14. yüzyıl divan edebiyatının olduğu kadar tekke edebiyatının da önemli bir şairidir. Tezkireci Lâtifi, onun Bağdat yakınında Nesini adlı kasabada doğduğu için Nesimî mahlası kullandığını söylüyor. Ancak, bu rivayet şüphelidir.
Coşkun tasavvuf inançlarına bakarak belki onu Yunus Emre'nin yanı başına koymak gerekirdi ama Nesimî'nin şiirinde bütün biçim ve muhteva unsurlarının divan estetiğine uygun oluşu, kelime ve mazmun kullanmada gösterdiği ustalık onu ister istemez divan şairi saymamızı gerektirmektedir.
Nesimî, divan şiirinin âdeta bir Yunus Emre'sidir. Fuzulî ve Şeyh Galib de tasavvuf vadisinde hayli ileri gitmişlerdir, ama yine de Nesimî kadar coşkun, inançlı, pervasız bir tasavvuf eri gösterilemez, O, fikirlerini en korkusuz şekilde yaymakla kalmamış, bu yolda her sıkıntıyı, her tehlikeyi göze alarak sonunda inancının kurbanı da olmuştur. İster hak ister batıl olsun, Nesimî fikirleri uğrunda ölmeği göze alan az sayıda aydınımızdan ve çok ünlü "tasavvuf şehitlerinden." biridir.
Dilinde Azerî özellikleri görüldüğü için, kökçe Bağdatlı olduğu sanılmaktadır. Çok seyahat ettiği, başından maceralar geçtiği şiirlerinden anlaşılır. Çağındaki dar görüşlere karşı pervasız olduğu, Hurufîlik denilen dar ve özel tarikat düşüncesini cezbeli şiirlerle yaydığı görülmektedir.
Tasavvuf inancı, Esterâbat'lı Fazlullah'ın Hurufî tarikatı görüşlerine bağlanmaktadır. Hurufîlik, kâinatın ve insanın oluşunu, ruha değil maddeye dayandıran, her varlığı 32 harfle açıklamaya kalkan, harflere esrarengiz mânâlar yakıştıran, temelsiz bir görüştür.
Bu zayıf tarikate rağmen Nesimî, edebiyatımızın en coşkun tasavvuf öncülerindendir. "Zahit" zümrelere ve doğan taassuba karşı korkusuz ve biraz patavatsızca söylediği şiirler, yanlış anlaşılarak, ölümüne sebep olmuştur.
Halep'te derisi yüzülmek suretiyle vahşî bir şekilde öldürülmüştür. Bu ölüm onu, tasavvuf çevrelerinde çok büyültüp erenler katma çıkarmıştır. İlâhî aşk uğrunda şehit olan Hallacı Mansur'un bir eşi sayılıp adına efsaneler düzülmüştür. Hakkındaki menkıbelerin biri şudur:
Nesimî, derisi yüzülür yüzülmez kalkmış, derisini bir post gibi sırtına vurup uzaklaşmış. Haleb'in 12 kapısını bekleyen kapıcıların her biri Nesimî'nin bu vaziyette şehirden çıkıp sırrolduğunu görmüşler. Akşam olunca hepsi: "benim bulunduğum kapıdan çıktı" diye iddia etmişler. Sonunda Nesimî'nin her 12 kapıdan aynı zamanda çıktığı anlaş; İmiş. Bu yüzden “Onun gömüldüğü yer yoktur.” derler. Türbesi ise, derisinin yüzüldüğü yerde bulunmaktadır.
Nesimî, tasavvuf inancını, büyük coşkunluk ve içlilikle söylemiştir. Çağın Türkçesini en güzel bir şiir dili hâline sokmuştur. Arapça ve Farsça bilen Nesimî'nin tasavvuf kültürü derindir. Mevlâna Celâleddin'e hayranlığı dolayısıyla Farsça şiirler de yazmıştır.
Dildeki ustalığı, mısra kurma üstünlüğü, samimiyeti ve lirizmi ile Yunus Emre'yi hatırlatan ve edebiyatımızın kurucularından olan Nesimî'nin halk, tekke ve divan şairlerimiz üzerinde azımsanamaz etkileri sezilmektedir. Denebilir ki, halka en çok yaklaşabilen divan şairimiz Nesimî'dir. Bektaşi'ler onu (Bilhassa Hurufiliğini de benimsemiş olarak) yedi büyük Alevî şairden, biri saymışlardır. (Öbür altısı: Fuzulî, Hatayî, Pîr Sultan Abdal, Himmet, Yemini ve Viranîdir).
Hemşehrisi Fuzulî gibi büyük bir şairde bile söyleyiş ve duyuş etkileri görülen Nesimî'nin mazbut bir Divanı vardır. Divanında, küçük mesneviler ve gazellerden başka devrinin Türklere has bir nazım şekli olan tuyuğ'lar ve bazı Farsça şiirler bulunmaktadır.
AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI ANSİKLOPEDİSİ
NESİMÎ ( ? -1404)
HAYATI
Nesimi'nin hayatı üzerinde pek az bilgi vardır. Doğduğu yer, hattâ öldüğü yıl dahi çeşitli kaynaklarda başka başka gösterilmiştir. Lâtifi Tezkiresi’nde, Bağdat yöresinde "Nesim" bucağında doğduğu için Nesimî mahlasını aldığı yazılı ise de, o bölgede öyle bir kasaba olmadığı söyleniyor: Âşık Çelebi Tezkiresi'ne göre Diyarbakırlı, bir başka kaynağa göre de Şirazlıdır. Ölüm yılı da, başka başka kaynaklarda, 1404, 1417, 1418 ve 1432 olarak gösterilmiştir. Nesimî'yi en iyi tanıması gereken "halife"si [vekili] Refiî'nin 1409 da yazdığı bir eserinde ondan "şehit" diye söz etmesi, şairin 1409 dan önce öldüğünü; bu bakımdan, ölüm yılı olarak, 1404 tarihini kabul etmek gerektiğini gösterir. Gene Refiî' nin bildirdiğine göre, asıl adı İmadeddin'dir.
Peygamber soyuna bağlanarak Seyyid Nesimî diye de anılan şair, "Hurufîlik" tarikatının kurucusu olan ve Şirvan'da idam edilmiş bulunan Fazlullah Hurûfî (1339 -1393)’nin halifesi olmuş, çok gezmiş, bu arada Anadolu'ya da gelmiş; "esrarı gizlememeğe", yani tasavvuf ilkelerini açıkça söylemeğe, bu arada "Enel-Hak" [ben Tanrıyım] demeğe başlamış; kardeşinin, "sırrı açığa vurmaması" yolundaki öğüdüne karşı, "engin denizin coştuğunu, ezel sırrının meydana çıktığını, gerçeği bilen kişinin bunu gizleyemeyeceğini" anlatan ünlü mesnevisini yazmış; bu yoldaki aşırı davranışları yüzünden Halep'te tutuklanmış, aylarca ve yıllarca zindanda bağlı kaldıktan sonra, düşünce, söz ve şiirlerinin şeriata aykırı görülmesi yüzünden Halep'te derisi yüzülerek öldürülmüştür. Bu acıklı ölüm, ününün ve etkisinin yayılmasını daha da çabuklaştırmış, aynı nedenlerle asılarak öldürülen Hallac-ı Mansûr (857 - 922)’dan sonra ikinci bir Hallaç sayılmış, tasavvuf erleri arasında büyük bir şehit olarak tanınmış, her ikisine de, "erenlerin serdengeçtileri" gözüyle bakılmıştır. Kutsal bir ayla ile çevrilen adının çevresinde bir de "menkıbe" doğmuştur:
Söylentiye göre, Nesimî, yüzülen derisini yerden almış, bir post gibi sırtına vurup yürümüş; hiç kimse peşine takılamamış; derisi sırtında, Halep'in on-iki kapısından çıkıp "sır olmuş". Her kapıda bunu gören kapıcılar ve halk, sonradan bir araya geldiklerinde, Nesimî'nin kendi bulundukları kapıdan çıktığını iddia etmişlerse de, sonunda on iki kapıdan birden çıktığı anlaşılmış.
Halep'te onun adına kurulan türbe ve tekke, derisinin yüzüldüğü yere yapılmış.
SANATI ve ESERİ
Nesimî, Türk Tasavvuf edebiyatının en büyük şairlerinden biri sayılmaktadır, inancı uğruna canını vermiş ülkücü bir kişi olmakla birlikte, şiirleri, ana çizgileriyle, didaktik olmaktan çok liriktir. Türkçeyi, çağdaşlarıyla ölçülemeyecek kadar ustalıkla kullanmış; böylece, İslâm uygarlığı çevresindeki Türk şiirinin gelişmesinde önemli payı bulunan başlıca sanatçılardan biri olmuştur. Tezkireci Lâtifi (1491 - 1582)’nin "Türkî şiirle evvel ol şöhret bulmuştur" cümlesiyle işaret ettiği gibi, ünü Azerî lehçesinin kullanıldığı Irak ve Azerbaycan'da kapalı kalmamış; bir yandan, Horasan ve Mâverâünnehir'deki Çağatay şairleri arasında, öbür yandan da Anadolu ve Rumeli'de yayılmıştır. Böylece, bütün Türk dünyasının malı olan Nesimî, özellikle Azerî ve Osmanlı edebiyatları üzerinde etkili olmuş, bu lehçelerde yalnız Divan tasavvuf şiirinin değil, din-dışı Divan şiirinin de gelişmesini hazırlamıştır. XV. ve XVI. yüz yıllarda yetişen hemen bütün Azerî, birçok da Osmanlı şairleri üzerinde onun derin izleri görülür. Acıklı ölümü dolayısıyla adı tasavvuf uluları arasına katılan Nesimî'yi, Alevî-Bektaşî'ler kutsal yedi şairden biri (Nesimî, Hatâî, Fuzuli, Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Virânî) saymışlardır.
Nesimî'nin şiir alanındaki gücü, birtakım harf ve rakam oyunlarına dayanan Hurüfîlik'in ciddiye alınıp yayılmasına yol açmıştır. Bu tarikata göre: Varlığın temeli ses'tir; ses, insanda kelâm [söz] haline gelir; söz ise, Peygamberin konuştuğu Arapçada 28, Fazlullah'in konuştuğu Farsçada 32 harften meydana gelir; Hak, bu harflerle "tecellî eder" [kendini gösterir]; bu harflerin hepsi, "insan-ı kâmil" olan Fazlullah'ın yüzünde vardır, öyleyse Fazlullah Hak'tır.
Nesimî, hem Farsça hem de Türkçe şiirler yazmıştır.
Gazel ve mesnevi gibi Divan edebiyatı nazım biçimleri yanında birçok da tuyuğ yazarak, yerli nazım biçimlerine de ilgi göstermiştir (Nesimî'nin tuyuğlarında dört dize de birbiriyle ayaklıdır.)
Cevdet KUDRET Örnekli Türk Edebiyatı Tarihi