Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 

Servet-i Fünûn Döneminde roman ve hikâyenin genel özellikleri:

  • Tanzimat döneminde edebiyatımıza giren hikaye ve roman türü bu dönemde bir denemeden ibarettir.
  • Bu dönemde eser veren sanatçılar A.M.Efendi, N.Kemal, Sami Paşazade Sezai, R.M.Ekrem, N.Nazım, Ş.Sami gibi sanatçılardır. Bunların eserlerinde geçmişin izleri görülmektedir.
  • Topluluğun romancıları N.Kemal ve A.M.Efendi’den etkilenmiştir. Ancak bu dönemde romantizm yerine realizm etkili olmuştur.
  • Hikayelerde halka yaklaşan dil romanlarda  ağırlaşır ve halktan uzaklaşır.
  • Romanlarda İstanbul’un aydın yaşamı saray ve konak hayatı işlenmiştir.
  • Romanlarda çarpık ilişkiler konu edinilmiştir.
  • Romanlar mutlu başlar ayrılık ve ölümle biter.
  • Kuşak çatışması bu dönemde iyice derinleşir.
  • Roman kişileri hasta, bunalımlı  ve karamsardır
  • En güçlü romancılar H.Ziya ve M. Rauf’tur.
  • Hikâye ve roman, teknik yönünden geliştirilerek edebî bir çizgiye ulaştırılmıştır. Batılı anlamda ilk roman örnekleri bu dönemde ortaya konmuştur.
  • Servet-i Fünûn Edebiyatında şiirde olduğu gibi romanda da, devrin siyasal baskıları nedeniyle sosyal konulardan uzak durulmuştur. Yazarlar, konularını genellikle İstanbul’da geçen olaylardan, kahramanlarını ise aydınların arasından seçmişlerdir. Romanda daha çok, hayali ve yapmacık konular ele alınmıştır. Hikâyede ise yer yer halkın sorunlarına yer verildiği görülür.
  • Hikâye ve romanda “hayal kırıklığı, üzüntü, marazî duygulanmalar, başarısız aşklar” en çok işlenen konular arasındadır.
  • Servet-i Fünûncuların romanlarıyla hikâyeleri genellikle realist ve natüralist bir özellik taşır. İlk başlarda " romantizmin etkisi görülse de romantizm, yerini zamanla realizm ve natüralizme bırakır. Realizme geçişle birlikte hayalin yerini gözlemler alır. Betimlemeler, genellikle gözleme dayalıdır ve nesneldir.
  • Romanlarda kadın kahramanlar, erkek kahramanlar kadar önem kazanmıştır. Yazarlar, kahraman olarak seçtikleri kadın tiplerini ayrıntılı olarak tasvir ve tahlil etmişlerdir. Tanzimat romancılığında cariye, halayık vb. tiplerle karşımıza çıkan kadın, Edebiyat-ı Cedîde romanında gerçeğe daha yakındır.
  • Bu dönem romanlarında düşünen, varlığını kişiliğiyle duyuran güçlü kadın tipleriyle karşılaşırız.
  • Servet-i Fünûn hikâyelerindeki halka yaklaşan doğal dil, romanlarda ağırlaşır ve halktan uzaklaşır. Mutlu bir azınlık dili olur. Romanlarda söz sanatlarıyla yüklü, ağır bir dil kullanılır. Cümleler, Fransızca cümle yapısına uygundur. Özellikle “ve” bağlacından yararlanılarak cümleler iyice uzatılır. Bu da anlaşılmayı zorlaştırır.
  • Roman tekniği sağlamdır. Romancı, eserinde kişiliğini gizler. Konu dışı bilgilere yer verilmemiş, gereksiz betimlemelere başvurulmamıştır.

 

HİKAYE ve ROMAN

  • Teknik bakımından Batılı anlamda hikaye ve roman ilk örneklerini Servet-i Fünun döneminde verir.
  • Bu dönemde teknik yönü sağlam hikayeler verilmiştir.
  • Hikayelerde etkili olan akım realizm ve natüralizmdir.
  • Tanzimat ed. hikayelerinden olan teknik kusur ve sosyal amaç bu dönem hikayelerinde görülmez
  • Bu dönemin bu alanda en önemli yazarları Halit Ziya Uşaklıgil ve Mehmet Rauf’tur.
  • H.Z.Uşaklıgil, yalnız bu dönemin değil Türk edebiyatının da en önemli roman yazarlarındandır
  • Romanlarında daha çok aydın kişileri ve İstanbul çevresini işleyen yazar hikayelerinde Anadolu ve köy yaşamına da eğilir. Bu durum Servet-i Fünun edebiyatının genel özelliklerinden biridir.
  • Bu dönemde Tanzimat romanında olduğu gibi mekan İstanbul’dur.
  • H.Ziya gözleme dayalı betimlemeleri olayları süslemek için değil olay ve kişileri daha iyi anlatmak için kullanır.
  • Çevresinde gördüğü kişilerden yararlanır.
  • Kişileri ruhi özellikleriyle anlatmaya özen gösterir.
  • Edebiyat tarihçilerinden bazıları H.Ziya’ya “romanın babası” demişler.
  • Halit Ziya’nın eserlerinden dil sağlam bir yapı kurma isteğinden dolayı biraz ağırdır. Daha sonraki yıllarında bir kısım eserlerini kendisi sadeleştirmiştir.
  • Realizm ve natüralizmin etkisinde eserlerini yazmıştır.
  • Çevirileri de olan yazar edebiyatımızda ilk mensur şiir örneklerini vermiştir.
  • “Anı” türüne edebi bir nitelik kazandırmıştır.
  • “Kırk Yıl” anı kitabıdır

 

Mai ve Siyah Özeti:

Ahmet Cemil Mülkiye’de okur. Babası öldüğü için annesi ve kızkardeşine o bakar. Akşamları, okuldan sonra, kitapçılara polisiye hikayeler çevirir. Aslında edebiyatı sever, bu tür işler onu açmaz. Ama geçinebilmek için çalışmak zorundadır.

Ayrıca, zengin aile çocuklarına özel dersler verir. Onların türlü kaprisleri, şımarık tavırları kendisini sıkar. Çaresizlik içinde kıvranır. Arkadaşları, Mir’at-ı Şuun gazetesine başvurmasını öğütlerler. Gazeteye bir roman çeviricisi aranmaktadır. Ahmet Cemil işe başlar, durumu biraz düzelir. Bu arada Mülkiye sınavlarına da girerek okulu bitirir. Amacı edebiyat alanında üne ermektir. Bunun için, boş zamanlarında özenle bir esere çalışır. Tatlı hülyalar kurar.

Gazetenin başyazarı Ali Şekip ile okuldan arkadaşı Hüseyin Nazmi, onun en sevdiği kişilerdir. Ahmet Cemil Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’yı bir kez görmüş ve gönlünü kaptırmıştır.

Bir gün gazetenin sahibi ölür. Yerine oğlu Vehbi Efendi geçer. Ahmet Cemil’in kızkardeşi ile evlenir. Sonuç hiç de iç açıcı değildir. Kaba ve bencil bir adam olan Vehbi Efendi sık sık karısını döver. Bir keresinde karnına tekme atar. Kadın hastalanır ve çocuğunu düşürür. Ahmet Cemil dayanamaz, kızkardeşini evine getirir. Ona özenle bakar, fakat kadıncağız çok hırpalandığından bir süre sonra ölür. Vehbi Efendi de Ahmet Cemil’i gazeteden kovar.

Zengin bir ailenin oğlu olan Hüseyin Nazmi, dışişlerinde iyi bir görev alarak Avrupa’ya gitmeye hazırlanır. Her zaman oturdukları kahvede arkadaşına bu müjdeyi verir. Ayrıca, kızkardeşi Lamia’nın da bir subayla nişanlandığını söyler. Lamia’yı içten içe seven Ahmet Cemil bu habere çok üzülür. Çünkü onunla evlenmeyi tasarlamaktadır. Belli bir işi, parası olunca ortaya çıkacak ve onu alacaktır.

Bütün bu acı olaylar Ahmet Cemil’i sarsar. Yıkılmasına yol açar. Üzerine titrediği eserini bir bunalım anında ocağa atıp yakar. Gereken makamlara başvurarak uzak bir yerde kaymakamlık alır. Annesiyle İstanbul’dan ayrılır.

İnsan hayatta karşısına çıkan zorluklara karşı mücadele etmeli,hayallerle gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır teması işlenmiştir.

Servet-i Fünun döneminin temel teması olan hayal gerçek çatışması bu romanda ortaya çıkar

Mavi: Ahmet Cemil’in hayalleri/Siyah: Hayatın gerçekleri

Ahmet Cemil, Servet-i Fünun dönemi aydınını temsil eder. Onun için bu roman aynı zamanda ilk nesil romanıdır. Batılı anlamda ilk roman kabul edilmektedir.

Kaçma psikolojisi bu dönemin temel özelliklerinden bir tanesidir. Bu eserde de ortaya konmuştur.

 

AŞK-I MEMNU

İstanbul’un tanınmış ve zengin aileleri eğlence yerlerine gelerek gecelerini neşe içerisinde geçirmektedirler. Adnan Bey ve ailesi de bunlardan birisidir. Adnan Bey iki tane çocuğu olan karısını kaybetmiş dul bir adamdır. Eğlencelerde sık sık Firdevs Hanımla karşılaşırlar. Firdevs Hanım da eski İstanbul ailelerine mensup soylu bir kadındır. Bihter ve Peyker adında iki tane kızı vardır. Adnan Bey aralarındaki yaş farkına rağmen Bihter’le evlenmek ister ve evlenirler.Mutlu bir hayatları vardır.

Adnan Beyin Nihal adında bir kızı vardır. Nihal, amcasının oğlu Behlül ile evlendirilmek istenmektedir. Behlül ise yengesine karşı ilgi duymaktadır. Bir gece Bihter’i odasına davet ederek ona uygularını anlatır. Bihter ise Behlül’e inanmaz çünkü onun Peyker’e karşı ilgi duyduğuna şahit olmuştur zaten Behlül’ün ne kadar çapkın olduğu herkes tarafından bilinmektedir. O gece Bihter’le Behlül birlikte olurlar ve bu bin bir tehlike içinde devam eder.

Nihal’i, evde yetiştirilmiş bir zenci çocuğun olan Beşir de sevmektedir. Bir gün Nihal üvey annesinin macerasını öğrenir ve onları dinlerken düşer bayılır böylece öğrendiklerini de açığa vurur.Bu olaydan sonra Nihal yatağa düşer onun kötü olduğunu gören Beşir her şeyi Adnan Beye anlatır.Karısı tarafından aldatıldığını öğrenen Adnan Bey çok kızar.Bihter de gelecek tepkilerden korktuğu için kendisini odasına kapatır ve yaşamakla ölmek arsında bir tercih yapmak zorundadır.Birkaç dakika sonra odadan bir el silah sesi duyulur .Bihter intihar etmiştir.Olayları öğrenen Behlül kayıplara karışır.

Bir süre sonra Nihal iyileşir ve babasıyla beraber birbirleri için yaşamaya başlarlar.

Toplumun değer yargılarına ters düşen davranışların insanları nereye sürükleyeceği tema olarak işlenmiştir.

 

Halit Ziya'nın Hikayeciliği

  • Dördü büyük olmak üzere 150’yi aşkın hikayesi vardır.
  • Maupasant tarzı hikayeler yazmıştır.
  • Kırk Yıl adlı anı kitabında belirttiği gibi konuları yaşadıklarından, çevresinden, işittiklerinden ve hayallerinden almıştır.
  • Hikayelerinde romanlarında göre daha gerçekçidir.

 

MEHMET RAUF

  • Hikaye, roman, tiyatro ve mensur şiir dallarında eserler vermiştir.
  • Romantik duyguları ele almış, toplumsal konulara yer vermemiştir.
  • Yazar ruh tahlillerinde çok başarılı olmuştur.
  • Daha çok realizm ve natüralizmin etkisinde kalmıştır.
  • Aşk ve sevgi konularını anlattığı için eserlerinde romantizminde etkisi görülür.
  • Eserleri kendi hayatından izler taşır.  Yazar kahramanların kişiliklerine kendi duygu ve düşüncelerini  yansıtır.
  • Dil ve üslup bakımından dönemin diğer yazarlarına göre daha sade ve anlaşılırdır.
  • Cümle yapısı zayıftır.
  • Mensur şiirlerini “Siyah İnciler” adı altında toplamıştır.
  • En önemli romanı Eylül’dür

 

EYLÜL

Bakırköy’de bir bağ evinde oturan Suat Hanım ile Süreyya Bey, birbirlerini severek evlenmiş bir çifttir. Süreyya’nın arkadaşı Necip, bunların aile dostudur; sık sık gelip yanlarında misafir kalmaktadır. Süreyya’nın asıl isteği denize yakın bir yerde yaşamını sürdürmektir. Suat, Süreyya’nın bu isteğini yerine getirmek için babasından aldığı parayla Boğaz’da bir yalı kiralar. Ancak Süreyya’nın sandal gezileri, balık merakı karısını ihmal etmesine sebep olur. Necip’in bu yalıya sık sık gidip gelmesi sonucu Suat’la aralarında bir yakınlaşma başlar.

Necip, Suat Hanım’a çok değer vermekte, ona karşı derin bir saygı duymaktadır. Bu değer veriş ve saygı, zamanla şiddetli bir aşka dönüşür. Genç adam, aşkını gizlemektedir. Necip, Suat Hanım’ın da kendisini sevdiğini anlamakta gecikmez: fakat arkadaşına ihanet etmenin üzüntüsüne kapılır.

Necip’le Suat Hanım arasındaki aşkla ilgili dedikodular Süreyya Bey’in kulağına ulaşır. Süreyya Bey, en yakın dostunun karısına âşık olacağına ihtimal vermez. Dedikodular yaygınlaşınca Necip eskisi gibi sık sık yalıya gelmez. Hastalanır, tifodan yatağa düşer. İyileşince yeniden yalıya gidip gelmeye başlar. Birbirlerine aşklarını ilan edemeyen sevgililer eski günleri yeniden yaşamaya başlarlar. Derken “eylül” gelir. Bu ay, Suat Hanım için kadınlığının bir sonbahar ayı gibidir. Evlilikte aradığı mutluluğu, seveceği erkeği bulamamış bir kadın olduğunu düşünür. Necip ise mutlu olabileceği bir kadına ulaşamamanın acılarıyla kıvranmaktadır.

Süreyya Bey, Suat Hanım ve Necip bir gün sohbet ederken konakta bir yangın çıkar. Herkes dışarı fırlar. Fakat Suat Hanım odasına kapanır, yardım çağrılarına cevap vermez. Necip, sevdiği kadını kurtarmak için alevlerin içine dalar. Ancak Suat Hanım’ı kurtaramaz ikisi de yangında can verir.

Her ikisi de evli olan kişilerin ellerinde olmadan , bir arada bulundukları sürede birbirlerine , eşlerinden habersiz yakınlaşmaları ve aralarındaki yasak aşkı anlatmaktadır.

Kitap, psikolojik bir roman olup, ruhsal çözümlemelerde çok başarılı bir çalışma sergilemiştir. Şahısların ruh hallerini çok iyi bir şekilde okuyucuya aktarmaktadır.

Romanda kuvvetli tasvirleri, canlı ve sürükleyici üslubu ve ruh tahlilleri ile çığır açmıştır.

Bu roman Mehmet Rauf’un en iyi romanlarında biri değil aynı zamanda Servet-i Fünun edebiyatının da en başarılı romanlarındandır.

Romanını H.Ziya’ya ithaf etmiştir. Önceleri H.Ziya’nın öğrencisi ve onun tesirinde iken zamanla romanlarda kişiliğini kazanmıştır.

Diğer eserlerinde Eylül’deki kadar başarılı olmamıştır.

 

Romanları:

  1. Eylül (1901-1946) 
  2. Genç Kız Kalbi (1914-1946) 
  3. Karanfil ve Yasemin (1924) 
  4. Son Yıldız (1927) 
  5. Kan Damlası (1928) 
  6. Halas (1929)

 

OYUN: 

  1. Ferdi ve Şürekası (1909) 
  2. Cidal (1911) 
  3. Sansar (1920)

 

ÖYKÜ: 

  1. İhtizar (1909) 
  2. Son Emel (1913) 
  3. Bir Aşkın Tarihi (1915) 
  4. İlk Temas, İlk Zevk (1922) 
  5. Eski Aşk Geceleri (1927)

 

DÜZYAZI-ŞİİR: 

  1. Siyah İnciler.

 

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN

Hüseyin Cahit’in edebî hayatı Servetifünun edebiyatından öncesinde, Ahmet Mithat Efendi’nin telif ve tercümelerini okuduğu dönemde başlar. Bu dönemde okuduğu hikâye ve romanlardan esinlenerek “Nadide” adlı ilk romanını da yayımlamıştır. Daha sonraları ilgi duyduğu ve edebî kişiliğinin oluşmasında önemli etkilere sahip olan Fransız edebiyatının da etkisiyle birçok nesir türünde eser verse de o Servetifünun Edebiyatı içinde eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.

İlk önce Muallim Naci döneminden kalma eski edebiyat taraftarlarına verdiği cesur cevaplarla Servetifünun Edebiyatının bir nevi sözcüsü durumuna gelmiştir.

Daha sonraları Edebiyat-ı Cedidecileri Dekadanlıkla suçlayan Ahmet Mithat Efendi’yle de çok sert tartışmalara girmiştir.

Hüseyin Cahit’in tüm yazıları elbette münakaşalardan oluşmaz. Sanatçı, Avrupa edebiyatına ait bazı yazılar kaleme alarak da bu edebiyatı tanıtmayı amaçlar. Bu münakaşa ve edebî çalışmaları 1910 yılında yayımladığı “Kavgalarım” adlı eserinde toplar.

Hüseyin Cahit’in kullandığı dil, diğer Servetifünun sanatçılarına göre daha sade ve yapmacıksızdır. Bu durum sadece yazarın eleştiri yazılarında değil, hikâye ve romanlarında da böyledir. Hüseyin Cahit’in dilindeki bu sadeliğin en önemli nedeni edebî kişiliğinin oluştuğu dönemde yöneldiği Fransız edebiyatından dolayı Arapça ve Farsça kelimelere tam anlamıyla hâkim olamamasıdır. Sanatçı bu durumu: “Rauf’un ve benim bu sadeliğimiz, doğrusunu isterseniz cehaletimizden ileri geliyordu. Cenap’ın Arapçasını, Fikret’in kamusunu bize verseniz, bak neler yazardık. En cahili Rauf’la bendim. Bundan dolayı Türkçe yazdık.” sözleriyle açıklar.

 

ÖZETLE

  • Servetifünun Döneminde eleştiri yazılarıyla tanınmıştır. Servetifünun’a yöneltilen eleştirilere verdiği yanıtlarla öne çıkmıştır. Eski edebiyata karşı yeniliği ve yeni edebiyatı savunan yazılar yazmıştır.
  • Gazetecilik yönü de vardır. “Tanin” gazetesini çıkarmıştır.
  • Realizm akımının etkisinde kalmıştır.
  • Romancılığa başladığında Ahmet Mithat’ın etkisindedir.
  • Hikâyeleri teknik açıdan pek başarılı değildir; ancak olayların anlatımında yazar başarılıdır.
  • Eserlerinin konularını Rumlar ve diğer azınlıklardan alan sanatçı, eserlerinde İstanbul dışına pek çıkmamıştır. Oluşturduğu tipler Batıya özenen zengin ve aydın kişilerdir. Yerli ve orta sınıf kişilerine çok az yer vermiştir.
  • “Sanat için sanat” anlayışını savunmuştur. Ona göre edebiyatın amacı sanattır; edebiyat bir araç değil, amaçtır.
  • İklimin insanlar üzerinde etkisi olduğunu, bunun da dolaylı olarak edebiyata yansıdığını ortaya koyar. Edebiyat ile coğrafya arasında bir ilişki olduğuna inanır.
  • Fransızcadan çevirdiği ve Fransız İhtilalı’nı konu alan “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesi, Servetifünun dergisinde yayımlanınca bu dergi kapanmış ve Servetifünun Edebiyatı sona ermiştir.
  • Fransız ve İtalyan edebiyatından bazı roman ve öyküler çeviren sanatçı, çeşitli konulardaki bilim eserlerini “Oğlumun Kütüphanesi” başlığı altında yayımlamıştır.

 

ESERLERİ

Roman: Nadide, Hayal İçinde

Hikâye: Hayat-ı Muhayyel, Hayat-ı Hakikiyye Sahneleri, Niçin Aldatırlarmış

Hatıra: Edebî Hatıralar, Siyasal Anılar

Biyografi: Talat Paşa

Eleştiri: Kavgalarım

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi