CEMŞÎD Ü HURŞÎD
Doğu edebiyatlarında mesnevi konusu olan klasik aşk hikâyesi. Gerek hamse gerekse mesnevi geleneğinin etkisiyle özellikle Iran ve Türk edebiyatlarında Cemşidi Hurşid mesnevileri sıkça kaleme alınmıştır. Benzer adlar altında ele alınan bazı mesneviler yapı bakımından Cemşidi Hurşid'e benzeseler de konu bakımından farklıdırlar. Bu mesnevilerde konu ana hatlarıyla şöyledir. Çin fağfurunun oğlu Cemşîd bir gün rüyasında bir kız görür ve âşık olur. Cemşid gün geçtikçe sararıp solmaktadır. Babası oğlunun onulmaz derde düştüğünü anlayınca ülkenin bütün güzel kızlarını toplatıp bir bir Cemşid'e gösterir. Ancak şehzâdenin âşık olduğu güzel, bunlardan hiç birisi değildir. Cemşid, derdine çare bulmak umuduyla, bütün dünyâyı dolaşmış olan bilge ressam ve bezirgân Mihrâb'a açılır. Mihrâb, tarif edilen kızın Rûm (Anadolu) diyarında gördüğü bir kıza çok benzediğini söyler ve kızın, resmini çizer.
Cemşid kızı tanır. Bu kız Rum Kayserinin kızı Hürşît'dir. Cemşid ile Mihrâb yola çıkarlar. Birçok tehlikelerle dolu bir yolculuktan sonra Rûm'a varılır. Cemşîd orada Hurşîd ile evlenir. Bir zaman sonra babasından bir mektup alır ve Hurşîd ile birlikte Çin'e dönerek babasının tahtına çıkar, mutlu olurlar,
Cemşîd u Hurşîd, bütün mesnevilerde olduğu gibi başta tevhîd, naat ve sebeb-i telîf (eserin yazılış nedeni) sonda da bir hatime (sonuç) düzeniyle yazılmış olup konu içine gazel, kıta vs. nazım şekilleri serpiştirilmiştir. Değişik yazarlar tarafından küçük nüanslarla kaleme alınan Cemşîd Hurşîd, bir aşk hikâyesi olarak etkileşim açısından kendinden bekleneni verebilmiş sayılmaz. İlk defa İranlı şair Selmân-ı Savecî (Ö.1376) bu konuyu işlemiş olup daha sonraki dönemlerde yazılan bütün Farsça ve Türkçe Cemşîd u Hurşîd mesnevileri ondan etkilenmiştir. Savecî'nin eseri 27000 beyit civarındadır. Türk edebiyatında ise ilk ve en önemli Cemşîd u Hurşîd, Ahmedî'nin (Ö. 1413) kaleminden çıkmıştır. Ahmedî, mesnevisini 4798 beyit halinde özenle yazmıştır (1403). Bu eser ile Savecî'nin eseri arasında her bakımdan büyük farklar vardır.
Ahmedî, eseri tercüme veya /adapte yoluyla almış değildir. Yalnızca konularında benzerlik olan bu mesnevilerin her ikisi de orijinal sayılır. Ahmedî'nin dilinde mesnevi, çeşitli hikâyelerle zenginleşmiş ve yerlileşmiştir. En önemlisi de, yer yer lirik gazeller, Türk folklorundan gelme konular, Köroğlu ve Dede Korkut Hikâyelerini andıran pasajlar ile konu artık Türkleşmiştir. Canlı tasvirleri, sâde dili, usta söyleyişiyle hikâyeyi daha da çekici yapan şâir, "Mefaîîlün Mefâîlün Feûlün" vezniyle kaleme aldığı bu eserini Emir Süleyman adına yazmıştır. Ancak sonradan eserin baş kısmı değiştirilerek Mehmet I. ve daha başkalarına da sunulmuştur. Eserin tek yazma nüshası, yazarın İskendernâme adlı eserinin sonunda kayıtlıdır.
Ahmedî'den sonraki dönemlerde Cemşîd-i Hurşîd yazan diğer Türk şairleri arasında en önemli yer Cem Sultan'a (ö. 1459) aittir. Cem, Savecî'nin eserini tercüme yoluyla kaleme alıp Fâtih'e, sunmuştur. (1487) Mesnevinin iki nüshası olup (İlahiyat Fak. Ktp. ve Vahit Paşa Ktp. nr 1666) içinde yer yer Cem Sultan'ın gazellerine de rastlanmaktadır. Konu bakımından Saveci'nin kopyası olan eserler, Ahmedî'nin ki kadar etkin ve kalıcı olamamıştır. Bunlardan başka XVI. yy. da Abdî ve Ayşe Hubbâ Hatun adlı iki şâir tarafından da birer Cemşîd u Hurşîd yazıldığı bilinmektedir.
PROF. DR. İSKENDER PALA, ANSİKLOPEDİK DİVAN ŞİİRİ SÖZLÜĞÜ, AKÇAĞ YAYINLARI
- Önceki
- Sonraki >>