Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

20. YÜZYILDA TÜRK SAZ ŞİİRİ

ALİ İZZET ÖZKAN

Asıl adı Ali Özkan olup 1902’de Şarkışla’nın Üyük köyünde doğmuş, 10 Ekim 1981’de aynı yerde vefat etmiştir. Babası Musa Ağa, annesi Kamer’dir. Hapise girip çıkmaları ve sayısız evlilikleriyle tanınmıştır.

22 yaşından itibaren köy köy dolaşıp hayatım kazanmaya başlamıştır. 38 yaşında gittiği Ankara’da şiirleri Ülkü dergisinde yayımlanır. Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği de yapmıştır.

1961 Türkiye İşçi Partisinin görüşlerini benimseyip bir Âşıklar Demeği kurar.

Alevî bir şair olduğu için belli çevrelerde büyük ilgi görmüştür. Basılı on kadar kitabından bazıları şunlardır: Bugünkü Anadolu Halk Şairi Ali İzzet (1942), Teller de Muradını Alsın (1958), Mühür Gözlüm (1967, 1969) vs.

 

GÜL YÜZLÜM

Gül yüzlü sevdiğim bostanım bağım 

Bir mektup yazayım ellerinize 

Merhamet sahibi azizim ağam 

Yüreğin acısın kullarınıza

 

Gül bağrıma çarpa çarpa ağlarım 

Boynun eğmiş iniliyor dağlarım 

Yas çekiyor mor sümbüllü bağlarım 

Mihrican dokundu güllerimize

 

Uçan kuştan haberini umarım 

Bir yel esse selâm geldi sanarım 

Kerem gibi ben de bir gün yanarım 

Ataşalarınıza küllerinize

 

Muhanet dost beni yaktın yandırdın 

Eşinden ayrılmış kuşa döndürdün 

Geleceğim deyi beni kandırdın 

Baka baka usandım yollarınıza

 

Zalim ölüm bu gün bizi yasıyor 

Amanımı mümkünümü kesiyor.

Vallahi Al’İzzet sana küsüyor 

Bir dahi basmayın illerinize

 

GÜZEL GELİN

Güzel gelin yüzüm aç ki yaz gelsin 

Şu bizim dağları kar yaraladı 

Gül açılıp bülbül ötecek zaman 

Bağımı bahçemi har yaraladı

 

Zavallı bülbülün belini büken 

Birisi uykudur birisi diken 

Bir güzel elinden öleyim derken 

Beni bir çirkince hor yaraladı

 

Çirkin ile cennet olsa kaçarım 

Güzelin elinden zehir içerim 

Kimi görsem dert kitabın açarım 

Beni de bir haksız tor yaraladı

 

Güzel seven netsin mülkü devleti 

Cehennemdir çirkinlerin sohbeti 

Ta can damarından Ali İzzet'i 

Bir pınar başında yâr yaraladı

 

KÖMÜR GÖZLÜM

Nedendir de kömür gözlüm nedendir 

Benim sabahaca uyumadığım 

Varmış yâd illerin koynuna girmiş 

Benim öpmelere kıyamadığım

 

Goncanın yaprağı gülün dökümü 

Esen ürüzgârdan alam kokunu 

Ben yalınız alamıyom uykumu 

Tatlı dillerine doyamadığım

 

Al'izzet'im gireceksin kanıma 

Nasıl girdin şu hoyratın koynuna 

Cellât m'oldun hançer çaldın boynuma 

O yârin benlerin sayamadığım

 


ÂŞIK FERAHÎ

Asıl adı Mehmet Ali Ergat olup 1934’te Ceyhan’ın Kıvrık köyünde doğmuş, 22 Nisan 1969’da Adana’da vefat etmiştir. Asri Mezarlık’a gömülmüştür.

Babası Mustafa, annesi ise Emine’dir. Okuryazarlığı, sonradan kendi kendine öğrenmiştir. Babasının evi terk etmesi, annesinin ölümü, onu çocuk denecek yaşta çalışmak zorunda bırakmıştır.

1954’teİstanbul’da vatanî görevini yaparken hastalanır ve geri gönderilir. 1959’da evlenir ve 1961’de Adana’ya yerleşir. Burada saz satıp türkü dersleri verir. Sesini tamamıyla kaybettikten sonra da kızı Emine ile birlikte sanatını icra eder. Bu arada Konya Âşıklar Bayramı’nın ikinci ve üçüncüsünde baba-kız türkü dalından iki birincilik kazanırlar.

Bazı türküleri bütün yurtta sevilmiş ve radyo repartuvarlarına girmiştir: “Ah neyleyim gönül senin elinden”, “Elâ gözlü nazh yâri” vs.

 

Çıkıp gurbet ele boşa dolaşma 

Gel benim sözümü tut dedim gönül 

Vefasız bir yâra gidip bulaşma 

Sadık Yâra doğru git dedim gönül

 

Pehlivan ararsan nefsinle güleş 

Mecnûn gibi çık da çöllerde dolaş 

Erken kalk yörü de menzile ulaş 

Git de muradına yet dedim gönül

 

Niçin öyle gafil gafil durursun 

Bir gün olur ol huzura varırsın 

Neyin var neyin yok orda görürsün 

Ne edersen burda et dedim gönül

 

Münâfık kişinin peşine gitme 

Zikreyle dünyada günaha batma 

Aldanıp şeytana koğ kıybet etme 

Kötülüğü baştan et dedim gönül

 

Dergâhında sakın çulha dokuma 

Hayrolmadık bir ilimi okuma 

Olur olmaz yerde boşa şakıma 

Dostun bahçesinde öt dedim gönül

 

Der Ferrâhî yere ettim nazarı 

Bin bir ismi vardır Hak'tır yazarı 

Yâr seher vaktinde kurmuş pazarı 

Götür beni orada sat dedim gönül

 

***

Bu dünyayı baştan başa 

Gezem dedim gezemedim 

Başım vurdum taştan taşa 

Ezem dedim ezemedim

 

Dünya serbest serin imiş 

Hakikat yâr şirin imiş 

Aşk ummanı derin imiş 

Yüzme dedim yüzemedim

 

Gözümden döküldü ferler 

Âşık olana deli derler 

Çözülmüyor gizli sırlar 

Çözem dedim çözemedim

 

Tuttum onun yalanını 

Eder bir gün talanını 

Yalan dünya pilanını 

Çizem dedim çizemedim.

 

Yarla kurdum pazarımı 

Kayıp ettim hezarımı 

Der Ferrâhî mezarımı 

Kazam dedim kazamadım

 


ÂŞIK MEHMET YAKICI 

1879’da Konya’nın Sarnıç mahallesinde doğmuş, 25/26 Ocak 1950’de aynı evde vefat etmiştir. Babası Yakup Ağa, annesi Şerife Hanım’dır. Ailenin, hayatta kalan tek çocuğu olduğu için tahsili ve evlenmesine bilhassa dikkat edilmiştir. Mes’ûd Efendi Mektebi’nden sonra bir müddet de medreseye devam etmiştir. Evliliği, babasının ölümü, köye dönüşü ve seferberlikte askere alınması onun gençlik yıllarını alıp götürmüştür. Tekrar köye dönerse de şehir hayatı ona daha cazip gelir ve Millî Eğitim teşkilâtında müstahdem olarak çalışmaya başlar.

30 yaşında âşıklığa başlaması, ünlü âşıklarla karşılaşamaması şiirlerinin teknik usullerle örülememesinin başlıca sebepleri olarak görülebilir. Medreseden aldığı dille bölge söyleyişleri şiirlerinde bir arada görülür. Bilhassa destanlarıyla şöhret kazanmıştır.

 

UYUZ DESTANI

Uyuz derler bir illete uğradık 

Al kan ettik tırnak ile doğradık 

Zeytin yağın ilaç yaptık bağladık 

Tesir etmez hidâyet kıl İlâhî

 

Fısır fısır her taraftan kakıyor 

Bir hararet ciğerimi yakıyor 

Kaşınırken bütün âlem bakıyor 

Bu derdime dermanı ver İlâhî

 

Nasıl derttir hiç bir derde benzemez 

Perhiz eder peynir yoğurdu yemez 

Varıp bir adama hâlim şu demez 

Senden başka kimim vardır İlâhî

 

Akşam olup gidişmesi artıyor 

Kaşınırken akıl baştan fırtıyor 

Ev horantam çocuklara serpiyor 

Yakın vakit dermanın ver İlâhî

 

Evvelden bu derdi kâle almadım 

Sonradan da artacağın bilemedim 

Arayıp da dermanını bulmadım 

Derman senden hidâyet kıl İlâhî

 

Hararetten geceleri yatamam 

Uykusuzum kirpiklerimi kapamam 

Sen var iken başkasına bakamam 

Sen derdimin dermanı ol İlâhî

 

Her kula da bir çiledir verecek 

Sabredenler muradına erecek 

Cennet'âlâ’da dîdarı görecek 

Sabreyleyim de göster sen İlâhî

 

Âşık Mehmet dert ile sabırlı kul 

Sabredenler Mevlâ indinde makbul 

Elbet verir Cennet alâ'ya bir yol

İsterim dîdarın görmek İlâhî

 

KONYA GÜZELİ

Alaaddin parkın seyran ederken 

İki güzel gördüm çalgı çalıyor 

Gezip etrafını devran ederken 

Hep gelen eğlenip orda kalıyor

 

Oturmuş hanımlar yüzünü bürür 

Yukarı seyreden her yanı görür 

İskarpini sıkmış topuğun sürür 

Evinde durmayıp o da geliyor

 

İkindi olur kurulur piyase 

Satıyorlar orda tabak ve kâse 

Toplanır gelirler Ayşe Miyase 

Her gelen derdini burda buluyor

 

Efendiler beyler başlıyor keyfe 

Garsonlar getirir çayınan gayfe 

Masraf yazılır bir iki sayfa 

Sabah olunca da hasta oluyor

 

Çalarlar bahçede kanunu sazı 

Yanına oturtsa hem çifte kızı 

Gördüğüm güzeller tanımaz bizi 

Onlar düşlerime hemen gülüyor

 

Görmez idi Konya ezel ezeli 

Yüz kere söylesem ben bu gazeli 

Gürcistanı geçti Konya güzeli 

Güzel seven bunları da biliyor

 

Yukarda pervane fırlanıp döner 

Bahçenin çırası parlayıp yanar 

Çeşmeden suyunu içenler kanar 

Akıp havuzuna hemen doluyor

 

Âşık Mehmet ora bir holta yaptı 

Fırlanıp dolanıp ne hisse kaptı 

Güzeli görünce yolundan saptı 

0 güzel uğruna hemen ölüyor

 

Süleyman Bey bizi eylemiş davet 

Davetine biz de ettik icâbet 

Böyleymiş âdet ilânihayet 

Yaşasın dünyada selâmet olsun

 

İftarlık tabağı sofraya dolmuş 

Makarna çorbası çok güzel olmuş 

Üstüne pilavlı bütün et gelmiş 

Ardına suböreği hazır olsun

 

Süleyman bey'in ekmeği bize kısmet 

Konuşurum bunu ilânihayet 

Ayşe Hanım kızıyla yaptı hizmet 

Hastalık görmesin başı sağ olsun

 

Oturduk sofraya biz sekiz kişi 

Üçü de erkektir dördü de dişi 

Sağolsun bunu hazırlayan kişi 

Oturup yiyene âfiyet olsun

 

Cevizli kadayıf canıma değer 

Arkasına bamya hazırmış meğer

Pilav ve yaprak gelmeseydi eğer 

Arkasından hoşaf mahzun mu olsun

 

Davetiniz değdi gayri bir cana 

Yaşasın seni de doğuran ana 

Âşık Mehmet eder medh ile sena 

Böyle bir davetin her zaman olsun

 


ÂŞIK VEYSEL

1894’te Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğmuş, 21 Mart 1971’de aynı köyde vefat etmiştir. Soyadı Şatıroğlu’dur. Babasının adı Ahmet, annesinin adı Gülizâr’dır. Yedi yaşında gözlerini çiçek hastalığı ve kaza neticesinde kaybeder. Babasının yanma gelen âşıkların uyandırdığı ilgi ve sevgi sonunda saz çalmaya başlar. 1919’da evlenir; iki yıl sonra anne ve babasını kaybetmesi hayatinin akışı için önemli bir nokta olur.

1933’te Ahmet Kutsi Tecer’le tanışması, Köy Enstitülerinde saz hocalığı yapması, onun karanlık dünyasını aydınlatan güzel gelişmelerdir.

1965’te Türkiye Büyük Millet Meclisi Veysel’e, “Anadilimize ve Millî Birliğimize” yaptığı hizmetlerden dolayı özel bir kanunla vatanî hizmet tertibinden maaş bağlamıştır.

Şiirlerini sade bir dille söylemiştir. Pek çok şiiri bestelenmiş, radyolarda okunmuş, plak ve kaset olarak geniş kitlelere ulaştırılmıştır. Bunların çoğunda, köyüne ve insanına karşı duyduğu sevgi ve özlem dile getirilmiştir.

Güzelliğin on par'etmez 

Bu bendeki aşk olmasa 

Eğlenecek yer bulamam 

Gönlümdeki köşk olmasa

 

Tâbirin sığmaz kaleme 

Derdin dermandır yâreme 

İsmin yayılmaz âleme 

Âşıklarda meşk olmasa

 

Kim okurdu kim yazardı 

Bu düğümü kim gözerdi 

Koyun kurt ile gezerdi 

Fikir başka başk'olmasa

 

Güzel yüzün görülmezdi 

Bu aşk bende dirilmezdi

Güle kıymet verilmezdi 

Âşık ve maşuk olmasa

 

Senden aldım bu feryadı 

Bu imiş dünyanın tadı 

Anılmazdı Veysel adı 

0 sana âşık olmasa

 

***

Ben giderim adım kalır 

Dostlar beni hatırlasın 

Düğün olur bayram gelir 

Dostlar beni hatırlasın

 

Can kafeste durmaz uçar 

Dünya bir han konan göçer 

Ay dolanır yıllar geçer 

Dostlar beni hatırlasın

 

Can bedenden ayrılacak 

Tütmez baca yanmaz ocak 

Selâm olsun kucak kucak 

Dostlar beni hatırlasın

 

Ne gelsemdi ne giderdim 

Günden güne arttı derdim 

Garip kalır yerim yurdum 

Dostlar beni hatırlasın

 

Açar solar türlü çiçek 

Kimler gülmüş kim gülecek 

Murat yalan ölüm gerçek 

Dostlar beni hatırlasın

 

Gün ikindi akşam olur 

Gör ki başa neler gelir 

Veysel gider adı kalır 

Dostlar beni hatırlasın

 


BAYBURTLU HİCRÂNÎ

Asıl adı Hacı, soyadı Taştan olup 1908’de Bayburt’a bağlı Akpunus (Çamlıkoz) köyünde doğmuş, 22 Mart 1970’de Bayburt merkezinde vefat edip mahalle mezarlığına gömülmüştür. Babasının adı İlyas, annesininki ise Feruze’dir. Köy imamından öğrendiklerine özel olarak öğrendiği yeni alfabemizi de ekleyerek tahsilini tamamlamıştır. İki evliliğinden 11 çocuğu olmuştur.

1956’da yerleştiği Bayburt’ta ölünceye kadar kalmıştır. Gezdiği yakın çevrede bazı âşıklarla tanışma imkânı bulmuştur. 23 yaşında Akçaabat’a bağlı Zevana (Salıhan) köyünde işçi olarak çalışırken bir gece rüyasında bade içirirler ve aşka düşmüş olur. Bunun sonunda o coşup taşmaya başlayacaktır.

Şiirlerinde bazı kelimelere özel anlamlar yüklediği olur. Dünyevî aşka dair yazdıkları yok denecek kadar azdır.

Hakkında birkaç kitap yayımlanmıştır.

 

Dinle gitti bizden kalpteki sevinç 

Yolumuz sapada kapandı kaldı 

Nuh tûfanı gibi çok kıldım itap 

Yolumuz deryada kapandı kaldı

 

Yaz Özcan'ım bugün bir hoş da makal 

Tebrik et dostları duysunlar ahval 

Buyurulmadı yazdığımız arzuhal 

Neden Adliyede kapandı kaldı

 

Sönmez olundu bizde bu yanışanlar 

Bu gün yüz çevirdi dünkü kafadar 

Evvelâ gönlümüz gezerken süvar 

Yollarda piyade kapandı kaldı

 

Hicrânî hicret kıl eğlenme burda 

Vücudum hayatta ruhumuz şurda 

Makineler gitmez oldu Bayburt'a 

Yol Gümüşhane'de kapandı kaldı

 

Bu gün ateşime düşme pervane 

Hiç eksilmez sönmez nar vardır bende 

Erittim cismimi gör yana yana 

Bilmezler ne acep kâr vardır bende

 

Kurdum çadırımı yar otağında 

Kestirdim kolumu dost tuzağında 

Hikmet yaylasında kudret dağında 

Güneşten erimez kar vardır bende

 

Ne âlem dururmuş ne kervan gitmiş 

Ne haber alınmış ne gözler görmüş 

Ne el destelemiş ne parmak dizmiş 

Elmas diye kutlu dür vardır bende

 

Hicrânî'yem esrarımdan ne verim 

Açmaz kapısını yurduma girim 

Haki tel ipekten kurdum çadırım 

Ordu konduracak yer vardır bende

 


DAVUT SULARÎ

Asıl adı Davut Ağbaba olup 1925’te Tercan’a bağlı bir bucak olan bu günkü Çayırlı ilçesinde doğmuş,. 17 Ocak 1985’te Erzurum’da vefat etmiştir. Babası Veli Ağa, annesi Rindi Hanmvdır. Önceleri kullandığı “Kemâli” ve “Serhât Âşık” mahlaslarını terk edip “Suları” de karar kılmıştır.

17 yaşında  bade içip rüyâsındaki güzele âşık olmuştur; ancak onu bulamayacak ve başka biriyle evlenecektir. Altı çocuğundan Ahmet ve İsveçre’de yaşayan kızı Edibe saz çalıp türkü söylemektedir.

Batı Avrupa ülkeleri ile güney ve doğu komşularımızı dolaşmıştır. O, yurdumuzu da kanş karış dolaşmış ve konserler vermiştir.

Yunus Emre ve Sümmânî’nin tesirinde kalmıştır. Beyhânî ve Serdârî de onun tesirinde kalan âşıklardandır. Ali Ekber Çiçek, Belkıs Akkale gibi sanatkârlarda ise sazının ve okuyuşunun tesiri görülür.

1950-1965 yıllan arasında İstanbul Radyosu’nda “Mahallî Sanatkâr” olarak çalışmıştır. Pek çok türküsü TRT Türk Halk Müziği repertuvarına girmiştir. Bazı türküleri ise uzun yıllar dillerden düşmemiştir.

 

Tarihte bir büyük onur bıraktı 

Şimşekler misâli çaktı Atatürk 

Yurda giren düşmanların üstüne 

Bir şahin misâli aktı Atatürk

 

Güzel Ankara'yı başkent yapışı 

Kocatepe'ye şahlanıp çıkışı 

Türklüğün hükmüyle ordu akışı 

Düşmanı denize döktü Atatürk

 

Vatan toprakların geriye aldı 

Suları der Türk gençliğine kaldı 

Bütün dünya milletleri hep bildi 

Ay yıldızlı bir bayraktı Atatürk

 

 

***

Kız senin derdinden derbeder oldum 

Derd-i derunumu sor da sonra git 

Hasretinden Mecnûn misâli oldum 

Ne hale düşmüşüm gör de sonra git

 

Maşuk olan âşığını atar mı 

Gül yerinde kara çalı biter mi 

Aslan yatağında tilki yatar mı

 Gözle on ikiden vur da sonra git

 

Ağır Göl Dağında Gahmut Yaylası 

Hangi gün inersen hoştur havası 

Gel ey düzgünüm gel çektirme yası 

Sularî kuluna er de sonra git

 


EFKARÎ

Asıl adı Adem Şentürk olup 28 Haziran 1316/1900 yılında Artvin’in Ardanuç ilçesine bağlı Basa (Yolüstü) köyünde doğmuş, 15 Mayıs 1980’de Bursa’da SSK Hastanesinde vefat etmiştir. Babası Yusuf Pehlivan, annesi Sultan Hanım’dır. Medrese tahsilinden sonra gönüllü olarak askere gider. Almanya ve Tiflis’ten sonra rahatsızhğı sebebiyle yurda döner.

Efkârî, Anza ziyaretinde bade içip âşık olur; kendisine mahlası verilir. Değişik hocalardan saz ve söz dersleri ahr. O, artık, dur durak bilmeyen bir âşıktır ve dolaşmadığı yurt parçası kalmayacaktır. O, pek çok âşıkla tanışmış ve karşılaşmıştır.

Şiirlerinde her türlü konuyu bulabiliriz. Komşusunun tavuğu bile bir şiirine konu olabilmiştir. Gezileriyle ilgili manzum notlarını birkaç cilt halinde toplamıştır: Efkârî Seyahatnamesi, Konya Gezisi vs. Onun ayrıca basılı olmayan, Efkârî Dîvânı, Çorum Yaylaları, Efkârî Tefsirleri gibi eserleri de vardır.

Hakkında, ikisi Hamit Z. Koşay (1949) ve Özgen Keskin (1984) tarafından hazırlanmış üç kitap vardır.

 

Komşu kapısında düğün kurulur 

Bazı divâneler çalmadan oynar 

Efsane anlamaz zurna sesinden 

Davulsuz zurnasız bilmeden oynar

 

Sallar ensesini büker belini 

Sağa sola kırıştırır dalını 

Kara kartal gibi açar kolunu 

Eline bir mendil almadan oynar

 

Terledikçe kir kapatır gözünü 

Derler kim kaldırdı itin kızını 

Vurdukça çıkarır evin tozunu 

Bu koca divâne durmadan oynar

 

Oynar oyununu coştukça coşar 

Oturan cemaat hep ona şaşar 

Açılır başından yazması düşer 

Bu koca divâne görmeden oynar

 

Oynar oyununu nidem bitirmez 

Nasıl oyun ise sona yetirmez 

Karnı acıkmamış dahi oturmaz 

Eğer bir kalktıysa sormadan oynar

 

Kâh ileri gider kâhi de geri 

Bugün izinlidir kırmış yuları 

Efkârî medheyler divâneleri

Divâne meydanı bulmadan oynar

 


GUFRÂNÎ

Asıl adı Durmuş Ali olup 1864’te Karaman ilinin Baskışla köyünde doğmuş, Eylül 1926’da Karaman’da vefat etmiştir. Babası Ali Ağa, Annesi Fatma’dır. Tahsilini köyünde ve Karaman’da tamamlamıştır. Rüyasında “dolu” içtiğini söyler.

Dilinde, gördüğü tahsilin izleri vardır. Destanları ve taşlamaları ile tanınmıştır.

Hakkında, D. Ali Gülcan tarafından yazılmış bir kitap vardır.

 

Dinleyin efendiler bakın ağlar 

Hakk'a dua hayır dilek nerde var 

Sabaha dayanmaz oldu boğalar 

Tosun yapan cesim inek nerde var

 

Bakmıyor evlatlar atasözüne 

Sözü işlemez karısına kızına 

Hem sırtarır karşı gelir yüzüne 

Şimdi muti misl-i melek nerde var

 

Yirlerimiş hınzır dinen domuzu 

Kaldırdılar savmı guslu namazı 

Bu millete virmediler bir sözü 

Çalmalı bunlara değnek nerde var

 

Ne Köröğlu kaldı ne de at kaldı 

Ne birinden biri berhayat kaldı 

Ne kulağı dik hımarât kaldı 

Yok yüke dayanan binek nerde var

 

Kulak virin ya hu Gufranî ne dır 

Denildi ki ilmin başı sabır 

Velâkin sabrın arkası kabir 

Alın gelin kazma kürek nerde var

 


HABİB KARAASLAN

1921’de Bünyan’a bağlı Akkışla bucağının Gömürgen köyünde doğmuştur. Köyün imamı Hafız Ali’nin dokuz çocuğunun en büyüğüdür. Habib, harf inkılabına kadar üç yıl okula gider, üç yıllık yeni okulu da bitirir; daha fazlasına devam edemez.

Çobanlık ve çiftçilikte geçen günleri, başlık parası için geldiği Ankara günleri takip eder. İlk şiirini söylediğinde 18 yaşındadır. Devrin ünlü edebiyatçı ve araştırıcılarıyla, bu arada A.K. Tecer, B.K. Çağlar, V.C. Aşkun gibi adlarla tanışması, ona yeni bir yön kazandırır.

Destanları ve kahramanlık şiirleriyle tanınmıştır. Dili son derece sadedir. Basılı kitaplarının bazıları şunlardır: Destanlarım (1940), Der Karaaslan (1946), Yurt Destanı (1969).

 

İZİNDE

Gönlüm gözüm bütün güzelde kalır 

Aşk ateşi yanar âşık özünde 

Şairler ilhamı güzelden alır 

Baktıkça açılır güller yüzünde

 

Güzel kızlar olsun başımın tacı 

Şu benim hayatım zehirden acı 

Derdimin tek yerde vardır ilacı 

O da sevdiğimin kara gözünde

 

Gönüldür güzele bağlanup kalan 

Türlü belâlara başını salan 

Âşıklar içinde tek murad alan 

Âşık Karip oldu dünya yüzünde

 

Ölümden beterdir bu aşkın derdi 

Canını yârinin yoluna verdi 

Otuz iki dişin birden çektirdi 

Âşık Kerem Aslıhan'ın dizinde

 

Şu garip başımı derde koyarsın 

Yavaş sallah sonra cana kıyarsın 

Beni ağlatmaktan zevk mi duyarsın 

Yalan olmaz güzellerin sözünde

 

Der Habib Karaaslan güzele bakan 

Güzeldir aşkın canını yakan 

Ağrı dağı olsa karşıma çıkan 

Yine de giderim yarin izinde

 

FIRAT IRMAĞI

Garbi esti beyaz karlar erimiş 

Koca Fırat coşkun hızla yürümüş 

Etrafını türlü çiçek bürümüş 

Mor menekşe kokar Fırat ırmağı

 

Seni gördüm yeni arttı kederim 

Yol vermezsen böyle feryat ederim 

Ben yârımı görmek için giderim 

Aşkı beni yakar Fırat ırmağı

 

İmkân yoktur memleketi görmeğe 

Kıyamadım cana sana vermeğe 

Dizim tutmaz soyunup da girmeğe 

Gözüm sana bakar Fırat ırmağı

 

Etrafın görünmez yemyeşil çayır 

Silaya giderim sen beni gayur 

Ne oturur ne de yatar ne uyur 

Hiç durmadan akar Fırat ırmağı

 

Der Habib Karaaslan yol ver geçeyim 

Zehir olsan dahi bir tas içeyim 

Bu yıl sevdiğimle ben de göçeyim 

Yâr yaylaya çıkar Fırat ırmağı

 


İLHAMÎ

1934’te Arpaçay’a bağlı Büyük Çatma köyünde doğmuş, 3 Mayıs 1987’de İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi’nde vefat etmiştir. Mezarı Gebze’dedir. Asıl adı Hamit Demir’dir. Babası Şirali, annesi Hanife’dir. Köyünde biraz ilkokula, biraz da Kuran Kursuna devam etmiştir.

İlk şiirlerini 11-12 yaşlarında söylemiştir. Bunda, Âşık Lâtif ile gördüğü rüyanın tesiri olmuştur. Askerliğini Kore’de tamamlayıp madalya almıştır.

Son çeyrek yüzyılın en usta ve güçlü âşıklarından biridir. Atışma ve dudakdeğmezdeki gücünü bütün âşıklar kabul etmektedir. Pek çok ustanın tesirinde kalmıştır. Yetiştirdiği çırakların sayısı üçtür.

Aynı zamanda bir musannif olan İlhamî üç de hikâye tasnif etmiştir. Su-hap ile Medina Sultan, Muhammed Şah ile Narmina, Kahraman Kasım ile Pakize Sultan.

Hakkında sadece makale seviyesinde yayın yapılmıştır. Bir de, Hacettepe Üniversitesinde Nural Özmeral tarafından bitirme tezi hazırlanmıştır.

 

LAMBA

Bir keskin sirke ile pamuk fitilden 

Ateş alır almaz yanarsın lamba 

Bir turna boğazlı sürahi beldin 

Bazı elden ele dönersin lamba

 

Karanlık gecenin nazlı gelini 

Ateş verir yandırırlar dilini 

Kız, gelinler sana vurur elini 

Karanlıkta büyük hünersin lamba

 

Seni silen cilve satar naz alır 

Ak sakallı dedem gider gaz alır 

Fitil suyu emer kuvvet azalır 

Küsersin çarkına inersin lamba

 

Tatlı gecelerin sohbeti yârdan 

Sen bilirsin sönüp düşme ayardan 

Gece gündüz asılırsın duvardan 

Aşkın sohbetine kanarsın lamba

 

Âşık ilhamî'yim hayaldir sözüm 

Ötesim anlatmaya ne lüzum 

Hepsi bir çekirdek yuvarlak üzüm 

Aşkını anlatsam donarsın lamba

 

Dokuz aylık yolun yorgun yolcusu 

Her can seni görür sen de seni gör 

Bir gövde değilsin yoktan yarandın 

Mekân seni görür sen de seni gör

 

Kendini sadece bir gölge bilme 

İnsanlık sevginin kalbinden silme 

Kimseye zulmedip öldürme ölme 

Rahmân seni görür sen de seni gör

 

Yerlere bir damla dökülürse kan 

Yarın mahşer günü olur bir insan 

Gel Âşık İlhamı olma âsi can 

Zaman sem görür sen de seni gör

 


POSOFLU MÜDÂMÎ

Asıl adı Sabit Ataman olup Nisan 1918’de Pasofun Aşağına Varzına (Demirdöğen) köyünde doğmuş; 4 Kasım 1968’de aynı köyde vefat etmiştir. Palabıyıkoğullarından Kahraman Hoca ile Şerife’nin oğlu olan Sabit, küçük yaşta öksüz kalır. İlkokulu bitirir, ayrıca babasından da din dersleri alır. Henüz 15 yaşında iken imamlığa başlar. Âşık olduğu Şemsinur’la evlenemezse de onu hiçbir zaman unutamaz. Dört çocuğu vardır.

Badeli âşıktır. Aynı zamanda hikâyeler de tasnif etmiştir: Öksüz Vezir, Gül ile Ali Şir gibi. Hece ile yazdığı şiirlerinde aruzlulara göre çok daha başarılıdır. Yetişme çağının ünlü âşıklarıyla da karşılaşma fırsatım elde etmiştir. Bunlar arasında Cemal Hoca, Efkârî, Nihânî bilhassa sayılabilir.

Hakkında iki kitap ve bir bitirme tezi hazırlanmıştır.

 

GÜZELLEME

Gençlik âleminde kız seven yiğit 

Alacağın kızın soyuna bir bak 

Halı edvarını sor eyca eşit 

İmtizaç ahlâktan huyuna bir bak

 

Ömür törpüsüdür avradın horu 

Yüzünde olmalı Muhammed nuru 

Ne pek gödek olsun, ne de hündürü 

Normal kıyafette boyuna bir bak

 

Çok yiğitler hilkatinde mert olur 

Bir acuze düşer günü dert olur 

Saçları sarının huyu sert olur 

Ebrişim tellerde muyuna bir bak

 

Güzellerde cilve olur naz olur 

Pudra güzelliğin ömrü az olur 

Alık kaş küçük göz hilebaz olur 

Keman kaşların yayına bir bak

 

Şair Müdam fikrin derince ise 

Herkes kaderince karınca ise 

Otuz iki sima yerince ise 

Hazır ol düyüne toyuna bir bak

 

KOŞMA

Yirminci asırdır uyan ey dostum, 

Gafletten gözünü aç ey âdemoğlu, 

Demek ki ben kem talihten küskünüm, 

Ağını karadan seç âdemoğlu.

 

Kelli-felli olmağilen zat olmaz,

Beygiri kayırsan arap at olmaz,

Her uzun sakaldan kerâmet olmaz.

Çıkar koltuğundan haç âdemoğlu.

 

Tarzan gibi kayalardan kayarlar,

Evvel ikrar verip sonra cayarlar,

Pulun alır Hacıağa sayarlar,

Arkadan diyerler kaç âdemoğlu.

 

Şair Müdâmî her derde yaş dökülmez,

Mermerin üstüne fidan dikilmez,

Zaman şeytanın bostan ekilmez,

Yapma iblisınen maç âdemoğlu.

 


POSOFLU ZÜLÂLÎ

Asıl adı Yusuf Kökten olup 1873’te Posof un Suskap (1981’den Sonra Âşık Zülâlî) köyünde doğmuş, 18 Aralık 1959’da Emirdağ’da vefat etmiştir. Mezarı Çifteler’dedir. Şekeroğulları’ndan Abdullah'ın oğludur. Mahlasım Âşık Feryâdî, bir rivayete göre de üç pir vermiştir.

Köyündeki tahsilinden sonra bir ara Ziraat Mektebine devam etmişse de hastalanıp dönmek zorunda kalmıştır.

Daha sonra Şeki’deki Okulu bitirerek “usûl-i Cedide Muallimi” olur.

İlk eşinin ölümü üzerine yeniden evlenir. Bir kısmı küçük yaşta vefat eden yedi çocuğu olur.

Erken yaşta şiirle temasa geçer. Saz ve söz öğrenir; çevre köylerini dolaşarak bilgi ve görüşünü geliştirir. Karşılaştığı âşıklar arasında çok ünlüleri de vardır: Sümmânî vb.

Afyon’a göçmesi, orayı sevip şiirlerinde “Afyonlu Zülâlî” mahlasını kullanması onun için önemli bir başlangıçtır. O Afyon’da da memuriyetine devam edecektir. Bir ara Posofa dönerse de o, artık Afyon ve çevresinden ayrılamayacaktır; çünkü birlikte göçtükleri orada oturmaktadır.

Aruzla da şiirleri vardır. Divanları ile tanınmıştır. Tahsiline bağlı olarak dili biraz farklıdır. Destanları arasında “Şadlık destanı” çok sevilmektedir.

Hakkında iki kitap yazılmış ve bir de bitirme tezi hazırlanmıştır.

 

ÇAY

Şekerim kalmadı kahvem tükendi 

Bilmem giden hangi attara oğul 

Takatim kesildi gönlüm bunaldı 

Cebimde de yoktur on para oğul

 

Bir gün içmezsem tutar ısıtma 

Hem de bana dersin doktora gitme 

Taksirin bu diye iftira etme 

Tedbirime ara bir çare oğul

 

Fakirler bağında baykuşlar öter 

Bu nasıl zamandır gün günden beter 

Billurlar fincanlar yüz üstü yatar 

Çay takımı oldu kapkara oğul

 

Der Zülâlî tiryakilik bilindi 

Gözlerimin ışıkları silindi 

Bu sebepten semaverim delindi 

Kaynadı su döndü pınara oğul

 

AĞLASIN

Bir ah edeceğim dağa taşlara 

Aks eylesin feryadımız ağlasın 

Can ciğer dayanmaz bu ateşlere 

Evim, mülküm bünyâdımız ağlasın

 

Gelin helallaşak hoca, hacılar 

Bugün yüreğimden çıkmaz acılar 

Halalar bibiler hanım bacılar 

Dayı yeğen efrâdımız ağlasın

 

Nerde kaldı yaptığımız bu emek 

Çalışmıştım göz yaşlarım dökerek 

Lâyık mı gurbette ahım çekerek 

Ehli ahval evlâdımız ağlasın

 

Der Zülâlî yazmış takdir mukadder 

Kalk kardeşim istiyor ihtiyar peder 

Fatiha isterler mahşere kadar 

Kabr içinde ecdâdımız ağlasın

 


RECEP HIFZÎ

Asıl adı Recep olup 1893’te Kağızman’da doğmuş, ilçeyi işgal eden Ermeni çeteleri tarafından 1918’de şehit edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’i dokuz yaşında ezberlediği için de Hıfza mahlasım almıştır. Babası Ağadede, annesi Sona’dır.

1908’de evini medrese haline getirmiş, öğrenci okutmaya başlamıştır. 1911’de komşusunun, bir rivayete göre amcasının kızı Sona ile evlenir. O, daha sonra yeniden evlenecektir.

15 yaşında saza ve söze başlar. Ustası Âşık Sezâî’dir. Şeki/sicillemeleriyle tanınır. Şiirlerini sade bir dille söylemiştir.

Kadiri olan Hıfzı hakkında bir kitap hazırlanmıştır.

 

Ürkütme incitme zalimkâr avcı 

Pek yorgundur bu dağların maralı 

Yeddi yıldır avlağında gezerim 

Yeddi yerden yaralıdır yaralı

 

Hançer alıp kara bağrım keseyim 

Ah ettikçe kara kanlar kusayım 

Takdir Allâh'ındır kimden küseyim 

Kader kudretinden bahtım karalı

 

Hakikaten babında bir penâhım var 

Bize tan edene yüz bin âahim var 

Mağripten maşrika azm-i râhim var,

O yâr nerelidir ben de oralı

 

Belâlı başıma taş eksik değil 

Ağrı Dağı gibi kış eksik değil 

Gözümde kan ile yaş eksik değil 

Bu fani dünyaya vardım varalı

 

Ezelden halk olmuş nikâhlarımız 

Sevmiş birbirini ervâhlarımız 

Nedir bunda bizim günahlarımız 

Yâr benim, ben yârın eller nereli

 

Hıfzıyım didemde dildâr görünür 

Âlemi kaplamış her bâr görünür 

Her nereye bakarsam o yâr görünür 

Kendisine gönül verdim vereli

 

***

Onudur şehr-i Şubatın 

Şükür bitmiş kar çiçeği 

Nişanıdır müjdeye gelmiş 

Ezel-yaz bahar çiçeği

 

Esir olur kar altında 

Hapsolur yerler katında 

Azad olur saatında 

Her bir günün var çiçeği

 

Kar kaldı dağlar payında 

Sular çağlanır çayında

Açılır Abrel ayında 

Ağaçlarda bar çiçeği

 

Dağlar yeşile kaplanır 

Nazik ellerle toplanır 

Güzele armağan olur 

Yakasına kor çiçeği

 

Hıfzî'nin gönül güzeli 

Yaprak alttan göz süzeli 

Âşıklar sever ezeli 

Bir adı da yâr çiçeği

 


TALİB COŞKUN

Asıl adı Hacı Bektaş olup 1904’te Şarkışla’nın Tonus (Altunyayla) köyünde doğmuş, 12 Mart 1978’de Ankara’da vefat etmiştir. Babası Mustafa, annesi Meryem’dir. Okuryazarlığı vardır. Rüyasında içtiği bir bade sonucunda yıllarca peşinde koşacağı Keklik Emine’sini aramaya koyulur. Bulamayınca Zeliha ile evlenir.

Yurdumuzdaki ilk Halk Şairleri Bayramı’na katılmıştır (1931). Yurt içi ve dışında pek çok gezileri vardır.

Bir kısmı felâketleri dile getiren pek çok sayıda küçük kitapları vardır: Ankara destanı (1938), Zelzele-Seylap Destanı (2. 1944), Felek yarası (1945), Kıbrıs Destanı (1961).

Dili sadedir; şiirleri temiz duygularla, samimi bir üslupla yazılmıştır. Kendi acılarının çoğunu mısralarında bulmak mümkündür.

 

Düğünde bayramda ağır zinetle 

Bütün kınalanır eli kızların 

Halaya düzülür meşhur güzeller

Gerdandan oynuyor kolu kızların

 

Yaz gelince yeşil otlar biçilir 

Kızlar çiğdem gibi ayrı seçilir 

Tomurcuk gül ak gerdanda açılır 

Burcu burcu kokar gülü kızların

 

Kızlar kalbur olsa ben de elensem 

Kızlar pınar olsa ben serinlensem 

İpek olup ince bele dolansam 

İbrişimden olsam şalı kızların

 

Ben oynasam şu kızların yayından 

Kızlar aramıyor yiğit soyundan

Bir kız alamadım Tonus köyünden 

Köyümüzden aktı gölü kızların

 

Tâlibî der ben sözümden caymadım 

O yârin dizinde uyuyamadım 

Konuştuğum güzellere doymadım 

Baldan tatlı bana dili kızların

 

BİLARDO OYUNU

Sivas Palasında bir oyun gördüm 

Beyler bu oyuna derilir her gün 

Bilardo dediler ismini sordum 

Ortaya kurulur bu oyun her gün

 

Bilardo oyunu kimden sorulur 

Hemi para verilir hemi yorulur 

Otuz kuruştan piyasa kurulur 

Beyhude bir para verilir her gün

 

Aşağı yukarı söylenir sözler 

Birisi vuruken birisi gözler 

İkiye değmez yüreği sızlar 

Kim utulsa gönlü kırılır her gün

 

Bire vurur ikisini gözetir 

Erkek çulluk gibi boynunu uzatır 

Şimdi torluğu var sonra düzeltir 

Varır ıstakaya sarılır her gün

 

Oyuncular gelir masa başına 

Bazıları çok düşer bunun peşine 

Saat tamam oldu emek boşuna 

Der ki ağabeyim darılır her gün

 

Üç tani bilyası biri daldadır 

Sen çalış fennine işin yoldadır 

Şu beyaz toplar adam aldatır 

Beyhude bir para verilir her gün

 

Bilardo oyunu başlar sıradan 

Efendiler oynar kaçmaz paradan 

Bir yol değer bir yol geçer aradan 

Şaşırır çabalar yorulur her gün

 

Tâlip düşün hata var mı dilinde 

Rahat dur be yahu kendi halinde 

Herkesin iradesi kendi elinde 

Bu oyun senden mi sorulur her gün

 


BİBLİYOGRAFYA

  • Türker Acaroğlu—Fıtrat Ozan (Haz.), Türk Halkbilgisi ve Halk Edebiyatı Üzerine Seçme Yayınlar Kaynakçası. Ankara 1972, 152 s.
  • Türker Acaroğlu—Fıtrat Ozan (Haz.), Türk Halk Ozanları ve Destanları Kaynakçası. Folklora Doğru, 5 (47-48-49), Özel Sayı, 1978.
  • A. Kemal Akça, Sille’nin Halk Şairleri. Konya 1940, 198 s.
  • Naim Alkan, Türk Halk Edebiyatı. Ankara 1973, XVI-H296 s.
  • Alî Berat Alptekin (Haz.), Erzurumlu Emrah Bibliyografyası. Ankara 1986, 88 s.
  • Alî Berat Alptekin (Haz.), Çıldırlı Âşık Şenlik Bibliyografyası. Ankara 1989, 87 s.
  • Edİth Ambros, Candid Penstrokes/The Lyrices of Me’âlî, An Ottaman Poet of the 16th Century. Berlin 1982.
  • M. Sunullah Arisoy, Türk Halk Şiiri Antolojisi. Ankara 1985, XII+403 s.
  • Ensar Aslan, Doğu Anadolu Saz Şairleri/İkinci Kitap. Erzurum 1978, (9)+284 s.
  • İbrahİm Aslanoğlu, Divriği Şairleri. İstanbul 1961, 95+1 s.
  • İbrahİm Aslanoğlu, Sivas Halk Şairleri Bayramı. Sivas 1965, 64 s.
  • İbrahİm Aslanoğlu, Âşık Veysel. (2. b., 1. b. 1964) Sivas 1967, 58 s.
  • İbrahim Aslanoğlu, Halk Pmanndan Damlalar: Tâlibî. Sivas Folkloru, 2 (16), Mayıs 1974, 20-23.
  • İbrahİm Aslanoğlu Halk Pmanndan Damlalar: Ali İzzet Özkan. Sivas Folkloru, 2 (21), Ekim 1974, 20-22.
  • İbrahİm Aslanoğlu, Halk Pmanndan Damlalar: Serdar! Sivas Folkloru, 3 (29), Haziran 1975, 20-23.
  • İbrahİm Aslanoğlu, Halk Pmanndan Damlalar: Kusûrî. Sivas Folkloru, 6, (71), Aralık 1978, 20-22
  • Âşık Ali İzzet Ağlıyor/Şiirler. İstanbul 1965, 42 s.
  • Âşık Ferrahî/Şiir ve Türkülerinden Bir Demet. Ceyhan 1989, 57 s.
  • İsmaİl Âşikoğlu (Haz.), Âşık Şenlik. İzmir 1964, 67+1 s.
  • Vehbî Cem Aşkun, Merzifon Şairleri. Merzifon 1937, 96 s.
  • Vehbİ Cem Aşkun, Büyük Halk ve Saz Şairi Emrah. Sivas 1942, 115 s.
  • Vehbî Cem Aşkun, Büyük Halk ve Saz Şairi Ruhsatı. Sivas 1944, 166 s.
  • Vehbî Cem Aşkun, Sivas Şairleri. Sivas 1948, 408 s.
  • Vehbİ Cem Aşkun, Agâh! Türk Dili, 5 (53), Şubat 1956, 300-305.
  • Vehbî Cem Aşkun, Kusûrî. Türk Dili, 5 (49), Temmuz 1956, 673-680.
  • Vehbî Cem Aşkun, İki Emrah, Çağrı. 21 (234), Temmuz 1977, 7-11.
  • Halil Atilgan, Âşık Ferrahî/Hayatı-Şiirleri-Eserleri. Adana (1986 ?), 154. s.
  • [Nihal] Atsiz, XV. Asra Ait Bir Türkü, Halk Bilgisi Haberleri. 7 (84), 1. Teşrin 1938, 288.
  • Şaban Ayata (Der.), XIX. Yüzyılda Yaşamış Molulu Şair Mustafa Revâî’nin Hayatı ve Şiirleri. Kayseri 1969, 96+7 s.
  • Alî Baran, Ürgüplü Saz Şairi Mahfî(l 791-1853). İstanbul 1936, 43 s.
  • Z. Mahîr Baranselî, Recep Hıfzî. Kars 1865.
  • İlhan Başgöz, İzahlı Türk Halk Edebiyatı Antolojisi. (2. b. 1968). İstanbul 1956, 240 s.
  • İlhan Başgöz, Âşık Ali İzzet Özkan Yaşamı-Sanatı-Şiirleri. Ankara 1979, XV-251 s.
  • Kemal Bayrak, Âşık Zülâlî Hayatı-Şiirleri. Erzurum 1973 (Tez).
  • Mehmet Halît Bayri, Saz Şairleri Hakkında Küçük Notlar. İstanbul 1937, 154 s.
  • Mehmet Halît Bayri (Haz.), Halk Şiiri XIX. Yüzyıl. İstanbul 1956, 94 s.
  • Mehmet Halît Bayri, Halk Şiiri XX. Yüzyıl. İstanbul 1957, 80 s.
  • Mehmet Halît Bayri, Âşık Gevheri Hayatı ve Eserleri. İstanbul 1958, 208 s.
  • Akay Beşmart (Haz.), Âşık Şenlik. Ankara 1954, 40 s.
  • M. Kaya Bîlgegîl, XVIII inci Asır Saz Şairlerinden Kusûrî. İstanbul 1942, 119 s.
  • Adnan Bînyazar, Âşık Veysel (İnceleme). İstanbul 1973, 171 s.
  • Pertev N. Boratav, Halk Edebiyatı Dersleri I. Ankara 1942, 159 s.
  • Pertev Naîlî Boratav - Halîl Vedat Firatli, İzahlı Halk Şiiri Antolojisi. Ankara 1943, VII+293 s.
  • Bugünkü Anadolu Halk Şairi Ali İzzet. İstaı bul 1942, 24 s.
  • Cevdet Canbulat, Dörtdivanlı Hilmi!Hayatı ve Şiirleri. İstanbul 1963, 69 s.
  • Müjgân Cunbur (Der.) Başakların SesilTürk Halk Şairleri, Eserleri ve Hayatları. Ankara 1968, 448 s.
  • Saîme Çelîkel (Der.), Âşık Dertli Divanı. İstanbul 1943, 40 s.
  • Muhtar Yahya Dağli, Tokatlı Gedâyî/Hayatı ve Eserleri. İstanbul 1945, 148 s.
  • M. Zekî Dalboy, Sille Halk Şairleri. Konya 1935, 47 s.
  • Hîkmet Dîzdaroğlu, Yusufelili Ali Huzuri Coşkun! Hay atı-Şahsiyeti-Şiirleri. Ankara 1949, 210 s.
  • Hîkmet Dîzdaroğlu, Halk Şiirinde Türler. Ankara 1969, 148 s.
  • Hîkmet Dîzdaroğlu, Türk Saz Şiirinin Sorunları, Köz, 1 (3), Şubat 1980 2-18.
  • Hîkmet Dîzdaroğlu, İki Adaş Sazşairi/Ercisli Emrah-Erzurumlu Emrah, Türk Folkloru, 1 (11), Haziran 1980, 3-5; 1 (12), Temmuz 1980, 3-5.
  • Hîkmet Dîzdaroğlu, Türk Saz Şiirinde İlk Örnekleri. II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirilen II. Cilt!Halk Edebiyatı. Ankara 1982.
  • Şükrü Elçîn, Saz Şairlerimizden Köroğlu Hakkında. Türk Kültürü 10 (115), Mayıs 1972, 430-434.
  • Şükrü Elçîn, Saz Şairi Armutlu’nun Bir Şiiri. Türk Folklor Araştırmaları, 14 (288), Temmuz 1972, 6688.
  • Şükrü Elçîn, Şahinoğlu ve Bilinmeyen Şiirleri. Türk Kültürü, 10 (120), Ekim 1972,    1252-1259.
  • Şükrü Elçîn, Kul Piri ve Şehzade Bayezid Ağıtı. Türk Kültürü, 13 (146), Aralık 1974, 87-80.
  • Şükrü Elçîn, Viyana Mecmuası ve 15-16 ncı Asırlarda Yaşamış Halk Şairleri. Türk Kültürü, 13 (150-151-152), Nisan-Mayıs-Haziran 1975, 194-214. Şükrü Elçîn, Şâirnâmeler ve Sun’î’nin Şairnâmesi. Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı 1974. Ankara 1975, 65-68.
  • Şükrü Elçîn, Halk Şairi Deyimi Üzerine. Çağrı, 20 (226), Kasım 1976, 5-6. Şükrü Elçîn, Halk Edebiyatı Araştırmalarında Kaynaklar Meselesi ve 16 ncı Asır Ozanı Karacaoğlan. Atsız Armağanı. İstanbul 1976, 91+25.
  • Şükrü Elçîn, Öksüz Âşık’ın Bir Şiiri. Türk Kültürü, 15 (171), 1977, 153.
  • Şükrü Elçîn, “Kul” Deyimi ve “Kul” Mahlaslı Halk Şairleri. Türk Kültürü, 22 (259), Kasım 1984, 706-712.
  • İslâm Erdener (Der.) Âşık Şenlik Divanı. Kars 1960, 84 s.
  • Hasan Eren, XVII. Yüzyıl Saz Şairlerinden Kuroğlu. Türk Dili, 1 (18), Mayıs 1952, 458-459.
  • Hasan Eren, Türk Saz Şairleri Hakkında Araştırmalar. 1. Kitap, Ankara 1952, VI+107 s.
  • Hasan Eren, Gevherî’nin Yeni Bir Koşması. Türk Dili, 32 (263), Temmuz 1973,    217-270.
  • Hasan Eren, Bilinmeyen Bir Saz Şairi : “Yazıcı”. Türk Dili, 38 (264), Eylül 1973, 357-360.
  • Hasan Eren, Karacaoğlan’ın Bir Koşması Üzerine. Türk Dili, 31 (283), Nisan 1975, 262-268.
  • Hasan Eren Kul Mustafa’nın Bir Koşması Üzerine. Türk Dili, 22 (288), Eylül 1975,481-485.
  • SADETTİN Nüzhet [Ergun], Karacaoğlan. Konya 1927, 141 s. (2. b. 1933, 21 b. 1974).
  • Sadettîn Nüzhet [Ergun], Halk Şairleri. 1. Kitap İstanbul 1927, 85 s. 2. Kitap Konya 1927, 151 s.
  • Sadettîn Nüzhet [Ergun], Âşık. İstanbul 1933, 51 s.
  • Sadettîn Nüzhet [Ergun], Beşiktaşlı Gedâî. İstanbul 1933, 106 s.
  • Sadettîn Nüzhet [Ergun], Hengâmî. İstanbul 1933, 83 s.
  • Sadettîn Nüzhet [Ergun], Kâtibi İstanbul 1933, 86 s.
  • Sadettîn Nüzhet [Ergun], Kuloğlu. İstanbul 1933, 66 s.
  • Sadettîn Nüzhet [Ergun], Silleli Sururî. İstanbul 1933, 61 s.
  • Sadettîn Nüzhet Ergun, Âşık Ömer Hayatı ve Şiirleri. İstanbul 1936, 525. s. Sadettîn Nüzhet Ergun, Halk Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1938, 316 s.
  • Sadrettîn Nüzhet [Ergun] - Mehmet Ferİd [Uğur], Konya Vilâyeti Ha-kıyyat ve Harsiyyatı. Konya 1926, 347+4 s.
  • Muzaffer Ergün, Toklumenli Âşık Sait. Kırşehir 1938, 113 s.
  • Erzurumlu Şair Hicrânî ve Eserleri. Kayseri 1943, 66 s.
  • Selçuk Es, Karacaoğlan Nereli? Çağrı 18 (189), Ekim 1973, 16-19.
  • Zİyaeddİn Fahrî [Findikoğlu], Erzurum Şairleri. İstanbul 1927, 131 s.
  • Zİyaeddİn Fahrî [Findikoğlu], Bayburtlu Zihni. İstanbul 1928, (2. b. 1950).
  • Zİyaeddİn Fahrİ Findikoğlu, Bir Esirin Notlan Arasında. Halk Bilgisi Haberleri, 1 (9), 1 Temmuz 1939, 137-138. (“Ahmed Halil” takma adıyla-dır)
  • Mehmet Gökalp, Artvin Saz Şairleri. İstanbul (1988 ?), 231 s.
  • İsmet Gözpinar (Haz.), En Güzel Örnekleriyle Halk Şiiri Çeşitleri. Ankara 1966, 112 s.
  • Faruk Riza Güloğlu, Seyranî. İstanbul 1941, 62 s.
  • Faruk Riza Güloğlu, Karacaoğlan. İstanbul 1942, 62 s.
  • Eflâtun Cem Güney, Halk Şiiri Antolojisi (2. bs.) 1950, İstanbul 1947, 167 s.
  • Eflâtun Cem Güney, - Çetİn Eflâtun Güney (Haz.), Âşık Ruhsatı Hayatı ve şiirleri. İstanbul 1953, 240 s.
  • Eflâtun Cem Güney - Çetİn Eflâtun Güney (Haz.), Âşık Meslekî Hayatı ve Şiirleri. İstanbul 1953, 96 s.
  • Efâtun Cem Güney - Çetİn Eflâtun Güney (Haz.), Âşık Kâmili Hayatı ve Şiirleri. İstanbul 1954, 64 s.
  • Eflâtun Cem Güney - Çetİn Eflâtun Güney (Haz.), Erzurumlu Emrah Hayatı ve Şiirleri. İstanbul 1958, 143. s.
  • Eflâtun Cem Güney, Folklor ve Halk Edebiyatı. İstanbul 1971, VII+309 s.
  • Kemal Gürpinar, Deliktaşlı Münhaci Hayatı ve Eserleri. Sivas 1939, 68 s.
  • Feyzi Halici, Âşık Şem’î ve Bilinmeyen Şiirleri. Çağn, 20 (227), Aralık 1976, 10-14.
  • Feyzi Halici, Rüstem Alyansoğlu İçin. Çağrı 26 (293), Haziran 1982, 17-18.
  • Feyzi Halici, Âşık İlhami Demir’in Ardından. Türk Edebiyatı, 164, Haziran 1987, 12-13.
  • Mehdi Halici - Mesut Doğu, Türk Halk Şiirinin Altın Kitabı. Konya 1970, 78 s.
  • Salİm Haslak (Haz.), Halk Ozanı Bayburtlu Celâli. Ankara 1963, VI+151 s.
  • Mevlüt Işik, Âşık Müdamî. Ankara (1979 ?), 80 s.
  • İshak Refet [Işitman], Karacaoğlan. Ankara 1933, 96 s.
  • Habib Karaaslan, Yurt destanı. (2. b., t- b. 1989), Ankara 1970, 80 s.
  • Mehmet Kardeş, Meşhur S az Şairi Âşık Sümmanî/Hayatı ve Şiirleri. İstanbul 1963, XV+136 s.
  • Mehmet Kardeş, (Haz.), Sümmani Bibliyografyası. Ankara 1982, 32 s.
  • Hasan Kartari, Doğu Anadolu’da Âşık Edebiyatının Esasları. Ankara 1977, 111 s.
  • Süleyman Kazmaz, Çıldırlı Âşık îlyas Anlatıyor. Ankara 1946, 40 s.
  • İbrahİm Aczi Kendİ, KonyalıÂşık Şem’i Konuşuyor. Konya 1951, 194 s.
  • Özgen Keskİn, Türk Saz Şairliği ve Ardanuçlu Efkârî. Bursa 1984, 153 s.
  • Zİya Kiliçözlü, Hatay Halk Şiirleri. İstanbul 1948, 58 s.
  • M. Fahrettİn Çelİk [Kirzioğlu], Tanıyabildiğimiz Karslı Eski Bir Âşıkımız: Altı Yıl Önce Yaşamış Olan Baykan. Doğuş, 6 (47), Sonteşrin 1937.
  • M. Fahrettİn Kirzioğlu, Köroğlu’nun Çağı ve Silahlar Destanı. Türk Dili, 13 (151), Nisan 1964, 408-410.
  • Mehmet F. Karsakli [Kirzioğlu], XX. Yüzyılın En Coşkun Halk Şairlerimizden: Kağızmanlı Hıfzı (1893-1918). Türk Dili 13 (155), Ağustos 1964, 815-817.
  • Budak Kirzioğlu, Âşık Müdâmî’nin Şairliği. Erzurum 1970 (tez).
  • Vasfİ Mahİr Kocatürk, Şiir Defteri. Ankara 1954, 248 s.
  • Vasfİ Mahİr Kocatürk (Haz.), Saz Şiiri Antolojisi. Ankara 1963, 544 s.
  • Hamİt Z. Koşay, Susmuş Saz. Ankara 1949, 52 s.
  • M. Sabrİ Koz, XVII. y.y. Şairlerinden Yazıcı Üstüne. Sivas Folkloru. 6 (70), Kasım 1978, 15-17.
  • Erdoğan Kökten (Der.), Zülali’den Parçalar. Akşehir 1953. 79 s.
  • Mehmed Fuad [Köprülü], XIX Asır Saz Şairlerinden Erzurumlu Emrah. İstanbul 1929, 38 s.
  • Mehmed Fuad [Köprülü], XVII. Asır Saz Şairlerinden Gevheri. İstanbul 1929, 99 s.
  • Mehmed Fuad [Köprülü], XVI. Asır Sonuna Kadar Türk Saz Şairleri. İstanbul 1930, 69 s.
  • Mehmed Fuad [Köprülü], XVII. Asır Saz Şairlerinden Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikayesi. İsanbul 1930, 73 s.
  • Mehmed Fuad [Köprülü], Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi. İstanbul 1935.
  • Mehmed Fuad Köprülü, XVI. Asır Saz Şairleri. İstanbul 1940, 64 s.
  • Mehmed Fuad Köprülü, XVIII. Asır Saz Şairleri. İstanbul 1940, s. 67-128.
  • Mehmed Fuad Köprülü, Gevheri. İstanbul 1939, s. 131-192.
  • Mehmed Fuad Köprülü, Âşık Ömer. İstanbul 1940, s. 195-256.
  • Mehmed Fuad Köprülü, Karacaoğlan. İstanbul 1940, s. 259-320.
  • Mehmed Fuad Köprülü, XVII. Asır Saz Şairleri. İstanbul 1940, s. VIII+323-446.
  • Mehmed Fuad Köprülü, XIX. Asır Saz Şairleri. İsanbul 1940, s. 451-576.
  • Mehmed Fuad Köprülü, Erzurumlu Emrah. İstanbul 1940, s. 579-640.
  • Mehmed Fuad Köprülü, Âşık Dertli. İstanbul 1940, s. 643-704.
  • Mehmed Fuad Köprülü, XX. Asır Saz Şairleri. İstanbul 1940, s. 707-768.
  • Köz. Erzurum I. Geleneksel Âşıklar Şenliği Özel Sayısı 1 (1), Ağustos 1979.
  • Köz. II. Geleneksel Âşıklar Şenliği Özel Sayısı. 1 (4), Mayıs 1980.
  • Köz. Narman III. Sümmanî Şenlikleri Özel Sayısı. 1 (2), Kasım 1979.
  • Tahİr Kutsİ Makal, Sahte Ozanlar/Âşık İhsanî ve Ali İzzet’in İç Yüzü. İstanbul 1969, 63. s.
  • Tahír Kutsi Makal, Türk Halk Şiiri. İstanbul 1975, 191 s.
  • Tahîr Kutsi Makal, Âşıklar Şöleni. İstanbul 1977, 165 s.
  • Berna Moran, Batı Dillerine Çevrilen İlk Türk Şiiri. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 16, 1 Ekim 1988, 35-40.
  • Rauf Mutluay, Türk Halk Şiiri Antolojisi (Düz.). İstanbul 1972, 258 s.
  • İrfan Ünver Nasrattinoğlu, Posoflu Âşık Zülâlî. Ankara 1987, 227 s.
  • İrfan Ünver Nasrattinoğlu, Âşıklık Geleneğinin Bütün Gereklerini Yerine Getirebilen Fırat Havzalı Âşık Davut Sulan. Fırat Havzası II. Folklor ve Etnografya Sempozyumu/5-7Kasım 1987Elâzığ. Ankara 1989, 207-223. Yaşar Nabİ Nayir (Haz.), Başlangıcından Bugüne Türk Şiiri. İstanbul 1968, 407 s.
  • Ümit Yaşar Oğuzcan (Der.), Âşık Veysel/Hayatı-Şiirleri Hakkında Yazılanlar. İstanbul 1972, X+150 s.
  • Hâşİm Nezİhî Okay, Âşık Sümmânî. İstanbul 1934, 32 s.
  • Hâşim Nezİhî Okay, Saz Şairi Âşık Sümmânî Hayatı ve Şiirleri. (2. b. 1958) İstanbul 1948, 104 s.
  • Hâşim Nezİhî Okay, Seyranı. İstanbul 1953, 286 s.
  • Hâşİm Nezİhî Okay (Haz.), Bolulu Dertli Divanı Hayatı ve Şiirleri. İstanbul 1954,    112 s.
  • Hâşim Nezİhî Okay (Haz.), Dadaloğlu Hayatı ve Deyişleri. Ankara 1959, 64 s.
  • Hâşim Nezİhî Okay, Köroğlu ve Dadaloğlu. İstanbul 1970, 159 s.
  • Ahmet Talât [Onay] Halk Şiirlerinin Şekil ve Nevî. İstanbul 1928, 166 s.
  • Ahmet Talât [Onay], Âşık Dertli/Hayatı-Divanı. Bolu 1928.
  • Ahmet Talât [Onay], Çankırı Şairleri 2. cilt, Çankın 1931, 378+392 s.
  • Ahmet Talât [Onay], Âşık Tokatlı Nuri. Çankın 1933, 318 s.
  • M. zekİ Oral, Niğdeli Şair ve Âşıklardan Ortaköylü Âşık Tahirî. Ankara1955,    105-2 s.
  • Cenap Ozankaya (Haz.), Kırk Halk Şairi/Hayatları ve Eserleri. İstanbul 1960, 195 s.
  • M. Oğuz Öcal, İlhamî Demir (1932-1987). Türk Folkloru Araştırmaları. Ankara 1981 (1), 1988, 129-131.
  • Ethem Önür, Âşık Ali İzzet Özkan Kıbrıs Adasında Neler Görmüş. Ankara 1953, 63+1 s.
  • M. Adil Özder, Doğu İllerimizde Âşık Karşılaşmaları/1. Kitap, Bursa 1965, 84 s.
  • Kutlu Özen, Halk Şairi Tâlibî Coşkun. Sivas Folkloru. 1, 4 (43), Ağustos 1976, 11-14; II, 4 (44), Eylül 1976, 22-24; III, 4 (45), Ekim 1976, 24-27; IV, 4 (46), Kasım 1976, 17-19; V, 4 (47), Aralık 1976, 21-23.
  • Âşik Alî İzzet Özkan, Sürmeli. İstanbul 1966, 32 s.
  • Âşik Ali İzzet Özkan, Kırkambar. İstanbul 1974, 62 s.
  • H. Cahit Öztelli, Zileli Şairler. Samsun 1944, 14 s.
  • Cahİt Öztelli (Haz.), Karacaoğlan Hayatı-Sanatı-Şiirleri. İstanbul 1952, 119 s.
  • Cahit Öztelli (Haz.), Dertli-Seyranî Hayatı-Sanatı-Şiirleri. İstanbul 1953, 108-3 s.
  • Cahit Öztelli (Haz.), Köroğlu ve Dadaloğlu Hayatı-Sanatı-Şiirleri, İstanbul 1954, 119 s.
  • Cahit Öztelli, (Haz.), Halk Şiiri XIV.-XVII. Yüzyıllar. İstanbul 1955, 128 s.
  • Cahit Öztelli (Haz.), Halk Şiiri XVIII. Yüzyıl. İstanbul 1955, 110 s.
  • Cahİt Öztelli, Kul Oğlu. Türk Dili, 6 (61), Ekim 1956, 34-37.
  • H. Cahit Öztelli, Gevherî’nin Hayatı İle İlgili İki Koşması. Türk Folklor Araştırmaları, 10 (199), Şubat 1966, 3992-3993.
  • H. Cahit Öztelli, Ressam Levnî Üzerine Yeni Bilgiler. Türk Dili, 15 (176), Mayıs 1966, 509-512.
  • Cahit Öztelli, Günümüz Halk Ozanlarından Birisi Ali İzzet. Türk Dili, 16 (190), Temmuz 1967, 820-823.
  • H. Cahit Öztelli, Yeni Bilgilerle Köroğlu. Türk Dili, 19 (209), Şubat 1969, 675-680.
  • H. Cahit Öztelli, 17. Yüzyıl Âşıklanndan Şahinoğlu. Türk Folklor Araştırmaları, 12 (238), Mayıs 1969, 5277-5279.
  • H. Cahit Öztelli, Ali Ufkî, Karacaoğlan ve İstanbul. Türk Folklor Araştırmaları, 12 (239), Haziran 1969, 5308-5310.
  • H. Cahİt Öztelli, 16. Yüzyılda Karacaoğlan, Türk Folklor Araştırmaları, 12 (242), Eylül 1969, 5387-5388.
  • Cahit Öztelli, (Haz.), Karacaoğlan/Bütün Şiirleri. İstanbul 1970, 374 s.
  • H. Cahit Öztelli, Ressam-Şair Levni Türk Folklor Araştırmaları, 13 (263), Haziran 1971, 5995-5999.
  • Cahit Öztelli, On Dokuzuncu Yüzyıl Ozanı Deli Boran. Türk Dili, 30 (278), Kasım 1974, 908-910.
  • H. Cahit Öztelli, Erzurumlu Emrah’a Mal Edilen Şiirler. Folklor Araştırmaları Kurumu Yıllığı. Ankara 1975, 44-76.
  • H. Cahit Öztelli, Uyan Padişahım. İstanbul 1976.
  • H. Cahit Öztelli, Ercişli Emrah Üzerine Çalışmalar. Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı 1976. Ankara 1977 161-190.
  • Kadri Özyalçin, Deliktaşh RuhsatîHayatı ve Eserleri. Sivas 1936, XV+229.
  • Kadrİ Özyalçin - Kemal Gürpinar, Şarkışlalı Serdarî. Sivas 1938, 89 s.
  • Süleyman Tevfİk Özzorluoğlu, Âşık Ömer Divanı, İstanbul 1932, 90 s.
  • Alî Püsküloğlu, Türk Halk Şiiri Antolojisi, Ankara 1975, 572 s.
  • Lyubinka Rajkovİç, Saz Şairi Yazıcı’mn Bilinmeyen İki Şiiri. Sivas Folkloru, 29 (269), Şubat, 429-430.
  • Saim Sakaoğlu, Ölümünün Üçüncü Yılında Âşık Hicrânî. Türk Folklor Araştırmaları, 15 (291), Temmuz 1969, 5344-5345.
  • Saîm Sakaoğlu, Ferrahî’yi de Kaybettik. Türk Folklor Araştırmaları, 12 (240), Temmuz 1969, 5344-5345.
  • Saîm Sakaoğlu, Karacaoğlan’da Halk Kültürü. Türk Kültürü, 16 (187), Mayıs 1978, 415-423.
  • Saîm Sakaoğlu, Köroğlu’nun Şiirlerinde Benzetmeler. Köroğlu Semineri Bildirileri. Ankara 1983, 71-81.
  • Saİm Sakaoğlu, Âşık Edebiyatında Mısra Değişiklikleri ve Seyrânî’nin Şiirlerinden Örnekler. Türk Dili, 49 (397), Ocak 1985, 44-59.
  • Saîm Sakaoğlu, Konyalı Âşık Mehmet Yakıcı I. Halk Kültürü, 2, 1985, 65-81.
  • Saîm Sakaoğlu, Karacaoğlan’ın Türkçesi. Türk Dili, 50 (405), Eylül 1985, 94-110.
  • Saîm Sakaoğlu, Karacaoğlan’da Sanat Endişesi. Türk Kültürü, 24 (279), Temmuz 1986, 448-452.
  • Saİm Sakaoğlu, Konyalı Mehmet Yakıcı ve 1928 Yılı Kıtlık Destanı. Erciyes, 9 (106), Ekim 1986, 8-9.
  • Saîm Sakaoğlu, Dadaloğlu. Ankara 1986, 159 s.
  • Saİm Sakaoğlu, Ozan, Âşık, Saz Şairi ve Halk Şairi Kavramlan Üzerine. III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri I Genel Konular, Ankara 1986, 247-251.
  • Saİm Sakaoğlu, Türk Saz Şiiri Tarihini Yazmak Neden Zordur. Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1 (2), 15 Şubat 1987, 42-44.
  • Saİm Sakaoğlu, Can Sağ İken Yurt Vermeyen Âşık : Çıldırlı Şenlik. Türk Yurdu, 8 (5), Haziran 1987, 24-26.
  • Saİm Sakaoğlu, Başlangıcından Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri. 4. Cilt, İstanbul 1986, 369-405, 6. cilt, İstanbul 1987, 77-117, 7. cilt, İstanbul 1987, 321-272, 9. cilt, İstanbul 1988, 215-265. (İlgili sayfalarda 16, 17, 18 ve 19. Yüzyıl Saz Şiiri anlatılmıştır).
  • Saim Sakaoğlu, Ercişli Emrah. Ankara 1987, VI+175 s.
  • Saim Sakaoğlu, Karacaoğlan’ın Edebiyatımızdaki Yeri. Mehmet Kaplan İçin. Ankara 1988, 2Ol-210.
  • Saim Sakaoğlu, Bayburtlu Zihnî Halk Şairi midir? Türk Kültürü Araştırmaları 26 (1), Ankara 1988, 141-145.
  • Saim Sakaoğlu, Bayburtlu Zihni. İstanbul 1988, IX+187 s.
  • Saim Sakaoğlu - Ali Berat Alptekİn, Dadaloğlu Bibliyoğrafyası. Ankara 1988, 77 s.
  • Yurdanur Sakaoğlu, İslamiyet’in Kabulünden Sonraki İlk Halk Şiirleri. Halk Kültürü, 2, 1984, 93-105.
  • Sabri Özcan San, Âşık Hicrânî. Ankara 1987., 8+278 s.
  • Alİ Saraçoğlu, Kısa Notlarla Ercişli Emrah. Türk Dili, 4 (43), Nisan 1955, 418-428.
  • Abdullah Satoğlu, Başlangıçtan Bugüne Kadar Kayseri Şairleri. Kayseri 1962, 143 s.
  • Ahmet Adnan Saygun, Karacaoğlan. Ankara 1952, XLIII+50 s.
  • Seçme Halk Şiirleri. Ankara 1928, 31 s.
  • Nejat Sefercİoğlu (Haz.), Karacaoğlan Bibliyografyası. Ankara 1981, 64 s.
  • Nejat Sefercİoğlu - Aydin Kuran, Âşık Veysel Bibliyografyası/Ölümünün 10. Yıldönümü Dolayısıyle. Ankara 1983, 52 s.
  • Refik Ahmet Sevengİl, Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri. İstanbul 1965, 427 s.
  • Refik Ahmet Sevengİl, Çağımızın Halk Şairleri. İstanbul 1967, 349 s.
  • Sivas Folkloru. Âşık Veysel Özel Sayısı. 1 (4), Mayıs 1973.
  • Sivas Folkloru. Talibi Coşkun Özel Sayısı. 4 (43), Ağustos 1976.
  • Mehmet Solmaz (Haz.), Gaziantep Şiirleri Antolojisi. 1. Cilt. Gaziantep 1964, 100 s.
  • Salih Şahİn, Ozanlık Gelenekleri ve Doğulu Saz Şairleri. Ankara (1984 ?), 394 s.
  • Âşik Veysel Şatiroğlu, Sazımdan Sesler. Ankara 1949, 32 s.
  • Âşik Veysel Şatiroğlu, Dostlar Beni Hatırlasın (Düz. Ümit Yaşar Oğuzcan). Ankara 1970, 302 s. (1972, 1973. vd.)
  • Nail Tan - Hayrettİn İvgİn, Âşık Tahirî Bibliyografyası. Ankara 1983, 32 s.
  • Fevziye Abdullah Tansel, XVII. Asır Sazşairlerinden Üsküdar! Ülkü, 8 (44), Ekim 1936, 119-24.
  • Fevziye Abdullah Tansel, XVII. Asır Sazşâirlerinden Kâtibi Hakkında Notlar. Ülkü, 8 (47), Ocak 1937, 351-56.
  • Fevziye Abdullah Tansel, XVII. Asır Sazşâirlerinden Karacaoğlan Hakkında Tenkidli Bir Bibliyografya ve Şairin Neşredilmemiş Bir Şiiri. Ülkü, 15 (85), Mart 1940, 88-96.
  • Fevzİye Abdullah Tansel, XVII. Asır Sazşâirlerinden Koroğlu. Ülkü, 16 (95), Ocak 1941, 441-44.
  • Fevzİye Abdullah Tansel, Dadaloğlu Hakkında Tenkidli Bir Bibliyografya ve Yeni Bir Eser. Ülkü, 17 (100) Haziran 1941, 381-84.
  • Fevzİye Abdullah Tansel, XVII. Asır Sazşâirleri Hakkında Notlar: I - BursalI Halil ve Bilinmeyen Bir Şiiri; II - Şahin’in Bilinmeyen Bir Şiiri; III -Safâyi’nin Bilinmeyen Bir Şiiri, Türk Kültürü, 1 (65), Mart 1968, 281-88.
  • Fevzİye Abdullah Tansel, Şâhin’in Bir Türküsü. Kubbealtı Akademi Mecmuası. 1 (1), Ocak 1972, 32-36.
  • Fevzİye Abdullah Tansel, Kâtibi, XVII. Asır Sazşairi. Türk Ansiklopedisi, 21 (167. Fasikül), 1974, 402-403.
  • Fevzİye Abdullah Tansel, Köroğlu. Türk Ansiklopedisi, 22 (172. Fasikül) 1974, 230-31.
  • Ahmet Kutsİ Tecer, Halk Şairleri. Sivas 1932, 16 s.
  • Ahmet Kutsİ Tecer, Karacaoğlan’a Yeni Bir Bakış I, İstanbul, 1 (10), Ağustos 1954 6-9. 50; II 1 (12), Ekim 1954, 7-8. 52; III 1 (14), Aralık 1954, 8-11
  • Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri Özel Sayısı)

SON EKLENENLER

Üye Girişi