Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 


YEDİ MEŞALECİLER

1928 yılında “MEŞALE” isimli bir dergi etrafında toplanan yedi arkadaştan oluşan grubun Türk edebiyatındaki adıdır.

  • SABRİ ESAT
  • YAŞAR NABİ
  • ZİYA OSMAN
  • CEVDET KUDRET
  • KENAN HULUSİ
  • VASFİ MAHİR
  • MUAMMER LÜTFÜ


1) Derginin ilk sayısından itibaren Türk edebiyatında canlı bir ekol olacaklarını ileri sürmüşlerdir. Fakat, bu iddialarını gerçekleştirememişlerdir!
2) Ancak 8 sayısı çıkabilen “MEŞALE” dergisinin işlediği konular orijinal değildir. Frs. şairlerinin (semizolist) işlediği konuları almışlar, onların şiirde “şekil” konusundaki fikirlerini benimseyerek AŞK, SEVGİ, ÇOCUKLUK GÜNLERİNE HASRET, YAŞAMA SEVİNCİ … VS. konuları işlemişlerdir.
3) “Yedi Meşaleciler”i heveskarlar topluluğu olarak kabul etmemiz yanlış olmaz!
4) Uzun ömürlü olmadığı için ayrıca kendine has bir dünya görüşü ve estetiğe sahip olamayanlardan oluşan bir topluluk olduğu için Türk edebiyatında bir ekol olarak kabul edilmemiştir, diyebiliriz.
5)

  • Sabri Esat  Felsefe tahsili yapmış (Prof
  • Yaşar Nabi  “Varlık” dergisinde yazmış
  • Muammer Lütfü  Edebiyattan tamamen uzaklaşmış
  • Cevdet Kudret  Edebiyat tarihi ve araştırmalarıyla uğramışlar
  • Vasfi Mahir  Edebiyat tarihi ve araştırmalarıyla uğramışlar
  • Ziya Osman  Şiir (SEBİL ve GÜVERCİNLER)
  • Kenan Hulusi  Hikaye

6) Sanat aşkıyla yanıp tutuşan üç-beş hevesli gencin oluşturduğu topluluktur.

Yedi Meşalecilerin Yapmak İstedikleri
1) Edebiyatın son durumunu gösteren en son örneklerini vermeye çalışmışlardır.
2) Edebiyatın yaşadığını; ortaya koyacakları “ŞİİR” ve eserlerle ispat istemişlerdir.
3) Düşündüklerini eserlerle meydana çıkarmak istemişlerdir yani sadece düşünmekle yetinmemişlerdir.
4) Taklitten uzaklaşıp orijinal eserler vermeye çalışmışlardır.
5) Duygularını, başkalarının yardımına ihtiyaç duymadan anlatmaya çalışırlar.
6) Konuları genişletmeye çalışmışlardır.
7) Tekrardan mümkün olduğunca kaçınmışlardır.
8) Canlılık, samimiyet ve daima yenilikten yana olmuşlardır.
9) Yedi Meşaleciler; eserlerini, sanattan anlayan, gerçek sanat eseri bekleyen okuyuculara ithaf etmişlerdir.
10) Onlara göre sanat eserinde
o canlılık; orijinal imajlar kullanmaktır
o samimiyet; esere içtenliğin yansıtılmasıdır
o yenilik; bir noktaya saplanıp kalmamaktır
o üslubu farklılaştırmak istemişlerdir.

Orhan Veli
Saf ve temiz tabiatı, zenginliği, kompleksleri olmasına rağmen hilesiz olan insan ruhunu -hiçde fevkalade olmayan güzellikler teminine hadim olmak maksadıyla- tağyir eden teşbih, onun daha koyusu olan istiare, zevklerimizi tağdiye bakımından ne kadarcık bir kapasiteye malik bulunduğu aşikar olan mübalağa, asırlarca bize yutturulmuş bir edebiyatın yegane servet menbalarıdır.
Sanatlar kurallaştırma eğiliminin bir sonucu mudur?
Bir adam çıkmış, bir şiir yazmış. O şiirde de bir şeyi başka bir şeye benzetmiş. Arkasından bir de ukala gelmiş dünyaya, “Filanca şairin yaptığına teşbih derler” demiş. Derken bir başka şair işkembe-i kübradan bir şey sallamış. Bir başka ukala “Buna da mübalağa derler” demiş. Böylece bir sürü sanat bulunmuş, hepsi isimlendirilmiş.
O. Veli yeni şiirde söz ve anlam sanatlarına yer olmadığını savunur.
Ayışığı da mehtap da, ikisi de aynı manaya gelir. Ama şiirdeki yerleri, ne kadar başka başkadır. Şiir biriyle ne kadar şiir olacaksa, öbürüyle o kadar berbat olur. (…) Hatta aynı kelimeler bile güzelliklerini yahut çirkinliklerini yan yana geliş şekillerine borçludurlar.
Şairin dili, ressamın yahut bestecisinin dili gibi evrensel değildir. Ressam olsun, besteci olsun, eserlerini bütün milletlerin insanlarına gösterebilir, bu eserler karşısında o insanların ne gibi bir vaziyet aldıklarını görebilir. Hatta bu, hikayeci ile romancı için de az çok kabildir. Değeri, söylenişinden çok söylenen şeyde olan romanla, hikaye, başka bir dile çevrildiği zaman, fazla bir şey kaybetmez. Gelgelim şiir öyle değildir. Şiir, şairin dilinde bile, ancak bir türlü söylenir. Bundan dolayı da şair eserini sanatın öbür kollarıyla uğraşanlar gibi, toplumun büyük kısmına gösterebilmek imkanını hiçbir zaman elde edemez.

Melih Cevdet Anday
Esasen iyi bir şiir hisse; bir düşünceye yahut bir edaya karşılık düşen öyle tam bir ifadedir ki, biz aynı hali tekrar ve başka suretle anlatmaya kalkışsak dilimize, hep o mükemmel ifade karışır. Onun o kadar tesirinde kalırız. Sevdiğimiz bir şiiri, yahut bir mısra, kelimelerinden birini değiştirmek suretiyle tekrar okuduğumuz zaman eskisi gibi güzel bulmuyorsak, bu eskisine alıştığımızdan, onu bir defa güzel bulmuş olduğumuzdandır.

TEMA
“Hayat, çevre, doğa ve evren karşısındaki hayranlık ve şaşkınlık”tır. Hayatın ve çevrenin tekdüze ve olağan görüntüsü ardına bir olağanüstülük bulunduğu düşüncesinden kaynaklanan bu temanın, önceki alt bölümde değerlendirilen ‘yaşama sevinci’ teması ile yakın ilişkisi söz konusudur.
Hayat ve evren karşısında duyulan hayranlık ve şaşkınlık ile bunu zaman zaman içerdiği sanan ve sorgulayan figüratif tutum, metafizik öğelerden alabildiğine uzaktır.
Oktay Rıfat: “Yeni şiir kısadır, çünkü duyu bünye itibariyle bir anda idrak edilen, bir anda elden kaçırılan küçücük bir intibadır.”
Garip şiirinde psikolojik ağırlıklı anlık izlenimler tema olarak işleniyor buda söyleyişin kısa olmasını sağlıyor.
Alain: “Güzel söyle de ne söylersen söyle” diyor. Demek ki biçim şiirin gelişimine engel olmamalıdır.
Alain: “Sanat bir düşünüş değil, yapı tarzıdır.”
Bazı kelimelerin, bazı cümlelerin kullanıla kullanıla manaları kalmıyor, okuyucuya birçok sözler tesir etmez oluyor. İşte o zaman şair okuyucuya dürtmek, basmakalıp sözlerine içine attığı gaflet uykusundan uyandırmak istiyor. Rakı şişesinde balık olsam mısraı -mısraı değil satırı- da bu maksatla söylenilmiş.
Bir manzume nesir olabilir; vezinden anlamamak, bir de kafiyeleri duymamak onu nesir saymak için kafidir. Vezinsiz şiir olamayacağını iddia eden münevverlerimizin çoğu vezinden anlamadıkları için bu tecrübeyi kolayca yapabilirler. Halbuki şiir parçası nesir olamaz. Şiiri nesir halinde görebilmek için vezin bilmemek, yahut kafiyeyi duymamak kafi değildir, ayrıca şiirden de anlamamak lazımdır.
Ölüm, şiirde genellikle hayatın, canlılığın sona erişi noktasında başlayan bir olgu olarak ele alınmıştır. Ölüm ve sonrasına ait bilinmezliğin öncelikli olarak düşünülmesi, metafizik yorumları da birlikte getirmiştir. Bu tür bir bakış açısıyla yazılan eserlerde ölüm, soğuk yönüyle ve genellikle karamsar bir ruh durumunun ürünü olarak yansıtılmıştır.
• Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanı düşündürme, eğlendirme yada güldürme sanatı biçiminde tanımlanan mizah. Garipçilerin bakış açısı ve anlatım tekniği düzeyinde yararlandıkları bir tarzdır.
• Hareketin ilk evresinde yazılan şiirlerde mizahın konumu genellikle kısmi bir özellik taşır. Bu kısmilik, öncelikle şiirlerin nicelik durumunda söz konusudur. Bir başa deyişle, mizahi bir bakış açısına yada anlatım tekniğine dayalı şiirlerin sayısı azdır.
Garipçiler, aşk gibi coşkun bir duygusallığa ve dolayısıyla bireysel bir duyuşla dayanan bir temayı dahi işleyişte politikalarının gerektirdiği sınırlar içinde kalmışlar, onu nesnel gerçekliğin içinde kabul etmişler ve toplum hayatının bir parçası olarak değerlendirmişlerdir. Son satırlar aşkın toplumsallığı

YEDİ MEŞ’ALECİLER
Tanınmıyorken, bir gün içinde tanınmak, ebedi alemin, her yeni varlığa karşı omuz silken lakaydisini hayır-hah bir dikkate çevirmek: münakaşa edilmek, beğenilmek, beğenilmemek ve nihayet, az çok garib bur unvan altında tekevvün etmek. Şüphe yok ki bunlar, Yedi Meş’ale’ci gencin muvaffakiyeti addedilmek lazım gelir.
Genç zümrenin bu göz alıcı cazibesi acaba nereden geliyor? Son senelerde penceremizin altından, ağzında birer şarkı ile gelip geçenlerin gürültüsü, bizi, uzandığımız sedirden kımıldatmağa bile kafi gelmemiş iken bu genç alayın en tembelimize bile verdiği şu garip merakın sebebi ne olsa gerek?
Her ne suretle olursa olsun, etrafın da tecessüs hissini uyandırabilmiş olmak, başlı başına bir muvaffakiyettir. Biliyoruz, muvaffakiyet, kıymetin ölçüsü değildir: fakat kıymetsizliğin bir müş’iri addedilmesi lazım geleceğini de hiç zannetmiyoruz. Gerçi yedi kişi tarafından çıkarılmış müşterek bir eserin -Yedi Meş’ale’nin- neşriyatımız aleminde teşkil ettiği garabet, bu yeni zümre üzerine nazar-ı dikkati celbetmek hususunda az amil olmamıştır. Fakat bu müessir reklam usulünün ancak kitabın kari eline geçmesine yardımı olabilirdi. Kari kitapla karşı karşıya kalınca, eserin tali’i artık sahifelerinde taşıdığı metaın kıymetine tabidir.
Yedi gencin hututu muayyen, rengi bariz bir yeni “bedi” ile ortaya çıktıklarını iddia etmek fazla mübalağalı olur. Şair kaleminden ziyade gözün rü’yet kabiliyeti yeni bir hususiyet teşkil ediyor. Şairin tamamen ressam hassasiyetiyle kelimeleri kuşanışı ne derece doğrudur bilmiyoruz. Şair ve ressamın hayat karşısında vazifeleri farklı değil ise bunların ayrı ayrı mevcud olmalarına lüzum kalır mıydı? Tabiat, hakiki san’atkar gibi, faidesiz tekrarlardan hiç hoşlanmaz. Ma’mafih acele etmemeli, henüz bahar manzarası içinde, taze yaparak gürültüleriyle sallanan bu fidanları, tekemmül etmiş bir ağaç tarzında tenkid etmek insafsızlık olur. Bu körpe fidanların bazen birer sal-dide çınar iddiasıyla homurdanıp hışırdadıklarını işitmekten sinirlenenler de yok değil. Tafra füruşluk, gençliğin olgun yaşı en ziyade tahriş eden kusurlarından biridir. Ümidlerin aldatıcı yolundan geçerek, gururun kırıldığı sarp hayat mıntıklarına varanlar için uzak da hayalin muğfil ziyasında durmuş, geçeceği müşkil maniaları görmeden, bacaklarının çalakisinden, kollarının kuvvetinden bahsedenlerin vahi gürültüsü kadar sinirlendirici ve müz’ic ne olabilirdi?
Fakat gençliğin ekseriyetle birer meziyet tohumu olan kusurlarını sevmeyenler, onda sevecek pek az şey bulunurlar.



AŞIKLARIN DÜNYASI

Ne bir ses, ne bir ışık
Dört duvar bir tavanı yükleniyor sırtına
Bu yurdu yıkmak için dışarıda bir fırtına
Çıldıran fırtınanın son nefesi kısılmış
Ne bahar belli, ne yaz, ne sonbahar, ne de kış
Ne bir ses, ne de bir ışık
Değnekleri kaybolmuş, yollar çivi döşeli
Görünmüyorlar bir dağ üstlerine çökeli
Her zaman ne sorulsa bükülür boyunları
Burada ne gürültü var, ne kukla oyunları
Ne bir ses, ne bir ışık
Dört duvar bir tavanı yükleniyor sırtına
Bu yurdu yıkmak için dışarıda bir fırtına…

 

İLGİLİ İÇERİK
YEDİ MEŞALE VE GARİP AKIMI

12. SINIF GARİP DIŞINDA YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİR SUNUSU

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI GARİP HAREKETİ TEST-2

12.SINIF GARİP HAREKETİ SLAYTI

GARİPÇİLER(1.Yeni Şiir)

ORHAN VELİ ve GARİP ŞİİRİNİN GEREKÇELERİ

GARİP BİLDİRİSİ

YEDİ MEŞALECİLER

12. SINIF YEDİ MEŞALECİLER SLAYTI

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi