Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

PARAGRAF-TEST - 1

1.Her yeni sanat hareketi eskiyi yıkmakla başlar. Yeni şiir de sıkıcı ve bunaltıcı bulduğu eski şiire sert bir tepkidir. Eski şiir, vezinsiz kafiyesiz, musikisiz, şairanesiz şiir olamayacağına inanırdı. Eski şiir neyi saymış, neye güvenmişse, yeni şiir onu alaya almıştır. İlk iş şekli parçalamak, vezni, kafiyeyi atmak, musikiyi susturmak, şairane sayılan düşüncelere el koymak oldu. Halkın gündelik dili, yergili, esprili söyleyiş, şiirin temeli kabul edildi. 

 Bu parçada, aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? 

A) Yeni şiirin vezin ve kafiyeye hiç değer vermediğine 

B) Eski şiirde musikinin, şairaneliğin gerekli görüldüğüne 

C) Yeni şiirin insanın gündelik sorunlarına yöneldiğine 

D) Yeni şiirin, sıkıcı bulduğu eski şiiri yıkmak için mücadele ettiğine 

E) Yeni şiirin nükteli söyleyişe, günlük dile değer verdiğine 

 

2. Dıranas, ölçüye verdiği değeri ve yeri uyaktan da esirgememiştir. Bunu hiç ihmal etmemiş ve eskimemiş, yıpranmamış uyaklar bularak şiirine yeni olanaklar getirmiştir. Onun şiirinde sevgi ve doğa geniş bir yer alır. Sevginin insanları huzura ve barışa götüren o engin ve yetkin gücüdür onu büyüleyen. İnsanı ve doğayı ayrı duyarlılıkla seven Dıranas, insanların bugünkü karmaşadan ancak bu duygularla kendini bularak huzura kavuşacağı ve mutluluğu yeniden bulacağı inancındadır. 

Bu parçada Dıranas’la ilgili aşağıdakilerden hangisine yer verilmemiştir? 

A) Şiirinde insan ve doğa sevgisine geniş yer verdiğine 

B) Ölçüye ve uyağa son derece önem verdiğine 

C) Kendine özgü uyaklarla şiirini tekdüzelikten kurtardığına 

D) İnsanın mutluluğunun doğayı ve insanları sevmesine bağlı olduğuna inandığına 

E) Şiirinde Halk şiirine özgü niteliklere yer verdiğine

 

 3. Şiir eskimiyor; içime işlemiş şiirleri düşünüyorum: Taptaze pırıl pırıl hepsi... Peki, neden karşı çıkmamışız, neden boyun eğmişiz şiirlerin de eskidiği görüşüne? “Eski” sözcüğünün olumsuz değerlendirme yapmayan, zaman içindeki durumu bildiren anlamlarına kanmış olmalıyız: Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan. Oysa “Eski” şu anlamlara da geliyor: Geçerli olmayan, kullanıla kullanıla yıpranmış, harap olmuş... Ayrıca, “yazar eskisi”, “sporcu eskisi” gibi, durumunu, dolayısıyla saygınlığını yitirmeyi belirten alaycı, küçümseyici bir kullanımı da var... Bir şeyin eskidiğinden söz edildiğinde ise genellikle sözcüğün olumsuz anlamları ağırlık kazanıyor. “Bu şiir eskimiş” derken, üzerinden çok zaman geçtiğini belirtmiyoruz, bugün için geçerli olmadığını modasının geçtiğini söylüyoruz. 

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? 

A) “Eski” sözünün hem olumlu hem olumsuz anlamları olduğuna 

B) Bir şeyin eskidiğinden söz edildiğinde bu sözün hep olumsuz anlamlarının ifade edildiğine 

C) Eskimeyen şiirlerin hep kalıcı konularda yazılanlar olduğuna 

D) Şiirin aslında eskimeyip her geçen gün tazelendiğine 

E) Bir şiire eski denmesinin, onun modasının geçtiği anlamını taşıdığına 

 

 4. Televizyonun en büyük avantajı geniş bir izleyici kitlesine ulaşması. Ancak ben televizyonda yalnızca röportaj yapıyor, soru soruyordum. Yaptığım kendi şovum değildi. Oysa sahnede durum çok farklı. Burada izleyici beni görüyor, ne düşünüyorum, ne yapıyorum, nasıl hareket ediyorum, bunları izliyor. Televizyondakinin aksine kendimi öne çıkarttığım bir şov bu. Televizyonda geri planda kalıyordum. 

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? 

A) Açıklama B) Betimleme C) Karşılaştırma D) Örneklendirme E) Tanımlama

 

 5. (I) Şiir, eleştirmen eksikliğinden okuruyla buluşamıyor. (II) Yazılan şiirin niceliği göz önüne alınırsa tanıtma, değerlendirme, eleştiri yazıları çok yetersiz. (III) Şiir ve şiir okuru, aralarında ilgi kuran olmadığından karşıt yönlerde değiştiler. (IV) Şairler şiirlerinde daha çok kendi sorunlarını anlatıyorlar. (V) Okur tembelleşti şiiri okurken, yol gösterici olmadığından bir kez daha yaratmayı sevmiyor. 

 Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır? 

A)I.                 B)II.          C)III.                 D)IV.             E)V.

 

6. (I) Çözümleyici eleştiri olarak adlandırdığım bir yöntemi kurmaya çalışıyorum. (II) Bunun tamamen kendime özgü bir eleştiri anlayışı olduğunu düşünüyorum. (III) Şimdiye dek yayımladığım beş kitap, bu anlayışın kurulması sürecindeki basamaklar oldu. (IV) Çözümleme etkinliğini en zengin biçimde romana yönelik gerçekleştirdiği- mi görüyorum. (V) Batı’da gelişen eleştiri anlayışını günü gününe takip ediyorum. 

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır? 

A)I.                 B)II.          C)III.                 D)IV.             E)V.

 

7. ---- ama, bilim, bilimsel kuşkuculuğu bir an bile gözden ırak tutmaz. Bilim yasalarıyla “doğma” lar arasındaki ayrım da böylece ortaya çıkar. Değişim, evrenin yasasıdır; değişmez, mutlak ve dokunulmaz olan hiçbir şey yoktur bilimde. 

Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi gelmelidir? 

A) Bilim ne söylüyorsa gerçek odur; 

B) Bilimsel kuşkuculuk çok önemlidir; 

C) Bilim gözlem ve deney yoluyla gerçeği araştırıyor; 

D) Değişim, bilimin en belirgin özelliğidir. 

E) Bilimde yüzyıllar süren ve gerçek bilinen şeyleri değiştirme özelliği vardır.

 

 8. Biz savaş çocuklarıyız. Bunalımların anaforundan geliyoruz. Yüksek gerilimler yaşadık. Dünyanın, ülkemizin, kendi kendimizin devrimlerini, değişimlerini gördük. Bu sonuçlar ve çarpıntılar sonunda şiirimiz de bazı bir yumruk gibi sert ve haşin, bazı bir tokat gibi çatlayıcı, bazı da yoksul bir yürek gibi içli ve mahzun oldu. Fakat daima şu çizgiyi tutmasını bilerek: Yurt ve dünya için barış, bütün insanlar için hürriyet ve mutluluk! 

 Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine verilmiş bir cevap olabilir? 

 A) Şiirlerinizde hep savaş ve mücadele üzerinde durmanızın özel bir nedeni var mı? 

 B) Sizce şiir, yaşanan toplumsal olaylardan etkilenmeli mi? 

C) Şiirlerinizin bazen oldukça katı bazen son derece dokunaklı olmasının nedeni ne olabilir? 

D) Şiirin bu kadar mesaj yüklü olması, onun sanat değerini düşürmüyor mu? 

E) Her şiirinizde halka ulaştırmayı amaçladığınız bir mesaj var mıdır? 

 

 9. Ümit, hayatta vardığınız değil, varacağınızı sandığınız en uzak hedeftir, Ona belki de, hatta çoğu zaman, varamazsınız. Ama ümit sizi durmadan o hedefe doğru çeker. Hep onun peşinden gidersiniz. Yorulmazsınız; çünkü çekiciliği size hayatı sevdirir. Gözünüzden silindiği, onu kaybettiğinizi sandığınız anlar, hayatınızın en karanlık anlarıdır. Fakat ruhu sağlıklı insan onu yeniden bulmakta gecikmez. Açılmamış her kapının ardında, yürünmemiş her yolun sonunda pırıl pırılbir ümit yatmaktadır. 

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmektedir? 

A) Ümidin insan için öneminden 

B) Ümitsiz bir insanın durumundan 

C) İnsanın hayalci bir varlık olduğundan 

D) Ümidin insanı boş hayallere sürüklediğinden 

E) Ümidini kaybeden insanın yaşayamayacağından

 

 

CEVAP ANAHTARI:

1.C        2.E      3.C       4.C      5.D       6.E       7.A       8.C       9.A

 


PARAGRAF-TEST - 2

1.Demek ki günler, hepsi birbirinin eşi, bitip tükenmeden böyle geçip gidecek ve bir şey getirmeyecekti. Ne kadar yayan olursa olsun başkalarının hayatında günün birinde bir olay çıkması olasılığı vardır. Bu olaydan bazen bir takım sonuçlar doğar, dekor değişiverir. Halbuki kendisi için bir şey, hiçbir şey olma olasılığı yoktu. Hayat onun için, dipte, kapısı sımsıkı kapalı, karanlık, daracık bir koridordu. 

Parçada sözü edilen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir? 

A) Sabırlı B) Ümitsiz C) Özentili D) Kıskanç E) Hayalperest 

 

 2. Aklımca Türk sinemasının ulusal bileşim çabasına katkıda bulunabileyim diye Yeşilçam’a bulaştım, epeyce bir zaman da çilesini çektim. Şimdi aradan on yıl kadar geçti. 0 dönemi daha serinkanlı olarak değerlendirebiliyorum. Onun için diyebilirim ki, Yeşilçam’ın yapısı böyle bir bileşimi başarılı olarak gerçekleştirmeye elverişli değildir. Piyasa mekanizması prodüktörü olduğu kadar, aktörü ve rejisörü de öylesine şartlandırmıştı ki, en aydın sanılan sanatçılar bile belirli kalıpların dışına çıkamazlar, bu yüzden de yaratıcı bir bileşime gidemezler. 

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Türk sinemasının ulusal bir bileşime gitmesi mümkün değildir. 

B) Türk sinemasının gelişmesi için özverili kişilere ihtiyaç vardır.

C) Sinemayla ilgili kişilerin önyargılı olması sinemanın gelişmesini engelliyor. 

D) Sanatçıların belirli kalıpların dışına çıkamaması sinemanın çok çeşitliliğine engel olmuştur.

E) Sinemanın gelişmesi için nesnel eleştirilere ihtiyaç vardır.

 

3. “Ben kendi üzerimde özeleştiri yaptığımda zanaat yanımın çok eksik olduğunu anlıyorum. Şiire başladığım zaman her yazdığım şiirin ilk şiir olduğunu sanıyordum... İnsan kendinden önce kendi dilinde yazılmış büyük yapıtları okuyarak olgunlaşır. Şiire başladığım zaman böyle bir gelenekten yoksundum. Ustasız bir bakırcı gibi Türkçeyi dövdüm.” 

Bu sözleri söyleyen biri aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir? 

A) Özeleştirici B) Alçakgönüllü C) Özgün D) Hoşgörülü E) Yardımsever 

 

4. Türkiye’de aydın kesim reaksiyonsuz. Örneğin beni yolumdan çevirip “Bu güzelim musikiye neler oluyor?” diye soranlar var, ama müziğimize yapılan bir eylem karşısında sessiz sakin kalıp hiçbir şey yapmıyorlar. Gazetelerde bu konuda yazı yazana rastlamıyoruz. Musikiseverler çok sevdikleri bu musikiyi lütfen daha iyi korusunlar ve daha çok onun arkasında olsunlar. Biz adeta Klasik müziğimizi tanıtmak için savaş veriyoruz, ama arkamızda beklediğimiz desteği de bulamıyoruz. Aydınlarımızda bu konuda bir vurdumduymazlık var. Sorduğunuzda herkes Türk müziğini seviyor onunla ilgileniyor, ancak gerçek öyle değil. 

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Yeni bestelerin klasik müziğin yapısını bozduğu 

B) Türk aydının klasik müziğimize sahip çıkmadığı 

C) Gazetelerin daha çok Batı eserlerine yer verdiği 

D) Klasik müziğin yok olmakla karşı karşıya olduğu 

E) Halkın Türk müziğini çok sevdiği

 

5. Nasıl olsa, bir romanı roman diye sunmak bile onun kurmacılığını kesinlemek anlamına gelir. İster kurmacılığın tüm belirtilerini gizleyelim, ister ayrıntılarıyla gözler önüne serelim, roman da, oyun da sinema yapıtı da kurmacadır; romanın da, oyunun da, sinema yapıtının da temel göndergesi  kendi kendisidir, her şeyden önce kendi kendisiyle açıklanır. Okuru yanıltmak, ona gerçeğin yanlış bir görüntüsünü vermek yalnızca sanat yapıtlarına özgü değil. Gazetelerde, dergilerde, kitaplarda, aynı şey her gün yapılıyor, en açık gerçekler bile saptırılıyor, en iyi tanıdığımızı sandığımız kişiler bile tanınmayacak kılıklara sokuluyor. Üstelik, bu tür saptırmaların özleri gereği kurmaca olmak gibi bir bağışlatıcı nedenleri de yok. 

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Roman, oyun, sinema kurmaca türler olsa da okura gerçek izlenimi vermelidir. 

B) Günlük hayatta gerçekler bile değiştirilirken roman gerçek olmamakla suçlanamaz. 

C) Roman, oyun ve sinema özleri gereği kurmaca olduğunu gizleyemez. 

D) Sanat türlerinin birbirleriyle açıklanması, doğru bir yöntem değildir. 

E) Kimileri romanın, oyunun, sinemanın hayal dünyasını gerçekmiş gibi algılar.  

 

6. Kişi bunalır, sıkılır, kendini geçmişte bulmak ister. Ya çocukluk günlerinde, ya daha daha  gerilerde. Sanki kaçsa, gerilere gitse, bir zaman makinesine binse de, eski günlerin insanı olabilse! Bir şeylerin değiştiğini sanacaktır. Sanki o günler çok daha huzurlu, güvenli imiş! Sanki mutluluk herkesin ortak payı imiş... 

Bu parçada kişinin hangi yönü üzerinde durulmuştur? 

A) Yaşamı sevmemesi 

B) Geçmişe özlem duyması 

C) Hayalci olması 

D) Sıkılgan olması 

E) Mutluluğu araması

 

7. İster yayımlanmadan olsun, ister yayımlandıktan sonra, yeniden yazdıklarımızın en kusurlu, en eksikli yapıtlarımız olduğunu söyleyemediğimiz gibi, yeniden yazmanın her zaman bir düzeltme olduğunu da söyleyemeyiz. Örneği kendimden vereyim: Anlatılarım arasında, dört kez yeniden yazdığım anlatının ilk biçiminden çok daha yetersiz nice öykü var, ama hiçbirini yeniden yazmaya girişmedim. Demek ki, yeniden yazdığımız yapıtlar sayıca çok az, yeniden yazma nedenimiz de özel: Bir yapıtı yeniden yazmaya girişiyorsak, onda biçim ya da içerik açısından hala araştırılmaya ya da derinleştirilmeye değer bir şeyler bulunduğunu sezinlediğimiz için girişiyoruz. 

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Yazar derinleştirilmeye değer bir şeyler bulduğu yapıtı yeniden yazmaya girişebilir. 

B) Her yapıt, zaman ilerledikçe yenileşme ihtiyacı duyar.

C) Bir yapıtın hataları yapıt yayımlanmadan önce giderilmelidir. 

D) Yeniden yazılsa da, bir yapıt ancak ilk haliyle güzeldir. 

E) Kimi yazarlar kendince özel nedenlerle eski eserlerini yeniden yazar. 

 

8. Bu yıl içinde beni şiir adına en çok rahatsız eden konulardan biri de “şair” imgesinin, okurlar katın- da giderek bir anlam bozulmasına uğraması oldu. Kimsenin kimseye “Sen şairsin” ya da “Değilsin” demeye elbette hakkı yoktur. Ancak şiir okurlarının da “Şair” dendiğinde yalnızca sokaklarda görülenler olmadığını kavramaları gerek. Burada, ülkemizde şair biyografilerinin ne denli az olduğu ortaya çıkıyor. Oktay Rifat gibi bir şairin esaslı bir biyografisinin şimdiye dek çoktan yazılmış olması gerekmez miydi? Türk edebiyatı bu alandaki büyük boşluğu dolduracak yazarlarını arıyor. 

Bu parçada şair aşağıdakilerin hangisinden söz etmemiştir? 

A) Şair olup olmamanın kimse tarafından belirlenemeyeceğinden 

B) Şair sözünün anlam bozulmasına uğramasından 

C) Ülkemizde şairleri tanıtan biyografilerin çok az olduğundan 

D) Oktay Rifat hakkında esaslı bir biyografinin olmadığından 

E) Türk edebiyatında şairleri tanıtan bir eserin olmadığından

 

CEVAP ANAHTARI:

 1.B        2.A      3.A       4.B      5.C       6.B       7.D       8.E

 

 


 

PARAGRAF-TEST 3

 1.Sözcükleri öğrenmeye de, söylemeye de çok gereksinimimiz var. Zaten var olduğumuzdan beri vardı. Şimdiye kadar önemsemedik, ama artık, hani önemsesek diyorum. Hem sözcükleri öğrenmeyi önemsesek hem de kullanmasını öğrensek. Km demiş ki sözcükler yetersiz kalıyor. Sözcüklerin yetersizliği hiç de inandırıcı gelmiyor; hele Türkçenin. Öyle olmasaydı; nasıl dışarı vururdum yüreğimin içindekileri. Dilimin sözcükleri nasıl taşırdı: Boğaz’ın hüznünü, acının rengini;,sevincin kokusunu, mutluluğun sesini... Sözcükler iyi ki var. En çok onları seviyorum... 

 Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? 

 A) Sözcükleri öğrenmenin ve kullanmanın bir ihtiyaç olduğu 

 B) Türkçenin sözcük açısından yeterli bir dil olduğu

 C) Yazarın sözcükleri çok sevdiği

 D) Boğaz’ın hüznünü, acının rengini, sevincin kokusunu ifade edebilen bir dilin yetersiz sayılamayacağı 

 E) Türkçenin sözcük sayısı bakımından zengin olduğu 

 

2. Geçenlerde kütüphanemi düzeltirken atamadığım, kıyamadığım kartlar yeniden elime geçti; şöyle bir karıştırayım dedim. Zamanın sildiklerini ben de sileyim, raflar ferahlasın. Baktım, taa 1970’li yıllardan, hatta daha da öncesinden sesleniyorlar, kıy kıyabilirsen! Senaryosunu yazdığım, Osman Seden yapımı şu olaylı Yeniden Doğmak dizisi yayımlandığında özellikle ortaokul öğrencilerinin gönderdiği kartları da saklamışım, onların küçücük yüreklerinden doğan sözleri okurken gözlerim yaşardı. 

 Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? 

 A) Öyküleme B) Betimleme C) Karşılaştırma D) Örneklendirme E) Açıklama

 

3. Romancılıktan hikâyeye gelenlerin hikâyeleri, soluk uzunluğu ve boyut noktasında okura tedirginlik veren bir şişkinlik taşır. Bunlar, başarısız denmese de sıkıştırılmış, yoğunlaştırılmış, küçültülmüş birer roman havasındadır. Son okuduğum Balzac’ın “Aşk Gecesi”ndeki hikâyeler, bu tür hikâyelerdir. Usta, ona pek yakışan ‘çağının yorumcusu ve eleştirmeni’ olmak görevini bu hikâyelerinde de sürdürüyordu sürdürmesine de, her biri, bir romandan seçilmiş okuma parçalarıydı sanki. Çılgın bir yetiştirme çabasıyla yine her biri bir başka roman olabilecek konuları zorla hikâyeleştirmişti; bana öyle geldi. 

 Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz? 

 A) Romandan hikâyeye geçenlerin hikâyelerinin, küçültülmüş bir roman havası taşıdığı 

 B) Balzac’ın Aşk Gecesi hikâyelerinin bir roman havası taşıdığı 

 C) Balzac’ın çağının yorumcusu ve eleştirmeni olduğu 

 D) Romancıların hikâye yazmakta başarısız oldukları 

 E) Balzac’ın hikâyelerinin roman konusu olabilecek konularda yazıldığı 

 

 4. Şaşırtıcıdır İstanbul sokakları; kiminin ucundan Marmara’yı yakalarsın kiminin bitiminde Boğazı görüverirsin; kiminin köşesinde taş dudakları susuzluktan çatlamış bir eski sebil nöbet bekler. Birbirine eğilmiş iki komşu evin aralığına bir yatır sıkışmıştır. Kimi sokağın ortasından lağım akar; kiminin yoksulluğunu evlerin kapı numaralarında okursun. Kimi sokak çocuk bahçesidir. Kimi sokakta sardunyalar kızarır, kiminde ahşap evler sıralanır tutuşmak için özlemle bekleyerek

 Parçada İstanbul sokaklarıyla ilgili hangi ayrıntıya değinilmemiştir? 

 A) Çok şaşırtıcı ayrıntılarla dolu olduğuna 

 B) Denizle iç içe olduğuna 

 C) Çok farklı güzellikleri bir arada yaşattığına 

 D) Sokaklarda güzellikler kadar çirkinlikler de görmenin mümkün olduğuna 

 E) Küçüklü büyüklü birçok caminin bulunduğuna

 

5. Realizm benim için biraz dürüstlüktür, onurdur, sanattır. Yırtıcı, bencil, keyfine düşkün olmamak ve çıkan için, yaranmak için, art niyetlerle sanatı bir maşa gibi kullanmamaktır. Kuzu postunda, mağdur pozunda kurt ve acımasız insanları harcamamak da realizmin şanındandır. Realizmde değiştirme, çarpıtma yoktur. Sizin deyişinizle ben her dönemimde kendimi belki küçük fakat toplumsal yaygın realite ve yaşantıların şairi saydım. 

 Yukarıdaki parçadan realizmin özelliklerinden hangisi çıkarılamaz? 

 A) Realizme göre sanatın sanattan başka gayesi yoktur. 

 B) Tabiatı, toplumu, olayları olduğu gibi yazmak realizmin özelliklerindendir. 

 C) Realizmde yazar eserde kişiliğini gizler. 

 D) İnsanları harcamamak, insanlara değer vermek realizmin şanındandır. 

 E) Realizmde yazar, keyfine düşkün olmaz, çıkarı için yazmaz. 

  

6. Ahmet Hamdi’nin en büyük ve bence en değerli özelliği, ustası Yahya Kemal’in etkisiyle Türk geçmişinin ve bugünün sentezine yönelik bir yaklaşım içinde bulunuşu idi. Sanat tarihimizin inceliklerini edepli bir dille, onun kadar sevgiyle ve bilgisine hâkim olarak okuyucuya getiren bir benzerini tanımıyorum. Hepimiz Ankara’ya, İstanbul’a, Konya’ya, Erzurum’a, Bursa’ya onun gözüyle baktığımız zaman hem ulusal hem kişisel zenginliğimizden övünç duyarız. Çünkü o şehirlere niteliklerini veren her şey, başta sanat yapıtları olmak üzere, Ahmet Hamdi’nin sıcak kaleminde dile gelir; içimize işler ve onun, üzerinde çok durduğu mekân ve zaman, sanki beyaz kağıtta canlanır. 

 Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? 

 A) Ahmet Hamdi geçmişin ve bugünün sentezini yapmaya çalışmıştır. 

 B) Ahmet Hamdi, sanat tarihimizin inceliklerini edebi bir dille anlatmıştır. 

 C) Anlattığı şehirlere Ahmet Hamdi’nin gözüyle baktığımız zaman onlardan övünç duyarız. 

 D) Ahmet Hamdi tarihi değerlerimizi çok canlı bir biçimde anlatmıştır. 

 E) Ahmet Hamdi edebi kişilik yönüyle Yahya Kemal’in etkisinde kalmıştır.

 

 7. Çocukluğumdan beri hep geziyorum. Belki de beni etkileyen Anadolu toprağındaki kimi zaman zorunlu kimi zaman istekli gezintiler bu kitabın kaynağını oluşturdu. Trenler, göçler, at ve katır sırtındaki dağ başları, sandallar, yürüyüşler hep birer parçası bu işin. Biliyorum, yaşamım büyük bir serüven değil. Avcının düşü bende yok. Ama her gezdiğim, tanık olduğum her şeyin bana çok şey öğrettiğini biliyorum. Keşke 20. yüzyıl, 20. yüzyılın masalı olarak doğada geçseydi. Doğayı ben ağaçlar, çiçekler, böcekler olarak görmüyorum. Doğanın yok edilmesi, ağacın, suların yok edilmesiyle ilgili değil. Bu, insanoğlunun hüznünün ve kısa süreli mutluluklarla beraber, ışığın, renklerin, müziğin, şiirin, hafta Tragedya’nın bu doğrultuda masalların da yok edilmesi anlamını taşıyor. 

 Bu parçadan yazarla ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? 

 A) Kitabının kaynağını gezilerinin oluşturduğu 

 B) Tanık olduğu durumlardan çok şey öğrendiği 

 C) Doğayı sadece bitki ve hayvanlardan ibaret görmediği 

 D) İnsana ait unsurların yok olmasını da doğanın yok edilmesi saydığı 

 E) Tarihi mekânlara karşı özel bir ilgisinin olduğu 

 

 8. Şiirin dost eli, her bilime, her nesneye, her kavrama uzanır. Döşeğini zamanlar üstüne kurar şiir. Bir gözü açık mı uyur ne! Sıradan bir hıçkırığı bile kaydeder defterine. Hesabını sorar olan bitenin!... Zamana, zamanlara, zamanlardaki olaylara tanıktır. Tarihin çocuğudur o; kimi zaman başı önünde, kimi zaman güleç; bazen de sorgulayan ve yargılayan!... 

 Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır? 

 A) Benzetme E) Kişileştirme C) Karşılaştırma D) Betimleme E) Tanımlama

 

CEVAP ANAHTARI:

 1.E        2.A      3.D       4.E      5.C       6.E       7.E       8.B

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi