Servet-i Fünûn Şiirinde Kullanılan Nazım Şekilleri
Servet-i Fünûn hareketine katılan sanatçıların çoğu şairdir. Bu şairlerden Tevfik Fikret ile Cenap Şahabettin dışındakiler şiirde özgün ve kalıcı bir ses bırakamamışlardır.
Servet-i Fünûn sanatçıları şiirde, Abdülhak Hamit’in biçim yeniliklerini daha değişik alanlara götürerek, eski nazım biçimleriyle ilgiyi tamamen koparmışlardır.
Servet-i Fünûn şairlerinin nazım şekilleri bakımından yaptıkları değişiklik, Avrupa şiirinden aldıkları nazım şekillerini kullanmaları ve yine aruz vezniyle bir serbest nazım hareketi yapmalarıdır.
Onların, aruz ölçüsünün bütün kalıplarıyla uyguladıkları yeni nazım biçimleri, serbest şiire giden kapıyı aralamıştır. Nazım biçimlerindeki bu köklü değişiklik çalışmaları özellikle Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin gibi şairler tarafından başarıyla yürütülmüştür.
Böylece Divan edebiyatının “parça” güzelliği terk edilerek, “bütün” güzelliğini öngören bir şiir anlayışına varılmıştır.
SERVET-İ FÜNUN ŞİİRİ BİÇİM ÖZELLİKLERİ
NAZIM BİRİMİ
En küçük nazım birimi dizedir. Tanzimatçılar ise Divan edebiyatı nazım birimi olan beyti kullanmışlardır.
ÖLÇÜ
Ölçü yine aruz ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamışlardır.
Hece ölçüsü yalnızca Tevfik Fikret'in çocuk şiirlerinde kullanılmıştır.
UYAK TÜRÜ
Uyak anlayışı değişmiş "göz uyağı" yerine "kulak uyağı" anlayışı benimsenmiştir.
DİL ve ÜSLUP
Dil son derece ağır ve süslüdür. Dile, Arapça Farsça ve Fransızcadan yeni sözcük tamlama ve terkipler aktarmışlar; dile o güne değin hiç duyulmamış ve kendi uydurdukları tamlamalar ekleyerek anlaşılması olanaksız yapay bir şiir dili yaratmışlardır.
NAZIM ŞEKİLLERİ
Nazım şekillerinde pek çok değişiklik yapılmıştır.
Divan edebiyatı nazım şekilleri tamamıyla terk edilmiş; Batı edebiyatının "sone" ve "terzarima" biçimleri ile "serbest müstezat" ve "karma" nazım biçimleri kullanılmıştır.
"Mensur şiir" örneklerine ilk kez bu donemde rastlanmaktadır
Servet-i Fünûncuların kullandığı nazım biçimlerinin özellikleri
Servet-i Fünûn şairleri, Batı’dan yeni nazım biçimleri alarak, eskileri tümüyle bırakmışlardır. Onların kullandığı yeni nazım biçimlerinin genel özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:
- Bir nazım biçimi, değişik sayıda dizesi olan bentlerden oluşabilir.
- Anlam yönünden bentler arasında sıkı bir bağ vardır ve bentlerin yeri değişmez. Bu da şiirde konu birliğinin ve plan düşüncesinin olduğunu gösterir. Ayrıca her şiirin, konuyla ilgili bir adı vardır.
- Şiirde konu birliğinin sağlanmasıyla, şiirin sonunda adını söylemesi yersiz olacağından, şairin mahlası bulunmaz.
- Yeni Türk şiirinde, nazım birimi beyit ya da dörtlük değil, dizedir.
- -Şiirler “Sanat, sanat içindir.” anlayışını yansıtır.
Bu anlayış, ilk kez Servet-i Fünûn şairlerince Batı edebiyatının etkisiyle Türk edebiyatına sokulmuştur. Servet-i Fünûncuların kullandığı nazım biçimlerini tablo şeklinde gösterelim şimdi.
NAZIM BİÇİMLERİ
A. DİVAN EDEBİYATINDAN ALINAN NAZIM BİÇİMLERİ
- Serbest Müstezat
B. BATI EDEBİYATINDAN ALDIKLARI ŞEKİLLER
- Sone
- Triyole
- Terzarima
- Balad
C. KENDİ GELİŞTİRDİKLERİ ŞEKİLLER
- Serbest Nazım
SERBEST MÜSTEZAT
Bunun için önce müstezat nedir bunu bilmek gerekiyor
MÜSTEZAT :
- Gazelin her dizesine kısa bir dize eklenmesiyle oluşur; ancak bu kısa dizeler “ziyade” adını alır, yani “dize” kabul edilmez.
- Uyak düzeni genellikle gazel gibidir:
- aa/ xa/ xa/xa/xa…
- Ziyadeler, eklendikleri dizelerle uyaklı olur.
- Aruzun belirli bir kalıbıyla yazılır.
- Divan şiirinin sanatlı biçimlerindendir. Fakat seyrek kullanılmıştır.
Müstezat Örneği:
Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figanın
Zabt eyle dehânın
Hançer gibi deldi yüreğimin tfğ-i zebanın
Te’sir-i lisânın
Ah eylemeğe başladı âyâ bu ne halet
Nolsun bu hararet
Bilmem yine bir derd mi var bülbül-i canın
Ol mürg-ü nihânın
Âh etse nola bülbül-i dil meşhedim üzre
Tâ mahşer olunca
Çok çekti gam-ı harını gülzâr-ı cihanın
Bu bâğ-ı fenanın
İzzet ne şeker çiğnedi tût? gibi bilmem
Açmış yeni bir söz
Reşk ile sulandı yine ağzı şuarânın
Sınf-ı fusehânın
İzzet Molla
Ölçü: Mefûlü mefailü mefâîlü feûlün Mefûlü feûlün
Günümüz Türkçesiyle
Bülbül yetişir, feryadın bağrımı kan etti, / ağzını kapa. /Dilinin kılıcı, dilinin etkisi yüreğimi hançer gibi deldi.
Ah eylemeğe başladı, acaba bu ne haldir? / Bu hararet nedendir (Ne olsa gerektir?) Can bülbülünün, o gizli kuşun, bilmem yine bir derdi mi var?
Gönül bülbülü şehit olduğum yer üzerinde mahşere kadar âh etse ne olur? / O, dünya gül bahçesinin, bu ölümlü bahçenin, dikeninin tasasını çok çekti.
İzzet, papağan gibi, nasıl bir şeker çiğnedi bilmem, /yeni bir söz açmış; ozanların, o rakipler sınıfının, kıskançlıkla yine ağzı sulandı.
SERBEST MÜSTEZAT
“Müstezat”ın sözlük anlamı “ziyadeleşmiş, artmış, çoğalmış” demektir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazıldığından bu adı almıştır. Eklenen bu kısa dizeye “ziyade” denir. Ziyadeler, asıl dizenin anlamını tamamlar niteliktedir. Ancak şairler genelde bu kurala dikkat etmemişler; kısa dizeleri, şiirin monotonluğunu ortadan kaldırmak amacıyla kullanmışlardır.
Serbest müstezat, Divan edebiyatında kullanılan “müstezat” nazım biçimi esas alınarak Servet-i Fünûncular tarafından geliştirilmiştir. Fransız sembolistlerinin özgürce yazdıkları şiir biçimlerinden etkilenilerek oluşturulmuştur.
Serbest müstezat, aruzun çeşitli kalıplarıyla yazılır. Temel olarak alınan kalıbın değişik parçaları farklı düzenlerle bir arada kullanılabilir. Aynı nazım içinde yalnız bir kalıp değil, başka başka kalıplar ve bunların parçaları kullanılabilir. Uzun ve kısa dizeler kimi zaman belli bir düzen içinde sıralanır, çoğunlukla da herhangi bir düzene bağlı kalınmaz. Uyak örgüsünün düzenlenişi de kurala değil, şairin isteğine bağlıdır.
Bu nazım biçiminde düşünceler, dizeden dizeye atlayarak devam eder. Nazım, giderek nesre yaklaşmış olur. Bütün güzelliği öne çıkar. Dizeler arasında noktalama işaretleri kullanılır. Serbest müstezat, serbest nazıma geçişi sağlamıştır.
Servet-i Fünûn sanatçılarından olan Tevfik Fikret’e göre, Divan edebiyatının alışılagelmiş mısra yapısı, hele uzun şiirlerde, rahatsız edici bir monotonluk yaratmaktadır. Tevfik Fikret, Divan edebiyatında var olan “müstezat” nazım biçimini geliştirerek “serbest müstezat”ı kullanmıştır. Şair, yaptığı bu uygulamalarla, müstezadın alışılmış “mef’ûlü / mefâ’îlü / mefâ’îlü / fe’ûlün / mef’ûlü / fe’ûlün” şeklindeki kalıbını kırmış, bu şekilde yeni bir ritim elde etmeye çalışmıştır. Onun bu denemelerine daha sonra arkadaşları da katılmışlardır. Bu alanda Cenap Şahabettin büyük başarı göstermiştir. Cenap Şahabettin, şiiri her şeyden önce bir ahenk sanatı kabul ettiği için, doğanın seslerini taklit eden bir şiir dili kullanmaya özel çaba göstermiştir. Bunu sağlamak için de nazım şekilleriyle oynamaktan çekinmemiştir.
Not 1: Bu nazım biçiminde düşünceler, dizeden dizeye atlayarak devam eder. Nazım, giderek nesre yaklaşmış olur.
Not 2: Serbest müstezat, serbest nazıma geçişi sağlamıştır.
KIŞ
Yine kış,
Yine şems-i mesâda (akşam güneşi), ah o bakış,
Yine yollarda serseri dolaşan
Âşiyânsız tuyur-ı pür-nâliş( inleyen yuvasız kuşlar)
Tehi kalan ovalar
Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla
Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,
Ne giden,
Şimdi yalnız kavafil-i evrâk (yaprak yığını)
Mütemadî sürüklenir bir uzak
Ufk-ı pür-ıztırab u nermide.Yine kış, yine kış
Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış
Ahmet Hâşim
ÖMR-İ MUHAYYEL
Bir ömr-i muhayyel...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i muhayyel...Hani göllerde,yeşil,boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel
Bir ömr-i muhayyel!
Yalnız ikimiz,bir de o:Ma'bûde-i şi'rim;
Yalnız ikimiz,bir de onun zıll-ı cenâhı;
Hâkîlere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı
Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim.
Her sahn-ı hakîkatten uzak,herkese mechûl;
Bir safvet-i masûmenin âgûş-ı terinde,
Bir leyle-i aşkın müteennî seherinde
Yalnız ikimiz sayd-ı hayâlât ile meşgul.
Savtındaki eş'ar-ı pür-âhenk ile mâlî,
Şi'rimdeki elhan-ı muhabbetle nagam-saz,
Ah istiyorum,göklere âmâde-i pervâz
Bir lâne-i âvârede bir ömr-i hayâlî...
Bir ömr-i hayâlî...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i hayâlî...Hani göllerde, yeşil, boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü hâlî
Bir ömr-i hayâlî!
Tevfik Fikret
0 BELDE
Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-ı şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen Ne ben
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ
Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ
Olan bu mâî deniz Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer
Bu sefîl iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende bende bir ma’nâ,
Ne bu akşamda bir gam-ı mermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitâr u istiğna
Sen ve ben Ve deniz
Ve bu akşam ki lerzesiz sessiz
Topluyor bû-yı rûhunu gûyâ,
Uzak Ve mâî gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz…
Ahmet Haşim
TERZA-RİMA
Terzarima, İtalyan edebiyatında ortaya çıkmış bir nazım biçimidir. Oradan Fransız edebiyatına geçmiştir. Serveti-i Fünûcular ise terzarimayı Fransız edebiyatından almışlardır. Terzarimaya “örüşük uyak” da denmiştir.
Terzarima, üçlüklerle yazılır. Üçlük sayısı sınırlı değildir, yalnız şiir, bir tek dize ile bitirilir. Dante’nin “Tanrısal Komedya”sı bu biçimle yazılmıştır. Türk edebiyatında terza-rimanın pek örne“ yoktur. Türk edebiyatında Servet-i Fünûn’da Tevfik Fikret “Şehrayin” adlı şiirini bu nazım biçimiyle yazmıştır. Terzarima II. Meşrutiyetken sonra zaman zaman kullanılmışsa da yaygınlaşamamıştır.
Terzarimanın kafiye örgüsü “aba bcb cdc ded (...) e” şeklindedir.
***
- İtalyan edebiyatına özgü bir nazım şeklidir.
- Üçer mısralık bentlerle kurulur.
- Bent sayısı sınırsızdır.
- Tek bir mısra ile sona erer.
- Kafiye örgüsü, "aba, bcb, cdc, d" biçimindedir.
- Dante, "İlahi Komedya"sını bu nazım şekliyle yazmıştır.
- Terzarima, sone kadar yaygın değildir.
- Tevfik Fikret'in "Şerhayin" adlı şiiri edebiyatımızdaki tek terzarima örneğidir.
Terza-rima üçlüklerle yazılır. Üçlük sayısı azaltılıp çoğaltılabilir. Yalnız en son kıta tek mısralıktır. Aşağıda bir örnek verilerek yanında da kafiye şeması gösterilmiştir:
KELEBEK
Mavi bir gölge uçtu pencereden, a
Baktım : âvâre bir küçük kelebek; b
Yaramaz geldi kim bilir nereden a
Belli yorgundu; bir veremli çiçek b
Gibi serpildi lâmbanın yanma; c
Bir duman uçtu, gitti titreyerek b
Anladım kıydı yavrucuk canına. c
Söyle ey mavi gölge, söyle eğer d
Bir ölümden de çok fenaysa bana, c
Şu karanlık, şu kimsesiz geceler. d
Ali Canip YÖNTEM
Görülüyor ki bunun kafiyeleniş şekli soneye benzemiyor. Üçlüklerin birinci ve üçüncü mısraları birbirleriyle kafiyelidir. Fakat bir sonraki üçlüğün birinci ve üçüncü mısraları, kendinden bir önceki üçlüğün orta mısraı ile kafiyelidir. En sonraki tek mısra da kendinden önceki üçlüğün orta mısraı ile kafiyelidir. Bu nazım şekli fazla kullanılmamıştır.
Terzerima Örneği:
GİZ
Bu kadar uzak mıydı
Git git bitmiyor yol
Görünmüyor dağın ardı
Oysa bilmem kaç yıl
Bu yollardan yürünmüş
Şimdi sanki bir masal
Bu dilsiz dağ ve taş
Nerde saklar kuşları
Hangi gizle sarmaş dolaş
Anlamak zor susuşları.
Ahmet Telli
SONE
İlk kez İtalyan edebiyatında ortaya çıkmış olan Türk Edebiyatında ise Servet-i Funun Döneminde Cenap Şahabeddin tarafından edebiyatımıza sokulan bir nazım şeklidir.
Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şeklidir. Batı edebiyatında ilk önce İtalya’da ortaya çıkmış, daha sonra Fransız edebiyatına girmiştir. Sone nazım şeklinin Avrupa’nın diğer edebiyatlarına ve Türk edebiyatına da giriş kapısı Fransız Edebiyatıdır. Servet-i Fünuncular ve Cenap Şahabeddin soneyi Fransız edebiyatından edebiyatımıza sokmuşlardır. Bu bakımdan edebiyatımızdaki ilk sone örnekleri Fransız tarzı sonelerin etkisi altındadır.
Sonelerin dörtlükleri genellikle sarmal kafiye ile yazılır. Batı şiirinde sonelerin konuları sınırlı konular değildir. Sone hemen her konuda yazılabilir ve Sonede her türlü konu işlenebilir. Buna rağmen sonlerde aşk ve tabiat konularının en sık rastlanılan konular olduğu da söylenebilir. Soneler lirik şiirlerdir ve son üçlüklerinde lirizm kuvvetle hissedilir. Son dize ise sonelerin duygu yönünden en baskın dizesidir. Türk edebiyatındaki sonelerde genellikle lirik aşk konuları ele alınmıştır
Sone’nin Edebiyatımızdaki ilk örneği Cenap Şahabettin'in, "Şi'r-i Na-Nüvişte (Yazılmamış Şiir) adlı şiiridir. Bazı araştırmacılar ilk sone örneğinin Süleyman Nesip’in yazdığı bir sone olduğu görüşündedir. Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimsemişse de Tevfik Fikret, Cenap Şahabeddin ve Süleyman Nesip bu türde daha çok başarılı olmuş şairlerdir.
İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir.
- Servet-i Fünun döneminde Fransız edebiyatından alınmıştır.
- Bütün Avrupa edebiyatlarında soneye rastlanır.
- Sone daha çok lirik konulara elverişli olduğundan sevilmiş ve tutulmuştur.
- On dört mısradan oluşan bir nazım biçimidir.
- Sonenin ilk iki bendi dörder, son iki bendi üçer dizelidir.
- Sonenin ilk iki bendi son iki üçlükte söylenecek duygu ve düşünce için bir hazırlık, bir giriş bölümüdür.
- Özellikle son dize duygu yönünden en güçlü dize olur ve şiirin bütün etkisini üzerinde toplar.
- Kafiye şeması, abba - abba – ccd - ede-abba-abba
ÖRNEK:
MAKDEM-İ YÂR
Pervâne-i zerrin gibi her zühre-i zerrin
Titrerdi zümürrüd-geh-i lerzân-ı çemende
Çağlardı leb-i sîm-i hıyâbân-ı semende
Bir çeşme-i billûr ile bir cûy-i bilûrin
Düşmüştü siyeh berg-i şebe şebnem-i sîmîn
Şeb-nem gibi titrerdi kamer leyl üzerinde
Bir şeb-pere-i hutfe bir âhû-yı çerende
Vermişti bu nüzhet-gehe bir vahşet-i nermîn
Âhû ile şeb-perre vü evrâk ile azhâr
Nâ-gâh fısıldaştı leb-i âb-ı revânda
Zîrâ şu perî-haneye karşı bu evânda
Ey dürr-i yetîm-i sadef-i şefkâtim, ey yâr
Sen bir meh-i zî-ruh gibi yükseliyordun
Muzlim korunun zıllı içinden geliyordun
Cenap Şahabettin
Triyole
Triyole, on mısralı bir nazım şeklidir. Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Ancak, yinelenen bu iki dizenin, dörtlüğü oluşturan öteki üç dizenin anlamıyla uyuşması gerekir.
Triyolede iki tür uyak bulunur. Baştaki iki dize kendi arasında uyaksız olmakla birlikte, sonunda yinelendikleri dörtlüklerin I- uyaklarını bu iki dize oluşturur.
Triyolede, dörtlükler sırasıyla ilk ikiliğe bağlı olduğu için, konu o bütünlüğü vardır. Son dizesi duygu yönünden şiirin en güçlü dizesidir.
Triyolenin kafiye şeması “A B - c c c A - d d d B” şeklindedir.
Balad
Balad, Batı tarzı şiir biçimlerinden biridir. Üç bent ve bir de ağırlama dizesinden oluşur. 19. yüzyılda savaş masalı, acıklı aşk olayı gibi, halka dönük konuları içeren bir tür durumuna gelmiştir. Günümüzde halk şarkıları anlamında kullanılmaktadır.