Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKÂYE ETME)

Bir anlatıcının bir olayı veya birbiriyle ilişkili olayları / durumları anlatması veya nakletmesi sonucu ortaya çıkan anlatıma “öyküleyici anlatım (hikâye etme)” denir.

Öyküleyici anlatımda amaç, okuyucuyu etkilemektir. Geçmişe yönelik olayların zaman sırasına göre ilgi uyandıracak biçimde anlatılması söz konusudur. Hikâyede geçen kişilerin tanıtımı, çevrenin tasviri gibi ayrıntılar yazıyı ilgi çekici duruma getirir; olayın daha iyi anlaşılmasını sağlar. Hikâyenin temeli, gerçek ya da tasarlanmış bir olaydır. Hikâye etme ise bu olayı belli bir düzen içerisinde anlatmaktır. Öyküleyici her anlatımda anlatılacak, nakledilecek veya gösterilecek bir olay ve olay örgüsü bulunur. Öyküleyici anlatım; insan yaşamının bir bölümünü, yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alır. İnsanın ve olayın olmadığı yerde öyküleyici anlatım yoktur.

Öyküleyici anlatım anı, gezi yazısı, biyografi, otobiyografi gibi “öğretici metinlerde” ve roman, hikâye, masal gibi “sanatsal metinlerde” kullanılır. Sanatsal metinlerdeki öykülemede kelimeler daha çok, mecaz ve yan anlamda kullanılır. Öyküleyici anlatımda “olay, kişi, zaman, mekân ve anlatıcı” ortak öğelerdir.

Olay

Bir arada bulunmak zorunda olan en az iki kişinin veya iki kişi yerine geçen kavram veya varlığın bireysel farklılıklar sebebiyle karşı karşıya gelmesi veya çatışması sonucu ortaya çıkan eyleme “olay” denir. Öyküleyici anlatımda geçen olay, yaşanmıştır veya yaşanması mümkündür. Olay parçasının oluşumunda olay, kişi, mekân, zaman bütünleşir. Genellikle, söylenmek istenenler bir olaya bağlanarak anlatılır. Bu olayın meydana geliş nedeni, oluşması ve sonucu bir plan içerisinde hikâye edilir. Hikâye etmede olaylar üç bölüm içinde gelişir.

Giriş (serim): Hikâyede olayın ortaya konduğu, yani yazının başlangıcı oian bölümdür. Anlatılmak istenen olay, olayın geçtiği yer, zaman ve kişiler genellikle bu bölümde okuyucuya tanıtılır. Giriş bölümü, gelişme bölümüne göre kısa, sonuç bölümüne göre ise uzun olur.

Gelişme (düğüm): Giriş bölümünde ortaya konan olayın açıldığı, okuyucuyu meraklandıracak şekilde geliştirildiği bölümdür. Bu bölümde okuyucunun merakı yükseltilir, okuyucu, olayın sonucunu merak eder hâle getirilir. Uyanan merakın, yazının sonuna kadar sürmesi yazarın başarısını gösterir.

Sonuç (çözüm): Hikâyedeki olay ve olayların bir sonuca bağlandığı bölümdür. Okuyucu merak ettiği her şeyi bu bölümde öğrenir. Olay bütün açıklığıyla ortaya çıkar. Bu bölüm, giriş bölümü gibi kısa ve özdür.

Olay Örgüsü / Olay Zinciri

Bir arada bulunmak zorunda olan en az iki kişinin veya iki kişi yerine geçen kavram veya varlığın bireysel farklılıklar sebebiyle karşı karşıya gelmesi veya çatışması sonucu ortaya çıkan eylem zincirine “olay örgüsü” denir. Kurmaca olmayan metinlerde olay örgüsünden değil, olay zincirinden söz etmek daha doğrudur. Çünkü makale gibi kurmaca olmayan metinlerde olay değil, düşünce esastır.

Olay örgüsü tasarlanmış, hayal edilmiş olaydan hareketle gerçekleştirilen bir düzenlemedir. Olay örgüsü, birbiriyle hiç ilgisi olmayan olayların rastgele veya peş peşe sıralanması değildir. Belli bir konu çevresinde var olan birden fazla olayın, sebep-sonuç ilişkisine bağlı bir biçimde organik bir bütün oluşturmasıdır. Olay örgüsünü eserde nakledilen olaylar veya bir oyunun, hikâyenin yahut romanın içinde olan biten her şey olarak nitelendirmek de mümkündür.

Olay örgüsü, insanın insanla, insanın toplumla, insanın tabiatla, insanın kendisiyle olan mücadelesinden doğar. Bu mücadele veya çatışma “işçi-patron, fakir-zengin, köylü-ağa” gibi zıt güçler veya “iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, doğruluk-yanlışlık” gibi zıt kavramlar arasında yaşanır.

Olay örgüsü değişik şekillerde ortaya konabilir.

Tek zincirli olay örgüsü: Tek kişiye bağlı olarak başlayıp gelişen, bu sebeple de dallanıp budaklanmayan olay örgüsüdür. Olaylar kahramanın başından geçer. Okuyucunun dikkati kahramana yöneltilir. Daha çok, hikâyelerde ve macera türü romanlarda görülen bu olay örgüsü, okuyucunun olayları daha kolay izlemesini sağlar.

Çok zincirli olay örgüsü: Kendi içinde birden fazla zincirden meydana gelen olay örgüsüdür. Asıl olay, kendi içinde birden çok dala, yan olaya ayrılır. Anlatıcı, yan olayları birini bitirip diğerine başlayarak peş peşe sıralar. Bu olay örgüsü masal, halk hikâyesi ve romanlarda daha çok görülür.

Helezonik olay örgüsü: Birden çok olay zincirinin iç içe geçmesiyle oluşan olay örgüsüdür. Bu olay örgüsünde hikâye içinde hikâye, olay içinde olay vardır. Yazar olaylar arasında geçişler yapar. Bu olay örgüsüne en çok masallarda ve modern romanlarda rastlanır.

Tiyatro türü eserlerin bel kemiğini de olay örgüsü oluşturur. Tiyatro eserinde olaylar hiçbir zaman anlatılmaz. Çünkü anlatıcı yoktur. Tiyatroda anlatmak değil, göstermek esastır. Tiyatroda olay örgüsü somut hâline ancak sahnede kavuşur.

Kişiler

Hikâyede anlatılan olayları veya durumları yaşayan kişilerdir. Hikâyede anlatılan olaylar genellikle kişi (şahıs) veya kişilerin başından geçer. Nasıl ki olay kurgulanmış olabilirse kişi veya kişiler de kurgulanmış, tasarlanmış olabilir. Ancak bu kişiler gerçeğe uygun olmalıdır.

Öyküde kişi sayısı azdır. Öyküde olayları yapanlara ya da olaydan etkilenenlere “öykünün kahramanları" denir. Hikâyede yaşatılan kişiler okuyucunun zihninde canlandırabileceği şekilde anlatılmalıdır. Yazar bunu yaparken kişileri ruhsal ve fiziksel portrelerine uygun şekilde konuşturur, onlara kişiliklerine uygun davranışlar yaptırır. Gerektiğinde kişiler olay içerisinde karşılıklı konuşturulur. “Diyalog” adı verilen bu konuşmalar da doğal ve inandırıcı olmalıdır. Çünkü anlatım bu diyaloglarla sağlanır, tamamlanır, desteklenir. Kişileri konuştururken onların sosyal ve kültürel durumları, yaşadıkları bölgenin ağız özellikleri de dikkate alınır. Böylece hikâyede anlatıma canlılık ve akıcılık kazandırılır.

Öyküleyici anlatımda geçen kişiler veya kahramanlar sosyal bir çevre içerisinde yaşar. Bu çevreden etkilenebilir, bazen de çevreyi etkiler. Böylece kişiler çevre ile bütünleşir. Kişilerin veya kahramanların konuşma tarzından, ileri sürdüğü fikirlerden dış çevreyi anlamak mümkündür. Yaşadıkları odanın veya kullandıkları eşyaların düzeninden kahramanların, kişilerin iç dünyasını anlamak mümkündür. Bu nedenle öyküleyici anlatımda ayrıntılar çok önemlidir. Verilen her ayrıntı bir amaca yönelik olmalıdır.

Kişi veya kahraman eserle özdeşleşebilir. Hatta kimi eserler zaman içinde kahramanlarıyla anılır hâle gelebilir. Bunun nedeni, sanatçıların eserlerinde çok güçlü kişiler oluşturmalarıdır.

Şahıs kadrosu: Öyküleyici anlatımda geçen kişilere veya kahramanlara “şahıs kadrosu” denir. İnsan dışındaki somut, soyut, canlı, cansız varlıklar veya sembol ve kavramlar da şahıs kadrosu içinde yer alabilir.

Öyküleyici anlatımda kişiler “tip” veya “karakter” olarak karşımıza çıkabilir. Hikâyelerde daha çok tipler, romanlarda ise daha çok karakterler kendini gösterir.

Tip: Belli bir sınıfı ya da insan eğilimini temsil eden kişidir. Tip evrenseldir, genel niteliklere sahiptir. Bunlar belirli özellikleri en belirgin şekilde temsil eder. Neşeli tip, inatçı tip, alıngan tip, karamsar tip gibi. Tipler daha çok, hikâyelerde karşımıza çıkar. Hikâyeler bu tiplerden hareketle kişilerin tek bir yönü üzerine odaklanır. Bu kişilerin hangi durum karşısında nasıl bir tavır takınacağı kolayca kestirilebilir. Bu kişilere “düz, yalınkat kişi” de denir.

Karakter: Belirli bir tip özelliği göstermeyen kişidir. Karakterler bireysel özelliklere sahiptir. Evrensel bir temsil nitelikleri yoktur onların. Karakterlerin belirli durumlar karşısında nasıl bir tavır takınacağı kolayca kestirilemez. Karakterler belirli yönleriyle öne çıkmaz, bu nedenle de kendi adlarıyla anılır. Bir insanda bulunan pek çok özellik karakterlerde iç içe ve değişik ölçülerde bulunabilir. Karakterler çok yönlü olup değişkenliğe sahip kişiler oldukları için bunlara “yuvarlak kişi’’ de denir. Karakterler daha çok romanlarda karşımıza çıkar.


 

Zaman

Olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece denir.

Hikâyenin kahramanı kişi veya kişilerin etrafında dönen olaylar belirli zaman dilimleri içerisinde geçer. Yazar, olayı hikâye ederken zaman kavramını çok iyi kullanmalı, olayın akışını engellemeyecek şekilde ifade etmelidir.

Roman ve hikâyede iki farklı zaman söz konusudur. Bunlar; “olay zamanı” ve “anlatma zamanı”dır. Tiyatroda ise sadece “gösterme zamanı” vardır.

Olay zamanı: Öyküleyici anlatımda olayların başlama noktası ile bitiş noktası arasında geçen zamana denir. Olay zamanı, her zaman kronolojik değildir, düz bir çizgi hâlinde seyretmeyebilir. Bazen hâlden geçmişe dönülebilir veya hâlden geleceğe sıçranabilir. Olaylar iç içe geçen zamanlarda aktarılabilir. Zaman akışında boşluklar olabilir. Yani zamanın akışında atlamalar, özetlemeler veya genişletmeler yapılabilir. Özellikle kahramanların hayatında fazla önem taşımayan zaman dilimleri kısaca özetlenebilir ya da atlanabilir. Klasik romanlarda olay zamanı daha çok “dün-bugün-yarın" şeklinde düz bir çizgi hâlinde gelişir. Büyük zaman dilimlerini kapsayabilir. Olay zamanı, modern romanda ise daha karmaşık, daha kompleks ve daha kısadır. Böyle romanlarda olay örgüsü, hatırlama ve bilince dayanılarak sık sık geri dönüşlerle genişletilebilir. Anlatıcı, olay zamanını kimi zaman çok açık biçimde belirtirken, kimi zaman da birtakım ipuçları yoluyla sezdirir. Masallardaki olay zamanı bütünüyle gerçek dışı ve hayalidir. Destan, menkıbe, efsane, halk hikâyesi ve romanlarda olay zamanı, masala göre gerçeğe daha yakındır. Modern hikâye ve romanda ise olay zamanı gerçeğe çok yakındır.

Anlatma zamanı Öyküleyici anlatımda olayların, anlatıcı tarafından görülüp, öğrenilip, yaşanıp, idrak edildikten sonra, kendi tercih ve imkânlarına göre okuyucuya nakledildiği zamandır. Roman, hikâye, masal gibi türlerde “olay zamanı”, olayların “oluş” zamanını; “anlatma zamanı” ise bu olayların “yazılış” veya “söyleniş” zamanını ifade eder. Anlatma zamanı, bütünüyle anlatıcıya bağlıdır ve onun anlatma eylemiyle ilgilidir. Olay zamanı ise kahramanlara bağlıdır ve olay örgüsü ile ilgilidir. Tiyatro ise tek bir zaman üzerine kuruludur. Tiyatroda “anlatma zamanı” söz konusu değildir. Çünkü tiyatroda anlatma değil, olayı canlı olarak sahnede gösterme söz konusudur.

“Tatilde arkadaşlarla Uludağ’ın zirvesine çıktık.”

cümlesinde “olay zamanı” tatildir. Olay tatilde gerçekleşmiştir. Olayın, anlatma zamanı ise olayı yaşayanın, bu cümleyi söylediği veya yazdığı zamandır.

Mekân (Yer)

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde ele alınan olay belli bir yerde (mekânda) geçer. Olayın daha iyi anlaşılabilmesi için yer ya da çevre, betimlemelerle tanıtılır. Dolayısıyla öyküleyici anlatımda betimleyici anlatımdan da yararlanılır. Özellikle kişi ve yer tanıtımlarında betimlemeler öne çıkar.

Mekân, eserde yaşanan olayların sahnesidir. Mekânın ayrıntılı bir tasviri bize, o mekânda yaşayan kişilerin karakteri, sosyal ve kültürel kimliği ile ilgili pek çok ipucu verir. Mekân; eserin konusu, şahıs kadrosu, olay zamanının anlatımı hususlarında önemli bir belirleyicidir. Tiyatro metinlerinde ise mekân, genel hatlarıyla, sahne başlarında ve parantez içinde verilir. Çünkü tiyatro sahnelenir.


 

Anlatıcı

Hikâye anlatan kişiye hikâyeci (anlatıcı) denir. “Olayı kim anlatıyor?” sorusu bizi anlatıcıya götürür. Anlatıcının kimliği ve olayla ilişkisi, öykünün okuyucu üzerindeki etkisini belirleyen etkenlerden biridir. Roman, hikâye gibi sanatsal metinlerde anlatıcı kurmaca kişi; anı, otobiyografi, günlük gibi öğretici öyküleyici metinlerde ise gerçek bir kişidir. Destan, masal, menkıbe, efsane, halk hikâyesi, fıkra gibi sözlü edebî türlerde anlatıcı gerçek, somut ve canlı bir kişidir.

Hikâye etmede iki değişik anlatıcıdan söz edilebilir. Eserlerde olaylar bu iki anlatıcıdan biri tarafından anlatılır.

Birinci kişili anlatım: Olay, yazarın kendi başından geçmiş gibi anlatılır. Anlatıcı, yaşadığı olayı ve olay hakkındaki yorumunu okura iletir. Olayların “ben” birinci kişi ağzından anlatıldığı yapıtlarda “ben” her zaman yazarın kendisi değildir.

Günlük, anı, otobiyografi, mektup gibi türlerde “ben”, yazarın kendisidir. Yazar özel ve toplumsal yaşamı ile somut bir gerçekliktir. Eseri okuyucuya anlatan varlıktır. Ancak kurguya dayalı olan öykü, roman gibi türlerde “ben” bir sözcüdür, öyküyü anlatan kişidir. Öyküyü anlatması için yazar tarafından seçilmiş, kurmaca bir varlıktır. Anlatıcı, kahramanlar gibi soyuttur; yaşadığımız dünyada onun bir karşılığı yoktur. Birinci kişili anlatımda, fiiller çoklukla birinci tekil şahsa göre çekimlenir.

Kütüphaneye yaklaştım. Elimi rafa uzattım. Raftan bir kitap aldım. Kitabı açtım. Kitabın içinde kurutulmuş bir çiçek çıktı.

Üçüncü kişili anlatım: Olay, üçüncü bir kişinin başından geçmiş gibi anlatılır. Anlatıcı, kahramandan “o” diye söz ederek olayı anlatır. Olayı dışarıdan bakan bir gözlemci olarak aktarrır. Hatta kahramanın düşüncesine girerek işi gözlemciliğin ötesine götürebilir. Fiiller üçüncü şahsa göre çekimlenir.

Üçüncü kişi anlatımda -di’li geçmiş zaman kipi kullanılabilir.

Kütüphaneye yaklaştı. Elini rafa uzattı. Raftan bir kitap aldı. Kitabı açtı. Kitabın içinden kurutulmuş bir çiçek çıktı.

Üçüncü kişi anlatımda -miş’li geçmiş zaman kipi kullanılabilir.

Kütüphaneye yaklaşmış. Elini rafa uzatmış. Raftan bir kitap almış. Kitabı açmış. Kitabın içinden kurutulmuş bir çiçek çıkmış.

Üçüncü kişi anlatımda bazen geniş zaman kipi kullanılabilir.

Kütüphaneye yaklaşır. Elini rafa uzatır. Raftan bir kitap alır. Kitabı açar. Kitabın içinden kurutulmuş bir çiçek çıkar.

Üçüncü kişi anlatım bazen de rivayet bileşik zamanlı fiillerle yapılır.

Kütüphaneye yaklaşmıştı. Elini rafa uzatmıştı. Raftan bir kitap almıştı. Kitabı açmıştı. Kitabın içinden kurutulmuş bir çiçek çıkmıştı.

zambak yayınları

 

İLGİLİ İÇERİK

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE HİKAYE (ÖYKÜ)

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA ÖYKÜ

ÖYKÜLEME ÖRNEKLERİ

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMA ÖRNEK METİNLER

HİKÂYE (ÖYKÜ)

SON EKLENENLER

Üye Girişi