Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

DOLAP BEYGİRİ - İSMAİL BALTAC1OĞLU

(Bir perdelik dram)

KİŞİLER
KRAL (Orta yaşlı) - BİRİNCİ BEYAZ (Avcı "Genç") — İKİNCİ BEYAZ (Hekim "Orta yaşlı") — HASTA (Kraliçe "Genç") — ÜÇÜNCÜ BEYAZ (Feylesof "Yaşlı") -— BİRİNCİ NEGRO (Haberci "Genç") — İKİNCİ NEGRO (Bir aşiretli) — ÜÇÜNCÜ NEGRO (Bir aşiretli) — DÖRDÜNCÜ NEGRO (Bir aşiretli) — BEŞİNCİ NEGRO (Bir aşiretli) — NEGROLAR, GÖZCÜLER ve SEDYECİLER.


1. BÖLÜM

Sahne: Afrika içlerinde birleşik aşiretlerden meydana gelen bir Negro Krallığı'nın barındığı yabani bir orman. Negroların dinsel bir dans yaptıkları görülür. Negro müziği çalmaktadır. Dans etmekle olan Negrolar korkunç sesler çıkarmaktadırlar. Bir yanda Kralın oturduğu kamıştan yapılmış taht göze çarpmaktadır. Biraz sonra bir Negro gelir.

BİRİNCİ NEGRO (Seslenir) — Ulu Kral geliyor. Efendimiz geliyorlar. Dansa son verilir. Ortalığı sessizlik kaplar. Negrolar ayağa kalkarlar. Negrolar Kralı beklemektedirler. Kral adamlarıyla birlikte sahneye girer. Negrolar yere kapanırlar ve bağrışırlar. Kral tahtına çıkar oturur. Sesler kesilir. Haberci Kralın önünde yere kapanır.

II. BÖLÜM

BİRİNCİ NEGRO — Ulu Kral. Şimdi esirler aldık.

KRAL — Kimmiş bunlar?

BİRİNCİ NEGRO — Beyazlar, efendimiz.

KRAL — Beyazlar mı dedin?

BİRİNCİ NEGRO — Evet efendimiz, beyazlar.

KRAL — Ey, kaç kişi bunlar böyle?

BİRİNCİ KRAL — Üç kişi. Üçünü yakalayabilmişler.

KRAL (Sert) — Ya ötekiler? Ne olmuşlar, kaçmışlar mı?

BİRİNCİ NEGRO (Ezgin) — Evet, kaçmışlar efendimiz.

KRAL — Ya, getirin bana şu beyazları.

BİRİNCİ NEGRO — Buyruk ulu efendimizin. KRAL — Birer birer getirin alçakları?

BİRİNCİ NEGRO — Buyruk ulu efendimizin. Birinci Negro çıkar. Biraz sonra da yanında iki gözcü bulunan genç, eli tüfekli bir beyazla birlikte içeri girer. Negrolar homurdanırlar.


III. BÖLÜM

KRAL — Beyaz adam.

BİRİNCİ BEYAZ — Buyurunuz, ulu Kral.

KRAL —- Sen, ulu tanrıların koruduğu bu kutsal topraklara ayak basmayı nasıl göze aldın? Tanrılarımızı kızdırmaktan korkmadın mı?

BİRİNCİ BEYAZ — Anlatayım, ulu Kral. Arkadaşları! Birlikte ava çıkmıştık...

KRAL — Ava mı?

BİRİNCİ BEYAZ — Evet ulu Kral, ava.

KRAL — Ne avına? Siyah insan avına, değil mi?

BİRİNCİ BEYAZ — Hayır efendimiz, siyah insan avına değil...

KRAL —- Ya?

BİRİNCİ BEYAZ — Yabani hayvan avına.

KRAL — Neden kendi topraklarınızda avlanmıyorsunuz da kutsal topraklarımıza ayak basıyorsun? Söyle bakalım.

BİRİNCİ BEYAZ — Efendimiz, kendi topraklarımızda aradığımız yabani hayvanları bulamıyoruz. Onun için içerilere girmek zorunda kalıyoruz.

KRAL — Nedir bu yabani hayvanlar?

BİRİNCİ BEYAZ — Aslan, Kaplan, Gergedan...

KRAL (Şaşkın) — Ya! Demek siz beyaz insanlar da bu büyük hayvanları avlayabiliyorsunuz?

BİRİNCİ BEYAZ — Evet, ulu Kral; hem de kolaylıkla.

KRAL — Kolaylıkla mı? Hah, hah, hah. Şu haline bak bir kere. Kurumuş kamışa benziyorsun. Yalan söylüyorsun sen beyaz şeytan, yalan.

BİRİNCİ BEYAZ — Tanrılar tanık olsun ulu Kral, yalan söylemiyorum ben size.

KRAL — Biz siyahlar, beyaz adamların ne kadar doğru söylediklerini pek iyi biliriz. Babalarımızdan, dedelerimizden sizleri çok dinlemişizdir, anladın mı? (Kralın bu sözleri üzerine Negrolar acı acı haykırmaya başlarlar.)

NEGROLAR — öldürmeli onu, öldürmeli.

KRAL (Kızar) — Susun; bu ülkede yalnız bizim dediğimiz olur. (Negrolar hemen susarlar.)

KRAL — Beyaz adanı. Soruyorum sana: Topraklarıma nasıl ayak bastın? Tanrılarımızın kızmasından korkmadın mı? (Negrolarda homurdanmalar.)

BİRİNCİ BEYAZ — Ulu Kral, eğer buralarda yerleşmiş olduğunuzu bilmiş olsaydık hiç ayak basar mıydık?

KRAL — Sus, yeter artık. (Haberciye döner) Bu kötü cini neden öldürmediniz?

BİRİNCİ NEGRO — Efendimiz, onu öldürmekten çekindik doğrusu.

KRAL — Neden? Acıdınız mı ona yoksa?

BİRİNCİ NEGRO — Hayır efendimiz hayır, acımadık. Bu beyazın elindeki şu kalın sopayı görüyor musunuz, ulu Kral?

KRAL — Evet, görüyoruz; ne var ne olmuş sanki?

BİRİNCİ NEGRO — İşte bu sopayı beyaz adam aslanların üzerine çevirdiği zaman korkunç gürültüler çıkarıyordu, ateşler saçıyordu, koskoca aslan kanlar içinde yere yuvarlanıyordu.

KRAL — Ne diyorsun sen, ne diyorsun? Olur mu hiç böyle şey?

BİRİNCİ NEGRO — Oluyor ulu Kral, oluyor işte. Ben gözlerimle gördüm de şaştım kaldım.


KRAL — Demek bu beyaz adam yalan söylemiyor bize?

BİRİNCİ NEGRO — Hayır efendimiz, doğru söylüyor.

KRAL (Birinci Beyaz'a) — Beyaz adam. Demek doğru söylüyorsun?

BİRİNCİ BEYAZ — Evet, doğru söylüyorum ulu Kralım.

KRAL — Demek siz beyazlar bazen doğru da söylersiniz ha?

BİRİNCİ BEYAZ — Her zaman, efendimiz.

KRAL (Güler) — Tuhaf... Bu sopa ile aslanları yere seriyorsun ha?

BİRİNCİ BEYAZ — öyle ya, ulu Kral.

KRAL — Peki ama beyaz adam, ormanda yaptığın işi burada, benim gözümün önünde de yapabilir misin?

BİRİNCİ BEYAZ — Yapabilirim Kral.

KRAL — Ya yapamazsan? Öldürteyim mi seni?

BİRİNCİ BEYAZ — öldürtün, razıyım.

KRAL — Ey beyaz adam. Sen ki ormanlarda aslanları şu elindeki sopa ile yere serdiğini ileri sürüp duruyorsun, eğer sözünün eri isen şu ağaçtaki kuşu da yere ser de görelim bakalım.

BİRİNCİ BEYAZ — Peki, ulu Kral (Hemen kuşa nişan alır. Ateş etmeye davranır.) İşte...
Tüfek patlar, kuş yere düşer. Kral tahtından fırlar. Negrolar arasında korku başlar. Negrolar acı sesler çıkarırlar.

KRAL (Haykırır) — Ah büyücü, büyücü.

NEGROLAR — Büyücü, büyücü. (Negrolar arasında uğultular olur.)

BİRİNCİ BEYAZ — Hayır ulu Kral, ben büyücü değilim.

KRAL — Büyücü değilsin de nesin ya? Büyücüden başka kim sopadan ateş çıkarabilir, kuşu yere düşürebilir?

BİRİNCİ BEYAZ — Bu ateşi büyücü olmayan da çıkarabilir, Kralım.

KRAL (İnanmaz) — Yok, yok. Bu küçük kuvvet yalnız büyücülerde vardır.

BİRİNCİ BEYAZ — Bu sopa elinizde olduktan sonra benim yaptığım işin tıpkısını siz de yapabilirsiniz.

KRAL (Bir türlü inanmaz) — Yok, yalan söylüyorsun sen, yalan.

BİRİNCİ BEYAZ — Yalan söylemiyorum, doğru söylüyorum. Gelin isterseniz, siz de benim yaptığım işi yapın bakın.

KRAL (İnanmak ile inanmamak arasında, çekingen) — Yok, yok, yapamam, yapamam ben.

BİRİNCİ BEYAZ — Korkmayın efendimiz, korkmayın. Siz ki yırtıcı canavarların üzerine zehirli oklarla saldırmaktan korkmuyorsunuz, bu sopadan mı korkacaksınız? Sorarım size, bu sopanın neresi korkunç?

KRAL — Oh... Bilmem, yapamam sanıyorum.

BİRİNCİ BEYAZ — Yaparsınız efendimiz, yaparsınız. Bakınız, pek kolay bir iş bu. (Yine nişan alır) İşte... (Tüfeği boşaltır. Tüfek ateş alır, büyük bir kuş yere düşer. Negrolar yine şaşkınlık içinde haykırırlar.)

KRAL (İnanır gibi olur. Birinci Beyaz'a yaklaşır) — Göster bana bakayım şu büyülü sopayı.

BİRİNCİ BEYAZ — Buyurunuz.

KRAL — Nasıl tutulacak bu?

BİRİNCİ BEYAZ — Böyle (Tüfeğin nasıl tutulacağını göstererek) işte böyle.
(Kral tutmaya çalışır. Birinci Beyaz yardım eder, gösterir.)

BİRİNCİ BEYAZ — Hah, böyle efendimiz. Tamam. Korkmayın, çekin şimdi tetiği. (Sert) Çekin. (Kral tetiği çeker, tüfek patlar, yere bir kuş düşer. Herkes önce şaşakalır. Arkasından büyük bir sevinç başlar. Kahkahalar işitilir, ortalık çınlar.)

KRAL (Çok şaşırmış) — Bu ne iştir böyle. Bir sopa hem ateş çıkarıyor, hem de ağaçtaki kuşu öldürüveriyor. Bu sopa bizim için çok faydalı olacak.

BİRİNCİ BEYAZ — Elbet, elbet. Sizin için çok faydalı olacak bu sopa. Bu sopa elinizde olduktan sonra hiç bir şeyden korkmayacaksınız; ne yırtıcı hayvanlardan, ne de yağlarınızdan. Eğer ulu Kral isterlerse bu sopa ile dolaylarındaki bütün aşiretleri kendilerine kul, köle yapabilirler. (Negrolar arasından beğenme sesleri işitilir.)

KRAL — O... Ne güçlü sopa bu böyle. Oh. (Uğultular işitilir.)

KRAL — Söyle bana beyaz adam. Bu büyülü sopa her zaman bu işi görür mü?

BİRİNCİ BEYAZ — Evet, her zaman. Yalnız şu var ki fişeği bittikçe fişek koymalısınız içine.

KRAL — Fişek mi? Fişek de neymiş?

BİRİNCİ BEYAZ (Tüfeği açar, içinden fişekleri çıkanı; gösterir) — Görüyor musunuz bunları?

KRAL — Görüyorum.

BİRİNCİ BEYAZ — İşte bunlara fişek derler.

BİRİNCİ NEGRO — Yontulmuş taş parçaları olacak ulu Kral.

KRAL — Öyle olacak, evet.

BİRİNCİ BEYAZ — Değil efendimiz, taş parçalan değil; fişek. Bakın, içinde barut var. Barut taneleri bunlar. Tetiği çekince buraya çarpıyor. İçindeki barut ateş alıyor, patlıyor. Fişek dışarı fırlıyor. Gidip nişan aldığınız yere batıyor, öldürüyor.
(Negrolar sevinç sesleri çıkarırlar.)

KRAL — İyi ama biz bu fişekleri yapmasını bilmeyiz ki.

BİRİNCİ BEYAZ — Kolayı var. Biz beyazlar size yapar veririz.

KRAL — Bak bu iyi. Siz vereceksiniz bize. Ey karşılık olarak ne alacaksınız?

BİRİNCİ BEYAZ — Eh, siz de bazı şeyler verirsiniz elbet.

KRAL (Merakla) — Ne gibi, ne gibi?

BİRİNCİ BEYAZ — Fil dişi diyelim.

KRAL — Olur, olur, veririz. Siz bize o patlayıcı şeyleri verirseniz, biz de size fil dişi veririz; olur gider.

BİRİNCİ BEYAZ — Pek güzel, ulu Kral.


KRAL (Kendi kendine) — Bu tüfek elimizde olduktan sonra filleri kolayca öldürebileceğiz. O kadar değil. Bütün yağılarımı alt ederim: İnsanların efendisi olurum. (Düşünür yüksek sesle, coşkun) Her aşiretli için bu büyük sopadan bir tane istiyorum. O kadar sopanız var mı?

BİRİNCİ BEYAZ — Vardır, bulunur efendimiz.

KRAL — Bize verecek misiniz onları ama?

BİRİNCİ BEYAZ — Veririz elbet, niçin vermeyelim.

KRAL — Beyaz adam, iyi cin. Seni öldürtmeyeceğim. Çünkü sen ülkemize iyilik getirdin. Krallığımızın en yakın dostu oldun artık. Şimdi adamlarım istediğin kadar fil dişi yükleyecekler. Seni bir sedyeye bindirecekler. Krallık sınırlarına, oradan memleketine kadar taşıyacaklar. Oradan da büyülü sopalan yükleyip memleketime getirecekler. Her yıl bu böyle olacak. Eğer istersen sana aslan, kaplan postu da gönderirim. Dedim ya, artık kardeş olduk. Sizin aşiretinizden gelenler burada hep saygı göreceklerdir. (Boynunda asılı duran bir kemik parçasını çıkarır, uzatır.) Tanrılarımızın armağanı olan şu kemik parçasını al. Sınırlarımızdan içeri girecek olan beyazların en büyüğü bunu boynunda taşısın ki gören siyahlar onların kardeş olduğunu anlasınlar. Biz tanrılar yasasına uygun davrandık. Ulu tanrılar bizden yardımlarını eksik etmesinler.

NEGROLAR — Âmin.

BİRİNCİ BEYAZ — Sağ olun ulu Kral. Bütün buyruklarınızı yerine getireceğim, inan olsun. (Kemiği boynuna takar.)

NEGROLAR (Bağrışırlar) — Kardeş, kardeş.

KRAL — Beyaz kardeş. Krallığımızı aldatmaktan sakınmalısın. Çünkü siyahların öcü beyazlarınkine benzemez. Senin aşiretini istersem yok edebilirim. Benim aşiretlerimin insanlarına gelince onlar o kadar çok, o kadar güçlüdürler ki ölmekle, öldürmekle tükenmezler.

BİRİNCİ BEYAZ — İnanın bana, güçlü Kral. Size yalan söylemiyorum. Siz ki bana canımı bağışladınız, hem de kardeş olduk; nasıl olur da siz ulu Krala kötülük edebilirim? Edemem ki.

KRAL (Tahtından fırlar) — Gel öyle ise, kucaklaşalım kardeşim. (Kucakladırlar. Negrolar çılgınca sesler çıkarırlar.)

KRAL — Haydi, filleri koşun. Fil dişlerini yükleyin. Kutlu konuğumuzu, sevgili kardeşimizi sedyenin üzerine oturtun. Yola çıkarın. Haydi, çabuk olun.

BİRİNCİ BEYAZ — Tanrıların kutu senin ülkenin üzerine olsun, Kral.

KRAL — Uğurlar olsun beyaz kardeş, uğurlar olsun. (Negrolar sevinç ve esenleme sesleri çıkarır. Birinci beyaz ve iki gözcü çıkarırlar.)


IV. BÖLÜM

KRAL — İkinci beyaz, ya o nasıl adam?

BİRİNCİ NEGRO — Efendimiz, o da birincisi gibi tuhaf bir adam.

KRAL — Ya, ne gibi tuhaf?

BİRİNCİ NEGRO — Ne gibi olacak efendimiz; inanılmayacak şeyler yapabileceğini söyleyip duruyor.

KRAL — Hah. Tuhaf yahu. Bu beyazların hepsi de büyücü mü oluyor nedir? Getirin bakalım; onu da göreyim bir. (Birinci Negro çıkar. Biraz sonra yaşlıca bir beyaz adamla birlikte döner. Beyaz adamın elinden bir çanta bulunmaktadır.)


V. BÖLÜM

KRAL — Nereden geliyorsun sen, beyaz adam?

İKİNCİ BEYAZ — Çok uzaklardan, ulu Kral.

KRAL — Çok uzaklardan ha? Ey, niçin geldin buralara kadar? Siyah çocuğu çalmaya mı?

İKİNCİ BEYAZ — Hayır hayır; ben çocuk hırsızı değilim.

KRAL — Çocuk hırsızı değilim diyorsun, peki, nerden belli?

İKİNCİ BEYAZ — Ne işle uğraştığımı öğrenecek olursanız benim, çocuk hırsızı olamayacağımı anlamış olursunuz.

KRAL — Pek güzel. Ne işle uğraşıyorsun, söyle bakalım.

İKİNCİ BEYAZ — Hekimim ben.

KRAL — Hekim misin?

İKİNCİ BEYAZ —- Evet; hekimim.

KRAL — Hekim de ne demek oluyor?

İKİNCİ BEYAZ — Hastaları iyi eden adam demektir.

KRAL — Sus, küfretme. Hastaları iyi etmek yalnız ulu tanrıların işidir.

İKİNCİ BEYAZ — İyi ya işte kralım; ben de ulu tanrıların buyruklarını yerine getiriyorum.

KRAL — Nasıl, nasıl?

İKİNCİ BEYAZ — Tanrıların yarattıkları ilâçlar vardır. Ben bunları bulur bulur, hastalara yediririm, içiririm, ya da bir yanına sürerim. Böylelikle hastalar ölmekten kurtulur, iyileşirler.

KRAL (İnanır gibi, şaşkın) — Ya. Bak hele. Büyücüsün demek, sen?

İKİNCİ BEYAZ — Eh, evet, biz hekimler büyücülerin soyundan gelme kimseleriz. Ancak şu var; bizim yaptığımız büyüler büyücülerinkine pek benzemez.

KRAL — Ne gibi?

İKİNCİ BEYAZ — Bizim büyülerimiz insanları ölmekten kurtarır.

KRAL — Doğru mu söylüyorsun, sen?

İKİNCİ BEYAZ — Doğru söylüyorum, ulu kral. Size yalan söylemek elimden gelmez ki.

KRAL (Pek üzgün, acı çektiği yüzünden belli. İnler gibi) — Peki öyleyse beyaz adam, şimdi buraya bir hasta kadın getirecekler. Bu kadın krallığımızın en güzel kadınıdır, benim karımdır. (Biraz duna; içini çeker.) Beyaz adam.

İKİNCİ BEYAZ — Buyrun efendimiz.

KRAL — Siz beyazlar sevmek nedir bilir misiniz? Biz siyahlar bunu iyi biliriz. Ben kanını seviyorum. Aslan yavrusunu, kuş dişisini, çocuk anasını sever gibi seviyorum. Ah, işte bu sevgili karıcığımı kötü cinler çarptı. Günden güne eriyor. Onun kurtulması için bütün aşiretlerin büyücüleri büyü yaptılar. Tanrılara kurbanlar adandı. Boş, ölüyor sevgili karıcığım, ölüyor. (Gözlerini kapar, karısını düşünerek) Ah dişi kaplan, seni o kadar çok seviyorum ki. (Ağlamaya başlar.)

İKİNCİ BEYAZ — Üzülmeyin siz efendimiz, üzülmeyin. Sevgili karınızı görebilir miyim ben?

KRAL — Görebilirsin. Gör, sen de gör bakalım. Getirin dişi kaplanı. Getirin, bu beyaz adam da görsün bir kere. (Birinci Negro dışarı çıkar. Biraz sonra kamıştan bir sedye üzerine yatırılmış olan hasta kadın getirilir.)

VI. BÖLÜM

KRAL — Beyaz adam, işte sevgilim. Bak ne hale geldi. Gözleri kamaştıran güzelliği nerede hani? O ülkemizin en güzel kadınıydı. Ya şimdi? (Acı) Dişi kaplan, haydi sesini çıkar. Gövdesine yağı oku işlemeyen, canavarları gözünden vuran çevik karıma bakın, ölü gibi. Ey beyaz, eğer tanrıların izniyle sevgilimi ölmekten kurtaracak olursan sana her iyiliği yapacağım. Krallığın en güzel fi) dişlerini, kaplan postlarını senin önüne dökeceğim. Siz ne diyorsunuz? Dediğimi yapar mıyım ben.

NEGROLAR — Buyruk ulu kralımızındır.

KRAL — Yokla haydi, durma.
(İkinci Beyaz hastayı yoklar.)

İKİNCİ BEYAZ — Kalp zayıf çalışıyor. Kalbi kuvvetlendirmeli. (Hemen bir şırınga yapar.) Korkmayın efendimiz, hastanız ölmeyecek, yaşayacak. Bir ay kadar yatacak, her gün biraz daha iyileşecek, sonra ayağa kalkacak,

KRAL — Neler söylüyorsun sen beyaz adam? Kulaklarıma inanamıyorum ben.

İKİNCİ BEYAZ — Evet öyle Kral. Hastanız iyi olacak, hiç korkmayın. Başında bekleyeceğim. Tanrılar yordamına göre ilâçlar vereceğim ona. (Ortalıkta önce bir sessizlik olur.)

NEGROLAR — Kraliçe. Kraliçe sesleniyor.

KRAL (Coşkun) — Ah Tanrılarım. Dişi kaplanın sesi bu. (Karısının yanma koşar.) Dişi kaplan, iyi misin?

HASTA — Evet, iyi olmak...

KRAL — Evet, evet; iyi olmak? Ey?

HASTA — İstiyorum.

KRAL — Ah. Sevgilim, seni bu beyaz adam kurtardı.

HASTA—-Kral.

KRAL — Söyle sevgilim.

HASTA — Beni seviyor musun?

KRAL — Çok, hem de pek çok seviyorum.

İKİNCİ BEYAZ — Kral. Hastanızla çok konuşmayınız. Yorulur sonra. İzin verin de onu yerine götürelim. Ben de başında bekleyeyim.

KRAL — Olsun. Haklısın beyaz adam. (Sedyecilere) Hastayı sarsmadan yerine götürün. Bu beyaz adam ona bakacaktır. O ne derse o olacak; anlaşıldı mı? (Negrolara döner.) Ey aşiretliler. Şimdi benim sevincim pek büyüktür. Tanrılara tapınalım. (Negro müziği: Dans edip tapınmaya başlarlar. Biraz sonra
susarlar.)

VII. BÖLÜM

KRAL — Üçüncü Beyazı da görmek isterim.

BİRİNCİ NEGRO — Buyruk ulu efendimizindir; getirelim.
(Birinci Negro çıkar. Biraz sonra ak saçlı, uzun beyaz sakallı bir ihtiyar getirirler. İhtiyarın elinde bir kitap vardır.)

VIII. BÖLÜM

KRAL — Beyaz adam. Ya sen kimsin?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Ben mi?

KRAL — Sen ya. Tüfekçi misin, yoksa hekim misin?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Ben ne oyum, ne de bu.

KRAL — Ya nesin?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Feylesof.

KRAL —Feylesof mu?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ— Evet. Feylesof.

KRAL — Feylosof da ne demek?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Hakikati arayan adam demek.

KRAL — Hı? Senin bu sözünden hiç bir şeycikler anlayamadım ben.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Olabilir. Siz anlamamış olabilirsiniz.

KRAL (Negrolara dönerek) — Ya siz, anladınız mı bir şeycikler?

NERGOLAR — Anlamadık, anlamadık (Gürültüler.)

KRAL — Görüyorsun ya, kimse bir şey anlamıyor. Anlat bize bakalım, nasıl şeydir bu hakikat?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Peki, olur. (Durur, düşünür.)

KRAL — Haydi, anlatsana, ne duruyorsun?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ (öksürür) — Efendim, hakikat, (Susar, yine söyler.) Evet, hakikat varlık, oluş; süre; ilk illet, evrim. İşte bunlar hep hakikattir. Mutlak hakikat... (Negrolar arasında uğultular olur.)

KRAL (Çok şaşkın) — Gene bir şey anlayamadım, bu sözlerden. (Kızgın) Ne söylüyorsun be adam sen? (Negrolara) hey bana bakın. İçinizde bu öküzün dilinden anlayan var mı?

NEGROLAR — Yok, yok. (Gürültüler.)

KRAL — Deli misin yoksa sen, be herif?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Deli değilim ben. Aklım başımda hamdolsun.

KRAL — Eğer aklın başında olsa böyle konuşur musun? Aklım başımda diyorsun; peki öyleyse; büyülü sopa yapmasını bilir misin?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Nasıl şey o?

KRAL — Büyülü sopa işte. Parmakla çekince patlayıveriyor. Ateş çıkarıyor. İçindeki sert yuvarlak gidip aslanları, kaplanları yere seriyor.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ (Gülümser) — Hah, ha. Tüfek olacak tüfek.

KRAL — Evet, o işte. Siz beyazların tüfek dediği şey.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Ben ne tüfek yapmasını ne de atmasını bilirim.

KRAL — Bilmiyorsun ha?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Bilmem ben, ömrümde bir defa olsun canlı bir şey öldürmedim.

KRAL — Tüh sana. Sen ne biçim adamsın böyle? Adam olur da bir şey öldürmez olur mu?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Ben böyleyimdir işte.

KRAL — Peki, hastaları büyü ile iyi etmesini de bilmez misin?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Yanlışınız var kral. Hastalar büyü ile iyi olmazlar. İlâçla iyi olurlar. Hekimlik işidir bu. Bana gelince ben, ne hekimim, ne de büyücü.

KRAL — Öbür arkadaşın biliyor ama bunları?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Evet, o hekim; ben değilim.

KRAL — Peki, senin elinden ne gelir? Onu söyle.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Söyledim ya.

KRAL — Ne söyledin, bir daha söyle bakayım; senin elinden ne gelir?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Felsefe yapmak. Ben feylesofum.

KRAL -— Feylesof ne demek?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Felsefe yapan demek?

KRAL — Felsefe yapan ne demek be?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Düşünen adam demek.

KRAL — Düşünen adam. Serseme bak; düşünmeyen adam
olur mu be?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Olmaz, olmaz ama düşünmeden düşünmeye de fark var.

KRAL — Nasıl?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Öyle ya a canım. Adam var gelişigüzel düşünür. Bir d adam var, sistemli düşünür. Ona feylesof derler.

KRAL — Ya sen, hangisindensin?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Sistemli düşünenlerden.

KRAL — Deli edecek bu herif beni. Düşünen adam senin gibi sersem olur mu? Böyle saçmalayıp durur mu?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Saçmalamıyorum, hakikati arıyorum.

KRAL — Kayıp mı ettin onu?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Bulamadım ki kayıp edeyim.

KRAL — Ey, yine de arıyorsun?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Bir gün bulurum diye.

KRAL — Nedir bu hakikat, açıkça söylesene.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Dedim ya işte; varlık, önsüz, ardsız varlık, madde, can; ruh; cevher; araz... (Gürültüler çoğalır. Negroların kızgınlığı son dereceye varır.)

İKİNCİ NEGRO — Bu beyaz bize uğursuzluk getirecek, tanrılarımızı kızdıracak.

NEGROLAR — Yakalım onu. Yakalım.

KRAL — Susun. Kızdırmayın beni. Deminki beyazlardan çok iyilik gördük. Belki bundan da bir iyilik görürüz. Olmazsa.
(Homurdanmalar olur.)

KRAL — Beyaz adam. Seni yaktıracağım, bilmiş ol.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Olabilir. Zaruretleri çekişecek değilim ya.

KRAL — Beni dinle koca sersem. Eğer ulu krallığımızın öcünden kurtulmak istiyorsan, bir işe yaramalısın. O zaman senin canını bağışlarım, anladın mı? Haydi, düşün taşın bakalım. Ne işe yararsın sen?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ (Düşünür) — Bilmem ki, ne işinize yararım sizin?

KRAL — Tüfek atamazsın sen.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Yok.

KRAL — Hastalara büyü de yapamazsın, değil mi?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Yok.

KRAL — Dövüşebilir misin?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Yok.

KRAL — Canavar da öldüremezsin, değil mi?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Elimden gelmez dedim a.

ÜÇÜNCÜ NEGRO — Hiç işe yaramayan adam, hiç. Yakılmaya yarar, o kadar.

ÜÇÜNCÜ BEYAZ (İçten) — Ben mutlak hakikati aramaktan başka hiç bir şeye yaramam. (Gürültüler olur.)

KRAL (Çok kızgın) — öyle mi?

ÜÇÜNCÜ BEYAZ — Evet, öyle.

KRAL (Haykırır) — Öyle ha? Öyleyse yakın şu uğursuzu, yakın:
(Gözcüler üçüncü beyazı yakalayıp götürmek isterlerken çığlıklar kopar.)

DÖRDÜNCÜ NEGRO — Durun, durun. (Krala) Ulu efendimiz, onu yakmayın da bana verin, bana:

KRAL (Merakla) — Ne yapacaksın ihtiyar, bu uğursuz beyazı sen?

DÖRDÜNCÜ NEGRO — Ulu efendimiz. Benim bir bostan dolabım var. Beygiri yaşlı idi. Dün akşam oluverdi.

KRAL — Ey, sonra?

DÖRDÜNCÜ NEGRO — İşte efendimiz bu beyaz adamı ölen beygirimin yerine, dolaba koşmak istiyorum da. (Negrolar gülüşmeye başlarlar.)

KRAL — Peki ama her gün yem ister bu uğursuz herif?

DÖRDÜNCÜ NEGRO — İstesin, veririm ben de.

KRAL — Öyle ise ihtiyar, bağışladım bu herifi sana. Al götür, tepe tepe kullan.

DÖRDÜNCÜ NEGRO — Tanrıların sevgisi senin üzerine olsun, ulu efendimiz. (Negrolar bağrışırlar.)

DÖRDÜNCÜ NEGRO (Üçüncü beyaza) — Eh, canını kurtardın (Sakalından yakalar) Gel şimdi benimle de, dolaba koşuvereyim seni. Yem bol, merak etme.

BESİNCE NEGRO — Haydi yürü, dolap beygiri. Deh.

NEGROLAR — Deh, deh, deh...

DÖRDÜNCÜ NEGRO — Yürü dolap beygiri, yürü. (Negrolar kahkahalar atarlar.)
(Perde kapanır.)

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi