlerine inanmayınız efendim.

ASLAN — Bu defalık inanıyorum. Ama bu işte de yalan söylediyse, yalnız kendini değil bütün sülâlesini ölüme mahkûm edeceğim.

TİLKİ — Aman efendim, nasıl yalan söyleyebilirim. Yalanımı anladığınız anda beni yeniden yakalamak elinizde değil mi? Sizin yüce adaletinizden kim kaçabilmiş ki? Hazine benim inimin çok yakınında bir fundalığın içinde. İsterseniz, iyice tarif edeyim de adamlarınız gidip getirsinler. Ama ben başlarında olmazsam bulabilirler mi bilmem...

ASLAN — Yanına Koç'u ve Tavşan'ı vereceğim. Onlarla götürüp getirirsin.

TİLKİ — Emriniz başım üstüne hünkârım. (deri geri çıkarken, seyirciye döner, alayla gülerek göz kırpar.)

(Perde iner.) 7. sahnenin sonu

 

8. SAHNE (Orman) (Tilki, Tavşan ve Koç girerler.)

TİLKİ — İşte bizim eve geldik. Çok güzel bir yolculuktu benim için. Bu kadar iyi, bu kadar tatlı arkadaşlar olduğunuzu bilmiyordum. Sizleri tanıdığım için çok memnunum. Zaten şimdiye kadar hep iyiliğinizden söz etmişlerdi bana.

TAVŞAN — Peki ama neden evinize gidiyoruz. Hazine bir fundalıkta değil miydi?

TİLKİ — Ama müsaade buyrun da önce karımla konuşayım. Hazineyi padişaha vereceğimi ona da anlatmak zorundayım. Hem, hem hazinenin bir kısmı da evde... Zaten o kadar büyük hazineyi, bir defada imkânı yok götüremezsiniz.

KOÇ — Peki. Siz girin eve. Biz sizi burada bekleyelim.

TİLKİ — Peki. Siz burada bekleyin ama tavşan kardeş benimle gelmeli. Karım bana inanmayabilir. Tavşan kardeş de doğru olduğunu söylerse daha kolay inanır.

KOÇ — Dediğin gibi olsun.

(Tilki ve Tavşan mağaranın kapısından içeri girerler. Koç bir kenarda beklemeye baslar. Bir süre sonra içerden bir feryat duyulur.)

TAVŞAN — İmdaaat! Yetiş Koç kardeş, yetiş, imdaat! (Koç sesle birlikte fırlar yerinden. Boğuk boğuk gelen sesi anlamaya çalışır. Sonra Tavşanın sesi boğuluyormuş gibi kesilir. Koç dinler. Sonra rahatlamış bir halde yerine oturur. Bir süre daha bekler. Sonra mağaranın ağzına gider; içeriye seslenir.)

KOÇ — Tavşan kardeş, hâlâ gelmiyor musun? (Tilki mağaradan çıkar.)

TİLKİ — Merak etme Koç ağabey. Karım uzaktan akrabası olur Tavşan'ın. İçerde.

KOÇ — Ama biraz önce acı acı bağırdığını duydum. Ne yaptın ona?

TİLKİ — Ah sorma Koç ağabey, şu kadınlar bilirsin pek heyecanlı olurlar. Karım hazineyi padişahımıza bağışladığımı duyunca şırak diye düştü bayıldı. Tavşan kardeş de sizi karıma yardıma çağırdı. Zor yatıştırdım kendisini.

KOÇ — Bak beni iyi dinle. Bana da oyun etmeye kalkarsan o ince boynunu koparırım.

TİLKİ — Ne diyorsunuz Koç ağabey? Koskoca padişahımızın buyruğuna karşı mı çıkacağımı sanıyorsunuz? Hem simdi nereden çıkarıyorsunuz bunları? Yalnız tavşan kardeş saraya dönmeyecek bizimle. Karımı çok özlemiş. Şu sinirli durumunda yanında kalmak, onu yatıştırmak istiyor. Size biraz ayıp olacak ama ilk partiyi tek başınıza taşıyacaksınız. Bir dakika. (Tilki mağaradan içeri girer, elinde bir torbayla çıkar. Torbanın ağzı mühürlüdür.) Tek başınıza olduğunuz için fazla ağır olmasın diye, hazinenin en hafif ama en değerli parçalarını koydum içine. Ağzını da mühürledim. Sakın açmayın. Sonra padişahımız sizden şüphelenir.

KOÇ — Peki merak etmeyin. İyi günler. (Çıkar) (Tilki bir süre arkasından bakar, sonra karnını tuta tuta, kahkahalarla gülmeye başlar.)

TİLKİ — Hah, hah ha! Başına gelecekleri bir bilsen, sarayın yanma bile yaklaşmazsın ama... Hah, ha, ha!.. (Porsuk girer.)

TİLKİ — Ooo, hoş geldin yeğenim, ne var ne yok?

PORSUK — Haberler kötü dayı. Aslan padişah, bu da yalansa, hiç dinlemeden ipe çekeceğim onu diye ant içti.

TİLKİ — Boş veer, yengen taze bir tavşan kızartması hazırladı. Yemeğe bizde kal.

PORSUK —Ne? Yoksa!..

TİLKİ — Tam üstüne bastın.

PORSUK — Vallahi seninle başa çıkılmaz dayı. Ben bile inanmıştım yalanlarına. Hazineyi bir de ben göreyim diye geldim buralara kadar.

TİLKİ (Güler) — Hadi şimdi karnımızı doyuralım. 8. sahnenin sonu


9. SAHNE
Saray. Gene aynı. Aslan ve Sultan yerlerinde. Hayvanlar toplanmış.
(Koç içeri girer. Elinde ağzı mühürlü torba.)

ASLAN — Gel bakalım. Elindeki nedir?

KOÇ — Kudretli padişahımız, bunu size Tilki gönderdi.

ASLAN — Açın şunu!

PANTER (Uzanır torbayı alır. Açar. Açmasıyla birlikte yüzü korkuyla dolar. Bir şey söylemez.)

ASLAN — öyle aval aval bakacağına söylesene içinde ne var?

PANTER — Efendimiz...

ASLAN — Söylesene be adam!

PANTER (Torbanın ağzını padişaha doğru uzatır.) — Gene aldatıldık efendimiz.

ASLAN — Tavşan’ın başı bu. (Bir süre öfkeli öfkeli gezinir. Sonra Koç'a döner.) Sen... Hangi cesaretle getirdin bunu bana? (Koç korkuyla büzülür.)

PANTER — Neden bu kadar üzülüyorsunuz hakanım? Siz bu ülkenin sahibisiniz? Karşınızda boyun eğmeyecek kim var?

ASLAN — Nasıl üzülmem, nasıl öfkelenmem. Gene aldattı bizi o Tilki denen alçak.

PANTER — Üzülmeyin hünkârım. Size saygısızlık eden elbet cezasını bulur. Önce, Tavşan’ın ölümünden sorumlu olan bu Koç'u Ayı'yla Kurt'a verin. Sonra da Tilki'yi yakalatırsınız.

ASLAN (Kurt ve Ayı'ya işaret eder.) — Alın şunu. Dilediğiniz gibi yiyebilirsiniz.

KOÇ — Merhamet efendimiz. Benim bir suçum yok. Bütün suç Tilki'nin.
(Kurt ve Ayı Koç'u zorla götürürler.)

ASLAN — Tanrı huzurunda ant içerim ki, bütün bunların acısını çıkaracağım ondan.
(Tam bu sırada Tilki sahneye girer. Sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi gülümsemektedir. Aslan'ın önüne gelir. Eğilerek selâmlar.)

TİLKİ — Ulu Tanrım, yüce hakanımızla hanım sultanımızı düşmanların şerrinden korusun. Adalet kılıçlarım keskin etsin. Benim her zaman en sadık kulları olduğuma kendilerinin inandırsın.
(Tilki'nin bu sözleri üzerine herkes şaşını: Salondan bir uğultu yükselir. Aslan daha da kızar.)

ASLAN — Bakın şu yüzsüze. Dünyada bundan daha ikiyüzlü hayvan var mıdır? Hâlâ, dolap çevirip kandırabileceğini sanıyorsun değil mi beni? Unutma senden daha akıllılar da var. Bu defa ipliğin iyice pazara çıktı. Kendini kurtaramazsın!

TİLKİ — Neden söz ettiğinizi pek anlayamıyorsam da, hükmünüz karşısında boynum kıldan incedir. Saraya gelirken böyle karşılanacağımı hiç ummuyordum doğrusu. Gene bir düşmanım iftira etmiş olacak. O zaman da yüce hakanım, sizin o iftiracıdan tanık sormanız gerekirdi. Bir tek tanık göstersinler, iddia edilen bütün suçları kabul edeceğim. Herkes bir başkası için bir sürü yalan uydurabilir. Onun doğru söyleyip söylemediğini de ancak tanıkları dinleyerek, delilleri değerlendirerek öğrenebiliriz değil mi yüce hünkârım? Adaletiniz bunu gerektirir.

ASLAN (Çaresiz sorar) — İşte Tilki burada, şikâyeti olanlar ortaya çıksın.

(Kimseden ses çıkmaz.)

TİLKİ — İşte görüyorsunuz padişahım. Arkamda demediklerini bırakmayanlar şimdi sus pus oldular. Bu da bütün iddiaların iftira olduğunu göstermez mi? (Aslan fena halde bozulur. Tahtına oturur.)

ASLAN — Peki. Bütün bunlar iftira. Ya Tavşan'ı öldürdüğünü nasıl inkâr edeceksin? Zavallı Tavşan'ın torbanın içine koyup gönderdiğin başını ne yapacaksın?

TİLKİ — Ne? Tavşan, Tavşan öldü mü? Zavallı. Ama ben hazineyi onlarla size göndermiştim. Hazine ne oldu? (Yalancı bir ağlamayla) Koç'un bu kadar alçak bir haydut olduğunu, hazineyi ele geçirmek için zavallı Tavşan'ı öldüreceğini bilseydim, yalnız gönderir miydim onları. Pis, alçak haydut.. Kim bilir hazine nerede şimdi...

ASLAN — Bırak oyunu şimdi. Tavşan'ı nasıl öldürdünüz anlat.

(Tilki Aslan'ın sözlerini duymamış gibi ağlamaya, dövünmeye devam eder.)

TİLKİ — Keşke ölseydim de bu günleri görmeseydim. Nasıl da aldattı beni alçak Koç. Ben de kendimi akıllı sanırdım. Dünyanın en büyük hazinesini nasıl teslim ettim eline, nasıl güvenebildim ona. Ah ne aptalmışım meğer. Ah padişahım. Bir görseydiniz hazineyi. Paha biçilmez mücevherleri bir görseydiniz. Hele bir yüzük vardı içinde. Sepçerağ denen bir taşı vardı. Bunu takanın yanına hiç bir hastalık sokulamazdı. Hiç bir silah onu takana işlemezdi. Alevler arasından rahatça geçebilir, denizlerin dibinde dolaşabilirdi. Bunu sizin parmağınızda görmeyi ne kadar isterdim. Bütün bunları düşündükçe nasıl yanıyorum bilemezsiniz. Ah alçak Koç bunu yapmamalıydın. (Tilkinin bu halini gören Sultan yumuşar. Aslan'a doğru eğilerek.)

SULTAN — Hünkârım, ara sıra benim sözlerime değer verdiğinizi biliyorum. Bu gün de huzurunuzda birkaç söz söylemek istiyorum. Tilki'nin kendiliğinden huzurunuza gelmiş olması onun suçsuzluğunu göstermez mi?

ASLAN — Bu kadar yalan dolandan sonra ona nasıl inanabilirim?

PORSUK — Ulu hakanım, Tilki bir iftiraya uğradı gibi geliyor bana. Tilki gerçekten akıllı hayvandır. Bu yüzden kimse çekemiyor onu. Kıskanıyorlar.

TİLKİ — Şu anda burada bir sürü suçlamanın altında bulunuyorum. Yüce hakanım emredin, ne suç işlemişsem ispat etsinler. Tanıklarını, delillerini göstersinler. O zaman canımı alabilirsiniz. Ama ispat edemezlerse onlar da cezalandırılmalıdır. Adaletiniz bunu emreder. (Kurt artık dayanamaz, ortaya fırlar.)

KURT — Yüce hakanım, hâlâ, bu ikiyüzlüyü, bu yalancıyı nasıl oluyor da huzurunuzda tutuyorsunuz, onu cezaların en büyüğüyle cezalandırmıyorsunuz anlayamıyorum. İşte ben, huzurunuzda onun birkaç suçunu anlatacağım.

TİLKİ — Bay Kurt. Dediklerinizi iyice düşündünüz mü? Suçluluğumu ispat edebilecek misiniz? Aramızda geçen her olayda ben haklı olduğum için sonunuzu pek iyi görmüyorum.

KURT (İyice öfkelenmiştir.) — Pekâlâ. Sözle yarışırsak, beni alt edebilirsiniz. Onun için ulu hakanımdan, karşılıklı dövüşmemize izin vermesini rica edeceğim. Kim kimi yenerse onun haklı olduğu kabul edilir.

TİLKİ — Hay hay sayın Kurt. Sizinle dövüşmeye hazırım. Kavgada attığınız iftiraların, söylediğiniz yalanların ayaklarınıza dolanacağını ve mutlaka yenileceğinize inanıyorum.

ASLAN — Pekâlâ Yarın dövüşeceksiniz. Hanginizin haklı olduğunu kestiremiyorum. Şikâyetlerinizden de bıktım usandım artık. Dövüşte yenilen haksız, yenen haklı sayılacak.
(Perde iner.) 9. sahnenin sonu

10. SAHNE
(Orman. Bütün hayvanlar sahnede. Padişah ve Sultan da sandalyelerine oturmuşlar Tilki ve Kurt karşılıklı dururlar.)

ASLAN — Biraz sonra bütün orman halkı kimin haklı kimin haksız olduğunu anlayacak. Hadi başlayın. (Kurt ve Tilki bakışırlar. Kurt ağır ağır Tilki'ye yaklaşır. Tam üstüne atlayacakken Tilki birden yana kaçar. Kurt döner: Gene yaklaşmaya başlar. Tilki'nin üstüne atılır. Tilki eğilir. Kurtulur. Kurt'un ayağı kayar yere kapaklanır. Tilki hemen üstüne atılır. Boğazından yakalar.)

TİLKİ (Alaylı bir ifadeyle) — Bay Kurt. İşte yenik düştünüz. Kimin haklı olduğu çıktı meydana. İsterseniz dua edebilirsiniz. Ama ben daha soylu bir davranış gösterip bağışlayabilirim de sizi.
(Tilki sözünü bitirir bitirmez Kurt son bir gayretle kurtulur. Tilkinin boynundan yakalar.)

KURT — Kimin haklı olduğunu gösteririm ben sana. (Tilki'yi yere doğru bastırmaya başlar. Tilki güç durumdadır.)

TİLKİ— Bırak beni Kurt kardeş. Yenildim işte. Her şeyi kabul ediyorum.
(Kurt Tilki'yi bırakır. Tilki birden Kurt'un arkasında biri varmış gibi bir hareket yapar.)

TİLKİ — Vurma Ayı dayı. Sakın.

(Kurt arkasında Ayı var sanıp döner, Tilki mağarasına girer. Kapısını kapar. Şaşkınlıktan kurtulan Kurt ve hayvanlar kapıya yüklenirken, Tilki, mağarasının üstüne çıkar. (İçerden bir yol yapılacak) Bütün hayvanlardan yüksektedir.)

TİLKİ — Hiç boşuna zahmet edip takip etmeyin beni. İnim hiç birinizin içinden çıkamayacağı tünellerle doludur. Kırk ayrı yerden çıkışı vardır. Bugünleri düşünerek hazırladım onları. Şimdi beni dinleyin. Küçük bir konuşma yapacağım. Belki de
64
gerçek bir savunma olacak bu. Evet, sizi aldattım. Binlerce kere aldattım. Yalanlar söyledim, dolaplar çevirdim. Yüce hakanımıza bile etmediğim oyun kalmadı. Ama mecburdum buna. Hayatımı yalan üstüne kurmaya mecburdum. Çünkü hepiniz kuvvetlisiniz benden. Gücünüzü kullanıp karnınızı doyurabiliyorsunuz. Hatta başkalarının avlarını bile ellerinden alabiliyorsunuz. Orman kanunu bu, güçlü güçsüzü her zaman alt ediyor. Oysa benim büyük bir gücüm yok. Benim silâhım, zekâm. Kurnazlık yaparak hayatımı sürdürebiliyorum aranızda. Orman kanununa aklımı kullanarak karşı çıkabiliyorum. Çok eskiden bilmezdim bu kanunu. Bana ulu hakanımız ve Kurt kardeşimiz öğretti bu kanunu. Küçük bir hikâye bu. Dinleyin. (Işıklar kararır. Perde iner.)

10. sahnenin sonu

11. SAHNE
(Orman. Yalnız köylü kulübesi ve mağara yok. Ağaçlar. Köylünün çiti arkaya konulmuş. Tilki ve Kurt konuşurlar.)

TİLKİ — İşte geliyor. Elinde de bir sepet. Sıcak ekmeklerin kokusunu taa buradan duyuyorum. Hadi sen saklan çitin arkasına. Köylü sepeti bırakınca yere fırlar alırsın.

KURT — Peki.
(Kurt çitin arkasına saklanır. Tilki yere ölü gibi uzanır. Bir süre sonra sahneye bir köylü girer. Elinde sepet vardır, içinde de ekmekler. Tilkiyi görünce yüzü sevinçle aydınlanır. Sepeti yere bırakır. Tilki'ye doğru eğilir.)

KÖYLÜ — Kısmet ayağıma geldi. Hemen yüzerim şunun derisini. Kim bilir kaça satarım. Elime geçen parayla da neler alırım neler...
(Köylü böyle konuşurken Kurt fırlar sepeti alır kaçar. Tilki de fırlar yerden aynı yönde çıkar. Köylü şaşkın bakarken ışıklar söner.)

(Işıklar yanarken köylü sahneden çıkmıştır. Kurtla Tilki girerler. Sepet Kurt' un elindedir.)
TİLKİ — Şu soğuk kış gününde iyi iş yaptık değil mi? Zorun yenemediğini oyun yener demişler. Hadi artık bölüşelim. Karnım zil çalıyor.
KURT — Ne bölüşmesi? Neden söz ediyorsun sen?

TİLKİ — Ama ortak değil miydik? Birlikte hazırlamadık mı planı?

KURT — Gücün ne ki, haktan söz ediyorsun? (Dişlerini göstererek Tilki'nin üstüne yürür. Tilki korkar kaçar.)

(Perde iner.) 11.sahnenin sonu

ÖN OYUN (Tilki kapalı perdenin önüne çıkar.)

TİLKİ — Hikâyem bu kadar değil sayın seyirciler. Sadece bu olay öğretmedi bana orman kanununu. Bir de adaletli sultanımız, yüce hünkârımız Aslan'la geçen bir hikâyem var. (Perde açılırken Tilki çıkar.)

12. SAHNE

(Orman. 11. sahnedekinin aynı.)
(Perde açılır. Tilki, Aslan ve Kurt sahneye girerler. Kurt ve Tilki ortaklaşa bir maket koyun taşımaktadır.)

ASLAN — Hele şükür bir av bulabildik. Bay Kurt, koyunu bölüştürün.

KURT — Emredersiniz hünkârım.
(Koyunu ikiye ayırır. Kulaklarını çeker çıkarır, barsaklarını da ayırır. Bunları Tilki'nin önüne atar. Sonra koyunun yarısını Aslan'ın önüne koyar. Yarısını da kendi önüne. Aslan öfkelenmiştir. Ama sesini çıkarmaz. Kurt kendi parçasını tam yemeye başlayacakken Aslan ona bir pençe atar.)

ASLAN — Nerede bunun aslan payı? Kurt'la bir Aslan'ın eşit olduğu nerede görülmüş ki böyle paylaştırıyorsun. Yıkıl karşımdan gözüm görmesin seni.
(Kurt korkuyla, geri geri çıkar. Tilki büyük bir sessizlik içinde onları seyretmektedir.)

(Perde iner.) 12.sahnenin sonu

13. SAHNE
(Orman. Tilki'nin mağarası ve köy evi, çiti yerlerine konmuş.)
(Bütün hayvanlar 10. sahnenin sonundaki gibi. Tilki mağarasının üstünde.)

TİLKİ — İşte böyle. Artık orman kanununu iyice kavramıştım. Güçsüz yenilecek, hakları hiçe sayılacaktı. Siz söyleyin bana, hayatta kalabilmek, hakkımı benden güçlüye kaptırmamak için ne yapabilirdim. Şimdi gidiyorum. Gene karşılaşacağız. Belki gene sizleri aldatmak için dolaplar çevireceğim. Kusura bakmayın. Başka türlü yaşayabilmem mümkün değil. Hadi hoşça kalın. (Mağaraya girer.)

(Perde iner.)

SON
Kari SİMROK Oyunlaştıran: Ayten ENGİN

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi