Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır. 

Özellikleri şunlardır: 

1) Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur. 

2) Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir. 

3) Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır. 

4) Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır. 

5) Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.

6) En çok yarım kafiye kullanılmıştır.. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür. 

7) Mecazlara ve edebi sanatlara fazla yer verilmez. 

8) Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir. 

9) Sözlü geleneğe dayanır. 

10) Anonim halk edebiyatı ürünleridir; mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal v.b. 

 

ANONİM HALK EDEBİYATININ BELLİ BAŞLI ÜRÜNLERİ

 

MANİ

Anonimdir. Sevgi, tabiat, övgü, yergi, evlât sevgisi, ayrılık, hasret ve aşk konularını işler. Konu sınırlaması yoktur. aaxa şeklinde kafiyelenir. Genellikle tek bir dörtlükten oluşur. 

 

Mani çeşitleri: 

Düz Mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk cinassızdır. 

Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar. 

Cinaslı mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir. 

Yedekli (artık) mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. 

Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır. gazeteler

 

TÜRKÜ

Daima bir ezgiyle söylenen, düzenleyicisi bilinmeyen ya da unutulmuş olan, değişik konulardan söz eden, genelde hecenin 11’li kalıbıyla oluşturulan şiirlerdir. Türküler besteli şiirlerdir. 

UYARI: Daima bir ezgi ile söylenen "ninni" ve "ağıt" türleri de türkü kapsamındadır. Yani ninniler ve ağıtlar bağımsız bir nazım biçimi değil, türkü biçiminin türleridir. Bunlar da anonim ürünler*dir. Ancak koşma biçimindeki kimi ağıtların söyleyenleri bellidir; onlar da bestelendiklerinde türküleşirler.

 

AĞITLAR

Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan acıyı dile getiren ve her zaman bir ezgiyle söylenen şiirlerdir. Ağıtlar aslında bir türkü çeşididir. Dörtlüklerden oluşur. 11’li hece ölçüsüyle söylenir. Genellikle uzun hava ve kırık hava denilen ezgilerle terennüm edilir. Koşmanın bir çeşidi olan ağıtla karıştırılmamalıdır. Aşık Edebiyatı’ndaki ağıtın söyleyeni bellidir. 

 

NİNNİLER

Her zaman bir ezgiyle söylenen, türkü biçiminde oluşturulan ve küçük çocukları uyutmak için söylenen şiirlerdir. Aslında bir türkü çeşididir. Genellikle dörtlüklerden oluşur. 8’li ve 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Bazı ninnilerde hece ölçüsüne dikkat edilmediği görülür. Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden oluşur.

 

ATASÖZLERİ

Uzun deneyim ve gözlem ürünü olan, topluma bir öğüt vererek doğru yolu göstermeye çalışan kısa, özlü sözlerdir. İslamiyet öncesi edebiyatta sav olarak bilinen atasözlerinin çoğu hece ölçüsüne uygun ve sanatlıdır. Atasözlerinde genellikle geniş zaman kipi kullanılır. Didaktik özellikler taşıyan atasözleri hem gerçek, hem de mecaz anlam taşır. 

“Bol zamanda dar harcanan, dar zamanda bol harcanır. “

 

BİLMECELER

Bir varlık veya nesnenin adını anmadan niteliklerini üstü kapalı bir biçimde söyleyerek o varlık, nesne veya kavramın ne olduğunu dinleyene buldurmayı amaçlayan sözlerdir. Çoğu ölçülü, kafiyeli, aliterasyonlu ve cinaslı olan bilmeceler birer söz oyunu niteliğindedir. Bilmecelere Divan Edebiyatı’nda Muamma adı verilmiştir. 

“Elimde bir tane/İçinde bin tane” Nar

Manisa’dan, Tire’den, şimdi geçti buradan. (Rüzgar). 

Burdan vurdum kılıcı, Halep’ten çıktı ucu. (Şimşek) 

 

FIKRALAR

İnsanı güldürürken çoğu kez düşündürmeyi de amaçlayan kısa, nükteli öykücüklere fıkra denir. Nasrettin Hoca, Bektaşi, İncili Çavuş... fıkraları halkın ortak malı olmuştur. 

 

KARAGÖZ

Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur. Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın tipini temsil eder. Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir. Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur. Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazı kaynaklarda “Hayal-i Zıl” şeklinde de adlandırılır. Kahramanları Karagöz, Hacivat, eşraftan kimseler, Beberuhi, Tuzsuz **** Bekir, satıcılardır. Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba bir adamdır. Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin arkasındaki tek kişi tarafından yapılır. Bu nedenle Karagöz oynatmak zor bir iştir. Karagöz oyununun oynatıldığı perdeye “hayal perdesi” denir. 

 

Karagöz oyunu dört bölümden oluşur: 

1) Öndeyiş ve giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim konulur. 

2) Muhavere: Karagöz ve Hacivat’ın karşılıklı konuşmaları

3) Fasıl (Asıl oyun)

4) Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür. 

 

ORTAOYUNU

Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur. Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.

Halkın ortak malıdır. Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir. Oyunda Karagöz ile Kavuklu’nun; Pişekâr ile Hacivat’ın bütün özellikleri aynıdır. Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz’ün perdede, Orta Oyun’un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz’de tasvirlerin gölgesi oynatılır. 

 

EFSANELER

Eskiden beri söylenegelen, olağanüstü kişi ve olaylardan söz eden, konuşma diliyle oluşturulan, üslup kaygısından uzak, hayali öykülerdir. Efsaneler kimi yönlerden destan ve masalı andırır. Masallar iyi bir sonla bitmesine rağmen, efsanede böyle bir durum söz konusu değildir. Efsaneler bir inanış konusudur. Narlıgöl Efsanesi, Ağlayan Kaya Efsanesi...

 

MASALLAR

Olağanüstü olay ve kişilere yer veren, çoğu kez bir eğitim amacı güden hayali öykülere masal denir. Masallarda yer ve zaman kavramı yoktur. Bunlar toplumun beğenisini, düşünüş biçimini, geleneklerini kuşaktan kuşağa aktarırlar. Toplumun beğenisini, düşünüş tarzını, geleneklerini, dünya görüşünü kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktaran ürünlerdir. Çoğunluğu olağanüstü olaylarla doludur. Kafdağı gibi olağanüstü coğrafi unsurlar; dev, yedi başlı canavar, ev büyüklüğünde kuş gibi olağanüstü yaratıklar vardır. Masallarda yer ve zaman kavramı belli değildir. Masalların anlatımında genellikle –miş’li geçmiş zaman kipi kullanılır. Söyleyeni bilinmeyen bu ürünler, kulaktan kulağa günümüze kadar gelmiştir. Masallarda iyilik, doğruluk, yardımlaşma öğütlenir. Bu nedenle masalla, didaktik eserlerdir. Masalların özellikle başında, bazen de ortasında ve sonunda tekerleme denilen kafiyeli sözle kullanılır. Türk masallarının sonunda, genellikle iyiler ödüllendirilir. Kırk gün, kırk gece düğün yapılır. Kötüler ise ya kırk katır ya da kırk satır cezasına çarptırılır. 

Sözlü gelenekte gelişen masallar, sonradan kitap haline getirilmiştir. Türk Edebiyatı’nda masal derleme konusunda en ciddi çalışmayı yapan Eflatun Cem Güney’dir. Masallardan etkilenerek günümüzde çocuk hikâyeleri doğmuştur. 

DEYİMLER: En az iki kelimeden meydana gelen, genellikle mecaz anlamlı söz gruplarına denir. Deyimlerde soyut kavramlar, somut varlıklarla anlatılır. Açıkgöz, boşboğaz, kafa patlatmak, burun kıvırmak...

Tekerlemeler: Ses ve kelime benzerliğinden yararlanılarak oluşturulan yarı anlamlı, yarı anlamsız, hoş söyleyişli sözlerdir. Tekerlemelerde vezin, kafiye, seci ve aliterasyonlardan yararlanılır. Duygu, düşünce ve hayaller, tezada, abartmaya, güldürmeye, tuhaflığa ve şaşırtmaya dayalı olarak ustalıkla anlatılır. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere, tepe düz gitmiş. Altı ay, bir güz gitmiş...

 

HALK HİKÂYELERİ

Destanların zaman içinde değişime uğramış biçimleri sayabileceğimiz halk hikâyeleri gerçeğe daha yakın olmaları bakımından destandan ayrılırlar. Anonimdirler.

Halk hikâyelerinde şiirle düzyazı iç içedir. Halk hikâyeleri konuları yönünden iki grupta incelenebilir. 

Tek olay çevresinde gelişen halk hikayeleri olduğu gibi, kişi ve olay sayısı çok halk hikayeleri de vardır. Bu hikayeler âşıklar ve yaşlılar tarafından anlatılır. 

 

Halk hikayeleri konularına göre dört çeşittir. 

a. Aşk Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi, Aşık Kerem Hikayesi, Elif ile Mahmut...

b. Dini-Tarihi Halk Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer hikayeler...

c. Kahramanlık Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi

d. Destanî Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikayeleri 

 

NOT: Halk hikayeleri, destan ile roman arasındaki aşamanın ürünüdür. 

NOT: Destan geleneğinden Halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikayeleri’dir. Bu nedenle Dede Korkut Hikayeleri özel bir önem taşır.

 

 


ANONİM HALK ŞİİRİ ÜZERİNE...

Doç. Dr. NEVZAT GÖZAYDIN

Günümüze kadar ele geçirilebilen yazılı kaynaklardan anlaşıldığına göre, çok geniş bir coğrafyaya yayılan Türk ulusu, kendi içinden yetişip adlan hatırlanan veya unutulmuş olan şairlerine ve onların eserlerine, en eski tarihlerden bu güne kadar büyük bir ilgi ve sevgi göstermiştir. Bu ilgi ve sevginin yüzyıllar boyu sürmesi, halk şairlerinin halkın gözü, kulağı ve en önemlisi “dili” olmasındandır. İstek, dilek, heyecan, duygu ve düşüncelerinin kolayca anlayabileceği bir dille, basit bir ölçüyle, akılda hemen kalabilecek uyaklarla ve sanatlı bir şekilde söylendiğini gören halkımız, gerek kişisel eserlere, gerek yaratıcısı zamanla unutulup folklor ürünü haline dönüşen ve böylece anonim bir eser olarak kabul edilen metinlere büyük bir sadakat göstermiş, ya kulaktan kulağa ve atadan oğula, nineden kıza aktarma biçimiyle, ya da çeşitli cönk ve mecmualara kaydetmek yoluyla bu güzel örnekleri unutulmaktan kurtarma yoluna gitmiştir. Binlerce örneğin, yaşamasını sağlayan özel ve resmî kitaplıklarımızdaki yüzlerce yazma cönk ve mecmua günümüze kadar tam olarak işlenmemiş ve incelenmemiştir. Bu kadar zengin örnekleri bulunan Halk Şiirimizi bu güne kadar inceleyen eserlerin ışığı altında üç ana bölümde ele almaktayız.

1.    Anonim Halk Şiiri,

2.    Saz Şiiri (Âşık Edebiyatı),

3.    Tekke Şiiri.

Biz bu bölümde kısa açıklamalarla Anonim Halk Şiiri üzerinde duracak ve bazı örnekler vereceğiz. Türlerin tarihi, tarihî gelişmesi, çeşitli etkilenmeler ve varyantların oluşması gibi daha çok bu konunun akademisyenlerinin tartışacağı noktalara, daha sonra yayımlayacağımız monografilerde gireceğimiz için, amacımız orta ve yüksek öğretimdeki gençlerimize bir parça ışık tutabilmektir. Burada bir örnek vermek üzere sadece temel çizgileriyle mani ve koşma ana türleri üzerinde durulup açıklamalar yapılacaktır. Koşmanın en yaygın biçimi olan türküler ele alınacak ve yapısı bakımından örnekleri verilecektir.

Türk tarihinin bilinen ilk dönemlerinden itibaren çeşitli sanatkârların, yaşanan olaylar ve bunların kahramanları hakkında değişik türlerde eserler verdikleri, destanlar söyledikleri, ağıtlar yaktıkları bize kadar ulaşabilen belgelerden anlaşılmaktadır. Bu ilk Türk söz sanatkârları arasında Çuçu, Apnnçur Tigin, Kül Tarkan, Kalım Keyşi ve diğerlerinin eserleri, adlarını ölümsüzlüğe kavuşturmuştur. İslamiyet’in kabul edilmesinden önceki dönemde şiirleriyle adlarının günümüze ulaştıran bu şairlerden sonra, daha yüzlerce şair İslamiyet’in kabulünden sonra ün kazanmışlar ve eserleriyle birlikte anılmışlardır. Ancak bunların yanı sıra daha yüzlerce, belki binlerce halk şairi eserini ortaya koyduktan kısa veya uzun bir zaman aralığından sonra unutulmuş ve adı anılmaz olmuştur. Bu unutulmada rol oynayan en önemli sebepler arasında coğrafî şartlar, savaşlar ve esaret, istilâ ve isyanlar, yokluklar, göçler, yangınlar v.b. bulunmaktadır. Kendi sanat zevkini, dil ve üslûp özelliğini, duygu ve düşüncesini katarak şiirini veya eseri ortaya koyan sanatkârın adının unutulması, bu şiirin veya eserin zamanla halkın malı olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Bu tür şiirlere halkın sahip çıkması ve koruması, onu hiç değiştirmeden veya çok az değiştirerek aktara aktara yüzlerce yıl yaşatması sonunda, bu gün elimizdeki “anonim” eserler büyük sayılara ulaşmıştır. Türkiye’mizin en küçük köyünden en büyük şehirlerine kadar her türlü yerleşme noktasında canlı bir şekilde yaşayışlarını sürdüren bu anonim şiirler ve örneklerinin üzerinde daha yakından durmak gerekmektedir.

Türk dilinin en eski ve en önemli yazılı kaynaklarından Divan ü lûgatit-Türk’te Kâşgarlı Mahmud’un örnek olarak verdiği birçok şiir parçasından anladığımıza göre, Türklerde mani söyleme, türkü yakma, bir olayı hikâye etmede uyak kullanarak dikkat çekme vb. noktalar, İslamiyet’in kabulünden önceki yıllarda da canlı bir biçimde var olmuştur ve uzun yıllar aynı canlılıkla yaşatılmıştır. Halk arasında duyduklarını aktaran Kâşgarlı Mahmud’a bu bakımdan, tarihteki ilk folklor derlemecimizdir de diyebiliriz. Böylece anonim halk şiirimizin en azından Kâşgarlı Mahmud’un yaşadığı XI. yüzyıldan da daha eski yıllara geri götürülebileceği tartışılmaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Örneklerin bu kadar eski olmasına karşılık, XI. yüzyıldan sonraki dönemlerde yeterli ilgi ve sevgiyi aydınlar arasında bulamayan halk şiirimiz üzerindeki araştırma ve çalışmalar, onun zenginliği ve güzelliğiyle ters orantılı bir biçimde gelişmiştir. Edebiyat tarihlerimizdeki yetersiz bilgiler, bu ilgisizliğin sonucunu ortaya koyan kanıtlardır.

Halk şiirimizin örneklerine geçmeden önceki dileğimiz, yazma halindeki cönk ve mecmuaların ciddi çalışmalar sonunda gün ışığına çıkarılması ve asıl bundan sonra edebiyat tarihimizin bu bölümünün gerçekçi bir biçimde yeniden kaleme alınmasıdır.

TDK TÜRK DİLİ DERGİSİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi