Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Türk edebiyatında kendi adıyla anılan hikâyelerin anlatıcısı yarı efsanevî bilge kişi.

Kitâb-ı Dedem Korkud âlâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân başlığını taşıyan eserin çeşitli yerlerinde "dede", giriş bölümün­de dört defa "ata" unvanıyla anılan De­de Korkutun hayatı hakkında tarihî kay­naklardaki bilgiler farklılıklar gösterir (Korkut kelimesinin etimolojisi ve anlamla­rı için bk. Gökyay, s. CX1V vd.; Mihrali Seyidof, s. 179vd).

Dede Korkut, Reşîdüddin'in Câmi'u't-tevârih'inde Oğuzlar'ın Bayat boyundan, Ebülgazi Bahadır Han'ın Şecere-i Terâkime'sinöe ise Kayı boyundan gösteri­lir. Bahrü'l-ensâb, Bayındır Han'ın Dış Oğuz - İç Oğuz beylerini saydıktan son­ra Dede Korkut'un bunların şeyhi oldu­ğunu söyler. Müneccimbaşı, Edirneli Rûhî'ye dayanarak ondan "Türkmen kabâili beyninde Korkud Ata nâm bir ehl-i hâl azîz var idi" diye söz eder. Saltuknâme'de Dede Korkut Osmanlılar'la aynı soy­dan gösterilir ve Osmanlılar'ın soyu Oğuzlar'la birlikte İshak peygamberin oğlu İs'e bağlanır. Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi'nde Korkut Ata, Oğuz padişahı Bayındır Han ve onun beylerbeyi Kazan ile birlik­te anılır ve bunların ölümüyle Oğuz ce­maatinin dağıldığı söylenir.

Câmi'u't-tevârih'e göre Dede Korkut, Oğuz hükümdarlarının onuncusu olan Kayı İnal Han'ın başmüşaviridir. Oğuz kütüğünde on dördüncü han olarak ge­len ve doksan yıl hükümdarlık yapmış olan Kanlı Yavguy da bütün ömrü bo­yunca Korkut'u müşavir sıfatıyla yanın­da bulundurmuştur. Dede Korkut'la il­gili bir menkıbede Hz. Peygamberle çağ­daş olarak gösterilen Kayı İnal Han Müslüman olmuş ve iki vezirini Peygamber'e elçi göndermiştir. Zeki Velidi Togan, De­de Korkut İslâm'dan önce yaşamış ol­makla birlikte menkıbede Hz. Peygam­ber zamanına da yetişmiş gösterildiğin­den, onun Göktürkler devrindeki Oğuz yabguları katında bulunan bir Türk bil­gesi sayılabileceği görüşündedir. Bahrü'l-ensâb'da Oğuzların İslâmiyet'i ka­bulüne ve Dede Korkut'a dair daha ay­rıntılı bir rivayet bulunmaktadır. Halk rivayetlerine göre Dede Korkut aydın, berrak gözlü dev kızından dünyaya gel­miştir. Boyu 60 arşındır. Reşîdüddin ve Ebülgazi Bahadır Han onun 295 yıl ya­şadığını söylerler. Bir halk rivayetine gö­re ise 100 yıl yaşamıştır. Siriderya neh­rinin sol yakasında kurulmuş bir Kazak obasında yaşamış, ölünce nehrin sağ kıyısına gömülmüştür. Korkut Ata'nın ölümüyle ilgili olarak Kazaklar arasında yaygın olan menkıbeye göre yirmi ya­şında iken rüyasında aklar giymiş bazı yaratıklar ona kırk yıl yaşayacağını ha­ber vermiş, bunun üzerine Korkut ölüm­süzlük istemeye karar vermiştir. Karşı­lık beklemeden hastalara yaptığı yar­dımlar Allah katında makbule geçmiş ve bir gün uykuda iken Allah ona, "Ölümü kendin arzu etmedikçe ölmeyeceksin" demiştir. Onun ölümü hakkında olduk­ça zengin başka rivayetler de vardır (bk. Gökyay, s. CCXI).

Alman imparatorunun Moskova ve İran elçisi Adam Olearius, 1638 yılında "İmam Korkut" diye andığı Dede Korkutun Derbend şehri yakınlarında bulunan meza­rını görmüş ve anlatmıştır. İran ve Da­ğıstan Tatarları arasındaki sınırı belirle­yen küçük bir ırmağın kenarında bulu­nan mezar, kaya içine oyulmuş büyük bir mağara şeklinde olup tabutu dört tah­tadan yapılmıştı. Olearius'un naklettiği mahallî rivayete göre Korkut Salur Kazan'ın taraftarıdır. Putperest Lezgiler'i İslâm'a davet için oraya gitmiş, ancak Lezgiler onu öldürmüşlerdir (A. Olearius, s. 378-379). Evliya Çelebi de Korkut Ata'­nın mezarını 1647'de ziyaret etmiştir. Amerikalı diplomat Eugen Schuyler'in eserinde Dede Korkut'un mezarının res­mi ve hakkında bilgi bulunmaktadır (Musavver Türkistan Tarihi ve Seyahatnamesi, s. 32). Vilyamirof Zernof. 1851-1856 yılları arasında Dede Korkut'un mezarını gör­müştür. Barthold ise bölgeye yaptığı bir gezide mezarı bulamadığını söyler.

Korkut Ata, Kazak halkı arasında bir Müslüman Kazak ermişi olarak tanınır. Olearius'un verdiği bilgiye göre yaşlı bir kadının türbedarlık yaptığı türbesinde belli günlerde adak ve kurban merasi­mi yapılır, kadınlar uzak yerlerden yalın ayak buraya gelir, sandukayı öper ve di­leklerinin yerine gelmesi için dua eder­ler. Divaev, Korkut'un mezarının şifa bek­leyen hastaların da ziyaret ettikleri bir yer olduğunu ilâve eder (Gökyay, s. CCXV1).

Dede Korkut göçebe Türkler'in yücel­tip kutsallaştırdığı, bozkır hayatının ge­leneklerini ve törelerini çok iyi bilen, ka­bile teşkilâtını koruyan bir Oğuz büyü­ğüdür. Halkın atası, kabilenin reisi, bil­gin, güçlü halk ozanı ve bilge olarak De­de Korkut'un tasviri kitabın başından so­nuna kadar tekrarlanır. Hanlar güç du­rumlarda ona danışırlar; öğütler veren, yol gösteren, içinden çıkılmaz gibi görü­nen güçlükleri çözen hep odur. Ali Şîr Nevâi, onun Türk milleti arasında büyük bir yeri olduğunu, kendisinden nice yıl önceki ve sonraki birçok şeyi haber ver­diğini söyler. O aynı zamanda Kazak-Kır­gız bahşılarının pîri olarak da tanınmak­tadır. Dede Korkut eserde genellikle ozan olarak karşımıza çıkar. Şamanizm köken­li bir menkıbeye göre Korkut adlı bir şa­man Kırgız samanlarına kopuz çalmayı ve türkü söylemeyi öğretmiştir.

Oğuzlar'ın destanî hayatını anlatan on iki hikâyeden meydana gelen Dede Korkut Kitabı'nın iki nüshası vardır. Kitâb-ı Dedem Korkud âlâ Lisân-ı Tâi­te-i Oğuzân başlığını taşıyan Dresden nüshası 1815'te F. von Diez tarafından bulunmuştur. Dresden Kraliyet Kütüp­hanesi'nde Fleischer külliyatı arasında bulunan eser (nr. 86) pek güzel olmayan bir nesihle yazılmış olup her sayfada on üç satır vardır, metin bazı kelimeler dı­şında harekesizdir. Hikâyelerin başlıkla­rı, hikâyeler ve manzum parçalar birbi­rinden ayrılmadan bir bütün olarak ya­zılmıştır. Dresden yazmasının Diez tara­fından istinsah edilen nüshası Berlin Kra­liyet Kütüphanesi'ndedir (nr. 203). İtal­yan Türkologu Ettore Rossi, Vatikan Kü­tüphanesinde bulduğu eserin ikinci nüs­hasını (nr. 102) "Un nouvo manoscritto del Kitab-i Dede Qorqut" adlı makalesiyle tanıtmış (Estratto delta Riuista Degli Studi Orientali, XXV, 34-43) ve daha son­ra bir inceleme ile birlikte yayımlamıştır (Dede Qorqut, Vatikan 1952).

Dede Korkut hikâyeleri Türk ahlâk ve törelerinin, inançlarının, kahramanlıkla­rının otantik olarak anlatıldığı bir eser­dir. Kitapta geçen Karacukdağ, Karşuyatan, Karadağ, Aladağ gibi tarih ve coğ­rafya adlarının çoğu, bu hikâyelerin Oğuz­lar'ın Türkistan'dan ayrılmalarından ön­cesine ait olduğunu göstermektedir. Bu­nunla birlikte Oğuz Türkleri bunları ba­tıya getirirken buraya göre mahallîleştirmişler ve batıda geçen olaylarla karış­tırmışlardır. Menkıbe Dede Korkut'un Kayı İnal Han zamanında yaşadığını, onun Hz. Peygamberle çağdaş olduğunu gös­teriyorsa da bu hikâyeleri, başkahraman olan Salur Kazan'ın mensup olduğu ka­bile dolayısıyla çok eski devirlere kadar götürmek daha doğrudur. Çünkü Salur Kazan'ın Oğuz destanının başkahramanı olmasıyla ilgili menkıbe Oğuzlar daha Orta Asya'daki yurtlarında iken teşek­kül etmiştir. Öte yandan Oğuzlar'ın en eski destanlarından biri olan Bamsı Beyrek hikâyesi Orta Asya bozkırlarının her yerinde tesbit edilmiştir. Alpamış diye tanınan bu hikâyenin tarihi VI-VIII. yüz­yıla çıkarılmaktadır. Dede Korkut destan­larının yazıya geçirilmeden önce sözlü ge­lenekte yaşamış olduğu şüphesizdir.

Dede Korkut hikâyelerinin XV. yüzyı­lın ikinci yarısında yazıya geçirildiği tah­min edilmektedir. Kitabın yazıldığı yer olarak da genellikle Akkoyunlular'ın hü­küm sürdüğü saha, yani bugünkü Kars ve Erzurum dolaylarındaki yerler kabul edilmektedir.

Eserin dili Azerî lehçesinin özellikleri­ni göstermekle birlikte bugünkü Azerî lehçesiyle karşılaştırıldığında bütün dil özelliklerinin bu lehçeye ait olmadığı gö­rülür. Büyük Oğuz kabilelerinin henüz ayrı doğrultulara yönelmedikleri, birbir­lerinin dillerine ve lehçelerine has şekil­leri paylaştıkları yıllardan pek uzak ol­mayan Dede Korkut Kitabında, başta Kıpçak lehçesi olmak üzere öteki Türk boylarının dillerinden ve Moğolcadan geçmiş bazı kelimeler mevcuttur. Eserin giriş bölümünde ve hikâyeler arasında yer alan atasözleri, Oğuzlar'ın günlük yaşayışına dair gözlemleri yansıtmakta olup kişilere davranışlarında yol gösteren herkesçe kabul edilmiş prensiplerdir.

Şekil ve üslûp bakımından Orta Asya destanları iki tipe ayrılabilir. Bunlardan birincisine örnek gösterilebilecek olan Alpamış destanının Özbekçesinde ge­rek hikâye gerekse kahramanların ko­nuşmaları manzumdur, düz yazı bölüm­leri ancak hikâyeleri birbirine bağlayan kısa ifadelerden ibarettir. Halk hikâyesi adı verilebilecek ikinci tipin örneklerin­den Şah Sanem, Âşık Garip. Köroğlu'n-da olduğu gibi Dede Korkut hikâyele­rinde de manzum bölümler vardır. "Soy-lama" denilen bu bölümler hece vezni­nin düzgün ölçülerine uymaz ve bir tür serbest nazmı andırır. Esere, gereksiz edebiyat süsleri bulunmayan, kısa, yalın ifadelerle örülmüş, yapmacıksız, özenti-siz bir üslûp hâkimdir. Üslûptaki bu can­lı ifadenin kaynağı konuşma dilidir. Me­caz unsurları da bir tek kişiye ait değil halkın günlük hayatında anlatımı güzel­leştirmek, zenginleştirmek için başvur­duğu ortak benzetmeler, ortak deyim­lerdir. Hikâyeler, tabiiliği bozmayan kı­sa cümleler, bunların çeşitli kuruluşları ve yerli yerinde kullanılan, yadırganma­yan sıfatlarla örülü, anlatıma sürat ve­ren, okuyucuyu duraksatacak hiçbir en­gelle kösteklenmeden yürüyüp giden benzersiz bir üslûba sahiptir. Hikâyeler­de nesri nazım saydıracak üstün bir ahenk duyulduğu gibi bunlardaki nazım da serbest nazmın ifade serbestliğine sahip bir dille verilmiştir. Aliterasyonlar üslûba başka bir renk katar. Dede Kor­kut hikâyelerinin üslûbunu, destan söyleyicileri arasında sürüp gelen anlatma geleneğine bağlı, Türk halkının öz malı olan bir üslûp saymak daha doğrudur.

Dede Korkut Kitabı, Orta Asya'da ya­şayan Oğuzlar ile onların Anadolu'ya gel­miş boylarının toplum hayatını aydınla­tan unsurlarla yüklüdür. Bu unsurlar, hikâyelerde yer alan diğer motiflerle bir­likte, başka milletlerin menkıbe ve hikâyelerindeki motiflerin karşılaştırılması­na ve birtakım benzerliklerin ortaya çı­karılmasına yardım eder. Hikâyelerde Müslümanlığın temellerine dayanan ina­nışları, menkıbeleri, İslâm tarihiyle ilgili kişileri ve unsurları, bunların hayatına dair bilgileri bulmak da mümkündür. "Su Hak dîdarın görmüştür" gibi tasav­vuftan gelen inanışlarla adak, sadaka, salâvat, ism-i a'zam gibi terimler, yemin­ler ve dualar bu unsurlar arasında sayı­labilir. Hikâyelerde Şamanizm izlerinin de sürüp geldiği su, ağaç ve dağ kültle­rinde görülür. Eserde geçen kayın ağa­cının bütün Türkler'in hayatında özel bir yeri vardır. Bu ağacın, çocukların koru­yucu tanrısı olan "umay"la birlikte gök­ten indirildiğine inanılmaktadır.

Dede Korkut hikâyelerinde İslâmiyet'­ten gelen etkinin yüzeyde kaldığı ve bu­nun bir ciladan ibaret olduğu yolundaki görüş ilk olarak Barthold tarafından or­taya atılmış, M. Fuad Köprülü ve Abdülkadir İnan da bu görüşe katılmışlardır. Buna rağmen Dede Korkut Kitabında Samanlık izleri İslâmî unsurlar kadar güç­lü değildir (Gökyay, s. CCLXXXIX). Bu un­surların Samanlık izlerini taşıdığı ancak bu alandaki müşahedeler sonucunda fark edildiği halde İslâmî unsurlar belirgin­dir. Dede Korkut Kitabı bir Müslüman ermişin kitabıdır ve her Müslüman bu­nu ilk okuyuşta kolayca anlayabilmek­tedir. Nitekim Ettore Rossi de yukarı­daki görüşlere karşılık Dede Korkut Kitabı'nda İslâmî unsurların yer yer yük­sek bir seviyeye eriştiği fikrindedir [Fu­ad Köprülü Armağanı, s. 441; Gökyay, s. CCXXX1X).

Bu destanlardan hareketle Orta Asya'­da yaşayan Oğuzlar'ın toplum yapısının bazı yönlerini aydınlatmak mümkündür. Göçebe hayatla yerleşik hayat olayları­nın birbirine karıştığı eserden, Oğuzlar'ın tam anlamıyla teşekkül etmiş bir göçe­be aristokrasisine sahip oldukları anla­şılmaktadır. Toplum yapısının en üstün­de hanlar hanı Bayındır Han bulunur. Fakat hikâyelerde doğrudan doğruya onunla ilgili işlenmiş bir konu yoktur. Bayındır Han eserde ikinci planda bir hü­kümdar olarak gösterilmiş, yerini Oğuz alplerinin başı sıfatıyla Salur boyundan ve onun beylerbeyi ve güveyisi olan Alp Kazan almıştır.

Dede Korkut Kitabı'nda Türkler'in, kaynağı Hunlar'a kadar çıkan devlet teş­kilâtının izleri bulunmaktadır. Eserde Oğuzlar'da ve genel olarak Türkmenler'de sıkı sıkıya riayet edilen teşrifat ku­rallarının yürürlükte olduğu görülür. De­de Korkut destanlarında en büyük yeri savaşlar tutar. Bu hikâyelerde kadına da büyük değer verilir. Toplumda en yük­sek mevki kadına aittir. Şehvetin izine rastlanmayan destanlarda kadın-erkek ilişkisinin mahrem yönlerini anlatan yer­ler bulunmakla birlikte bunlar tabiilik ve gerçeklik sınırlarını aşmaz. Anne ba­ba ve çocuktan kurulu Türk ailesinde aile içi münasebetlerde sonsuz bir şef­katin, ölümler karşısında gevşemez bağ­lılığın, ayrıca sadakatin, şeref ve namus anlayışının bulunduğu görülmektedir. Bü­tün Oğuz beyleri tek eşlidir. Doğan ço­cuğa ad verilmesi büyük önem taşır. Gös­terdikleri yararlıktan ötürü kahraman­lara asıl adları Korkut Ata tarafından verilir. Ölümlerde yas tutulur: yasa gi­renler bunu hem giyecekleriyle hem de davranışlarıyla belli ederler. Eski Türkler'de Samanlıktan bu yana sürdürülen ölüler için aş verme geleneği Dede Kor­kut Kitabı'nda da bulunmaktadır. Bu gelenek göçebe Oğuz boylarıyla birlikte Azerbaycan'a ve Anadolu'ya gelmiştir.

Oğuz beyleri bir araya gelip eğlenir­ler. Bazı hikâyeler Bayındır Han'ın dü­zenlediği bu "toy'larla başlar. Destanlar­da giyim kuşamla ilgili olarak yaşmak, börk, çuka, carkap, yapuk, edik. sokman gibi birçok isim vardır. Dede Korkut des­tanlarında çeşitli hayvan adları geçer. Ancak Oğuz Türkü'nün hayatında en üs­tün yeri at tutar. Başkahramanlar atla­rıyla birlikte anılırlar, onların da insan­lar gibi adları vardır.

Dede Korkut Kitabı üzerinde Türkiye'­de ve Türkiye dışında başta V. V. Barthold olmak üzere A. Samoyloviç, Hamit Araslı, Ahmet Çobanoğlu, E. Rossi, F. von Diez, J. Hein. Kilisli Rifat, Pertev Naili Boratav, Orhan Şaik Gökyay, Muharrem Er­gin, Abdülkadir İnan ve Mehmet Kaplan tarafından çeşitli çalışmalar yapılmıştır.

İlk olarak Kilisli Rıfat'ın yayımladığı (İs­tanbul 1332) eserin Barthold tarafından yapılan Rusça çevirisi 1950'de Bakü'de, bu çeviriye dayanarak M. Jirmunsky ve A. H. Kononov tarafından yapılan ikinci Rusça çevirisi ise Kniga Molgo Deda Korkuta adıyla yayımlanmıştır (Mosko­va I962). Eseri Ettore Rossi İtalyancaya (Vatikan 1952), Joachim Hein Almancaya (Zürih 1958) çevirmiştir. İngilizceye, biri E. Ahmet Uysal, Faruk Sümer ve Warren S. Wolker tarafından The Book of De­de Korkut adıyla (Austin 1972), diğeri Geoffery Levvis tarafından aynı adla yapıl­mış (Aylesbury 1974) iki tercümesi var­dır. Eseri Fırîbâ Azeb Defterî ve Muhammed Harîrî, G. Levvis'in İngilizce tercü­mesinden Bâbâ Korkud adıyla Farsçaya çevirmiş (Tebriz 1355). ayrıca Hamâse-i Dede Korkud adıyla ikinci bir ter­cüme de İbrahim Dârâbî tarafından Türk­çe aslından yapılmıştır (Tahran 13551. De­de Korkut Kitabı'nın son olarak Slavoljup Dincic Sırpçaya çevirmiştir (Kniga Dede Korkut, Belgrad 1981). Türkiye'de ise halk için yapılmış çeşitli yayımlar (bun­lar için bk. TDEA, II, 217) dışındaki ilmî neşirleri şunlardır: Kilisli Muallim Rifat (Bilge) tarafından Kitûb-ı Dede Korkud alâ Tâife-i Oğuzân (İstanbul 1336) adıy­la yayımlanan çalışma sadece Berlin nüs­hasına dayanılarak hazırlandığından ba­zı eksiklikleri ve hataları vardır. Orhan Şaik Gökyay'ın Dede Korkut (İstanbul 1938) ismiyle yayımladığı eser, Berlin is­tinsahına dayanmakla birlikte Dresden nüshasının fotoğrafları ile karşılaştırılmıştır. Gökyay, bu neşirden otuz beş yıl sonra Dresden nüshasını esas alarak Va­tikan nüshasındaki fazlalıkları da ekle­mek suretiyle geniş bir inceleme, çeşitli konularda dizinler, kitabın yazmaları ve yayımları hakkında ayrıntılı bilgilerle eser Korkudun Kitabı adıyla yeni­den yayımlamıştır (İstanbul 1973). Muhar­rem Ergin ise Dresden ve Vatikan nüs­halarının tıpkıbasımlarını vererek eseri Dede Korkut Kitabı I ((Giriş-Metin-Faksimilel, Ankara 1958), (İndeks-Gramer, Ankara 1963) adıyla neşretmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Dedem Korkudun Kitabı (haz. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1973 (eserle ilgili geniş bibli­yografya için bu kitaba bakılabilir). Evliya Çe­lebi, Seyahatname, II, 311; A. Olearius, Mosco-uitische und Persanische Reisebe.schreibung, Hamburg 1696, s. 378-379; E. Schuyler. Mu-sauuer Türkistan Tarihi ue Seyahatnamesi (trc. Kolağası Ahmed Efendi). İstanbul 1294, s. 32, 83; Ettore Rossi, "Motivi biblici E coranici Nel Kitâb-ı Dede Korkut", Fuad Köprülü Ar­mağanı, istanbul 1953, s. 441; a.mlf., "Un nvovo manoscritto del Kitab-i Dede Qorqut", Estrat-to della Riuista Degli Studi Orientali, XXV, Ro­ma 1950, s. 34-43; Mihrali Seyidof. "Korkud Sözünün Etimoloji Tahlili ve Ovrazmm Kö­kü Hakkında Kayıtlar", Azerbaycan, sy. 1, Ba­ku 1979, s. 179 vd.; Pertev Naili Boratav, "Kor­kut-Ata", İA, VI, 860-866; Fahir İz. "Dede Kor­kut", Et2 (ing.), II, 200; Mehmet Doğan. "Dede Korkut Kitabı", TDEA, II, 217.

Orhan Şaik Gökyay, dia, 9.c.

 

İLGİLİ İÇERİK

DEDE KORKUT HİKÂYELERİ

DEDE KORKUT HİKAYELERİNİN ÖZELLİKLERİ

DEDE KORKUT (Prof. Dr. Muharrem Ergin’in kitabının önsözü)

DEDE KORKUT HİKÂYELERİ

DEDE KORKUT KİTABININ ORJİNAL GİRİŞ BÖLÜMÜ (ÖNSÖZ)

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi