Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

SÜNBÜL SİNAN HAYATI ve ŞİİRLERİ

(ö. 936/1529)

Halvetiyye tarikatının Sünbüliyye kolunun kurucusu.

Merzifon’da doğdu. Asıl adı Yûsuf Sinan’dır. Sünbül lakabı ona şeyhi Cemâl-i Halvetî tarafından verilmiştir. Babasının adı (Kayabeyoğlu Ali) dışında ailesi hakkında bilgi yoktur. Hayatına dair bilinenlerin önemli bir kısmı, halifelerinden Yâkub Efendi’nin oğlu Şeyh Yûsuf Sinâneddin’in Menâkıb-ı Şerîf ve Tarîkatnâme-i Pîrân adlı eserinde babasından naklen verdiği bilgilere dayanmaktadır. Sünbül Sinan ilk öğrenimini memleketinde yaptıktan sonra İstanbul’a giderek medrese tahsiline başladı. Devrin tanınmış âlimlerinden Efdalzâde Hamîdüddin’in talebesi ve ardından mülâzımı oldu. Medrese tahsili sırasında tasavvuf aleyhtarı olarak bilinen Sünbül Sinan, bir arkadaşı vasıtasıyla tanıştığı Halvetiyye tarikatının ana kollarından Cemâliyye’nin pîri Cemâl-i Halvetî’ye intisap ederek tasavvuf yoluna girdi. Üç yıl süren seyrüsülûk döneminden sonra hilâfet aldı ve irşad göreviyle Mısır’a gönderildi. Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda irşad faaliyetini sürdüren Cemâl-i Halvetî hacca gitmek amacıyla İstanbul’dan ayrılırken Sünbül Sinan’a haber gönderip kendisinin de hacca gelmesini istediğini bildirdi. Cemâl-i Halvetî yolda vefat edince (899/1494) bu buluşma gerçekleşmedi. Sünbül Sinan, hac dönüşü şeyhinin vasiyeti gereği İstanbul’a dönerek kızı Safiye Hatun’la evlendi ve Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda postnişin oldu. Bir rivayete göre Cemâl-i Halvetî hacca giderken onu İstanbul’a çağırıp kızıyla evlendirmiş, postuna oturttuktan sonra hacca gitmek için yola çıkmıştır. 899 (1494) yılından vefatına kadar, kendi adıyla anılacak olan Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda irşad faaliyetini sürdüren Sünbül Efendi cuma günleri Ayasofya ve Fâtih camilerinde vaaz verdi, vaazların ardından dervişleriyle Halvetî devranı icra etti. Yavuz Sultan Selim yaptırdığı caminin açılış merasimi sırasında vaaz etme görevini ona verdi. Bu onun padişah nezdindeki itibarını göstermektedir. Hulvî, Sünbül Sinan’ın Yavuz Sultan Selim’le ilişkileri konusunda ayrıntılı bazı rivayetleri nakletmektedir.

Sünbül Efendi’nin devran uygulaması ulemâ ve meşâyih arasında tartışmalara sebep oldu. İstanbul kadısı Sarıgörez Nûreddin Efendi’nin, devran zikri yapan dervişlerin yakalanıp cezalandırılması için bir şikâyetnâme yazarak tasdik için Şeyhülislâm Kemalpaşazâde’ye gönderdiği, şeyhülislâmın Sarıgörez’in şikâyetnâmesini tasdik ettiği, Sünbül Sinan’ın bu fetvayı önlemek için Kemalpaşazâde’nin inanıp güvendiği Şeyh Yavsî Zâviyesi şeyhi Mehmed Efendi’yi devreye sokması üzerine şeyhülislâmın fetvayı uygulamaktan vazgeçtiği kaydedilmektedir. Bu olaydan önce Sarıgörez ile Sünbül Efendi arasında bir münazara cereyan ettiği, şeyhin ilmî dirayeti ve mânevî nüfuzu karşısında Sarıgörez’in yenilgiye uğradığı belirtilmektedir (Öngören, s. 375-376).

II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanûnî Sultan Süleyman dönemlerini idrak eden Sünbül Efendi, Muharrem 936’da (Eylül 1529) vefat etti. Cenaze namazı Fâtih Camii’nde Kemalpaşazâde tarafından kıldırıldı ve dergâhının hazîresine defnedildi. Türbesi İstanbul’un en önemli ziyaretgâhlarından biridir. Ölümüne düşürülen birçok tarihten bazıları şunlardır: “Eyledi bostân-ı zühdün sünbülü me’vâya azm”; “Cânına Sünbül Sinân’ın Fâtiha”; “Üstâd-ı aşk.” Hüseyin Vassâf, Şeyhülislâm Kemalpaşazâde’nin onun vefatı dolayısıyla söylediği tarih manzumesinin çini üzerine yazdırılıp türbeye konulduğunu belirtir ve, “Nûr ola Sünbül Sinân’ın kabri hep” tarih mısraıyla biten sekiz beyitlik bu manzumeyi eserine kaydeder (Sefîne-i Evliyâ, III, 375). Sünbül Efendi’nin vefatından sonra yerine Merkez Efendi postnişin olmuş, Sünbül Efendi’ye nisbet edilen Sünbüliyye, Merkez Efendi ve diğer halifeleri tarafından yaygınlaştırılmıştır. Yâkub Germiyânî, Cem Şah Efendi, Akşehirli Cemal Efendi, Maksud Dede, Kefeli Alâeddin Ali, Çavdarlı Şeyh Ahmed Dede onun halifeleri arasında zikredilebilir (bk. SÜNBÜLİYYE).

Eserleri.

1. Risâletü’t-taḥḳīḳiyye. Sünbül Sinan bu eserinde devranın kâfir oyununa benzetilmesine, ona raks denilmesine şiddetle karşı çıkmakta, cahil ve mutaassıp kişilerin Arapça ve Türkçe risâleler kaleme alarak raksın haram olduğunu iddia etmelerinin yanlış kanaatlerinin neticesi olduğunu belirtmektedir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1761). Müellifin bu eserin birer nüshasını devrin ulemâsına gönderdiği kaydedilmektedir.

2. Risâle Der Hakk-ı Zikr ü Devrân. Bir önceki eserin Türkçe özetidir. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan bir nüshasının sonunda (TY, nr. 3868) Zenbilli Ali Efendi’nin risâlede anlatılan konuların doğruluğuna dair bir fetvası yer almaktadır.

3. Risâletü eṭvâri’s-sebʿa. Seyrüsülûk mertebelerinden bahseder (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2073/2).

4. Tarîkatnâme (İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 2956). 5. Risâle fî deverâni’s-sûfiyye (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 3602). Bursalı Mehmed Tâhir, Sünbül Sinan’ın bazı ârifâne ilâhileri bulunduğunu kaydeder. Şiirlerinden iki örnek Sefîne’de yer almaktadır (III, 376-377).
“Gel ey sâlik diyem bir söz ki haktır” mısraıyla başlayan on beyitlik bir ilâhisi bestelenmiş ve tekkelerde âyin sırasında okunagelmiştir. Bu ilâhi, Cebbarzâde Ârif Bey tarafından Miftâh-ı Hısn-ı Hazâin-i Rahmâniyye adıyla şerhedilmiştir.

HÜR MAHMUT YÜCER, İSLAM ANS., TDV


EZELDEN AŞK ODUNA YANA GELDİM - SÜNBÜL SİNAN

Ezelden aşk oduna yana geldim
Anınçün tâ ebed mestâne geldim

Eğer nûş etmez isen sen bu meyden
Deme zâhid ki ben insana geldim

İçe bir cür’a ger râhip bu meyden
Koyup küfrü diye imana geldim

Olan meyhane-i vahdette mey-nûş
Çağırır küfr ile imana geldim

Saray-ı vahdet olmuşken makamın
Bu kesret âlemin seyrana geldim

Bu dehr içre görüp etme taaccüp
Çü gizli genç idim virane geldim

Var idi ilm-i ayne kabiliyyet
Görüben kendimi imana geldim

Çü birdir Sünbüli mâruf-u ârif
Edip dâva deme irfana geldim.


***

Şöhreti Sünbül’ü Sinan, o büyük bir veli
Aslında onun ismidir, ol Yusuf bin Ali

Sinan Merzifon’da doğdu, Borlu’da yaşadı
İlk Efdalzade’den aldı, ilmi ve irşadı

Yedikule’de ısrarla, girdi ilk dergâha
Kavuşmuştu isteğine ve erdi salaha

Feyiz ile teveccühte pişip olgunlaştı
Ak gönül kuyularından akça sular taştı

Gönül ocağında pişti, taştı Sünbül Sinan
Ulemalar bile dinler, hoşlanırdı inan

Mısır’da tek sultan oldu, çorak gönüllerde
Hürmet ve saygılar gördü, o yaban ellerde

Hakkın irfan pınarından hep şifalar sundu
Ayrılınca o Mısır’dan, sevene dokundu

Depremi gördü İstanbul, öldü birçok teba
Dua buyurdu da Sinan, yok oldu tüm veba

İfa ederek haccını döndü İstanbul’a
Vasiyet kıldı hocası, Safiye can bula

Çok talebe geçti onun altın tezgâhından
Tek Merkez Efendi aldı, tahtı dergâhından

Yatmadı son on sekiz yıl, durdu tahiyatta
Varmadı hiç yere sırtı, uyurken hayatta

Seksen yaşadı şu Sinan, o vardı seyrana
Kim görse, kim duysa onu, rahmetlerle ana

KM–110406

İkinci şiir kaynak: antoloji.com

SON EKLENENLER

Üye Girişi