Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 

Toplumcu Gerçekçiler:

"Toplumcu Gerçekçi Edebiyat" tabiri, çoğunlukla materyalist dünya görüşünün üzerinde temellendirilmiş ve daha sonra bu edebi hareketin ideolojik arka planı Marksist ideolojiyle şekillendirilmiştir. Ancak dönüşüm gerçekleşene kadar toplumcu gerçekçi birçok sanatkârın şiire Kemalist ideolojinin belirlediği "halk­çılık" ve "köycülük" kavramları ve daha sonra buna eklemlenen "hümanist" dü­şünce çerçevesinde baktığını söyleyebiliriz.

Ahmet Oktay, öncü toplumcuların, dönemin baskıcı tutumu nedeniyle sahte bir kimlikle konuşma ihtiyacı duyduklarını ve bunun "hareketi ister istemez egemen ideolojinin kendi söylemine eklemlenebileceğini varsaydığı kavram ve izlekleriyle ortakyaşarlığa (symbios) sürükle(diğini)" (Oktay 1993: 70-71) vurgular.

Hasan Bülent Kahraman ise, "Kemalist ve Marksist terminolojide 'sanayileş­mek, kentleşmek, halka ve üretime yönelmek' vb. gibi birbirinin benzeri olan bir hayli kavramsal ve ideolojik yakınlıklar vardır." (Kahraman 200,51) diyerek ko­nuya bir başka açıdan yaklaşır.

<!--[if !supportLists]-->a)    <!--[endif]-->Tespitlerin her ikisinde de doğruluk payı vardır. Ancak anılan tarihlerde adı ge­çen toplumcu gerçekçilerin Marksist dünya görüşüne mensup oldukları da bir başka vakıadır. Bu yaklaşımların dışında Hasan Bülent Kahraman, 1934 yılında Moskova'da yapılan "Yazarlar Birliği Kongresinde" Maksim Gorki'nin toplumcu gerçekçiliğin kaynaklarıyla ilgili dile getirdiği düşüncelerini aşağıdaki şekilde sı­ralayarak; Toplumcu gerçeklik daha önceki eleştirel gerçeklikten farklı olarak progmatik bir edebiyattır ve bir tezi vardır.

Bu edebiyatta insanı belirleyen en temel öğe kollektivizmdir: 'Sosyalist bireysellik ancak kollektif emek içinde gelişebilir.'

Toplumcu gerçekçi edebiyatta iyimser bir bakış açısı egemendir: 'Yaşam eylemdir ve yaratmaktır. Yeryüzünde yaşayan insanın ulaşacağı en son amaç yeryüzünde yaşamak mutluluğudur.'

Bu edebiyat eğitsel bir işlevle yüklüdür: Sosyalist bireyselliğin geliştirilmi­şi bu edebiyatın ana amacıdır.  (Kahraman 2000,51) başlangıçta Türkiye'deki toplumcu gerçekçilerin bu epistemolojiden epeyce uzakta veya habersiz olduklarını belirtir. Bilgi kaynaklarını saptayamamış ve bir önceki dönemi bütünüyle yadsıyarak şimdisini yeniden kurmaya çalışan bir toplum için bu hüküm doğrudur. Bütün bunlara rağmen hareketin genel çizgisine bakarsak Türkiye'deki toplumcu gerçekçi sanat anlayışını Marksist bir zeminde ele almak mecburiyeti vardır.

Bu edebi anlayışın eksenini, sanatın ana konusu olarak ele alınan "İnsan toplum ve onun üretim ilişkileri" oluşturur. Sanatı, her türlü dinsel ve törensel bağdan kopararak bireysel varoluş biçimi olarak algılar. Ancak bireyin bu anlamlı eylemindeki en belirleyici rolü, "toplum"a verilir. Sanatkâr, "topluma ruh mühendisi" olarak algılanır. Bu nedenle sanattaki ilk toplumcu dalga, yönetici azınlıkla büyük çoğunluk arasındaki çelişkileri, devrimci bir söylem biçimi geliştirerek dillendirir.

Beşir Fuat, Hoca Tahsin Efendi, Abdullah Cevdet, Nazım Hikmet ve Ercüment Behzat Lav gibi isimleri bu edebi anlayışın öncüleri olarak sayabiliriz. 1940'lara doğru kurucuları arasında Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör komünizmle örgütsel düzeyde bağ kurmuş "Kadro" dergisi yazarlarını da unutmamak gerekir.

(Dr. Ramazan Korkmaz, Dr. Tank Özcan, Yeni Türk Edebiyatı El Kitokh

Grafiker Yay., Ank. 2007

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi