HALLAC-I MANSUR KİMDİR?
(Hallâc-ı Mansûr) a i t.
Adı Ebû'l-Mugısü'l Hüseyn b. Mansûru'l Beyzavî olan Mansur (857-922) edebiyatta çokça anılan ünlü bir sûfîdir. İran'ın Tür kasabasında doğdu. Basra'ya yerleşti ve evlendi. Tasavvuf yoluna genç yaşta girdi. Zühd ve itikâf ile çabucak ilerlemeler kaydetti. Hind ve Türk memleketlerinde dolaşarak İslâm'ı yaymaya çalıştı. Hakkında birçok menkıbeler vücûda getirilen Mansûr, aslında hallâc (atımcı, pamuk atan) değildir. Bir gün hallâc olan bir dostuna bir iş buyurdu. O da bu işi yapmak için dükkandan ayrılınca Mansûr onun vaktini çaldığını düşündü ve parmağının işaretiyle dostunun işlerini devam ettirdi. Dostu geri dönüşünde bu kerameti*i gördü ve o günden sonra Mansûr'a "Hallâc" lakabı verildi. Onun tasavvufta üstadı Ebu Amr Osman-ı Mekki’dir. Cüneyd-i Bağdadî ile sohbetleri olmuştur. Her gün bin rekat namaz kılarmış. Tasavvuf yolunda ilerleyince fenâfîllâha ulaştı ve "Ene'l Hakk(Ben Hakkım)" dedi. Bağdat’ın meşhur simaları ve seçkinleri arasında dostları olduğu gibi muhalifleri de vardı. Bu sözün batınî mânâsını değil de zahirî manâsını ele alanlar onu münkir kabul ettiler. Bazıları da sırlan, ehil olmayanlara faş ettiği için üstâdının bedduâsına uğradığını söylerler. Bunun üzerine Hallâc'ı hapse attılar. 8 yıl hapiste kaldı ve bu sırada" Tavâsî" adlı tasavvufî bir eser yazdı. O sırada Karmatîler Kabe'yi tahrip etmişlerdi. Mahkemede bu olaya Hallâc'ın sözü sebep gösterildi. Kadı Ebû Ömer-i Hammâdî katline hüküm verdi. Halîfenin de tasdîkiyle Bağdat'ta sırayla kamçılandı, vücûdu parça parça edildi, darağacına çekilerek teşhir edildi sonra da kafası kesilerek cesedi yakıldı. Mevlevîve Bektaşî tarikatlarına büyük etkisi olan Hallâc'a ait birçok menkıbe vardır. Birçok sûfıler (msl. Ahmed Yesevî, Yunus, Nesimî, Niyazi-i Mısrî vs.) onu hak yolda şehid edilmiş bir mücahid olarak ele alır ve eserlerinde sıkça bahsederler. Derler ki Hallâç idam edileceği gece 500 rekat namaz kılmıştır. İdama giderken minarede bir müezzinin ezan okuduğunu görür ve bağırır. "Utanmaz yalancı!. İn oradan aşağıya!" Herkes tevbe etmesini söylerken o "Eğer bu müezzin ta yürekten bir kere Allâhuekber deseydi o minare ayağının altında erirdi" ccvabını vererek hemen bir kayanın üzerine çıkar ve bir kez "Allâhuekber" deseydi o minare ayağının altında erirdi’’ cevabını vererek hemen bir kayanın üzerine çıkar ve bir kez “Allahuekber”der. Kaya ayağının altında su gibi erimiştir. Hallâc'ı darağacına çekmeden evvel ellerini kesmişler. Bileklerinden akan kanlar yerde Kelime-i Tevhid'i yazmış ve akmasının hiç ardı kesilmemiştir.Kanlar Dicle’ye karışınca nehir Kelime-i Tevhid söyleyerek taşmış ve civavardaki bitkilere ulaşmış, hatta bitkiler dahî Kelime-i Tevhîd'i söylemeye başlamış. Halk bir türlü bunu durduramamış. Nihayet Mansûr'un bir beytinde ancak küllerini Dicle'ye döktükleri zaman nehrin kabarmasının biteceğine dair bir işaret bulmuşlar. Nitekim cesedini yakıp küllerini nehre savurmuşlar. Ancak o zaman her şey normale dönmüş. Hallâc-ı Mansûr hakkındaki rivayetler oldukça çoktur. Luis Massignon'un onun hakkında yapmış olduğu çalışmalarda ve menâkıpnâmelerde bunlara sıkça rastlanır. Hallâc-ı Mansûr'un 6 mektubu tasavvuf hakkında 350 vecîzesi, 74 vaaz özeti,80 manzûmesi, 27 rivâyeti ve Tavâsin adlı bir eseri bilinmektedir. Edebiyatta darağacı ve Ene'l-Hakk münasebetiyle sıkça anılan Mansûr, inancı uğruna herşeye göğüs germe ve ölmenin sembolü olarak bilinir. "Mansûr" kelimesi "yardım olunmuş, zafere ulaştırılmış" anlamları yanında musikî terimi olarak da bir tür ney’e ad olmuştur. Şiirlerde ber-dâr edilmiş olarak anılır. Sevgilinin saçları darağacına benzetilince, Mansûr da aşk şehidi olup bu dâr'a asılır.
DâimEne'l-Hak söylerem Hak'dan çü Mansûr olmuşam
Kimdir beni ber-dâr eden bu şehre meşhur olmuşam
Nesimî
Da'vi-i Mansûr ederdi her kişi dâr olmasa
Ragıp Paşa
Merâmı râz-ı aşk-ı ketm idi Mansûr-ı ber-dârın
Deyip gitdi Ene'l-Hak nâmını ketm etdi Dildârın
İzzet Molla
Biz habîbin zülfünün dârında Mansûr olmuşuz
Aşk ile çün kim Ene'l-Hak'dan haberdârız bugün
Aşkı
İSKENDER PALA, DİVAN ŞİİR SÖZLÜĞÜ