Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ŞEHİR ve İLÇE ADLARIYLA İLGİLİ ŞİİRLER

  1. MERSİN - MUZAFFER TAYYİP USLU   
  2. MERSİN DESTANI - AHMET KUTSİ TECER   
  3. KONYA DESTANI - AHMET KUTSİ TECER    
  4. ÇANKIRI'DA AKŞAM - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR                        SAYFA:1/ 01-10
  5. ANKARA - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR    
  6. ŞUBAT AYINDA ANKARA'DA - ÖZDEMİR İNCE    
  7. SAMSUN GÜZELLEMESİ - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR    
  8. AMASTRİS MASALI - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR    
  9. ANTALYA -BAKİ SÜHA EDİBOĞLU    
  10. TOKAT'A DOĞRU -CAHİT KÜLEBİ    
  11. SİVAS YOLLARINDA -CAHİT KÜLEBİ    
  12. ANTEP KÖPRÜSÜ -CEYHUN ATUF KANSU    
  13. ERZİNCAN ERZİNCAN - CEVAT ÇAPAN    
  14. SİVASLI KARINCA - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA    
  15. DAĞLAR AKKEN GÜVERCİN MAVİ - FAZIL H. DAĞLARCA               SAYFA:2/ 11-20
  16. BİNGÖL'DE BAHARDIR - FEYZİ HALICI    
  17. DESTANLAR ŞEHRİ KONYA - FEYZİ HALICI    
  18. KONYA’DADIR - ÂŞIK NURİ ÇIRAĞI    
  19. BURSA YOLLARI    
  20. BURSA’DA ZAMAN, AHMET HAMDİ TANPINAR    
  21. BEYŞEHİR GÖLÜNDE AKŞAM    
  22. GÖNEN (II)-HALİ LSOYUER    
  23. BAYBURT- YAHYA AKENGİN    
  24. BAYBURT GÜZELLEMESİ- HALİL SOYUER    
  25. BAYBURT GÜZELLEMSİ-ORHAN ŞAİK GÖKYAY                  SAYFA:3/ 21-30
  26. BEYŞEHİR GÖLÜNDE AKŞAM-HALİL SOYUER    
  27. ŞİLE–HALİL SOYUER    
  28. ÇENGELKÖY–HALİL SOYUER    
  29. KANLICA–HALİL SOYUER    
  30. BAŞKENT SABAHLARI-–HALİL SOYUER    
  31. İZNİK’TE SABAH-–HALİL SOYUER    
  32. BURSA –HALİL SOYUER    
  33. BURSA -2 –HALİL SOYUER    
  34. BURSA - NİYAZİ AKINCIOĞLU    
  35. BURSA'DA AKŞAM - ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI    
  36. ERZURUM-HALİDE NUSRET ZORLUTUNA                            SAYFA:4/ 31-40    
  37. KADALARIN BENİM OLSUN ERZURUM-ZEKİ ÖMER DEFNE    
  38. URFA GECELERİ- HALİDE NUSRET ZORLUTUNA    
  39. SİVAS SABAHI - HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL    
  40. EDİRNE- İBRAHİM SAĞIR   
  41. EDİRNE – NİYAZİ AKINCIOĞLU    
  42. EDİRNE - MEHMET AKİF ERSOY    
  43. ESKİŞEHİR- İBRAHİM SAĞIR    
  44. YOZGAT'IN - İBRAHİM SAĞIR    
  45. BİLECİK'TE - İBRAHİM SAĞIR                                           SAYFA:5/ 41-50    
  46. BİR TARİHTİR İZNİK - İBRAHİM SAĞIR    
  47. DİLE GEL SÖĞÜT- İBRAHİM SAĞIR    
  48. SÖĞÜT'TE BİR GÜN- NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU    
  49. BİZİM AFYON- İBRAHİM SAĞIR    
  50. DOLAŞTIM ÜSKÜDAR’I- İBRAHİM SAĞIR    
  51. ADANA TÜRKÜSÜ - İBRAHİM SAĞIR    
  52. BANDIRMAM- İBRAHİM SAĞIR    
  53. BALIKESİR- - MEHMET AKİF ERSOY    
  54. ÜSKÜDAR - AYDIN HATİPOĞLU    
  55. ÜSKÜDAR - ÖMER ERDEM                                             SAYFA:6/ 51-60    
  56. BODRUM - KÜÇÜK İSKENDER    
  57. DİYARBEKİR ÖLÜLERİ - NEVZAT ÇELİK    
  58. ÇENGELKÖY - ORHAN SEYFİ ORHON    
  59. MARAŞ TÜRKÜSÜ -ORHAN ŞAİK GÖKYAY    
  60. İZMİR'İN İŞGALİ -ORHAN ŞAİK GÖKYAY    
  61. KARS KALESİ KAR ALTINDA - REFİK DURBAŞ    
  62. SİNOP TÜRKÜSÜ - REMZİ ZENGİN    
  63. ÇANAKKALE HATIRASI – İLHAN YÜKSEL    
  64. MALTEPE- YAHYA KEMAL BEYATLI    
  65. SİVAS'TA YOKSUL ÇOCUKLAR - YAVUZ BÜLENT BAKİLER    SAYFA:7/ 61-70    
  66. KASTAMONU DELİLERİ - YAVUZ BÜLENT BAKİLER    
  67. SİVAS HASRETİ - YAVUZ BÜLENT BAKİLER    
  68. DİYARBAKIR TÜRKÜSÜ - YUSUF HAYALOĞLU    
  69. SİDE - AHMET OKTAY    
  70. ANKARA - AHMET TELLİ    
  71. ERZURUM GÜZELLEMESİ –AŞIK DURSUN CEVLANİ    
  72. KARS DESTANI -AŞIK DURSUN CEVLANİ    
  73. NEVŞEHİR - NÜZHET ERMAN    
  74. MARDİN ŞEHİRİNDE- MEHMET EMİN DAĞ    
  75. EDİRNEKAPI ÜSTÜNE ŞİİR-TURGUT UYAR               SAYFA:8/ 71-80    
  76. İZMİR’İN AKŞAMLARI- EDİP CANSEVER    
  77. 941’DE İZMİR, ATTİLA İLHAN    
  78. İZMİR- NEŞET ERTAŞ    
  79. MARDİN- VEDAT SADİOĞLU    
  80. ANKARA ACILARI-NURULLAH GENÇ    
  81. İZMİR İÇİN KENAR SÜSLERİ-HÜSEYİN YURTTAŞ    
  82. KAYSERİ- ERGÜL SIRKINTI    
  83. BURSA'DA YAŞAM- YILMAZ ÇELİK    
  84. BEYOĞLU- ÜLKÜ YILMAZ    
  85. KOZAN- MAHMUT CANTEKİN                                      SAYFA:9/ 81-90    
  86. GAZİANTEP- SİNAN KARAKAŞ    
  87. AFYONKARAHİSAR- MUSTAFA YAZKA    
  88. SINDIRGI- IBRAHİM ÖZDEMİR    
  89. İSKENDERUN’U SEYREDİYORUM- SELAHATTİN ÖLMEZ    
  90. ERZURUM- MEHMET TAŞTAN    
  91. GÜZEL ELAZIĞ - NİHAT GÜLLE    
  92. ADIYAMAN'DA- İZZETTİN BİLGİN    
  93. ŞU SİVAS'TA AKLIM KALDI- ZERNİŞAN AYDOĞAN    
  94. ANTEPLİYİM AĞAM BEN- KENAN KERİM YAVUZ    
  95. ELAZIĞ- YAHYA KOZA                                               SAYFA:10/ 91-100    80
  96. MARAŞ'IMI- NECMETTİN ÖZELÇİ    
  97. SİVAS'IM- NECMETTİN ÖZELÇİ    
  98. HARPUTA SERZENİŞ- NİHAT GÜLLE    
  99. MERSİN'İM- MEHMED İHSAN USLU    
  100. KAYSERİM- ADİL OĞUZ    
  101. KAYSERİ VE KIRIKKALE    
  102. SÜMELA - ENİS BATUR    
  103. KASTAMONU DESTANI - HAKKI BAYRAKTAR                      SAYFA:11/ 101-110    
  104. GEZDİĞİM ŞEHİRLER- İBRAHİM ZEKİ BURDURLU
  105. ANKARA- HASAN ALİ YÜCEL
  106. BURSA- CELAL SITKI GÜRLER
  107. EDİRNE-ZEKİ TUNABOYU

 


SAYFA:1/ 01-10

1-MERSİN - MUZAFFER TAYYİP USLU
 
Şaşırıvermiştik... Ortalık yaz gibi
Oysaki trene bindiğimiz vakit
Kar yağıyordu İstanbul'da
Gözlerimiz buna şahit
Şaşırıvermiştik... Ortalık yaz gibi

İlk günümüz bir otelde geçti
Ne pis yerdi otel aman
Ve ne tuhaf gelmişti bize Mersin,
Güneşin alnında küçük bir liman
İlk günümüz bir limanda geçti.

Nelere alışılmaz sanki zamanla
Zararsızdı işte havası ve suyu
Hala düşmez annemin dilinden
İnsanların komşuluğu
Nelere alışılmaz sanki zamanla.

Ufacıktım ben o sıralarda
Sevgilim yoktu hatırlayacak
Şimdi olduğu gibi İstanbul'da
Rahmetli haminnemi
düşünürdüm ancak
Ufacıktım ben o sıralarda.

Ve bir gün Mersin'e veda ettik
Beş sene, tam beş sene sonra
Annem, ben ve küçük kardeşim
Hepimizde bir yığın hatıra
Bir gün, Mersin'e veda ettik.

Aradan bunca zaman geçti
Rüzgârdaki yaprağa döndüm
Saadet içinde yaşamak dururken
Felaketler içinde geçiyor ömrüm
Aradan bunca zaman geçti.

Ve bir rüya gibi hatırlıyorum şimdi,
Sıcak yaz gecelerinde,
Bundan bilmem kaç sene evvel
Hür ve mesut yaşadığım Mersin'de
Bir rüya gibi hatırlıyorum şimdi.



MERSİN DESTANI - AHMET KUTSİ TECER  

Mersin, küçük bir limandır.
Bir iskele, bir de salon.
Kâh uyuklar, kâh uyanır,
Minimini bir istasyon.

Gemi gelir yükler gider,
Tren gelir, bekler gider,
Denkler gelir, denkler gider,
Vapur vapur, vagon vagon.

Pamuk, çeltik balya balya.
Sabun, zeytin dalya dalya,
Ne Adana, ne Antalya.
Yetiştirir böyle ton ton.

Toprağına soksan çalı.
Yeşillenir hemen dalı.
Bahçeleri birer halı.
Güzelleri balkon balkon.

Mersin Mersin dedikleri.
Pamukları, çeltikleri.
Sabah akşam yedikleri
Portakal, muz. turunç. limon.

Evlerinin önü Mersin
Mevlam seni bana versin...
Bu türküyü çok söylersin,
Tecer âşık oldun en son.


 

KONYA DESTANI - AHMET KUTSİ TECER

Sabahtan vardım Konya'ya
Baktım cihana uyanık.
Kimi binek, kimi yaya,
Baktım meydana uyanık.

Şehirde herkes ayakta,
Kepenkler kaldırılmakta.
Asker, mektepli sokakta,
Baktım her yana uyanık.

Sabahtan akşama kadar,
Didinir, terler, çabalar.
Uyanık bütün babalar,
Oğul, kız, ana uyanık.

Konuşursan bir kelime,
Kavuşursun bin selama,
Lafında şive var ama,
Fikirde mana uyanık.

Karatay, İnceminare,
Dolaştım hep birer kere.
Her köşeye, her esere,
Bakındım rana uyanık.

Alaaddin tepesi'ne,
Çıkdım tarihin sesine.
Selçukların türbesine,
Baktım, amenna, uyanık.

Baktım tarihe, zamana,
Baktım Alaiddin Han'a,
Baktım o büyük insana,
Kılıç Arslan'a uyanık.

Görünmez bir debdebede,
Gönüllerden bir türbede,
Yeşil üsküflü kubbede,
Uyur Mevlana, uyanık.

Tecerim bu nasıl hülya,
Uyanıkken gördüm rüya,
Eski Konya, Yeni Konya,
Göründü bana uyanık...



ÇANKIRI'DA AKŞAM - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR

Soluyup kesik kesik
Rengi yüklenir çöker
Kervandır çanı eksik
Çankırı'da tepeler.

Bir garipçe iş olur
Meyva dalda kuş olur
Yamalar nakış olur
Benek olur bereler.

Kaya bile şimdi tül
Diken de bir çeşit gül
Dünyaya küskün gönül
Kapısını aralar.

Işıklar ipek olur
Yapraklar çiçek olur
Çalılar petek olur
Dolar kuru dereler.

Ana evlendir bizi
Bak renk renk, dizi dizi
Dallar asmış çehizi
Tamamlanmış töreler.

Ürperen bahçelerde
Bir içkidir keder de
Gökte kanar gider de
Gönüldeki yaralar.

Evler hisar kesilir
Yabanlar yâr kesilir
Ayvalar nar kesilir
Şarap olur şıralar

Geceyle başlar akın
Ordulaşır bağ-ekin
Doğrulur Karatekin
Der: Benimdir buralar


5-ANKARA - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR

Ey insan arşı yayla! Ey bozkır! Ey Ankara!
Seslen bana: Ben senden nasıl uzak yaşarım;
Bahtım, senin bağrından ayrıldığım an kara,
Ben sendeki gözlerden feyz alarak yaşarım.

“Halep ordaysa arşın burda.” dersen ne çıkar?
Sende al atım için meydan da cirit de var.
Başka yerin sahrası hız almaya bile dar!
Ben sende heyecanım şahlanarak yaşarım!

Koşarım bozkırlarda gem bilmeyen bu tayla,
Hislerim sürü sürü benim, bağrım da yayla.
Ana gibi, yar gibi kaynaştım Ankara’yla,
Alnım gökten yukarı, mermerden ak yaşarım.

Fatih’in gemileri nasıl kaydı karada?
Nasıl bir sızı vardır şerefli bir yarada?
Ben böyle imkânsızlık içinde Ankara’da,
Hayatımı sürerim, hislerimi yaşarım.

Gönlümü atsalar da dünyanın bir ucuna,
Düşer bir gülle gibi Ankara’nın burcuna,
Bilmem şahin sığar mı avuçların ucuna,
Ankara’da ben böyle çırpınarak yaşarım.


ŞUBAT AYINDA ANKARA'DA - ÖZDEMİR İNCE

Bu yıl erken bastırdı kış!
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni.
kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni.
karaya vurdukça, sular dondukça
üşüdükçe, bir şeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça,
sen değiştikçe daha çok seviyorum seni.
Donmuş suda çelik tadı var
ağzımda eski tutun ve buruk çay tadı
her sabah yaya geçiyorum bütün Ankara’yı
kömür ve kükürt kokuları arasında
her aksam yaya geçiyorum bütün Ankara’yı
okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
bakarak yırtık afişlere, şarkıcı resimlerine,
nereye gitsem içimde bir geç kalmışlık duygusu
bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden
yasamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
ve ikimizin aynı kişiler olmayacağımızı yârin.

Bu yıl erken bastıran kişi yasıyoruz
Sanki olumlu kahramanlarıyız kotu bir romanın
yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
görüntünü verip acıları siliyorum
yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine
Usumda sesinin ve gövdenin
usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası



SAMSUN GÜZELLEMESİ - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR

Diner dertleri her gözü yaşlının,
Samsun’da teselli sunar dalgalar,
Şavkı vurmuş gibi “O gün başlı”nın,
Yanar pırıl pırıl, yanar dalgalar.

Rüzgâr gibi gizli bir haber verse,
Kıyı yeşil giyip murada erse,
Ne gün kırık dökük bir gemi görse,
19 Mayıs’ı anar dalgalar.

Samsun göklerinde Türk’ün bayrağı,
Samsun tarlasının eşsiz toprağı,
Samsun tütününün altın yaprağı,
Uzakta bir gümüş pınar dalgalar.

Samsun suya doğru kaydıkça kayar,
Görenler yüzmeye niyetli sanar,
Su maviye, bahar yeşile boyar,
Cennete ulaştık sanır dalgalar.

Atayı anarken yanar burkulur,
Tunçlaşmış halini heykelde bulur,
Köpük köpük beyaz güvercin olur..
Ayak uçlarına kadar dalgalar.


AMASTRİS MASALI - BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR

Işığı gür, suyu gür, bahçesi şen, bağı şen
Her yeri pırıl pırıl, göğü şen, toprağı şen
İşte ikisinin de aynı şevk, aynı ahenk
Ancak tabiatla eş, ancak tabiatla denk.

Asya’dan yola düşmüş bir içli güzel sürgün
''Bakacak'' dediğimiz tepeye geldi bir gün
Dağ üstünde bakarken, su üstünde göz olmuş
Ormanlar saç saç olmuş, denizler göç göç olmuş.

Suya uzanmış bir dev güzeli sınır gören
Birinde gün batarken, birinde ay beliren
Çifte koylu emsali bulunmayan bir kıyı
Ruhlar fısıldıyordu söylenmemiş şarkıyı.

Havası büyülüyor gönülleri tadıyla
Oracıkta bir şehir kurdu kendi adıyla
Kuruldu yaptırdığı beyaz mermer bir kasra
Amastris isminden Amastra, AMASRA....

Tabiatın koynunda murada eren kadın
Gönlünü diri diri toprağa veren kadın
Aradığı sükûnu yerin koynunda bulan
Bir muhteşem Asyalı hasretiyle kavrulan.

Bu emsalsiz güzele yüzyıllar sonra bir gün
Engin sesi ulaştı Bakacak'tan bir Türk'ün
Şark seferi dönüşü bir gün verince mola
Bir cezbeye tutulup düştü de Fatih yola.

Bakacak'a ulaştı Amasra'ya göz attı
İçini İranlının eski derdi kanattı
Cenevizli elinde esir olan güzeli
Ta oradan kavrayıp sarmak istedi eli.

Bu nice bizden mahrum bir hüsn-ü andır, dedi
Çifte koyu seyretti; ÇEŞM-İ CİHAN'dır dedi
Fatih ki fermanları baş üzre, can üstüne.
Titriyor Bakacak'ta ÇEŞM-İ CİHAN üstüne.

Ne var ki dalgaların yine telaşlı demi
Mahmut Paşa emrinde yüz elli pare gemi
Yelkenler köpük köpük üzerinde denizin
Kaleler taş kesilmiş hayreti Ceneviz'in.

Dalgalar bu vuslatı müjdeleyen düğündür,
Bu şevk hep sürer gelir; İşte o gün bu gündür.
Deniz bütün şevkini buraya hasra gelir
Amastris her gece o kaybolmuş kasra gelir
Yeryüzünün emsalsiz yeri nerde deseler
İnsa-ı zevki olan akla AMASRA gelir.



ANTALYA -BAKİ SÜHA EDİBOĞLU

Bahçeler meltemlerle konuşuyor;
Üç bin yıl evvele dair,
Masal cennetlerinin kapısı açılmış,
Ağır ağır geçiyor taş kapılardan
Omuz başları kopmuş genç heykeller,
Yarım kalmış rüyalar içinde.
Portakal bahçelerinin ışık denizinde..

Beyaz elleri gecelere uzanmış
Otları nergis yapıyor zaman,
Toprakları ışıl ışıl yakut kaya
Limon bahçelerinden sarhoş
Olmuş, A n t a l y a..

Bitip tükenmez rakısında sular,
Eski köprüler,
Kadırga ışıklarıyla yıkanan,
Çağlayanlar boyunca..

Eski köprüler.. Zamanın dışından gülen
Kader.. Güzel kader, mahzun kader nerdesin?
Deniz zamanlarının maviliğinde açsın şafak gülü
N e r d e s i n..?

Sabahın derinliğinde aydınlık, aydınlık,
Yeşil aydınlık,
Yelken yelken dağılan,
Bahçe bahçe toplanan,
Mor aydınlık, beyaz aydınlık…

Mermerler dünyasında başlayan yolculuk
Kara sevdalı heykeller ömrünce,
Eski yunan kızlarının sönen gözlerinde,
Susan dudaklarında, eski şairlerin..



10-TOKAT'A DOĞRU -CAHİT KÜLEBİ

Çamlıbel’den Tokat’a doğru
Tozlu yolların aktığı ırmak!
Ben seni çoktan unuttum,
Sen de unuttun mu, dön geri bak.

Atların kuyruğu düğümlü,
Bir yandan yağmur yağar, ıslak...
Bir yandan hamutlar şak şak eder,
Bir yandan tekerler döner, dön geri bak.

Orda, derenin içinde
İki üç akçakavak.
Tekerler döner, başım döner,
Kavaklar yeşeriyor dön geri bak.

Orda, derenin içinde
İki üç çırılçıplak
Alçacık damı düşündükçe
Gözlerim yaşarıyor, dön geri bak.

Irmaklar gibi uzaklaşır
Bir türkü kadar uzak
Tekerler iki çizgi bırakır,
Hamutlar şak şak eder, dön geri bak.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 



SAYFA:2/ 11-20

11-SİVAS YOLLARINDA -CAHİT KÜLEBİ

Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sivas yollarında geceleri.

Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
ne sevdayla dolar taşar gönüller
Bir rüzgâr eser ki, bıçak gibi
El ayak şişer.
Sivas yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider.

Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider
Toz duman içinde,
Şavkı vurur yollara,
Arabalar dağılır şoförler söğer,
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider.


ANTEP KÖPRÜSÜ -CEYHUN ATUF KANSU

Dağları Türkmen’dir ve çarşısı Antep’in
Derici, dokumacı, demirci
Sokaklarında bir taş kalmışsa top ateşinden
Ardında bir eski tüfek vardır
Bir çift öküz karşılığı alınmış
Yatak yorgan satılarak gecenin işlediği
Bir çıplak namlu vardır
Ve topların kuşattığı ay ışığında
Üzüm fıstık ve acı zerdali çekirdeği
Bir açlığı öğütür ağır değirmen taşı
Amansız salgıncı emperyalizmin.
Köylüler silahlanmışlardır ilkönce
Memik ağa, Dede ağa, Çavdar ağa
Bir kan çizgisi çizmişlerdir
Türkmen sabanıyla toprağa.
Şahin bey gelir Kilis yolundan
Bir bölük bulutla köprübaşına
Yol vermemeye Antep kentine
Gece oldu, gündüz oldu, gün doğdu ay battı
Dört kanlı gün tüfeğinin beşiğinde yattı
Vermedi üzüm bağlarını Antep’in,
Verdi son fişeğini Elmalı köprüsünde
Verdi bir kara salkım gibi gençliğini
Kırmızı toprak üzerine budanmış asma
Dal güzel bedeninden, can çardağından.

Uyan Şahin uyan, uyanmaz mısın?
Uyanır ola, Şahin beyin yerine
Çarşısı, sokakları ve evleriyle
Yıkık duvar dibinden mermisiyle
Emperyalizmin kanlı gözlerini
Nişanlıyan, bağlar yiğidi Işıldak bey!
Bir taş kaldıkça, bir tek canda
Bir can kaldıkça, bir tek canda
Antep dayanacaktır ve Kuvayı Milliye
Çıplak ve aç sürdürecektir savaşı
Karlı, özgür güney dağları adına.
Fransız topları dört bir yandan
Topladığı askerleriyle kara Afrika’dan,
Müslüman Cezayir’den.

Ezilmiş halklara verecektir ateşi
Sivas’tan yola çıkarılmış simgesel top
Ateşleyecektir uzak tepelerden iki soylu mermiyi
Bağımsızlık ekmeğiyle, ölüm ekmeğini
Bölüştürecektir sofrasında yiğitlerin.
Bez dokur Antep dokumacıları
Hiç kimse evinden bir ak bez
Vermeyecektir kaleye asılacak.
Dağlara doğru çekilirken halk
Bir ağıttır Antepli bağ budayıcı Arif’in sözleri
-Bizi Fransızlar yenemedi kardeşler bilesiniz
Bizi açlık yendi verimli toprağımızda.




ERZİNCAN ERZİNCAN - CEVAT ÇAPAN

Cimin, cengice, hah -
köylerde dolaştık bütün gün,
Üzüm yedik bağlarda, buğulu,
bir başka dilde konuştuk.
Soluyan atlarımızla girdik geceye,
düşlere durduk.



SİVASLI KARINCA - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Koca Kızılırmak köpüre köpüre
Akıyordu,
Bir telgraf direği dibinde,
Zamanlar kadar telaşsız ve köpüksüz,
Yürüyordu,
Sivaslı bir karınca.
Karşı kıyıdan parlak,
Kişniyordu,
Atlar doru doru,
Atların şarkısından ayrılmış,
Yürüyordu,
Atların mesafesini anlamaz.
Sesi, adımlarının sesi, memnun ve bahtiyar,
Duyuluyordu,
Kahraman.
Bir açlığın ayaklarınca aziz,
Yürüyordu
Yeryüzünden.
Rahat gidişinden belli,
Biliyordu,
Dağı, suyu, otları, lezzetle.
Başka karıncalardan kopmuş,
Yürüyordu,
Başka karıncalara.
Gayretle, çalışmakla, yorulmazlıkla,
Benziyordu,
Afrika'dakine, Çin'dekine, Paris'tekine,
Kara toprağın alnı üstünde, kara,
Yürüyordu,
Alın yazısından daha hür.
Yoktu fikirlerden, davalardan haberi,
Yürümüyordu,
Rüyası hiç.
Buğday tanesi üzre,
Yürüyordu,
Sivaslı bir karınca.



15-DAĞLAR AKKEN GÜVERCİN MAVİ - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Konya’da yürüdüm mü
O benden önce yürür.
Alış veriş yaptım mı,
Odur alan.
Bir yudum su içtim mi
Doyar su bende.
En eski evleri gördüm mü,
Binlerce yıl yaşamış biriyim.
Hele Konya’da yemişsen bir salkım üzüm,
Kocaman bir asmayımdır, kırmızı kırmızı.
Konya’da gökyüzüne baktım mı,
Gökyüzüyüm, gökyüzüyüm.


BİNGÖL'DE BAHARDIR - FEYZİ HALICI

İstanbul’da köprü üstü,
Herkesin bir işi vardır.
Uzakta, çok uzaklarda,
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Oltaya düştü baliğim,
Gel ey serin aydınlığım,
(Geçtim, geçtim bu mısradan)
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Mavi mavi aynalardır,
Günüm güneşim, özlemim.
Cengi-çitlem el eden kim?
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Cavgın suda demli çaylar,
Sepit sepit dolunaylar,
(Siz hiç ceylan gördünüz mü?)
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Mutluluk yakında değil,
Dağlarda bir avuç kardır.
Nerde renkli kalemlerim?
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Yar pul pul durdu içime,
Cemre düşürdü içime,
Kimseler farkında değil,
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Ta karşısı kız kulesi,
Sulara düşmüş yelesi,
(-Hey hemşerim çekil yoldan)
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Kıpraşır kopuk dalgalar,
Şu kaçan benim vapurum.
Cıvıl cıvıl duyuyorum,
Şimdi Bingöl’de bahardır.

Gayri zamanın seyridir,
Benim derdim apayrıdır,
Kulağımda o türkü hep,
Şimdi Bingöl’de bahardır.



DESTANLAR ŞEHRİ KONYA - FEYZİ HALICI

Yoluna kurban olduğum
Aziz bildiğim, evlattan!
Şanın, şöhretin dörtnala
Koşa gelmede milattan...

Dört ufkundan mühür mühür
Hayaller fışkıran şehir.
Bağrında koca bir nehir
Akar durur hububattan.

Sen ney dilinde uhrevi
Mevlana'nın aşk alevi.
Dile getir Keyhüsrev'i
Nağmeler sun, Keykubat'tan!

Toprak görünüşün hiçe
Verdiğin şevk yeter içe
Ey yeşil taşa, kerpiçe
Destanlar söyleten vatan...



KONYA’DADIR - ÂŞIK NURİ ÇIRAĞI

Cümle canlar vuslat bulur
Yar meydanı Konya’dadır
Mesnevi’den feyiz alır
Ar meydanı Konya’dadır
 

Hakka varmış döne, döne
Can bağışlamış canana
Şemsi Tebrizi, Mevlâna
Er meydanı Konya’dadır

Çığır açmış çağdan çağa
Rehber olmuş her kuşağa
Işık tutmuş indanlığa
Nur meydanı Konya’dadır
 
Adı duyulmuş cihana
Anlatılmış mânâ, mânâ
Damlalar dönmüş ummana
Pir meydanı Konya’dadır
 
Gönül şehri gezilmemiş
Daha neler yazılmamış
Birçok şeyler seçilmemiş
Sır meydanı Konya’dadır
 
Çırağı’yım sadık yârin
Hemi bugün, hemi yarın
Gerçek ehli âşıkların
Hür meydanı Konya’dadır



BURSA YOLLARI

Bahar sanki hücum etmiş dallara
Ağaçlar yollarda yazı bekliyor.
Çiğdemler, nergisler, şen papatyalar
Nisan’dan gelecek sözü bekliyor.

Polatlı’nın anıtı var tepede
Sivrihisar neden kalkmış sapada
Tarlalarda kadınlar var çapada
Anası çalışsa kızı bekliyor.

İçimize bahar hep dola dola,
Çiçeklerle gezdik yolda kolkola.
Bazan sürülere dedik hayr’ola
Gördük ki koyunlar kuzu bekliyor.

Sakarya benzemiş biraz nehire,
Boz tepeler neden düşmüş kahıra?
Öğle vakti geldik Eskişehir’e,
Baktık ki Tansever(x) bizi bekliyor.

Gönlüferah düşmüş yâdına onun
Yalanı, dolanı yoktur ki bunun.
Orhan Ete denmiş adına onun
Bursa’da dostların özü bekliyor.



20-BURSA’DA ZAMAN, AHMET HAMDİ TANPINAR

Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.

Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikâyesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.

Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa’da zaman.

Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur’an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.

İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayâl içinde… Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevî âhenk..
Bir ilâh uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı bu cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 




SAYFA:3/ 21-30

21-BEYŞEHİR GÖLÜNDE AKŞAM

Akşam geliyordu uzaklardan göle
Yıkanacaktı keyfince suda.
Dağları almıştı yanına yüceden
Soyundular beraberce suda.

Öte yollardan kalkan bu toz nedir?
Göle bir esmer gece gelmektedir.
Bütün gün kaderince susan Beyşehir;
Konuşacak bütün gece suda.

Uzaklar kaybolunca tepelerin ardında
Ay da indi göle, bir kuşun kanadında
Yıldızlar Mevlâna’nın yüce katında
Döndüler Mevlevice suda.

Karşıda Beyşehir’in elektrikleri,
Martıları çağırıyor geri.
Sabahın dağlara söyleyecekleri
Çırpmıyor hece hece suda.



GÖNEN (I)-HALİL SOYUER

Her yanı çevrili güzelliklerle
Güzelin en güzel eşi Gönen’de.
Gidip güzelliğin dizine koy da
Sen o zaman seyret başı Gönen’de.

Bütün insanları hep sana yakın,
Gönen’de başka şey düşünme sakın.
Dur da etrafına şöyle bir bakın
İnsanın gençleşir yaşı Gönen’de.

Onun kıymetini bilen biliyor,
Gelemeyen, üzgün gelen biliyor
Mevsimler bir başka güzel geliyor
Gel de geçir yazı, kışı Gönen’de

Gönen’e gelişin sana ün olsun,
Her yerin Gönenli çiçekle dolsun.
Bir ay olmasa da on beş gün olsun
Sağlık bayrağını taşı Gönen’de.



GÖNEN (II)-HALİ LSOYUER

Şu cihanda Gönen derler adına
Kışın bahar ile yattığı şehir.
Bir derdine şifa diye insana
Gelirse on şifa kattığı şehir.

Sen ilçesin Balıkesir ilindir,
Gülen yüzler pencerende tülündür.
Derman bahçelerde açan gülündür,
Dostluğun dumanca tüttüğü şehir.

Deren bir başkadır, çayın bir başka
Şifalıdır, sıcak suyun bir başka,
Gökte gülüp duran ayın bir başka
Güneşin bir başka battığı şehir.

Giden milyonlardır yüzü gülüp de,
Sana koşar kıymetini bilip de,
Kucağına iki büklüm gelip de
Doğrulup değneksiz gittiği şehir.

Şifalarla Hak’tan yere inensin,
Pehlivansın, hastalığı yenensin.
Türkiye’mde eşin yok ki Gönen’sin
Allah’ın iltimas ettiği şehir.

Tütüyorsun insanlığın gözünde,
Asırlardır içtenliğin özünde,
Sağlık dağıtmada dünya yüzünde
Rekoru elinde tuttuğu şehir.



BAYBURT- YAHYA AKENGİN

Düşlerimin zor geçitleriydi kop'lar, ziganalar,
Her gün bir leyla'nın göçüp
Bin hasretin tutuştuğu seneler...
Kanatlarında suskun müjdeler,
Dolanırdı Çoruh boylarında turnalar

Sesini arayan bir şehrin uğultusu,
Uzunardı burçlarına kale'nin
Güzellikler Beyböyrek'in Yavuklusu,
Yiğitlikler sahibiydi her çilenin

Çeşmelerden duaları dökülürdü ermişlerin,
Dilinde Dedem Korkut'un çağrıları...
Hicranları Zihni'den beri derin
Sılamdır ve ordan bir selam gibi gelir,
Kalbimin en eski ağrıları

Kursun çadırların artık otursun Leyla,
Söylensin otağında vuslat türküleri
Biryanı gümüş diyarı bir yanı yayla
Atlaslarda açan yeni bir çiçek
Gören gözler BAYBURT diyecek



BAYBURT GÜZELLEMESİ- HALİL SOYUER

Yahya Akengin’e
İlk defa ayakbastım kutsal topraklarına
Ey içimden yıllardır Çoruh’ça taşan Bayburt.
Sen benim ata yurdum, sen baba diyarımsın
Tarihte, coğrafyada Türk’e yaraşan Bayburt

Allah kısmet etti de, işte koştum bağrına,
Yıllardan sonra işte mesafeleri aştım.
Babamın diyarında ben dün sabahtan beri
Çoruh’un kolu oldum, adetâ Çoruh’laştım.

Nasıl ki her mevsimin bir vakti var dünyada,
Her meyvanın nasıl ki dalında zamanı var,
Bayburt sevgisi yaşar senelerdir içimde
Çünkü damarlarımda bir Bayburtlu kanı var.

Gururla dolaşırken geniş caddelerinde
Gönül çiçeklerimden sana bir taç ördüm ben.
Genç olsun, yaşlı olsun karşıma kim çıktıysa
Hepsinin yüzlerinde hep babamı gördüm ben.

Kokunu taşıyamayan rüzgârlar rüzgâr değil,
Her akşam doğmalısın günün battığı yerden.
Otların, ağaçların, çiçeklerin bambaşka
Yeşilin bile başka ey Bayburt yeşillerden...

Bayburtlu bir sabaha açtım ya gözlerimi
İşte dünya gözüyle seni gelip gördüm ya,
Gam yemem artık Bayburt, şu dünya cennetinde
Seni başta taşısın Ey Bayburt artık dünya.

Affet beni ey Bayburt bir dahaki gelişte
Koklayıp yiyeceğim Kop dağındaki karı.
Ankara’dan geçerse hemen tanıyacağım,
Senin üstünden gelen Bayburtlu bulutları.

Ey Bayburt sana geldim kulak ver şu sesime
Bu sevda dile düştü, bu hasret taşı deler.
Dün sabah uyanınca ziyaretime geldi
Etrafını gururla çevreleyen tepeler.

Ölürsem de gözlerim açık gitmez ki artık
Bayburt’ta işittim ya bir Bayburtlu sesini.
Bayburtlu sabahları iyi göreyim diye
Geceleri örtmedim odamın perdesini.

İlk defa selâmladım, yüreğimle ilk defa
Kucağıma atılan Bayburtlu bir sabahı.
Döksem gözyaşlarına şu Çoruh’a karışsa
Tepene anıt yapsam, dilimden düşen ah’ı...

Sen aldırma nüfusta kaydım Balıkesir’se
Sen nasıl Bayburtlusun diyenlere şaşarım.
Çünkü ben şu dünyada yetmiş yedi senedir
Bir Bayburtlu olmanın gururuyla yaşarım.

Yarın on altı temmuz beni sökecek senden,
Amma yıllar ararsa beni sende bulacak.
Doğduğumdan beri sen hep bende kalıyordun
Bundan sonra Soyuer, artık sende kalacak...



25-BAYBURT GÜZELLEMSİ-ORHAN ŞAİK GÖKYAY

Sıla dedim, geldim, gurbete düştüm,
Gurbetten de beter buldum Bayburd’u.
Kavuşmak diledim, hasrete düştüm,
Ta bağrımda tüter buldum Bayburd’u.

Döne döne akan suları vardı,
Bana bana bakan sulan vardı,
Yana yana akan sulan vardı,
Bağrı yanık yatar buldum Bayburdd’u

Ne bir filiz, ne bir umut yeşerir,
Bir halın var, yarama köz düşürür,
Baka baka kuru gözüm yaşarır,
Derdime dert katar buldum Bayburd’u.

Sılam bana ses vermiyor, küs müdür?
Dağdan dağa bir perişan ses midir?
Türkü müdür, ağıt mıdır, yas mıdır?
Son deminde, beter buldum Bayburd’u
.
Gökyay’ım der, geldiğime peşiman,
Böyle m’olur, hasretine kavuşan?
Gül dalında bülbülleri perişan,
Yanık yanık öter buldum Bayburd’u.


BEYŞEHİR GÖLÜNDE AKŞAM-HALİL SOYUER

Akşam geliyordu uzaklardan göle
Yıkanacaktı keyfince suda.
Dağları almıştı yanına yüceden
Soyundular beraberce suda.

Öte yollardan kalkan bu toz nedir?
Göle bir esmer gece gelmektedir.
Bütün gün kaderince susan Beyşehir;
Konuşacak bütün gece suda.

Uzaklar kaybolunca tepelerin ardında
Ay da indi göle, bir kuşun kanadında
Yıldızlar Mevlâna’nın yüce katında
Döndüler Mevlevice suda.

Karşıda Beyşehir’in elektrikleri,
Martıları çağırıyor geri.
Sabahın dağlara söyleyecekleri
Çırpmıyor hece hece suda.



ŞİLE–HALİL SOYUER

İstanbul’un yoksa lâfı Şile’ye
Vardır İstanbul’a sözü Şile’nin.
Varsın eller hâla kör diye yansın
Çoktan açılmıştır gözü Şile’nin.

Adına cennettir dense de yeri,
Bu böyle geliyor bin yıldan beri,
Ne vakit bitecek diyecekleri,
Ne zaman gülecek yüzü Şile’nin

Denize açıktır çevre dağları,
Göğsünün süsüdür balık ağları,
Bir başka âlemdir kışı, baharı
Bir başka güzeldir yazı Şile’nin.

Masmavi denize suları akar,
Şile’deki güneş bir başka yakar,
Her yerde, her zaman karşına çıkar
Dillere destandır bezi Şile’nin.



ÇENGELKÖY–HALİL SOYUER

Zamanı uykusundan uyandırmak istemez
Tarih, perceresini açarken Çengelköy’de
Akşam böyle güzelse, sabahını bir düşün
Mevsim kaç renk düşürmüş göçerken Çengelköy’de.

Bu güzellik önünde sanki selâma durmuş
Ak kanatlı martılar uçarken Çengelköy’de.
Çınarların altında sanki mola veriyor,
Zaman, Beylerbeyi’ne geçerken Çengelköy’de.



KANLICA–HALİL SOYUER

Bir geceye bir ömür,
Verilir kanlıca’da.
İstanbul’un sırrına
Erilir Kanlıca’da.

Mehtap oynar su ile,
Işıklar gelir dile.
Ölmüş sevdalar bile
Dirilir Kanlıca’da.



BAŞKENT SABAHLARI-–HALİL SOYUER

Kayaş’tan mavi trenle
Tan ışığından törenle
Dikmen’le, Keçiören’le
Başkent’e sabah geliyor.

Sabahlar ikramdır haktan,
Memnun oluruz almaktan,
Yeşiller giymiş Mamak’tan
Başkent’e sabah geliyor.

Gökyüzünde uçanlarla
Yeryüzünde açanlarla,
Gölbaşı’na geçenlerle
Başkent’e sabah geliyor.

Altındağ’dan kalkan kuşlar,
Cebeci’de buluşmuşlar.
Kalkın yastıklardan başlar,
Başkent’e sabah geliyor



30-İZNİK’TE SABAH-–HALİL SOYUER

Bir başka heves, başka merak bekleme bizden
İznik gölünün rengini iç gözlerimizden.
Maviyle yeşil, kolkola girmiş, yola düşmüş
Tarih gülüyor, her adımın geçtiği izden.

Kuşlar uçuyor, çılgına dönmüş de niyazdan
Dallarda hüzün, askıda kalmış gibi yazdan
Yatsak suların göğsüne, gitsek de birazdan
Tarih gülüyor, her adımın geçtiği izden.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 




SAYFA:4/ 31-40

31-BURSA –HALİL SOYUER

Bir yaz günü erkenden uyandım Çekirge’de.
Bursa’nın saçlarını Uludağ tarıyordu.
Zaman mola vermişti Ulucami önünde,
Muradiye, kaybolan yılları arıyordu.

Kahrın karargâhını, sabrın hazzı yıkmıştı,
Yemyeşil ağaçlardan çiçek dala çıkmıştı.
Mavi’ler Mudanyadan sabah yola çıkmıştı,
Orhangazi’nin eli zamanı kuruyordu.

Bursa ışıl ışıldı, sabahla sanki hazdan
Çiçekler bahçelere emanetti ilkyazdan.
Müminler, hûşû ile çıkıyorken namazdan
İmanın ak ışığı camiye vuruyordu.

Ovaya tekbir tekbir iniyordu ahenkler,
Ecdad mezarlarında dilleniyordu cenkler.
Yeşil’in dergâhında müritleşirken renkler
Ulu Hiidavendigâr Murat’ı soruyordu.

Kış nefes nefeseydi Uludağ’daki karda,
Zaman çağıl çağıldı, manâlaşan sularda.
Akasya dallarında sevişen kumrularda
Sevgiler kanat kanat secdeye varıyordu.

Neler konuşuyordu minareler camiyle?
Bursa uyanıyordu, bütün ihtişamiyle..
Bir yürek büyüyordu Orhan Ete namiyle
Sımsıcak dostluğuyla herkesi sarıyordu.



BURSA -2 –HALİL SOYUER

Tarihin koynunda bir ulu şehir
Adını duyunca kal öylesine,
Her taraf güzellik, her yanı şiir
Onu öyle tanı, bil öylesine.

Yeşilde yeşili seyreyle dur da,
Gör nasıl esermiş rüzgârlar burda
Ün salmış cihana, şan vermiş yurda,
Mazi öylesine, hâl öylesine.

Uludağ doğada bir başka fasıl,
Bursa’yı sevmekmiş hayatta usûl.
Süslenir baharda ağaçlar nasıl
Yaprak öylesine, dal öylesine.

Bir yerde dengi yok kar’ının bile,
Dili var konuşur sarı’nın bile.
Bursa’da yaşayan arı’nın bile
Başkadır yaptığı bal öylesine.

Bir başka hazdadır can bile tende,
Gözler konuşuyor, yüzler gülende.
Karlar eriyende, bahar gelende,
Açar çiğdem, nergis, gül öylesine.

Tarihle kolkola gez bu şehirde,
Zamanı yudumla, süz bu şehirde.
Bir başka görüyor göz bu şehirde,
Bir başka yakıyor el öylesine.

İçinde bülbüller şakıyor sanki
Ayrılık, gayrılık daha ne gam ki,
Ne kadar yazsam da anlatamam ki
Muradın gelmekse, gel öylesine...



BURSA - NİYAZİ AKINCIOĞLU

Adını ilk defa
Yedibelâ Rasimin hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
"Bıçakçı Remzi" yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.
Bilek olursa
-Diyordu delikanlılar-
Nankör değildir Bursa hançerleri.
Ha! . demiye gör, dönmez geri.
Ülfetim böyle oldu, methini böyle duydum.
Sonra büyüdüm,
Kartpostallarda resmini gördüm:
Gök mavi, zemin yeşildi.
Bir başka resimde:
Beş kurnalı şadırvan,
Şadırvan başında beş adam;
-Yeşilbaşlı ördekler gibi-
Beş yeşil sarıklı
Bursalı
Abdes alırken mürtesimdi.
Ve gök yine mavi, zemin yeşildi.
Nihayet devran
Yolumu Bursa’ya düşürdü.
Üç aziz bahar,
-Bütün mevsimler dâhil-
Üç uzun yıl,
Bursa’dan gayri cümle dünyada
Beni nâmevcut okudular.
Ve ben mektebinde okudum.
Bir rivayete göre adam oldum.
Bir rivayete göre kayboldum.
İkisi de ayni kapıya çıkar,
Mesele değil.
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
Fakat yalan:
"Bursa'da zaman,
Billûr bir avize, gibi değil.
Değil ama,
Bir ölmemek arzusu veriyor adama.
Dünyayı bırakıp gitme haseti,
Yaşamak hasleti,
Dünya sevgisi;
Yeşil yeşil yeşeriyor,
Mavi mavi gülüyor.
Ve sonra "Yeşil"in türbelerinden,
-Daha çok yatsı üstleri,
Yıldızlı gecelerde-
Bir aksi cevap yükseliyor perde perde.
Zamanı evail kokuyor burcu burcu
Yaprak yaprak dökülüyor
İmkânsızlığı ve nimet bolluğu.
Korkunçtur bu saatte ezan sesleri;
Allah’la konuşur müezzinleri,
Karşılıklı sâlâ verilir.
Bu saatte Bursa'dan
İki eli kanda olan insan,
Koltuk değneklerini unutan,
Dost elini kaybeden âma;
Ve herkes
Kaçıp gitmelidir.
Her şeye rağmen dünyayı
Dünyayı bilmelidir.
Bursa eyi, Bursa güzel.
Eminim ki ben bâsübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmasa kitap
Yıkılmasaydı mihrap! ..

İnsan, Ağustos-1943




BURSA'DA AKŞAM - ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI

Bugün de sonbahardan sürülüp doğdu akşam,
Sarın yere indi koyu, serin gölgesi,
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam
Düştü yeşil ovaya kubbelerin gölgesi...

Ufuklarda bu akşam ne sis var ne bu
Selvilerin içinde bir alev Emir Sultan.
İçten dualar gibi geçiyor sanki rüzgâr.
Bir İlâhî adaya benzeyen Yıldırım’dan.

Ovada ince yollar gölgeleniyor işte,
Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor.
Güneşin son nûrundan bir damlacık içmiş de,
Şu karşıki kulübe bir saray görünüyor...

Gözlerime vurunca kubbelerin gölgesi,
Öz cenneti gönlümle seyr ettim ben bu akşam;
Göklerde ne bir nefes, ne de bir kanat sesi;
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam!..



35-BURSA DÜŞLERİ - HÜSEYİN YURTTAŞ

1.
gözlerimin derin karanlığında
birden senin aydınlığın
birden bursa şehri
bursa şehrinde yeşil
kuytusunda aşkımızın büyüdüğü bahçe
rüzgârın salladığı beşik
havada çiçek tozları

denizler gibi karşılıyor seni
uçsuz bucaksız göğsüm
rüzgâra karışıyor terimiz
yüreklerimiz ifil ifil

ölümü unutturan bir çağrı
nilüferlerin ışıltısında
içime ağan gökkuşağı
bir taç oluyor başında

boynunda o ince fiyonk: aşk bağı

2.
bursa'yı döşesem aşkımıza
çayır çimen yeşerir
uludağ peydahlanır birden
kıskanç, eskil bir tanrı gibi
şimşeklerini salar üstümüze
yıldırımlar yağdırır
bir kaya gibi
bir ağaç kovuğu
kundağımız olur

kumru sesleri arasından
sarı safran bir ışıkla sızan
geçmişin o hüzün demeti
belki bir mektup
ürkek satırlarla seslenir
imza yerinde dudak izi

oyalı perdenin ardında
bir çift ürkek göz
kaldırımlarda ayak sesim
usulca süzüldüğüm kapı aralığı
göğsümde çırpınan deli kuş
köpürüp taşan tenin

3.
aynaların arka yüzünde
karlı geceler
güneşli sabahlar gibi geride bıraktığımız
gençliğimiz

lodosla savrulan biz miyiz
yani ikimiz
ve gölgeli aydınlığı
kırılgan yüreklerimizin

kuşların yere indiği bu kış günü
tophane'de
sıcak bakışlı iki pencere
öyle dursa
belki yalnızlığımızı silip atar
"bursa'da zaman"
ve bursa

ellerimizin sıcak buluşmasında
o acemi telaş
yine de kar düşer düşüncemize
hüzün sızar
ne kadar gün vursa

yamaçlara tutunan sis
neyi örtüyorsa
işte o
yaşanmış öyküler tüllerin ardında
mor kâküllü akşam
ince buğulu sabahsa

dingin bir sessizliğin üstüne kapanmış kubbeler
çocuk yüzlü ihtiyar evlerden
duman duman yükselen
mutluluk kadar
kahırsa

4.
kapalıçarşı'ya sinmiş doğu'nun gizemi
bir dantel ayrıntısı
çatılarda ötüşe öpüşe yaşayan güvercinler
görmüş geçirmiş bir şehirden
geleceğe bırakılan bir güldür
inkaya çınarının dallarında savrulan

sana dokunsam
elimde ipek izi

5.
bizansli bir duvar
osmanlı bir çınar
dağların etekleri tutuşmuş
yanar ha yanar

sebillerde su
ocaklarda kül
say ki bir yürektir
yarası derin
kanar ha kanar

6.
senin esintinle esriyorum
yüzümde yağmur izleri
içdenizlerim dalgalanıyor
düşlerim tamyol ileri

uykunu bölen dokunuşlarımda
tenini tutuşturan kıvılcım
nazında ürkek bir yalnızlık
üstümüzde karanlığın gözleri

dağılsın bungun bulutlar
güneş konuşsun gök kamaşsın
dursun iç çekişi damlaların
mavi yollar bulalım aşkımıza



ERZURUM-HALİDE NUSRET ZORLUTUNA

Senden ayrı, gurbet elde yıllardır,
Hasretini çekip durdum Erzurum.
Bir damla suyunda bin şifa vardır,
Ana yurdum, baba yurdum Erzurum.

Zorlu dedelerim kükrer sesinde,
Ninemin gülüşü, güler sesinde,
Tarihimin karanlık devresinde,
Hançerdin düşmana, vurdun Erzurum.

Gönülde sevgisin, damarda kansın,
Çileli, fedakâr, aziz vatansın,
Cümle güzel şehirlere sultansın,
Tahtını kalbime kurdun Erzurum...



KADALARIN BENİM OLSUN ERZURUM-ZEKİ ÖMER DEFNE

Beni sararken kızıl dağlar,
Kış, yaz beyaz açan dağlar.
Erzurum’u koçan dağlar,
Yıldızınız ne yıldızdır?

Erzurum dağlarının dumanı gezer Bar’da
Erzurum geceleri ışılar kehribarda

Barlar ibrişim büküşlü,
Dadaş tezene sekişli,
Gelin kehribar bakışlı,
Gözlerinde altın işli,
Kızların ne mene kızlar?

Erzurum güllerinin kokusu tüter Bar’da,
Erzurum işveleri ışılar kehribarda.

Dallar niyaza girişmiş,
Suların saza duruşmuş,
Kuşların söze duruşmuş,
Diller, tellere karışmış,
Erzurum bu hangi ağızdır?

Erzurum dillerinin meramı döner Bar’da
Erzurum edaları ışılar kehribarda.
Hançer oynar balaların,
Talimi var belaların,
Bahtım olsun çilelerin,
Kadanı Defne’ye yazdır.

Erzurum koçlarının şanı yazılı Bar’da,
Erzurumlu Emrah’ın ruhu var kehribarda.

Kaynak: İhsan Coşkun ATILCAN, Erzurum Üstüne Şiirler ve Seçme Yazılar, Vural Matbaası, Ankara, 1969, s. 47-48.



URFA GECELERİ- HALİDE NUSRET ZORLUTUNA

Gök toprağa eğilir, yaklaşır,
Sarardı onu şefkatli bir anne gibi.
Karanlık, Ilık, yıldızlar iri iri.
Ve uzakta çöl, ezeli bir sır!

Ilık karanlık şarkı söylerdi,
Ay ışığı öperdi susamış toprağı.
Kemanlar inler...
Neyler duâ eder,

Ve güzel sesler avuturdu her derdi.
Güzeldi bir güzel masal kadar
Urfa’da yaz geceleri,
Urfa’da saz Geceleri.
O gecelere hasretim var,
Hasretim var!



SİVAS SABAHI - HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL


eylülün bulanık bir cay gibi ekime aktığı gündü
yine yaşlı değirmenler yine mazılar çığlık çığlık
yine bir aksamdı Sivas çarşısında
yine aksam taşıyorlardı ıslak Sivas çarşısına kağnılar
sanki gülerken vurulmuştuk sanki akşamdık
sanki bir savaş ertesiydi durup yaslandığımız
ay altında kerpiç ve kul ve ağıt

namlular yılan sırtı meneviş
tren düdükleri yakın uzak yabanıl
ben bu gözleri bir ali galipte gördüm
kurtuluşun bir sayfasında
sinsi hain şımarık ve daha
içimde Sivas sabahlarının o delikanlı gerinişi
sırsıklamdık
ben bu gergin havaları her zaman sevdim
bu bir kurultay havasıdır bir abdurrahman halayına
duruştur bu
sığamadım gecelere
sığamadım türkülere
sığamadım kadın sesinde Anadolu aksamlarına
onlar
o kasları yıkık
çakmaktaşı gibi kuvayi milliyeciler
Mustafa kemal şafağının kıyısında öylece duruyorlar
yüreklerinde katıksız güvenleri
yalın yüzlerinde haklı öfkeleriyle
öylece duruyorlar
dimdik
ve apaydınlık
sığamadım toprağımda kar aklığına
sığamadım delikanlı içkilere yaylamda
sığamadım nakıslarla boğulan gözyaşlarına
ben bu gergin havaları her zaman sevdim

bak yine barut gibiyim sanki kurultaydayım
sanki kulaklarımda sömürge sinekleri
oysa Sivas carsısındayım gözlerime yağmur yağıyor
namlular yılan sırtı meneviş.
sen bir hüzzam makamından aksama bakıyorsun
menekşe gözlerinde uzak bir acının ince buğusu
kul rengi bir tango seni uykulara çekiyor
ya bir roman kahramanısın ya da bir Paris yolcusu

bu aksamlar hep böyledir karakuş gibi iner yukarılardan
fabrikada sokakta perdeler arkasında vurur insani
bu aksamlar hep böyledir, ben işte hep böyle götürülürüm
beni her yerde görürsün adres kullanmıyorum
bayrakları severim, tutsaklığa yumruk gibi savrulan
bayrakları
insanları severim, haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları
kötüler ali galipseler ben kuvayi milliyeciyim
yüreğimde doludizgin bir kardeşlik özlemi
o şafağın kıyısında yine dimdik beklemekteyim

bir Sivas sabahı var ki onu sonra göstereceğim.


40-EDİRNE- İBRAHİM SAĞIR

Sisli zamanlara uzanır yaşın,
Gâhi duman, gâhi külsün Edirne.
Taşkın akar Tunca, Meriç, Ergene,
Gâhi ırmak, gâhi gölsün Edirne.

Lala Paşam Bizanslı’dan feth etmiş,
Şehzadeler güzelliğin meth etmiş,
Âli Osman imarına ceht etmiş,
Şehirler içinde gülsün Edirne.

Bursa oğul dermiş, İstanbul baba,
Hayat vermiş Mimar Sinan mihraba,
Sığmaz sevdan, gönül denilen kaba,
Ceddimi anlatan dilsin Edirne.

Bahtın bağlanınca Türk’ün bahtına,
Selimiye otağ kurmuş Tahtına,
Yükselir ezanlar Arş’ın katına,
Dünya bunu böyle bilsin Edirne.

Kırk Pınar’dan kırk mezara su yürür,
Pehlivanlar bu meydanda diz vurur,
İlelebet yaşayacak bu gurur,
Serhat şehri, bîbedelsin Edirne.

Yıl bin üç yüz altmış birden beridir,
Osmanlı müzesi dense yeridir,
Her cami bir sanat şaheseridir,
Gönül sazımızda telsin Edirne.

Haz alıyor geçmişinden hayâlim,
Derdin derdim, melâlinse melâlim,
Dalgalansın burçlarında hilâlim,
Türklük ile bahtın gülsün Edirne

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 




SAYFA:5/ 41-50

41-EDİRNE – NİYAZİ AKINCIOĞLU

Bir yerde görürsen ki:
Ağır ve edalı akar,
dal dal söğütler öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.

Mevsim, fasl-ı bahardır,
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen,
bir kavsi kuzahta yürür gibi
köprülerdesin.

Şataraban makamında bir şarkı dudaklarında,
düşünür çözemezsin:
Bu naz-ı istiğna, bu avaz neden:
neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle ferman etmiş eden
kimseler bilmez.

'Gönül bir top ibrişim
sarılsa çözülmez'.
Burda herşey,
bakınır hüsnüne ayran.
Seyreyler cemalini eğilmiş suya
mermer ihtişamında serhad-di vatan.

Aşina bir çehre sezer belki diye
devr-i saltanatından Edirne;
bir deste alev güldür, mahzun;
yar elinden düşürülmüş şimdi suda.

Ve sular;
şimşir kelamı dilinde
destan okur, okur akar.
Ve bihaber, Yıldırım'da bir evcikte
-akan sudan, uçan kuştan-
yeşil dut yaprağında
ak bir ipek böceği, kozasını dokur dokur ölür.

Uyanır veda etmiş gibi uykuya, konuşan bir dil olur
çiler uzakta;
bülbül sesi yağmur gibi
Bülbül Adası'nda.

Kanadı gümüşlü kuşlar geçer
İki aşk bölüp mehtabı;
Kıyık'tan uçurulmuş
salınır bahçeler içre kızlar ki;
nazardan kaçırılmış.
Ağzında kırmızı can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mamur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni baştan.

Neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle ferman etmiş eden.
Söylenek kolay olsa eski türküsünü:
'Edirne köprüsü taştan
sen çıkardın beni baştan'.
Ayırdın anamdan, hem kardaştan.
 

EDİRNE - MEHMET AKİF ERSOY

Edirne kal'asıdır gördüğün hisar-ı mehib
Şu zirvesinde biten simsiyah ağaç da salib
Murad-ı evveli koynunda gezdiren tepeler
Nasıl rükû ediyor Ferdinand'a bak bu sefer
Bizim midir sanıyorsun şu yükselen bayrak?
Çeken Savof, Lala Şahin değil kuzum, iyi bak
Edirne! İşte o İslam’ın ahenin suru
Edirne! İşte o şarkın cebin-i mağruru
İkinci aşr-ı tealisi Al-i Osman'ın
Birinci mevki-i feyyazı belki dünyanın
Edirne! İşte o şarkın demir kilidi
Sefil ayakları altında Bulgar'ın şimdi
Muzaffer ordusu hakkıyla(!) intikam alıyor
Kadın, kız, çoluk, çocuk, erkek ne bulsa parçalıyor
Bu katliama da razıyım ihtiram olsa
Harim-i dini de geçtik harim-i namusa
Şu dört minareli cami ki yoktu hiçbir eşi
Ki parlıyordu hilalinde sanatın güneşi
Salibi sineye çekmiş de bekliyor. Nevmid



ESKİŞEHİR- İBRAHİM SAĞIR

Altında sıcak su, koynunda nehir,
Yunus’un diyârı ey kutlu şehir.

Çağlara göğsünü germişte gelmiş,
Selçuklu,Osmanlı görmüşte gelmiş.

Üstünde her devrin izleri durur,
Kurtuluş savaşı destanlık gurur.

Odunpazarı’nda tarihi evler,
Mâziyi gururla, hazla yâd eder.

Selçukya’dan Alaaddin Camisi,
Kurşunlu bir Osmanlı mimarisi.

Mânevi sultandır Şeh Edebâli,
Sırlara bürünmüş bir büyük veli.

Seyit Battal Gâzi yiğitler hası,
Uyutmamış yıllar yılı Bizans’ı.

Nasreddin Hocamız ipe un sermiş,
Yunus’um sevginin sırrına ermiş.

Aynı çağda yaşamışlar burada,
Sarıköy şurada, Hortu orada.

Manyeziti, lületaşı, boraksı,
Porsuk barajında suların raksı.

Fidanlıkta dolaş yeşilliğe doy,
Çatacık’ta çamlar, sedirler boy boy.

Çoban Çeşmesinin keyfi bir başka,
Gençleri düşürür sevdaya, aşka.

Oradan Sakar’a geçiver şöyle,
Gönlünü birazda orada eyle.

Türkmen dağlarında Kirazlı Yayla,
Baş başa sohbet et bakir doğayla.

İç Anadolu’nun bağrında inci,
Yaşatır gönlümde vatan sevinci.

Bu şehre âşina oldum olalı,
Unuttum sılaya tuttuğum falı



YOZGAT'IN - İBRAHİM SAĞIR

Beş bin yılı destan etmiş yâdına,
Tarihi kucaklar kolu Yozgat’ım,
“Yoz Kat” demiş, kutlu Hızır adına,
Köklüdür geçmişi ulu Yozgat’ın.

Çapanoğlu Camii’nde el açsam,
Bir ara Çamlık’a uğrayıp geçsem,
Karadikmen’de bir bardak su içsem,
Şifalıdır suyu, seli Yozgat’ın.

Akdağ’da dolaşır bir sarhoş peri,
Sesi yankılanır yaz geceleri,
Ağarınca yavaş yavaş tan yeri,
Çözülür efkârlı dili Yozgat’ın.

Kar bulutu dağlarına ağınca,
Beyaz giyer kış mevsimi boyunca,
Kırk ikindi yağmurları yağınca,
Suya kanar dağı, beli Yozgat’ın.

İlk baharda kuşlar döner yuvaya,
Çiçek kokuları siner havaya,
Bir esrarlı neşe çöker ovaya,
Görülmeye değer hâli Yozgat’ın.

Delice Irmağı coşar, gür akar,
Yeşil Irmak Çekerek’e taç takar,
Yazın okşar, kışın dondurur, yakar,
Deli eser poyraz yeli Yozgat’ın.

Ufuklara kanat gerer dağları,
Efsane, destandır geçmiş çağları,
Verimlidir bahçeleri, bağları,
Hoş kokar sümbülü, gülü Yozgat’ın.

Coşa gelir gâhi ağalar, beyler,
Gâhi yanık yanık bir türkü söyler,
“Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler,”
Bir başkadır sazı, teli Yozgat’ın.

Selçuklu’dan, Osmanlı’dan izi var,
Saymadığım daha nice gizi var,
Kalkınmada çağa uygun hızı var,
Açıktır her zaman yolu Yozgat’ın.



45-BİLECİK'TE - İBRAHİM SAĞIR

Çağları eskitmiş efkarlı başı,
Zaman düğüm düğüm sır Bilecik’te.
Okur mâzisini toprağı, taşı,
Hayâl saatini kur Bilecik’te.

Edeb-Âli Şeyhim himmet eyledi,
Bir nice muştulu sırlar söyledi,
Mülkü Osman Bey’e zimmet eyledi,
Mânâlar sultanı, er Bilecik’te

Tekfurlar devrine son verdi Kayı,
Bir harp hilesiydi düğün alayı,
Tarihler böylece yazdı olayı,
Akılla aşıldı sur Bilecik’te.

Kaleler üstüne çeri salındı,
Yerhisar, İnegöl, Bursa alındı,
Devletin düzeni kavi kılındı,
Döküldü yiğitçe ter Bilecik’te.

Bağrına basınca Âli Osman’ı,
Açıldı talihi, güldü devranı,
Gün günden yükseldi, yüceldi şanı,
Ceddimin izleri nur Bilecik’te.

Üç istila gördü alçak Yunan’dan,
Göz gözü görmedi sisten, dumandan,
İki bin ev, beş yüz dükkân, yüz handan,
Bir iz bırakmadı şer Bilecik’te.

Dağlar doruğunda kartal yuvası,
Ardıç kokar, meşe kokar havası,
Sakarya’yı kucaklamış ovası,
Beylerce üzümü, nar Bilecik’te.

Altı asır pınarından su içtik,
Nice zorlu, çetin sınavdan geçtik,
Cumhuriyet adlı gelini seçtik,
Gönüller, vicdanlar hür Bilecik’te.

Sağır’ın burada son buldu sözü,
Unutmak mümkün mü o şanlı özü,
Destanlardan kalma muhteşem mâzi,
İçin için yanan kor Bilecik’te.

Feyzi Halıcı’nın “ÇAĞRI” dergisinde açmış olduğu “Şehir Güzellemesi” şiir yarışmasında ikincilik ödülüne layık görülmüştür 2004



BİR TARİHTİR İZNİK - İBRAHİM SAĞIR

Antik çağdan gelir, üç bin yaşında,
Toprağında tarih tüter İznik’in.
Bir gerdanlık gibi gölü döşünde,
Koynunda şehitler yatar İznik’in.

Selçukludan, Osmanlıdan ses verir,
Çinileri mabetlere süs verir,
Sanki mâzi canlanır nefes verir,
Kuleleri nöbet tutar İznik’in.

Kültürler harmanı, toprağı, taşı,
Bilmem ki var mıdır bir başka eşi,
Dağlarından doğar ayı, güneşi,
Gölde yunar, öyle batar İznik’in.

Surlarla çevrili, dörttür kapısı,
Ceddimden mirastır bize tapusu,
Camiler, türbeler İslam yapısı,
Mâziyi âtiye katar İznik’in,

Hülyalıdır seher vakti camları,
Yel estikçe ıslık çalar çamları,
Seyrana çıkar da yaz akşamları,
Güzelleri cilve satar İznik’in.

Ballar akar ayvasından, narından,
Beslenir bağları göl sularından,
Bağrında yetişen ulularından,
Eşref-i Rumi’si yeter İznik’in.

Tarihimde müstesna bir yeri var,
Desen desen, renk renk çinileri var,
Ova üzüm, tepeler zeytin kokar,
Kuşları sevdalı öter İznik’in.

Dört kapıdan yol uzanır merkeze,
Şurda Yeşil Câmi, şurada Müze,
Bie gerek var mı başkaca söze,
Nabzı âsarında atar İznik’in.




DİLE GEL SÖĞÜT- İBRAHİM SAĞIR

Dile gel ey Söğüt, konuş mâziden,
Yedi yüz senedir burada yatan,
Altaylar’dan kopup gelen çığdır bu.
Cümle tekfurlara yürek oynatan.

Ertuğrul Gâzi’nin dört bin yiğidi,
Yürüyordu çoluk çocuk kız kızan.
Kona göçe geldi kondu bağrına,
Geleceğe kement atan o kervan.

Söğüt’e yerleşip vatan kılndı,
Yay germede taze yiğidim Osman.
Dalgalandı Kayı Boyu sancağı,
Kılıç kuşandırdı Pir Ahi Evran,

Yaylalar bir yeni muştuya gebe,
Aydınlık günlere sevdalı zaman.
Geceler bir sırlı rüyadan sermest,
Edebâli hanesinde heyecan.

Kutlu zaferlerin gölgesi düşmüş,
Soylu umutlarla bezenmiş her can.
Ak sakallı pirler divana durmuş,
Süslüyor semayı beş vakit ezan.

Selçuklu’nun uç beyliği boy atar,
Bir avuç yiğidin omzunda vatan.
Akınlar yapılır Bizans üstüne,
Gülmede Kayı’nın bahtına devran.

Ay yansır atların yelelerinde,
Yıldızlar uyanır uykularından.
Bir çınar kök salmak sevdasındadır,
İçerek Söğüt’ün pak sularından.

Kıtaları harman edip gezdiler,
Kura kura adaletli bir nizam,
Zaferleri tesbih gibi dizdiler,
Zırhlarıydı kalplerindeki iman.

Yedi asır hüküm sürdü âlemde,
Zevale döndürdü yolları zaman.
Çöktü koca çınar sarsıldı zemin,
Sardı ufukları bir sinsi duman.

Umutsuz bir anda doğdu bir Kemal,
Yazarak yürüdü bu çağa destan.
Doğruldu yeniden Türklük’ün başı,
Cumhuriyet ile kurtuldu yastan.



SÖĞÜT'TE BİR GÜN- NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU

Yaylaların koyağında,
Şah köprüler atağında;
Yedi yüz yıllık maziyi,
Ulu Ertuğrul Gazi'yi
Uyanık ve diri gördüm.

Yıllar yılı kona-göçe,
Ötüken'den Domaniç'e...
Bildim kimdi gelen atlı.
Üç kıtada saltanatlı
Devlet kuran eri gördüm.

Gök altında öbek öbek
Altaylar'dan Alpler'e dek...
Uzayan eski çağları,
Yükselen sıradağları
Oğuz Han'dan beri gördüm.

Hala göklerde sesinin
Yankısı... Söğüt kösünün...
Hissederek derin derin
Bir Cuma günü mehterin
İlk vurduğu yeri gördüm.

Hükmederek yarınlara
Yol gösterip torunlara...
Koman bu illeri harap.
"İstanbul'u aç, gülzar yap!"
Diyen gazanferi gördüm!..
 

BİZİM AFYON- İBRAHİM SAĞIR

Çok uzak seferden gelmişte yorgun,
Kalesi içini döker Afyon’un.
Kaç kavme yurt, vatan, barınak olmuş,
Mermeri hep başı çeker Afyon’un.

Anadolu vatan olalı beri,
Bu şehrin yurdumda başkadır yeri,
Damağa tat verir kaymak şekeri,
Ayazı yamandır, yakar Afyon’un.

Mabetleri birbirinden seçilmez,
Ulu Cami görülmeden geçilmez,
Kâbe Mescidine paha biçilmez,
Sevdası ruhları yıkar Afyon’un.

Burada yetişmiş Karahisarî,
İlimde irfanda gitmiş ileri,
Ahter-i Kebir’i eşsiz eseri,
Daha çok âlimi çıkar Afyon’un.

İnce Mehmet olmuş yiğit avazı,
Zeybektir, kaşıkçı, bozlaktır sazı,
Türküler söyleyip gelini, kızı,
Halıya ilmiği büker Afyon’un.

Karaçam, ak çamdır dağı ormanı,
Dünyaca bilinir Gecek Hamamı,
Yazın başlayınca hasat zamanı,
Düzüne toz duman çöker Afyon’un.

Burada verildi son şanlı savaş,
Hâlâ destanını sayıklar dağ taş,
Bağları üzümdür, tarlası haşhaş,
Suları şifalı akar Afyon’un.

Örfüne bağlıdır yiğit insanı,
Çağları aşarak gelmede şanı,
Ne kadar yazılsa bitmez destanı,
Her köşesi tarih kokar Afyon’un.



50-DOLAŞTIM ÜSKÜDAR’I- İBRAHİM SAĞIR

Tirenin tik takları alıyor senden beni,
Yüreğimde yürüyor bu ayrılık tireni.

Beni ağlatan güzel, intizâr etmem sana,
Ân’ı bir ömre bedel rüya yaşattın bana.

İşte Beşiktaş’tayım, her tarafta sen varsın,
Denizde gülümseyen bir esrârlı nazarsın.

Gönlümün kandilini tutuşturdu gözlerin,
En olmadık zamanda tuzak kurdu gözlerin.

Sırılsıklam aşığım şakası yok ki bunun,
Ruhumu aydınlatır, aydınlığı ruhunun.

Ey deniz, yâr üstünden geldi, geçti geçende,
Meltemine karışan nefesleri var sende.

Ben hep o nefeslere hasretim gece gündüz,
Baharlar benden uzak, hayatım serâpâ güz.

Adını fısıldadım dalgalar duyar diye,
Dolaştım Üsküdar’ı ayak izin var diye.

Mahzun mahzun oturdum oturduğumuz yerde,
Hâyâlin geçti durdu gözümden perde perde.

Elimde üç resmin var, onlar senden vefâlı,
İkisinde gülmüşsün, biri mağrur edâlı.

Benliğimi kaybettim gözlerinin içinde,
Hâlâ mı oyalanıp duruyorsun niçin de.

Bunca ömür sürmüşüm seni bulana kadar,
Benim vâdem bitecek gönlün olana kadar.

O zaman mezarımda sızlar da kemiklerim,
Dağılır toprağıma zerre zerre kederim.

Adını fısıldadım dalgalar duyar diye,
Dolaştım Üsküdar’ı ayak izin var diye.

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 




SAYFA:6/ 51-60

51-ADANA TÜRKÜSÜ - İBRAHİM SAĞIR

Toroslarda boran olur, kış olur,
Karşılar insanı yaz Adana’da.
Karac’oğlan bir sevdalı düş olur,
Elif’ten ses verir saz Adana’da.

Çağlar arkasından çağa seslenir,
Dadal’ımın derdi ile hislenir,
Ceyhan’dan, Seyhan’dan yunar, beslenir,
Pamuktan açılır söz Adana’da.

Görürsün yeşilin hasını burda,
Silersin gözünün pasını burda,
Dinleyip gönlünün sesini burda,
Sevgi yumağını çöz Adana’da.

Bereket fışkırır güzelim ova,
Huzurla doludur gel gör her, yuva
Büyüler ruhları yaylada hava,
Her mevsim bir başka haz Adana’da.

Portakallar çiçek açmayagörsün,
Mis gibi kokular saçmayagörsün,
Neşeden, huzurdan kabarır göğsün,
Doyamaz seyrine göz Adana’da.

Enfestir sefası Tekir, Kapız’ın,
Göcek yaylasına çıkılır yazın,
Giysisi güdüktür gelinin, kızın,
Canlı yaşar hâla öz Adana’da.

Afşar kızı giyer basmadan etek,
Asmalar kovandır, salkımlar petek,
Kozalar açınca tarlada tek tek,
Beyaz bir halıdır güz Adana’da.

Kaledir, köprüdür, çarşıdır, handır,
Kültürler iç içe, harman harmandır,
Şifalı suları derde dermandır,
Hayatın sırrını sez Adana’da.

Ulu Cami çini ve renk cümbüşü,
Kethüda camii Sinan’ın düşü,
Kulesi Abidin Paşa’nın işi,
Geçmişten bu güne iz Adana’da.

Çağlardır özenle korur adını,
Örfüne bağlıdır eri, kadını,
Burada huzurun gerçek tadını,
Bulursun, neşeyle gez Adana’da




BANDIRMAM- İBRAHİM SAĞIR

Deli çağım sende geçti haz ile
Sen anlarsın benim hâlim Bandırmam.
İlk aşkıma ahit oldun yaz ile
Bana ettin nice çalım Bandırmam.

Denizinde yüzer yüzer üşürdüm,
Fidanlık’ta yârden bir tel aşırdım,
Gittim Dutliman’da suya düşürdüm,
Söylemeye varmaz dilim Bandırmam.

Kapı dağda Belkıs harabelerin,
Tatlısu’da hava ılık ve serin,
Yanar söner limanında fenerin,
Işıkları dilim dilim Bandırmam.

Çınarlıyla Paşa bayır arası,
Gidip geldim kaç gecenin yarısı,
Hâlâ kanar o sevdanın yarası,
Yarı Mecnun, Yarı del’im Bandırmam.

Umutlarla fal tutardım sabaha,
Sokaklarda benzer idim seyyaha,
Geçti gelmez artık o günler daha,
Kırık sazım, koptu telim Bandırmam.

Künyem sende yazılıydı sildin mi?
Ben gelmedim ya sen bana geldin mi?
Şu gurbette neler çektim bildin mi? ,
Büktü belim büktü belim Bandırmam.

Bulutlarla selam saldım aldın mı?
Bencileyin yâd ellerde kaldın mı?
Sabah akşam efkârlara daldın mı?
Kalmadı hiç siyah telim Bandırmam.


Hasretinden başım duman dumandır,
Sayamadım kaç sene kaç zamandır,
Gurbet derdi yamandır oy yamandır,
Neyleyim ki mahkûm elim Bandırmam.

Sevdan ile beni bunca yordun da,
Açmadım mı sana derdim sordun da,
Gayrı umut Kafdağı’nın ardında,
Buralarda tozar külüm Bandırmam.



BALIKESİR- - MEHMET AKİF ERSOY

O yeşil toprağın ey yüzler ağartan Karesi!
Şimdi binlerce şehidin kanayan makberesi.
Sana hasret kalan evladın için dünyada,
Varsa kahrolmadan aram edecek yer neresi?

Hani gök kubbenin altında görülmüş mü eşin?
Dağların bağ, hele vadilerin altın deresi.
Ey benim her taşı bir mabed-i iman yurdum!
Seni er geç bana mutlak verecek mabudum*

*Balıkesir’in işgalinin birinci yılında Akif, Balıkesir için bir şiir yazmış,
Hasan Basri’ye verdiği şiir Yeni gazetesinin 30 Haziran 1338 tarihindeki nüshasında da yayınlanmıştır. Safahat’ta yoktur
Çantay, Hasan Basri, Akifnâme,s,24-25.



ÜSKÜDAR - AYDIN HATİPOĞLU

Ak libasına sarınmış lacivert akşam
Sönmüş yangın ıssızlığında karşı kıyı
Işıltıyla bakıyor tambur rengindeki cam
Dingin gülüşünün derinliğinde

Durmadan akıyor ve sürüklüyor anlamı
Ahşabına zamanı sindiren yalı
Yakamoz titreşiminde karar kılan
Hüznü hüzzamda vuran bir ses aramalı

Eski ormanların yetim dalları yaban
Tutuşmuş bir nefes huruç ediyor
Yankılanan ezgisi takılıyor ağlara
Su sesi saydamlığında bir bakıştır o an


55-ÜSKÜDAR - ÖMER ERDEM

Üsküdar Asya’dır Çin’e kadar
her kış
bırakırsa da köpük saçlı kızlarını
kıyıya
öfkeli bir yağmurla iner rüzgar..
 
mihrimah güneş saati
yanından ince dar bir merdiven uzar
soğuk
ve dönmez bir kilit çocuk kütüphanesi
önünden insanlar yürür ve susar..
 
Şemsipaşa
ceviz bir cami, demirinden
yan gözle Cihangir’e bakar
demişti ki Tanpınar
Üsküdar uçarsa gider İstanbul
yürüyemez sokaklarında çocuklar..
 
Üsküdar Asya’dır, Çin’e kadar..



BODRUM - KÜÇÜK İSKENDER

Kim nereye kadar yabancıdır ki
elinde
tek sıkımlık tabancasıyla

Ve bir kent hayvanı edasıyla
kim nereye kadar yaşar ki
kendi ipliklerine inmişken mutant çocuklar

iki bahar arasında tutulmuş bir dilektir yaz




DİYARBEKİR ÖLÜLERİ - NEVZAT ÇELİK

I
dün gece muştularla yağıyordu havalandırmaya ilk karı martın
dün gece yüreğimizde bıçaktı ölüm haberleri diyarbakır'ın
asıldı ellerimiz ayasından kasap çengeli mi parmaklıklar
daha kaç fırtınayla çarpışacak bu erkek dökümü alınlar
II
incedir bileklerimiz yaşamak ağrısıdır boynumuzdaki
atılırız her çığlığa süngü de öyle bir keskin ki
aynı saldırma değil mi göğsümüzde gizlimizi arayan
döküp benzini esmer tenimize yangınları kundaklayan
yanıp kavrulan bir ülkeydi anladım ortasında o ateşin
nasıl unuturum gözlerinizi karaydı arasında uzun kirpiklerin
belki hiç sayamayacaksınız sevgilinin saçına kaç ak karıştı
gene de söyleyeceksiniz: yürü sevgilim ne de güzel yakıştı
elli dokuz gün mü aç kaldınız vay benim kardeşlerim
altınız öldü demek artık kaşık tutmaz bu ellerim
III
içimde bir ülke ağlar oturmuş sınırlarına saçını tarar
bir çam devrilir hüznüme dalından bir kuş kalkar
kuşun kanadına mı konar sabah yoklar demirörgüleri
açamam ki sımsıkı gözlerim içinde diyarbakır ölüleri
kimbilir ne güzeldir dinlemek dillerinde direnç türküleri
basıp doğrulacak elbet kendi küllerine diyarbakır ölüleri



ÇENGELKÖY - ORHAN SEYFİ ORHON

Boğazın her yeri bir parça değişmiş şimdi,
Yine Çengelköy’ü lakin öyle!
Bahçeler, bağlar, ağaçlar, evler...
Yine sessiz, yine sakin öyle!
Elli yıl köyden uzak kalmışken
Tanıdım: İşte benim doğduğum ev!
İşte, en eski mahallem, sokağım!
Geçiyor ayni sokaktan hâlâ
Kendi halinde vakur insanlar...
İşte hiç fasılasız dört mevsim
Köye lezzet dağıtan bostanlar!
İşte tılsımlı o bağlar ki bütün dünyada
Yoktur esi!
Sonbahar oldu mu dallar eğilir,
Sararır ayvalar altınlaşarak,
Meyve halinde verirler güneşi.
Tanıdım: Çarşının en ihtiyari
Başı göklerde asrilik çınarı.
Bir tevekkül katıyor manzaraya.
Çekilen eski kayıklar karaya.
Öyle hoş bir yüzü vardır ki köyün,
Bir gören artık unutmaz neresi?
İşte, kış vakti coşup çağlarken,
Yaz gelip kupkuru kalmış deresi!
Tanıdım: Sevk ile erken uyanıp
Gittiğim camii bayramlarda!
Karabaş nesli tükenmiş artık
Kediler damlarda...
Gözlerim daldı yine,
Bir hayal âlemine!
Elli yıl önceki tipler geçiyor karşımdan:
Kamil Ağa... göğsü açıktır kış, yaz,
Karda, yağmurda da hep böyle gezer aldırmaz.
Yaşı yetmişse de hâlâ gençtir,
Dağılır, parçalanır göğsüne çarpan yıllar...
Bir avuç taze köpüktür sanki
Su ağarmış kıllar!
Sami Bey... ismi tanınmış hattat.
Bizce İzzetle Yesari'ye de üstün kat kat.
Huyu hırçıncadır amma severiz
"O bizim hattatımızdır" diyerek
Övünür, hem överiz.
Hatemi bey ki Meşihattaydı,
"Molla bey!" derdik ona.
Sıktı, bir parça da hatta züppe!
Basta bir ince sarık, sırtta ipek bir cüppe,
Elde mercan tesbih,
Sal yelek, incecik altın köstek...
Sıktı velhasıl pek!
Komsumuz Miralay Ahmet Bey ki:
Unutulmaz daha genç yaşta ölen
O güzeller güzeli Esi Növber Hanimin iç acısı!
Kerim Ağa... hamlacı, Abdülmecid’in hamlacısı.
Anılır ismi, sayar gençler onu,
Boğazın eski kürek şampiyonu!

Her zaman kaşları öfkeyle çatık,
Yüzü hep böyle âşık,
İşte en sert baba: Çerkez Ali bey!
Köyde sessiz yapılırken her şey,
İki haylaz çocuğun terbiyesi
Duyulur her gece çiğlik, çiğlik!

İşte ilk sevgilim, ilk aşkım,
O güzel Naile ki,
Hepimiz gizlice âşıktık ona!
Titreyen perdelerin ardından
Arıyorken biz onun gölgesini,
Ansızın gökten uçan bir yıldız
Gibi bir gün birikip gitti bizi!

İşte, gayetle temiz,
İşte, gayetle titiz
Ebe İlhame Hanim!
Severiz, bizleri paylar da yine!
Çünkü biz dünkü çocuklar, hepimiz
Doğmuşuz ellerine!

Elde bir çanta uzaktan görünür,
Köyün en hazık olan, diplomasız
Cerrah Mustafendi!
Evvela çanta gider, sonra pesinden kendi.

İhtiyar Angeli aktar küçücük dükkânda,
Sürme, laden, kına hep ayrı durur bir yanda.
Kutular ayrı, paketler, kavanozlar ayrı.
"Ne arasan bulunur derde devadan gayri!"

Ve nihayet
Sokağın bekçisi sadik Karabaş!
Bizi bir gördü mü gözler parlar,
Duyulur tatlı, kesik havlamalar.
Köyde herkesle yakından tanışır,
Dili yok, söyleyemez söz amma,
Sallanan kuyruğu dildir konuşur!

İşte rüyası hayalimde kalan Çengelköy!
Elli yıl önceki tipler iste!
İşte bağ semti, Çakaldağ, Maslak...
İşte, İcadiye!
İşte, mehtabı yakından
Bir gümüş ayna gibi
Seyreden Tarlabaşı!
İşte, tarihe bakan gözlerle
Ceneviz devrini görmüş çarşı!
Yine rüyalara dalmış uyuyor,
Küçücük koydaki sessiz yalılar,
Yine herkes tanıyor birbirini,
Yine es, dost öyle!
Bir benim sade uzaktan gelmiş,
Bir benim sade köyün bilmediği,
Bir benim el sayılan!

Beklerdim bir tanıdık yüz boşuna,
Bekledim bos yere bir dost bakisi,
Bir dost gülüşü...
"Göçtü çoktan!" dediler
Anarak ismini sordumsa kimi!
Daracık, kuytu sokaklarda gezip,
Aradım gençliğimi!



MARAŞ TÜRKÜSÜ -ORHAN ŞAİK GÖKYAY

Uy Maraş sılaya nice varayım
Açılmaz kapılar çalıp durayım
Yârimi bulmadım kimden sorayım
Uy Maraş, Maraş da bu nasıl Maraş
Kara gözlerinde yaş, bağrında ataş

Maraş’ın gölleri ördektir, kazdır
Yaylaları kıştır, ovası yazdır
Çemende laledir, içimde közdür
Yücel göklerim yücel, eğil dağ eğil
Ben bildiğim Maraş, bu Maraş değil

Maraş’ı dolaştım bir uçtan uca
Kimseler sormadı ahvalin nice
Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece
Toprağı mezardır, suları seldir
Dostları düşmandır, aşnası eldir

Maraş’ın üstünden aştı turnalar
Gönlüme bir ataş düştü turnalar
Ben mi şaştım, yol mu şaştı turnalar
Bu kara göklerde aylar dolunmaz
Bu yolun ucunda Maraş bulunmaz

Maraş’ı görünce yandım, yakıldım
Kan, yaş oldum, yüzden gözden döküldüm
Oda düşen bir saç gibi büküldüm
Ben bildiğim Maraş, bu Maraş mıdır?
Maraş mıdır, ataş mıdır, taş mıdır?



60-İZMİR'İN İŞGALİ -ORHAN ŞAİK GÖKYAY

Bir kara duman çöker
İzmir üstüne;
Bir gâvur duman…
Kor gibi parlar bu karanlıkta
Rıhtımda dökülen er Türk'ün kanı;
Bir kıvılcım gibi tutuşur bu kandan
Yurdun her yanı.
Bir "kara savaş" başlar ortada,
Düşman kahpece, Türkler yiğitçe.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 



SAYFA:7/ 61-70

61-KARS KALESİ KAR ALTINDA - REFİK DURBAŞ

Taşköprü üzerinde Evliya Çelebi
Kars kalesinin şekillerini
yazmakta bir sarı deftere :

"Kuzey tarafından ensesi
top menzili uzaklıkta bir dağ

Düzlükte Aşağıhisar"

Kars kalesi kar altında

"Sur içinde kale ağası konağı
ve iki yüz adet levend evi
mükellef ve mükemmel cephaneler"

Kars kalesi kar altında

"Batıya bakan kapısı
Erzurum'a açılır
'Su Kapısı' derler

Kapılardan bir başkası
Kağızman'a yol alır
'Orta Kapı' derler

Üçüncüsü Van üzre
doğu tarafında pusulası
'Behram Paşa' kapısıdır"

Taşköprü üzerinden
Kars kalesine bakıyorum

Kars kalesi kar altında

Bahar selleri yok Su kapısında

Kars kalesi kar altında

Kar altında yüreğim Orta kapıda

Kars kalesi kar altında

Behram Paşa kapısında
Kars kalesine baktığımın
fotoğrafına duruyor gurbetim

Yüreğim hasrete duruyor

Kars kalesi kar altında

Ol hasretin külhanında
yakıyorum gurbetimi

Kars kalesi kar altında


SİNOP TÜRKÜSÜ - REMZİ ZENGİN

Hiç kesilmez şu Sinop’un rüzgârı
Hem baharda eser, hem de yazları
Doldurur gözlere, kumu tozları
Sinop seni yeller alsın götürsün

Sinop kalesinden deniz görünür
Yağmur yağar, her yer sise bürünür
Bahar gelir, yeşillere sarınır
Sinop seni eller alsın götürsün

Sinop’un yolları hep çakır çukur
Arabalar gider takır da tukur
Sinop’un elinden çektiğim nedir
Sinop seni yollar alsın götürsün

Engine de deli gönül engine
Ben vuruldum şu denizin rengine
Gurbet bir dert oldu Remzi Zengin’e
Sinop seni seller alsın götürsün.

(11.5.1981-Sinop)


ÇANAKKALE HATIRASI – İLHAN YÜKSEL

Agamemnon rahibine esir
Truva’da unuttuğum şu sır
Doğranan bebeğe kırk üç asır
Geçti hatti hitaya yanarım

Agamemnon’un hatırasına
Çanakkale de kadırgasına
Adını koyup geldi baskına
Kanayan şu yaraya yanarım

Firavun kâbusudur illeti
Çanakkale de şehit milleti
Zülkarneyin Kilitbahir seti
Unuttuğum araya yanarım

Düzerken firavuna methiye
Uzak durduğum Moğol Çinliye
Japon Hindli Kızılderili’ye
Kaybettiğim kıtaya yanarım

Sümer hitayın kitabesine
Hattuşilinin hitabesine
Turanın kayıp alfabesine
Oğuzun hatıraya yanarım

Yıkık Nagazaki Hiroşima
Bana ne dedim geldi başıma
Esir Afrikalı gardaşıma
İslediğim hataya yanarım

Yaydılar merne putun neslini
Bozdular bitki otun neslini
Karıştırıp saf atın neslini
Katıra kardeş taya yanarım




MALTEPE- YAHYA KEMAL BEYATLI

Güneş altın denizden alçalıyor;
Nice kayserlerin donanmaları
Uçurum ufka durmadan dalıyor.

Gökte milyonla gizli tellerden
Gene milyonla gizli parmaklar,
Son hazin marşı durmadan çalıyor.

Artık enginleşince mâvi sükûn,
Artıyor gökyüzünde yıldızlar...
Gece gittikçe başka hâl alıyor.

Suyu ürpertiyor çıkan rüzgâr.
Şimdi sâhil boyunca Maltepe’yi
Köpüren mâvi dalgalar yalıyor.

Kanmadık gaşy eden bu mâviliğe
Ne yazık! Geçmek üzredir bu gece;
Ey gönül fecre az zaman kalıyor!



65-SİVAS'TA YOKSUL ÇOCUKLAR - YAVUZ BÜLENT BAKİLER

Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:
-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Hükümet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri...
'Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş' diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazarı'nda körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al...
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
-Boş hamal! boş hamal! boş hamal!
Nane satan su satan yetim çocuklar
Şarkı söyleyemediler güneşe aya...
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya...
Bezirci'de, Yüceyurt'ta Altıntabak'ta...
Çocuklar var incecik yüzleri nurdan
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan...
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim
Affedin bizi.
Gökteki yıldızlar kadar sayısız
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.
 


KASTAMONU DELİLERİ - YAVUZ BÜLENT BAKİLER

Siz de Kastamonu delilerini
Görebilseydiniz çok severdiniz
Hallerine bakıp şaşırırdınız
Ve bunlar ne güzel deli derdiniz
 
Deli satiye'yi tanısaydınız
Anlardınız nedir esmer güzeli
Sırım gibi, boylu-boslu, gamzeli
Gönlünüzü usulca önüne sererdiniz
 
Oynardınız bilirim deli ziya geçince
Mini gıdısı kadına ısınırdınız zamanla
Mohmoh Hüseyin’le, Mohmoh Hasan'la
Oturup yemek yerdiniz
 
Nasrullah ta bulurdunuz deli Ahmet'i
Sallûûûû, diye bağırırdı farza dururken
Sesiyle kubbeleri gümbür gümbür vururken
Gülümserdiniz…
 
Sonra Deli Eşref'i görürdünüz karşıdan
Her adım başında yâ sabır derdi
Tayy-ı zaman tayy-ı mekân ederdi
Savrulur giderdiniz
 
Ne gözünde para , ne ev-bark, ne gam..
Dilendiği parayı en son kuruşuna dek
Fakire, fukaraya verirdi sevinerek
Siz de hâlinize şükrederdiniz
Bunlar ne güzel deli, derdiniz.
 

 
SİVAS HASRETİ - YAVUZ BÜLENT BAKİLER

Ne güzel seni sevmek böyle uzaktan
Ve seni düşünmek bir çocuk hevesiyle
Her sabah yeniden ezan sesiyle
Müslüman Müslüman uyanan şehir

Bir Selçuklu nakışında seni bulmak ne güzel
Ne güzel seni duymak bir ney sesinde
Şems-i Sivasi'nin mübarek türbesinde
Kandil kandil yanan şehir

Halayların, türkülerin çağırır beni uzaktan
Yüreğim hep Mısmıl ırmak gibi tertemiz
Nerde Çifte Minare'miz, Gök Medrese'miz
Ey sımsıcak dualarla maziyi anan şehir.

Alacakaranlıkta yoksul kağnılar
Ağlar inim inim senin yerine
Tozlu sokaklarına, kerpiçten evlerine
Bakarak kendinden utanan şehir
 


DİYARBAKIR TÜRKÜSÜ - YUSUF HAYALOĞLU

Diyarbakır ortasında vurulmuş uzarım
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım
Bu dağlarda gençliğim cayı cayır yanarken
Ay vurur gözyaşına ben gecede kalırım

Üzülme sen, üzülme başını öne eğme
Gün olur kavuşuruz, dert etme Diyarbakır
Yüreğini dağlama, kanlı bezler bağlama
Bu yangın söner bir gün, ağlama Diyarbakır

Diyarbakır yolunda toz olmuş dağılırım
Bu hırçın depremlerle sarsılırım kanarım
Arkadaşların yüzü ağır ağır solarken
Gün doğar yaylalara, kahrımdan utanırım

Ey fırtınalı bayır, ey mazlum Diyarbakır
Dağlarında ateşler, alnında kızıl bakır
Çiğdemler solar gibi, anneler yanar gibi
Dizlerine döküldüm, ağlama Diyarbakır.



SİDE - AHMET OKTAY

Ey o yitik ülkenin evladı
duruyor hâlâ denizin üstünde
toprakçıl bir kelebeği
olduğu yere mıhlayan kahkahan
ayaklanacak neredeyse tören yerinin kalabalığı
bir silkinişle küllerin altından.

Aynı loncadanız ey taş ustası
tomurcuk gibi çatlıyor ağzım
su içerken yaptığın kurnadan.

Ey denizin kopkoyu tuzundan
bir aşk gibi söz eden kılavuz
elimden tutup gezdir bana
soylu bir halkın kıyılarını
dayanıklıyım bin yılların gizine
üstelik gerçek yaparım sanrıyı.

Herhal kendim de bir sanrıydım
Baharat ve köle ticareti çağında
haykırdım acımı ve gizli kimyamı
kilin ve iyotun karanlığına
ayaklanmacı bir yürekle çıktım kıyımlardan
yazdım ilk büyü kitabını.

Seviştim şimdi de seninle
ağzında latince bir mayhoşluk
bir yaz gölgeliği gezdiren kadın
gel yıkan benimle ürpert
sabaha yayılan fesleğen kokusunu
yontucuların okşadığı karnın da
perçinlesin geçmişle bugünü.

Sıkıyorum bin yıllık mermerin özsuyunu
yanıyor meşaleler tören yerinde
birinin elleri savaştan dönmüş
buğday kokuyor birinin ki
bir siklon çatırtısı havada.

Sabah, kimseler yok daha
haykırıyorum: Antonius’a bir rüzgâr
geçmiş siniyor içime afyon gibi
balıkçı Ali “Ulan deniz” deyip
sandala seriyor ıslanmış gömleğini.

Özlesek de yıkanmış avluların serinliğini
su çeksek de ata yadigârı kuyulardan
ey ufuk diye haykıran biziz
biz ki en ölgün saatinde ikindinin
bir haykırış gibi
yeni toprakların vaktine gireriz.

Ey bir kan pıhtısından
bir deniz kabuğundan
efsaneler yaratacak oğul,
bul artık bizim badem ağaçlarımızı
şiirlerin yazıldığı taşlıkları
tohumun nasıl serpildiğini bul
bul elini ilk kesen balıkçıyı
çamaşır seren kadını
neyi katık ettiğimizi ekmeğe,
bizim şimdimizi kendinin geçmişini bul.

Az buçuk tarihçiyiz hepimiz.




70-ANKARA - AHMET TELLİ

I

Kumrular sokağı hüzzamdı bir zaman
Kale'ye rast vaktinde çıkılırdı
Gariptir, Sezenlerdeki hanende
Çekip gitti Sarguttan bir ay önce

II

Posta caddesi, Taşhan, Karpiç ve diğerleri
Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara'da
Belki bundandı Cemal Süreya'nın Kızılay'da
Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması...


İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 



SAYFA:8/ 71-80

71-ERZURUM GÜZELLEMESİ –AŞIK DURSUN CEVLANİ

Çalınır çalgılar coşar Dadaşlar
Binası ezelden şanlı Erzurum
Şimdi Dadaş hançer barına başlar
Erzurum Erzurum namlı Erzurum

Dadaşın göğsünde yıldırım çakar
Palandöken dağı Dumlu'ya bakar
Abıhayat gibi suları akar
Koçakları kahramanlı Erzurum

Bingöl yaylaları Pasin dağları
Yaz olanda seher subhun çağları
Ballı kaymakları tereyağları
Sofrası meydanda nanlı Erzurum

Sultanseki Dadaşların bar yeri
Çek Dadaşım kaddereyi var yeri
Erler meydanında göster hüneri
Tarihte gazi unvanlı Erzurum

Evliya yatağı şehitler yurdu
Yüreğinde durur kahraman ordu
Dursun Cevlani'ye bir nişan verdi
Ölmez eserlerin canlı Erzurum


KARS DESTANI -AŞIK DURSUN CEVLANİ

İşitin ağalar tarif edeyim,
Yine yâda düştü elleri Kars’ın,
Güzeller giyinir toyda, bayramda,
Karışır yeşille alları Kars’ın.

Havası çok güzel, yelleri eser,
Kalesi muhkemdir şiddetli hisar,
Suyu abıhayat, selsebil, kevser,
Coş vererek çağlar selleri Kars’ın.

Aşığı coşturan aşk havasıdır.
Serinde coş veren gam deryasıdır,
Dursun Cevlani’nin şen yuvasıdır,
Gözümde tütüyor yolları Kars’ın.



NEVŞEHİR - NÜZHET ERMAN

Ateş ve su -zaman ve rüzgâr
Anlaşmış nasılsa bir olmuş
Biraz tarih-biraz şarap-biraz tabiat
Derken Nevşehir olmuş
Laleler açarken akla hep
Damat ibrah1m paşa gelir olurmuş
Mağrur Bizans-mamur Selçuklu ve şanlı Osmanlıdan
Ak güvercinler yükselir olmuş
Düşüncelerde gençleşen hünkarı veli
Bu topraklarda pir olmuş
Bir hoş saltanat sürmede İsa’dan beri
Şarap bu ülkeye emir olmuş
Avanos testilerinde oldum olasıya
Erciyes erir olmuş
Anlatsan Nevşehir’i hiç övmeden kısaca
Bakarsın şiir olmuş



MARDİN ŞEHİRİNDE- MEHMET EMİN DAĞ

Aşk ile haykırıyorum sana mardinden
Başka bir şey veremem sana sevgimden
Seviyorum seni bildiğim tüm dillerden
Kokluyorum seni ekmek kokan tandırdan
Ellerim semada seni diliyorum tanrıdan.

Mardin'in her taşına güzel ismini yazdım
Dağlara seven bu kalbime adını kazdım
Sana değil bir gün tüm örümü harcadım
Geçmeyen takvim yapraklarını parçaladım
Ellerim semada seni diliyorum tanrıdan.

Olurda mardine gelirsen çiçekler açacak
Deli gibi özleyen bu şair kokuna doyacak
Kabuk bağlamayan yaralar kabuk soyacak
Mardinin ismi sevdanın ülkesi olacak
Ve ALLAHA ettiğim dualarım kabul olacak...


75-EDİRNEKAPI ÜSTÜNE ŞİİR-TURGUT UYAR

İstanbul dediler mi benim aklıma,
Vaiz sokağı gelir hemen.
Edirnekapı gelir, evimiz gelir
Köşebaşında duran bir güzel kız gelir.
Biletçi zili çeker, tramvay durur
Bir manav, bir meyhane, iki akasya
Kumrular geçer kilisenin çan kulesinden
Beyaz bulutlar geçer...
Burası Hasan Efendinin kahvesi Edirnekapıda,
Bu taşçı Kemal, çocukluk arkadaşım.
Bulutu Haliçten, rüzgarı Boğaz’dan
Bir baygın gün içindeyiz, yazdan.
“Dört cıhar, sebayidü, pencüse
Akşam olur, güneş batar nerdeyse.”
Pırıl pırıl aşk içinde Mihrimah Sultan Camii
Eyüpten vapur düdüğü,
Yenikapıdan tren sesi.
Kalkarız ağır ağır kahveden
Ben, Kemal, Kemalin eniştesi...
Vaiz sokağına gelir eve varırım
Kapıya iki üç defa vururum
Karım kapıyı açar, çocuklar koşuşur
Ekmeğimiz var, yemeğimiz var
Yemeğe iştahımız var.
Oturur yemek yeriz cümbür cemaat
Alnımızın terinden, elimizin emeğinden
Etrafa yayılınca makarnanın buğusu,
Bize ne elalemin on türlü yemeğinden...
Alır karımı gezmeğe götürürüm
Bir dolmuşa bineriz Edirnekapıdan.
Sultanahmette atkestanelerinin en güzeli
Elli kuruş verir, cambaza gireriz.
İstanbul bizim memleket, yaşımız yirmibeş
Basmayı da, ipeği de aşkla giyeriz.
Yenicami önünden güvercinler uçan
Mavnalar, takalar, koca koca gemiler,
Köprüden günde kimbilir kaç insan geçer
Denizde balıklar güzel, havada kuşlar
Bir gülüşü karımın, sevdamı yeniler.
Denizlerin kumuyum, balıkların puluyum
Adım Turgut, kendim İstanbulluyum
Ben Allahın bir sevdalı kuluyum
Üsküdara geçerken bir yağmur almadı ama
Bir güzel yaz günü Kadıköy vapurunda
Japone kollu bir kız aklımı aldı.
Bakıştık, gülüştük, hoşlandık
Derken o yoluna gitti, ben evime...
Bizim ev iki oda, bir sofa
Evsahibi ayda yetmiş lira alır.
Kapıda atnalından, sarmısaktan bir nazarlık
Önümüzde kaleler, arkası mezarlık.
Gün olur çoluk çocuğunla bir bakarsınız
Güzelim vaiz sokağında benim de
Ferah, aydınlık bir evim olur.
Bir büyük radyo da alır, yerleşirim
Geçerim pencereye akşamüstleri.
Boy boy sardunyalar, fesleğenler,
Boy boy bulutlar karşımda.
Saçağımızda bir kırlangıç yuva yapmış.
Ahmet efendi geçer, selam veririm
Bakkal İbrahim selam verir, alırım.
Fesleğenler kokar, sardunyalar kızarır
İstanbul sereserpe önümde geceye karşı
Gemilerden, fabrikalardan düdükler
Şimdi bir tren kalkar Sirkeciden bilirim.
Alacakaranlıkta kıpır kıpır gölgeler
Sesler gelir yakın sinema bahçesinden
Bir hoş olurum.



İZMİR’İN AKŞAMLARI- EDİP CANSEVER

Denizlerin rüzgârı denizlerin,
Gelir vurur kızların bacaklarına.
İzmir’in akşamları İzmir’in,
Herkes saadetini düşünür.

Öpülmez ki denizlerin rüzgârı,
Kolay kolay öpülmez ki.
Bir kaçar bir de durur
Kadınlar gibi.

Denizlerin rüzgârı denizlerin,
İnsan unutur yalnızlığını.
Gemiler yelken açar uzaklarda,
Kim sevmez bu saatlerde yolculuğu.

İzmir’in denizleri koskocaman
Çocuklar uzatır ayaklarını denize.
Midye keser ayaklarını kaçarlar
Sevine sevine.

İzmir’in akşamları İzmir’in,
Nasıl sevilmez
böyle akşamlar.
Bir yanar bir söner Karşıyaka’nın ışıkları,
Gün olur insanı deli eder.

İzmir’in ışıkları İzmir’in,
Barların, vitrinlerin önünde
Gemiler gelir rüzgârla dolu,
Gemiler gider ışıklar içinde.


941’DE İZMİR, ATTİLA İLHAN

941’de izmir, bela çiçeği
sahil boyu karanlık
sevdalı bulutların hali
yağmur da ne kadar tembel yağıyor
kendimizi akan suya bıraktık
serseriler misali

941’de izmir
izmir şehrinin ışıkları yanıyor
çıktı şair namzedi attilâ ilhan
çıktı yelken gibi sokaktan
banyolar’a doğru şöyle uzanıyor
bir cebinde kiralık ihtiyar bir kitap
bir cebinde kehribar kuru üzüm ve incir


İZMİR- NEŞET ERTAŞ

Gezdim tüm dünyayı gördüm
Güzel İzmir sana geldim
Benim şirin güzel yurdum
Güzel İzmir sana geldim

Güzelsin asil duruşlu
Medenisin hoşgörülü
Olduğun gibi içli dışlı
Güzel İzmir sana geldim

Gönüllere ışık saçan
Unutamaz görüp geçen
Gariplere kucak açan
Güzel İzmir sana geldim

Kimdir necidir sormayan
Kimseyi hakir görmeyen
İnsanlıktan ödün vermeyen
Güzel İzmir sana geldim

Nice yıllar çok uzağım
Seni seviyor yüreğim
Güzel yurdum, son durağım...
Güzel İzmir sana geldim



MARDİN- VEDAT SADİOĞLU

Mardin benim şehrim
Yurdumun güzide, nadide şehri
Doğduğum şehir
Güzel şehir

Mardin benim şehrim
Tarihten kopup gelen, büyüleyici
Kadim şehir
Mistik şehir

Mardin benim şehrim
Mezopotamya'nın eşiği, beşiği
Tarihi şehir
Yıllanmış şehir

Mardin benim şehrim
Doğal haliyle açık hava müzesi
Müze şehir
Taştan şehir

Mardin benim şehrim
Gündüz inci gerdanlık, gece fener
Etkileyici şehir
Tablo şehir

Mardin benim şehrim
Medeniyetlerin buluştuğu, kesiştiği
Hoşgörü şehri
Dünya şehri



80-ANKARA ACILARI-NURULLAH GENÇ

 hüznümün dudağıdır gökte açan karanfil
talih, bir cellat gibi vurdu yüreğimizi
ateşler ülkesinde o ve ben, iki mahkum
kâh bir sevda çölünde parlayan ay ışığı
kâh rüya bahçesinin zehirli sarmaşığı
uzaklardan bir rüzgar esiyor efil efil
sessizlik, acze düşen bir hayal kadar sefil

şimdi gül, ey korkular şehrinin yelpazesi
hasretin o en uzun, acının en tazesi
neden hala tütüyor burnumda karanlığın
ruhum neden yıllardır kahrının pervanesi

bu esrar senin midir, yoksa gemilerin mi
hemen her gün bir yıldız kayıyor gözlerinden
gözlerin kan ağlayan deniz kadar derin mi
yoksa habersiz misin ruhumun kederinden

ah, bağrımda pütürlü bir bıçak kadar keskin
tabutumu bekliyor ankara acıları
bu ne bir aşk masalı, nede heyula ve kin
dumanlı bir çöküşün en kara acıları

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 



SAYFA:9/ 81-90


81-İZMİR İÇİN KENAR SÜSLERİ-HÜSEYİN YURTTAŞ

1.
imbatı dök yazıya
şiir olur
söz renk değişir serin mavi
izmir olur

2.
saçlarına ilişmiş imbat
gözlerinde akdeniz
yalnızlığın buğusu sabah ağızlarında
işte asfalta vuran kartal gölgeleri
bıçkın bıçakların bilekleri doğradığı
kan tüten geceler

bu kent bir kadındır say ki kadındır
her gün kanama geçiren

3.
sabahsa sonsuz güllerle gelir
belkahve üstlerinden
akın akın bulutlar
hınzır bir rüzgarın önünde
ışıkların öpücükleriyle uyanır dağlar denizler
düşlerin derin uçurumları görünür birden
toprağın nemli ağzında deli filizler
göğerir gök tereke şenlenir kıraçlar
o yorgun süvari sağrısını yine kırbaçlar
başlayan bu kaç milyarıncı günün
okunur altı çizilmiş satırları
insanla başlayan o uzun öykünün

4.
teninde nice hoyrat elin okşantısı
bir çocuk gibi gülümsüyor
kentim benim, ince kızım, cerenim
ağlayıp ağlayıp açılmış gibi
sabahlara nazlanıyor

yüzünde eski masalların izleri

5.
güneşle evlidir gizliden ayla sevişir
yıldızlar söylesin dillere destan sevdalarını
haşarı bir yürektir vurur ha vurur
karanlıkta ışıklı bir salıncak gibi
kendi rüzgarıyla savrulur

6.
dalgalar kırık fenerler sönüktür
demir tarar gecenin ışıkları
imgeleminde dip sularının
yakamozlarla söner gizemi
bir imparator sanılsa da körfezin divanında
o yalnız ve uzak gemi
bir çocuktur
düşlerin beşiğinde sallanan

gecedir
ve göz kamaşır kendi aydınlığından!

7.
ay açar karanlıklar kapısını
altın tozlarıyla kuşatır gökyüzünü
dingin yer çöker ağırlığından

adı izmir olsun
hıdırellez ateşlerinden atlayan
o haşarı çocuğun



KAYSERİ- ERGÜL SIRKINTI

Ben Kayseri,
Medeniyetler şehri.
Uzun bir aradan sonra,
Küçük Asya'nın merkezi.
Her yerimde tarih kokar,
Kıyıdaki kum misali.
Geçmişe yelken açar,
Tarihçi mirasımla.
Geçmişe özlem duyar,
İnsanlar varlığımla.

İşte Hitit,
İşte Roma,
Bizans dünkü çocuk sayılır.
Hamamlar, Kaleler, Mabetler,
Hep benimdir.
Benim servetim.
Yanı başımdaki Erciyes,
Benim kayak merkezim.

Bilim bende.
Sanat bende.
Kültür bende.
Bu toprakları cennet yapan,
Güzel insanlar bende.

Nice savaşlar gördüm,
Bir milleti bitirir.
Nice savaşlar gördüm,
Biten milleti diriltir.
İşte Cihan Harbi,
İşte Sakarya.
Yedi düvel saldırdı,
Aziz vatanıma.
Sarıldım silaha,
Okudum meydan,
Haykırdım haklı davamı,
Bütün cihana.
Sonunda kavuştuk Anadolu'ya.
Cumhuriyetle şehirlere şah oldum.
Bir kalenin etrafındayken,
Koca ovaya kuruldum.
 

BURSA'DA YAŞAM- YILMAZ ÇELİK

Nal sesleri gelir ta ötelerden,
Buram buram tarih kokar bu şehir....
Manevi havası bir başka güzel,
Huzur verir insanlara bu şehir.....
Burada yaşamak bir ömre bedel,
Zaman akarsu gibi fark edilmeden,
İnsanın ömrüne, ömürler katar,
Bu şehirde yaşamak bir başka güzel...

Tarihle zaman iç içe burda,
Osman gazinin sesi gelir derinden....
Emir Sultan bakar ulu camiden,
Karagözle Hacivat bütün her yerde....
Burada yaşamak bir ömre bedel,
Zaman akarsu gibi fark edilmeden,
İnsanın ömrüne, ömürler katar,
Bu şehirde yaşamak bir başka güzel...

Uludağında cennet yeşilliği var;
Geyikler, Ceylanlar gezer içinde....
Tariflere sığmaz manzarası var;
İnsan kendini unutur güzelliğinde.....
Burada yaşamak bir ömre bedel,
Zaman akarsu gibi fark edilmeden,
İnsanın ömrüne, ömürler katar,
Bu şehirde yaşamak bir başka güzel...

Not: Ahmet Hamdi Tanpınar Üstadı, Ölümünün 44. Yıldönümünde rahmetle anıyoruz. Üstadın anısına bu şiiri kaleme aldım.
Onun gibi Bursa' sevenlere Ne Mutlu....
 

BEYOĞLU- ÜLKÜ YILMAZ

Bıçkın bir Beyoğlu akşamında
Taksim’den yürürken Tünel’e
Kalabalıklar arasında olmanın
Mutluluğu okunur yüzlerde

Gözler hep kalabalıklarda
Tanıdık birileri var mı diye
Ya da tanıdık biri görmesin diye
Keyif ile tedirginlik bir arada

Belki gökyüzü de yoktur Beyoğlu’nda
Gecenin gündüze karıştığı bu yerde
Ne akşamın karanlığı ne de güneşin aydınlığı
Gün bitmez gece bitmez bir âlemdir Beyoğlu

Uzaklarda olursan özlemi çok çekilir
Gurbet Beyoğlu hasreti ile geçilir
Şarabı güzel rakısı güzel dostluğu güzel
Hatıralarla dolu âlemi bitmez Beyoğlu.
 

85-KOZAN- MAHMUT CANTEKİN

Bir yel esti attı beni Kozan’a,
Gün telaşlı şimdi dilsiz gecedir…
Sığınmışım sevda yüklü ozana,
Her aşığa nazlı yâri ecedir…

Başı arşta bir tarihtir kalesi,
Tepesinde yıldızların balesi,
Yâr elinde sümbül gülü lalesi,
Gönül dili mısralarda hecedir…

Nedir acep bu Kozan’ın dokusu,
Üç adımda közde ciğer kokusu,
Hasret tokmak gurbet Dünya sokusu,
Sılam Aslı ben Kerem’im nicedir…

Candan bir dost her gördüğüm esnafı,
Yitirmemiş insanlığı insafı,
Dar çarşının taşıt iki tarafı,
Yaya zorda insan candır yücedir…

Cantekin der; emek verin Kozan’a,
Değer katın on fark atsın Lozan’a,
İlham versin her yazara ozana,
Sev ilçeni sıla kârdan öncedir…
 


GAZİANTEP- SİNAN KARAKAŞ

 4
Nice şehit verdin nice direndin
Sığındın Allaha Ona güvendin
Kalmaması için düşman postalı
Yarınlar bizimdir bizimdir dedin

Karayılanlarım Şahinbeylerin
Tekbir getiren o şehit erlerin
Düşmanın gölgesi zül gelir bize
Ruhları şad olsun cennet erlerin

Nasrun minallahi ve fethün kariyb
Dayanmaz bu aşka o ehli salip
Payimal olmadan vatan ve namus
Anteplim gayretlim o hep muharip

Antepli şehadet aşkıyla yanar
Esaret kaldırmaz yüreği kanar
Yirmibeş aralık zafer günüdür
Evlatlar torunlar o günü anar
 
5
 
Esaret kaldırmaz senin yüreğin,
Bükülmez bilirim elbet bileğin,
Dünyada bulunmaz bir tek örneğin,
Anteplim, Şahinim, Karayılanım.

Özgürlük bayraktır kalkın ayağı,
İşgalci güçlere atın dayağı,
Sokmayın Antep’e düşman ayağı,
Anteplim, Şahinim, Karayılanım.

Fransız kudurdu salya saçmakta,
Maraş yollarında bomba atmakta,
İsimsiz yiğitler şehit olmakta,
Anteplim, Şahinim, Karayılanım.

Öğrenir fransız Antepli kimdir,
Bilmez sevgilisi onun ölümdür,
Vurmak günü bugün namus günüdür,
Anteplim, Şahinim, Karayılanım.

Şerefin için vur, toprağın için,
Namusun için vur, çocuğun için,
Yarın geç olmadan ,vur Rabbin için,
Anteplim, Şahinim, Karayılanım.

Zafer elbet hakka inananların,
Vatan namus için savaşanların,
Vatanı kurtaran kahramanların,
Anteplim, Şahinim, Karayılanım.

Üzülme elbette, hak galip gelir,
Niyetin ne ise hak onu bilir
Rabbin yardımıyla Antep şenlenir,
Anteplim, Şahinim, Karayılanım.
 

AFYONKARAHİSAR- MUSTAFA YAZKA

Karahisar kalesi doğa inci tanesi,
Gözleme pide şeker ezmesi,
Hele haşhaş lâlesi,
Afyonu dertler çaresi.

Kocatepe kurtuluş tepesi,
Dumlupınar taarruz ifadesi,
Mehmetçiğin ALLAH nidasıyla,
Düşmana karşı kükremesi,

Türkiye'nin dört yoludur,
Kaplıcalar şifa doludur,
Yerden coşan maden suyudur,
Kaymağına ne buyrulur?

Kültürüne kalem yetmez,
Hüyükleri geçmişten iz,
Sırmalıca döşenir,
Çeşitli mermerlerimiz.
 

SINDIRGI- IBRAHİM ÖZDEMİR

sıra sıra dağlara yaslanmışsın,
sayısız çiçek ve çam kokularıyla beslenmişsin,
Yemyeşil örtüler ile süslenmişsin,
Benim güzel sındırgım,

Ana kucağı gibi taptatlı kucağın,
Seni unutamam senin muhitimde tütüyor ana ocağım,
Ege, Marmara sınırında sanki cennet kimliğin,
Sana hiç doyulur mu benim güzel sındırgım.

Gönülleri gıdıklayan nazlı bir perisin,
İnci güzelliğinle kalplerde yeşil dilbersin
Beyinlerde uçuşan, şen şakrak nağmelerdesin,
Bir başka güzellikte benim güzel sındırgım.

Kertil tepesine çıkıp bakmalı sana,
Kitap sayfaları gibisin, destanlar yazmalı hatırana,
Nazar boncuğu takmalı, güzelliğinden boynuna,
Cümleli mecazlara sığmazsın benim güzel sındırgım.

Demokrasi bilincinde her insanın,
Her fert zamanını iyi bilir eğlenmenin çalışmanın,
Çağdaş güzelliğinle saygı sevgiye tutkunsun,
Cıvıl cıvıl insanlık şakıyor güzel sındırgım.

3 Eylül 1922 tarihinde kurtuldun düşmanlardan,
Armağansın paşa İbrahim Ethem, makbule bacılardan,
Sayısız kahramanlıklarla dolu tarihin derinliklerinden,
Güzelliğin gibi geçmişinde övünç dolu güzel sındırgım.

Cıvıl cıvıl sayısız kuşlar muhabbet tellallığı yapar yaylalarında,
Burcu burcu kekik kokar çıkılması güç en uç yamaçlarında,
Bebeler davar güder yeşile kaplanmış eşsiz meralarında,
Anlatıla anlatıla bitmez benim güzel sındırgım.

Desen desen yagcı bedirlerin döşenir meydanına,
Tarihin içlerinden emanet saklarsın saygıdır atasına,
Tezgâhlarda alın terleriyle çizerler desenleri karın tokluğuna,
Yaşamın içinde ayrı yaşanır benim güzel sındırgım.


Bölgenin dört bir yanına koymuşlar eğitim yuvası,
Burdan yetişen evlatlar, çaresizlikleri içler acısı,
Bu ülkede kardeşi kardeşe düşman gösterildikçe bitmez sancısı,
Seni güzelliğin her şeye bedel benim güzel sındırgım.

Kertil tepesinden ışıklarına bakıyorum ışıl ışıl..
Dağ yamaçlarından akarsuların şarıl şarıl..
Geçmişini artık toprağa göm geleceğine sarıl,
Geçmiş güzelliğin sinelerde kalsın benim güzel sındırgım,


Hep doğsun nur güneşin, üstün açık olsun mehtabın,
Sana nice şiirler yazacak, bu yetiştirdiğin evladın,
Yoksa yıldızların altında, sandal sefası mısın,
Anlatılmaz degerdesin, zihinlerde akçesin güzel sındırgım.

İbrahim Ethem gibi eli bükülmez atan var senin,
Dağlarda seni kollayan makbule hatun gibi bacın var senin,
Egeyi karışlamış sayısız şehit erlerin var senin,
Tarihte çok büyük şanın var senin, benim güzel sındırgım

Evlerin bahçeleri çiçekler doldurulmuş,
Adım adım gezenler, güzelliğinde katmerlenmiş,
Yine güzel aşkların kanal boyunda canlandırılmış,
Her halin bir aşk davası benim şaheser sındırgım.

Kırmızı lale, gelinciklere benzer evlerin çatısı,
Gelinlik kızlar ince endamı, kırmızı yaşmak takısı,
Sıcaktır gördüğün genci, kadar adamı, yaşlısı,
Geleceğin apak ve açık güzel sındırgım.

Asfalt değildir yolların çamurlu,
Tarihten talihin ezelden beri gururlu,
Şımarık fertlerin kaşı çatılır sansürlü,
Her vebalin çekilir senin benim güzel sındırgım.

Senin oğlunum ve sana âşık bir evladınım,
Başka şehirlere uçarak kırıldı artık kanadım,
Senden uzak kaldıkça seni daha çok tanıdım,
Sendeki anılarımla kanatlandım güzel sındırgım.

Dinleyin benim gibi seni terk edip giden gençler,
Dönün geriye bakın neye veda etmişik kaybettikleri,
Kalan gençleri kahvede degil, uzaklaştıracak idalist yöneticiler bekler,
Bu güzelliği bu ihmallıkla yeter benim güzel sındırgım


Kışlar soğuk, kar ve donlu
Yazları eser sıcak ince yeli
Çınarlı bahçede çaylar içilir demli,
Her şeyinle bir başkasın güzel sındırgım

Dağ yamaçlarında köyler bir çiçek,
Dağ kokusu koklayan fertlerin bedenleri çelik
Altın yüreklidir insanları gerekmez bekçilik
Sıcacıktır insanları benim güzel sındırgım.

Senin toprakların ecdadımın ocağı,
Cevherdir köyüm, sındırgım ve bucağın,
En sonunda geleceğim sende tanrı kucağı
Olacak sende doğup batan güneşli ayına güzel sındırgım.

Sende apak gömleğime gözyaşımı döktüm,
Kocaman kaya taşında bıçağımı biledim,
Sıra sıra çınarlık yolunda sevdalarımı gezdirdim,
Sensizlikte aklandı saçlarım güzel sındırgım

Sayfalarca yazsam bitiremem sendeki seni,
Tanımak için seni görmek gerek sendeki kimliğini,
Şair demyanlı İbrahim nice şiir yazsam bitiremem kitabeni,
Sana uğrayanlar sezecektir sendeki var olan cevherini.
 


İSKENDERUN’U SEYREDİYORUM- SELAHATTİN ÖLMEZ

İskenderun'u izliyorum, balkonumdan
Gözlerimi dört açarak.
Önce hafiften bir lodos esiyor, Ak Denizden,
Sonra yarık kaya fırtınası çıkıyor aniden,
Adeta ağaçları sökercesine köklerinden,
Ve insanlar dua ediyor belli ki içlerinden,
Bir yağmur gelse akdenizin üzerinden,
Kurtarsın bizi bu çekilmez gürültülü yelden,
İçimizi kemiren ürperti ve endişeli bekleyişlerden,
Ve duyuyor sanki kulaklarım,
Türküler söyleyerek girişini rüzgârın,
İçeriye; pencerelerden.

İskenderun'u izliyorum balkonumdan,
Kulaklarımı dört açarak.
Kumrular söyleşiyor karşımdaki korudan,
Gemiler düdük çalıyor birer birer, körfezdeki limandan
Balıkçı tekneleri, ritim tutmuş gidiyor, sanki bayram havasında,
Kediler, köpekler koşuşuyor, aç kalmama sevdasından
Çiçekler açmaya yeni başlamış, kokuları geliyor
Kıyıdaki seradan
Yağmurların çiselediği, bu romantik havada,
İskenderun'u izliyorum, balkonumdan

İskenderun'u izliyorum, balkonumdan,
Kilise çanlarının çalışıdan din dan,
Bilmem hangi kiliseden geliyor, hangi havradan.
Daha sonra ezan sesi geliyor, sanki su çağlıyor pınardan,
Camiler doluyor, avluları görünmüyor insanlardan,
Güneş ilerliyor, kaçıyor sanki aydan,
Altın tepsiye dönüyor, batarken ufuklardan,
Ve
İskenderun'u seyrediyorum, ben balkonumdan.

İskenderun'u seyrediyorum, balkonumdan,
Keyif alıyorum daima ses geldiğince fabrikalardan,
Kaynayan tenceresi, sönmeyen ocakları için
Şükür dilekleri, söyleyen insanlardan,
Bir de kurtulsaydık, şu bacalardan çıkan kötü dumanlardan
Dağlardan çam kokusu geliyor, denizden balık,
Kuş sesleri cıvıl cıvıl geliyor çok yakınımdan,
Ve,
İskenderun'u seyrediyorum, balkonumdan.

İskenderun'u seyrediyorum, Balkonumdan,
Güzeller geçiyor, sahildeki yüksek kaldırımlardan,
Kimisi rahatsız oluyor,
Kimisi aldırmıyor bile, kendilerine bakışanlardan,
Üstelik kol kola girip gidenlerde oluyor,
Bir birlerine yakışanlardan,
Aymazları, rüküşleri memnun gibi görünüyorlar,
Oynaşlarından.
İsdemir'den, Arsuz'a gidiyorum hep kumsallardan,
İskenderun'u seyrediyorum, balkonumdan….

Kışın sıcak bir yer aratmayan havasından,
Yazın deniz, soğuk oluktaki yaylasından,
Amanosun karlı tepesiyle ile farkı yoktur bazen,
Palandöken, Ilgaz belki de ulu dağdan,
Çağıl çağıl çağıl akarsuyu, ormanların ardından,
Çelik üreten, çelik yürekli insanlardan,
Toplamıştır bağrına insanları yurdun her tarafından,
Bir mozaik gibi, başı dik duranlardan
Dolmuşsun sen, sana gelip sevdalananlardan.
Ve seni
Alımlı, ılımlı, sevdalı akşamların ardından,
Yeni bir güneş doğarken, ağarmaya başlayınca tan,
İskenderun seni seyrediyorum, Balkonumdan.



90-ERZURUM- MEHMET TAŞTAN
 
Uykuda soğuk almış, buzlardan rüya şehir;
Yaylanın kucağında esneyen hülya şehir.
Malazgirt atlıları eser eser ovanda,
Mavera gazileri oturur hanedanda.
Taşlarında Nef'iden mısralar yankılanır;
Günde bir Nene Hatun tabyalara adanır.
Taşhan’a tarih düşer Aras boyu akanlar
Seni ancak seninle ömür tüketen anlar.

Ketum bir sessizliği saklar avuçlarında,
Tam otuz üç damla kan donmuş göz uçlarında;
Çocuğu bundan küskün, yaşlısı bundan dertli,
Çok diyet verdiğinden suları bereketli;
Ondan baharda açan çiçekleri kızıldır;
Kızarmamıştı diye gelincikleri bıldır;
Feste ilmeğe geldi talihsiz başlarımız
Medresede eridi yakuttan taşlarımız...

Honçasında açılır soğan zarı lavaşlar
Dibek görmeyi versin ırgat dövmeye başlar.
Çift beyaz güvercini, köylü kızını oynar;
Gözlerinin açtığı korda bengisu kaynar.
Kanını güneşten mi almıştır bu insanlar,
Gizemli gözlerinde göğe mahsus dumanlar.
Palandöken dağında şaha kalkmış kıratın,
Sen çilekeş anası ilim akan Fırat’ın…

Bakırcı çarşısında şaklayan şehri diyar,
Karlı alın yazında buzdan avizeler var.
Görse Umudum Baba, kaybolurdu umudu,
Neden çeşmeler durdu, şadırvanlar kurudu?
Saltuklu diyarına kimlerin ahı değdi?
Senin mağrur başını kimler önüne eğdi?
Söyle, dağları sarssın duada kesik başlar;
Kutlu barı yeniden tarih kılsın dadaşlar!

Senin Beyti Âli’den ruh veren oymağın var,
Horasan, Semerkant’a hükmeden otağın var.
Marifetli külliyen, İlhanlı hafızların,
Her akşam şerefede işaret yıldızların
Cirit meydanlarında kişner durur atların
Her zemheri ayında kar olup kanatların
Uçunca, göç göç olur, göçler yola düzülür
Emrah’ın figan eder, yetim selvin üzülür.

Alaturka şehirde kuşdili konuşulur;
Erzeni’den, Eretna Beyliğine koşulur.
Çelebi durduğunda dondurdu kedileri,
Uzun hava tutturur, yürekten dertlileri.
Vahyi nur ehramını kat kat örter burada,
Boynunu hakka doğru uzatmış haritada.
Başı avuçlarında inci dökenleri var,
Gece sabaha kadar tespih çekenleri var.

Güneş er doğar burda, her şey er anlaşılır,
Tırhıçlı kapıları doksan üçte aşılır.
Ve engahtan söylenir, yas türküsü şehirde,
Viranda bir gül kalır, saat kulesi bir de
Yaylanın kaderine istiklal giydirilir;
Zülfükâr’ın ucunda kan şehrine girilir.
Git git şehri diyarım, git git şehri diyarım;
Aşkananın isinde matemini duyarım.

Zığvalı ve sekolu yiğitlerini gördüm,
Bindallıya ceh satan kösteğini ben ördüm.
Beni mahrem tanıma, beni yabancı sanma,
Ben kendi gurbetimde sana sılayım ama
Bir türlü, bir sofrada olmuyor başlarımız;
Bizi şair eyledi, firaktan efkârımız.
Her iklimde zemheri, her vakitte hilal ay,
Bu dinmeyen hasreti büyülü haline say!

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 



 

SAYFA:10/ 91-100


91-GÜZEL ELAZIĞ - NİHAT GÜLLE

Ne yücedir baş eğmeyen dağları
Bağ-ı ireme benzer buzluk bağları
Güzellerin iki örgü sırma saçları
Sevda ile sulanmış toprağı taşı

Gakkoşlar halay çeker düğünlerinde
Yiğitler harman olur her köşesinde
Doyulur mu Hazar’da her gün çimmeye
Seni özler uzak kalan gurbet elinde

Fırat’ın belinde altın kemer var
Her sevenin gönlünde bir aslan yatar
Soğuktur pınarları cana can katar
Seni seven dünyayı bir pula satar

Harput’un eşi yok, koca cihanda
Zamanda yolculuk yapar gezen orada
Dilim dolma, patilenin tadı damakta
Seni görenin aklı kalır ardında

Balak Gazi elde kılıç seni seyreder
Çayda çıran gönülleri fetheder
Güvercini, Delilosu, Halay mest eder
Seni gören âşıklar Bağdat’ı neyler

Harput’un ünü gitmiş öbür dünyaya
Kara üzüm göz eder, tehernebiye
Velileri benzer birer nebiye
Senin yollarında değer ölmeye

Çayda çıran gönüllerde yansın Elazığ
Sen azizler diyarısın cansın Elazığ
Türk’ün öz yurdunda hansın Elazığ
Gakkoşlar’ın damarında kansın Elazığ
 



ADIYAMAN'DA- İZZETTİN BİLGİN

Her güzellikler var burada,
Fakirler yurdu Adıyaman’da,
Karataş bulunur Karadağ ormanında
Her güzellikler var ADIYAMAN'DA.

Yazın Atatürk barajında tutulan balıklar,
Ya Çakal çayın da yırtılan oltalar,
Menzile doğru göğüs serpilen babalar,
Her güzellikler var ADIYAMAN'DA.

Yazın hıta, domates, patlıcan
İnciri, üzümü, karpuzu,
Gel kardeş sende kal burada,
Her güzellikler var ADIYAMAN'DA.

Çelikhan ovalarında getirilen,
Kaçak tütünü,
Besni’sinden fıstığı, kuru üzümü,
Tut ilçesinde olan tutu,
Her güzellikler var ADIYAMAN'DA
 


ŞU SİVAS'TA AKLIM KALDI- ZERNİŞAN AYDOĞAN
 
Her yeri gezip'de gördüm
Şu sivas'ta aklım kaldı
Bir yar sevmiştim zaralı
Aklımı başımdan aldı

Aklım kaldı aklım kaldı
Gemerek'te aklım kaldı

Ne he dedi ne yok dedi
Özünü benden gizledi
Başını alıp'ta gitti
İmranlı'da aklım kaldı

Aklım kaldı aklım kaldı
Şu hafik'te aklım kaldı

Yolları bükülür gider
Bağların'da bülbül öter
Coşar gider hep dereler
Su şehrinde aklım kaldı

Aklım kaldı aklım kaldı
Şu ulaş'ta aklım kaldı

Eğer bu ömrüm yeterse
Zara'ya yolum düşerse
Ararım yari her yerde
Şu kangal'da aklım kaldı

Aklım kaldı aklım kaldı
Şarkışlada aklım kaldı



ANTEPLİYİM AĞAM BEN- KENAN KERİM YAVUZ

ALLEBENDEN GEÇELİM
SOĞUK SULAR İÇELİM
NAZLI YÂRİN KOYNUNA
İNCİ MERCAN DÜZELİM

ANTEPLİYİM AĞAM BEN
DERTLERE ORTAĞAM BEN
SELAM SÖYLEN O YÂRE
ÖLMEMİŞİM SAĞAM BEN

BİZE ANTEPLİ DERLER
ÇİY KÖFTEYİ ÖVERLER
BİZDE ADET BÖYLEDİR
HEM ÇALAR HEM SÖYLERLER

ANTEPLİYİM AĞAM BEN
DERTLERE ORTAĞAM BEN
SELAM SÖYLEN O YÂRE
ÖLMEMİŞİM SAĞAM BEN

BAŞPINARDAN AŞAĞI
BELİNDE ŞAL KUŞAĞI
KIZIN GÖYNÜ OLURSA
NE YAPSIN KARDAŞLARI

ANTEPLİYİM AĞAM BEN
DERTLERE ORTAĞAM BEN
SELAM SÖYLEN O YÂRE
ÖLMEMİŞİM SAĞAM BEN

DERBEDER, GAZİ ŞEHİRE
KAVAKLIKTA YAP SAHRE
ALLEBEN DERNEĞİYLE
ZILGIT YAHLA GEL HELE.

Derleme-Düzenleme:
ŞAİR-BESTEKÂR
DERBEDER-HAZANİ
 

95-ELAZIĞ- YAHYA KOZA

Elazığ
Gezdim seni sokak sokak her çağda
Aziz şehir baba vatan elazığ
Burcu burcu sevgi kokar her yanda
Aziz şehir baba vatan Elazığ

Miski amber elvan çiçek güllerin
Hoyrat maya divan söyler dillerin
Ay yıldızla sırlı cümle erlerin
Aziz şehir baba vatan Elazığ

Heybetlidir süt kalesi abide
Evliyalar bağrındaki kaide
Selam dua yatan ervah şehide
Aziz şehir baba vatan Elazığ

Ol harput ki balak gazi otağı
Serden geçmiş yiğitlerin yatağı
Aşkı sevda masalların çatağı
Aziz şehir baba vatan Elazığ

Garagardaş kurban olsun uğruna
Duy sesimi kulak ver sen çağrıma
Gün gelince yatır beni bağrına
Aziz şehir baba vatan Elazığ



MARAŞ'IMI- NECMETTİN ÖZELÇİ

Ankara'dan Aksaray'ı ,
Geldim geçtim uçak gibi...
Pozantı'da yol ayrıldı ,
Bulamadım Maraş'ımı...

Girdim otoyola güzel diye ,
Antep, Antakta, Adana...
Maraş yoktur ne diye ?
Bulamadım Maraş'ımı...

Adana’yı, Ceyhan’ını ,
Ceyhan’ını, meyhanını...
Duydum da ismini şanını,
Bulamadım Maraş'ımı...

Otoyol bitti bitecek ,
Bilmem ki nere gidecek?
Bir yerde yazılı o da yitecek...
Bulamadım Maraş'ımı!

Yol bitti viyadükte ,
Bilmem ki bu nasıl nükte?
Evvelden bilmişken yolunu,
Bulamadım Maraş'ımı...

İyi ki varmış Kömürler ,
Rastladım ismine Maraş'ım...
Yazdırana uzun ömürler!
Bulamadım Maraş'ımı...

Bilirim sen Kahramansın ,
Yazmasınlar bulurum seni...
Seni seven gönülden ansın ,
Bulamadım Maraş'ımı...
 

SİVAS'IM- NECMETTİN ÖZELÇİ

Ezgide türküde çok sultanın var,
Bağrımı deler sazıyla sözüyle...
Gönülden gönüle büyük şanın var ,
Ozanlar gönlünde canım Sivas'ım!

Upuzun akar gider Kızılırmağın ,
Bazen çok sessiz bazen sel olur!
Birer kale gibi etrafta dağın ,
Tarihin önünde canım Sivas'ım!

Yıldırım engeldi zalim Timur’a,
Mertlik boyun eğdi sanki zalime...
Bir kıvılcım galip geldi nura,
Pusula da şaştı yönünde canım Sivas'ım!

Yazın soğuk suların, ferah rüzgarın!
Kışın metre metre buz ile karın...
Mert yürekli o sıcak insanların ,
Yiğitlik kokar ününde canım Sivas'ım!

Atamın güvenip geldiği yersin.
Türklüğün kendini bildiği yersin...
Şanlı tarihimde her şeyi değersin ,
Dört Eylül gününde canım Sivas'ım!

Gökyüzünü delen medresen var!
Her taşında tarihi bir desen var...
"Toprağına aşık" bir sen var...
Mağrur değilsin bir ünde canım Sivas'ım!

Beklerim sana kavuşacağım günü...
"Kara toprak sadık yarimiz" dir.
Bir ömür bağlarken bugünü dünü ,
Beni unutma son günde canım Sivas'ım !...
 

HARPUTA SERZENİŞ- NİHAT GÜLLE

Bir zamanlar ilim hikmet kokardın
Âşıkları koynunda sırdaş tutardın
Tepelerden mezreye bir hoş bakardın
Her fani can gibi yerlerde kaldın

Harputum kucak açmış yerliye, ecnebiye
Yârin kara gözleri benzer tehernebiye
Erenlerin benzer hünkâr nebiye
Din gününü bekleyen ruhlara döndün

Utanma, gururla kaldır başını
Dökme boş yere çeşminden kanlı yaşını
Şehit düştüysen bile yiğitim verme başını
Evveli bahardın şimdi hazana döndün

Kahramanlık güneşi gurup ta batar
Her kabrin altında bir aslan yatar
Çakallar boş sanıp naralar atar
Tayyu mekan eden erlere döndün
 


MERSİN'İM- MEHMED İHSAN USLU

Sn. Üstad Nafi ÇELİK'e ithaftır.

Baştan aşağı yarıldın
Toza, dumana karıldın
Söyle! Kimlere darıldın?
Küskünleştin be Mersin'im.

Çilelerle mi yoğruldun?
Hep yağınla kavrulurdun
Niçin böyle çok yoruldun?
Bitkinleştin be Mersin'im.

Kimse sana bakmaz oldu
Çeşmelerin akmaz oldu
Düşenlerin kalkmaz oldu
Miskinleştin be Mersin'im.

Ne yapıyor belediye
Geldi hizmet etsin diye
Konuşsana! söyle niye?
Suskunlaştın be Mersinim.

Nerden çıktı bu çocuklar
Kime, niçin çatacaklar?
Kimlere taş atacaklar?
Şaşkınlaştın be Mersinim.

Yokmu ana, babaları?
Hiç yokmudur çabaları?
Bunlar kimin hempâları? (**)
Şaşkınlaştın be Mersinim.

10 Ocak 2009
Antalya

(*) Sn. Üstad Nafi ÇELİK'in 1 Ocak 2009 tarihinde, Antoloji'de
yayınlanan 'Mersinim' başlıklı şiirine nazire olarak kaleme
alınmıştır.

(**) Hempâ = Ayakdaş, arkadaş, yoldaş ve taraftar manalarına..
 


100-KAYSERİM- ADİL OĞUZ

Erciyes dağıda dağların hası
Ne boranı biter ne fırtınası
Kurultayda şenleniyor yaylası
İç anadolunun canı kayserim

Her şeyini kendi halkı üretir
Hasatını koca ülke tüketir
Eti sütü berekiti bol şehir
İç anadolunun canı kayserim

Bir tarafı toroslara yaslanır
Kızılırmak çağlar coşar bulanır
Bin boğa dağları derde devadır
İç anadolunun canı kayserim

Yaylalara çıkar türkmen köyleri
Kıl çadırdan otağ kurar beyleri
Dünyanın dilinde sanayileri
İç anadolunun canı kayserim

Bölgesine hizmet veren fakülte
Milyonlarca girip çıkanvar günde
Kayseriyi görün dünya gözüyle
İç anadolunun canı kayserim
 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 




SAYFA:11/ 101-110

101-KAYSERİ VE KIRIKKALE
 
Bir meşin yuvarlak döner ortada
Koşarlar peşinden tanıyamadım
Kocaman sayife gazetelerde
Ben kara cahilim okuyamadım

Kardeş kardeş ile girişir harbe
Seyirci yuh çeker başlar arbede
Bir kaç kanlı olay olur haftada
Nedir sebebini anlayamadım

Çözüm bekler iken nice müşküller
Neyimize bizim sükse türbünler
Ayrılır bu işe nice yüzbinler
Burkuldu içerim ağlayamadım

Köprüsüz asfaltsız yollar dururken
Nice kıymet yer altında çürürken
Elin oğlu aya çıkmış yürürken
Uyanıp yüzümü yıkayamadım

HAZANİ böylece nere gideriz
Geri kalmışlıkta biz baş lideriz
Neyi görsek hemen taklit ederiz
Hiç bir iyisini kavrayamadım...

19.09.67
Şiirin Hikâyesi

KAYSERİ VE KIRIKKALE OLAYLARI ÜZERİNE YAZILAN BU ESKİ ŞİİRİ'' BU GÜNLERDE YİNE
SPOR'A SİYASET KARIŞTIRAN, KAN BULAŞTIRAN ÇOK BİLMİŞLERE DERS ÇIKARILMASI DİLEĞİYLE...


SÜMELA - ENİS BATUR

(bir kaç önsezi)

Trabzon: Yıllardır içime gömdüğüm
kaçak sevdaya hem büyütüp hem
korkarak yataklık eden nefti
düş: Sindiğin taşa bakıyorum da
inanılmaz, ürpertici bir duyarlığa
açılıyor kurumlu dünyam.

Hep yola çıksam, ara konakçılar gibi
biriktikçe düşsem kayıttan dilimdeki
yılgı ağusunu, sisli bir tren uzadıkça
uzasa iki tepe arası piyano çalsa
Alfred Brendel, bir bükülüp
bir kırılmasam.

Birlikte boğulurum içimdeki keşişle,
atsam ayağımdaki demiri erinçle:
Ben ki karşılarım kendimi indiğim
her tekneden, silinir mi durur mu
adresin.

KASTAMONU DESTANI - HAKKI BAYRAKTAR

Ormanı mubandır, suları berrak,
Lâtiftir havası Kastamonu’nun.
Yeşillik, çemenlik def eder merak
Bağ, bahçe safası Kastamonu’nun.
 
Tepeler arası mevkii vardır;
Asâr-ı atika kalesi vardır,
Civarı fabrika, değirmen, hızardır
Münbittir ovası Kastamonu’nun
 
Meşhurdur elması, üryani erik
Arpa, buğday, mısır, kendir ve çeltik
Yumurta, pastırma, kereste, tiftik
Biçilmez pahası Kastamonu’nun.
 
Mantar, çilek, kiren salep de biter
Ahalinin çoğu rençberlik eder
Yaz çalışır, eker, kışın da yatar,
Zükûr ve üna’sı Kastamonu’nun.
 
Tavşan, tilki,porsuk, keklikle sansar,
Zerdavayla kunduz, geyik, canavar
Bir haftada dört gün pazarı durar
Fazladır kurası Kastamonu’nun.
 
Ilgaz, Yaralıgöz ve Ballıdağlar
Her birinde ayrı ırmaklar çağlar
Elekdağlı kasnak, süpürge bağlar,
Vâsidir merası Kastamonu’nun
 
Balında, yağında hep kekik kokar,
Ortasından ufak bir de çay akar
Dörtte biri ise hep urgan yapar
Azdır avaresi Kastamonu’nun.
 
Ersil ile Toklu, İnci, Temeli
Yollarında söğüt, kavakla servi   
Çokları da çalar on iki telli
Bulunur efesi Kastamonu’nun.
 
Üç yazı, üç kışı, altı muhtelif,
Evleri sıkışık, üst üste girif
Odunu, kömürü olunmaz tarif
Bolcadır çırası Kastamonu’nun.
 
Çifte havuzlarla kayada evler
İsfendiyar, Sinan, Koçhisar Beyler
Cami kapıları hünerli derler
Yaptırmıştır ustası Kastamonu’nun.
 
Devrekâni’de bez, Germeç’te urgan
Daday’da yağ, yoğurt, Araç’ta soğan,
Tosya’nın ipliği şehrin sahtiyan
Yedidir kazası Kastamonu’nun.
 
Haddimce dolaştım Mısır’ı, Şam’ı
Dokuz tek, iki de çifte hamamı
Söylesin dillerde şöhreti, nâmı
Olunsun senâsı Kastamonu’nun.
 
Altı yüz on beştir tarih-i fethi
Vatan olduğundan değildir methi,
Sekiz yüz elli mesâha-i sathı
Şirindir yaylası Kastamonu’nun.
 
Bir hatıra olsun benim destanım
Okusun dinlesin ahbab, yâranım,
Doğdum ve büyüdüm anavatanım
Eğrek art yakası Kastamonu’nun.
 
Ahalisi sahi hem gözü toktur,
Zengini, ağası esnafı çoktur,
Benden başka da avanağı yoktur
Hakkı budalası Kastamonu’nun.

 

GEZDİĞİM ŞEHİRLER- İBRAHİM ZEKİ BURDURLU


Sivas'ta kağnılar gıcır gıcır der,
Çay akar Sivas'ın içinden bacım.
Lahanalar durulur baş olur güzüm,
Gesi bağlarına şaklar kırbacım,
Talas'ta hası var kara üzümün.

Kara taştır Kayseri'nin evleri,
Erciyes kararır, ak ak bakışır.
Afyon'da bir dağ var, kızların dağı,
Seyhan, Ceyhan Adana'da akışır.
Gavur dağı bizim yazların dağı.

Çadırlar kurulur Çukurova'da.
Tıpkı İzmir'deki bağ evleridir.
Karacaoğlan düzen eder sazını.
Kara toprak ancak bire kırk verir,
Getir Isparta'nın al kirazını.

Bursa'da Çelik var banyosu hoştur.
Geçtim Urla'dan, Çeşme'den bu yaz,
Değişmem Bursa'ya yedi tepeyi,
Olmaz İstanbul'suz memleket olmaz,
Aç, Boğaz'a doğru her pencereyi.

Ne derseniz deyin Burdur başkadır.
Gölü var, gülü var, al halısı var.
Benim kara gözlüm, uzun saçlım var.
Anlat beni yaz, kış ve uçuk ballar.
Vatan burdan başlar, uzar Burdur'a kadar.


105-ANKARA- HASAN ALİ YÜCEL

Ankara’da doğdu gün;
Öğün Türk oğlu öğün.
Tan yeridir Türklüğün,
Bahtı ak, taşı kara
Adı büyük Ankara.
Ordu kuruldu,
Düşman orda vuruldu.
Türk’e bir kale oldu.
Bahtı ak, taşı kara
Yurdun kalbi Ankara.
Harp meydanı orası
Başkomutan ovası
Bahtı ak, taşı kara
Can evimiz Ankara.

 

BURSA-CELAL SITKI GÜRLER

Cennetten bir köşedir,
Bursa'nın her bir yeri.
Mis gibi kokar durur,
Şeftali bahçeleri.

Bembeyazdır yaz ve kış,
Dağların dik başlan.
Dokur, işler genç kızlar,
İpekli kumaşları.

Çamları Uludağ'ın,
Hastalar şifadır.
Çekirge hamamları,
Bin bir derde devadır.

Bir yanda Cem Sultan’ın
Çinili türbesi var;
Bir yanda gür suların,
Şırıldayan sesi var.

Kıvrım kıvrım Nilüfer,
Ovaların kızıdır.
Yeşil, Türk sanatının,
En parlak yıldızıdır.

Kulaklara çarpan ses,
Nilüfer'in sesidir.
Şen Bursa yurdumuzun,
Yeşil bir köşesidir.

 

EDİRNE-ZEKİ TUNABOYLU

Edirne'dir doğduğum yer,
Çok severim ben bu şehri.
Ortasından akıp gider,
Zümrüt gibi Tunca nehri.

Parıldar tâ uzaklardan,
Dört asırlık Selimiye.
Sevinç duyar her bir insan,
Yaklaşırken Edirne'ye

ince boylu dört minare,
Sinan'ın dört genç kızıdır.
Ufuklardan gönüllere,
Akan Çobanyıldızı'dır.

Bir tarafta Sarayiçi,
Yeryüzünün bir cenneti.
Bir yanında var Meriç’i,
Ovaların bereketi.

Ataların armağanı,
Bizim yiğit Edirne'miz.
Bağ ve bahçe dört bir yanı,
Gelip onu bir görseniz.

Irmakları gümüş teldir,
Köprüleri altın kemer.
Bu memleket ne güzeldir,
Nerede var böyle bir yer.

Sınırları gözetleyen,
Kartalların yuvasıdır.
Kem gözlere olur diken,
Yurdun kopmaz meyvesidir.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi