SERBEST MÜSTEZAT
“Müstezat”ın sözlük anlamı “ziyadeleşmiş, artmış, çoğalmış” demektir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazıldığından bu adı almıştır. Eklenen bu kısa dizeye “ziyade” denir. Ziyadeler, asıl dizenin anlamını tamamlar niteliktedir. Ancak şairler genelde bu kurala dikkat etmemişler; kısa dizeleri, şiirin monotonluğunu ortadan kaldırmak amacıyla kullanmışlardır.
Serbest müstezat, Divan edebiyatında kullanılan “müstezat” nazım biçimi esas alınarak Servet-i Fünûncular tarafından geliştirilmiştir. Fransız sembolistlerinin özgürce yazdıkları şiir biçimlerinden etkilenilerek oluşturulmuştur.
Serbest müstezat, aruzun çeşitli kalıplarıyla yazılır. Temel olarak alınan kalıbın değişik parçaları farklı düzenlerle bir arada kullanılabilir. Aynı nazım içinde yalnız bir kalıp değil, başka başka kalıplar ve bunların parçaları kullanılabilir. Uzun ve kısa dizeler kimi zaman belli bir düzen içinde sıralanır, çoğunlukla da herhangi bir düzene bağlı kalınmaz. Uyak örgüsünün düzenlenişi de kurala değil, şairin isteğine bağlıdır.
Bu nazım biçiminde düşünceler, dizeden dizeye atlayarak devam eder. Nazım, giderek nesre yaklaşmış olur. Bütün güzelliği öne çıkar. Dizeler arasında noktalama işaretleri kullanılır. Serbest müstezat, serbest nazıma geçişi sağlamıştır.
Servet-i Fünûn sanatçılarından olan Tevfik Fikret’e göre, Divan edebiyatının alışılagelmiş mısra yapısı, hele uzun şiirlerde, rahatsız edici bir monotonluk yaratmaktadır. Tevfik Fikret, Divan edebiyatında var olan “müstezat” nazım biçimini geliştirerek “serbest müstezat”ı kullanmıştır. Şair, yaptığı bu uygulamalarla, müstezadın alışılmış “mef’ûlü / mefâ’îlü / mefâ’îlü / fe’ûlün / mef’ûlü / fe’ûlün” şeklindeki kalıbını kırmış, bu şekilde yeni bir ritim elde etmeye çalışmıştır. Onun bu denemelerine daha sonra arkadaşları da katılmışlardır. Bu alanda Cenap Şahabettin büyük başarı göstermiştir. Cenap Şahabettin, şiiri her şeyden önce bir ahenk sanatı kabul ettiği için, doğanın seslerini taklit eden bir şiir dili kullanmaya özel çaba göstermiştir. Bunu sağlamak için de nazım şekilleriyle oynamaktan çekinmemiştir.
Not 1: Bu nazım biçiminde düşünceler, dizeden dizeye atlayarak devam eder. Nazım, giderek nesre yaklaşmış olur.
Not 2: Serbest müstezat, serbest nazıma geçişi sağlamıştır.
KIŞ
Yine kış,
Yine şems-i mesâda (akşam güneşi), ah o bakış,
Yine yollarda serseri dolaşan
Âşiyânsız tuyur-ı pür-nâliş( inleyen yuvasız kuşlar)
Tehi kalan ovalar
Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla
Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,
Ne giden,
Şimdi yalnız kavafil-i evrâk (yaprak yığını)
Mütemadî sürüklenir bir uzak
Ufk-ı pür-ıztırab u nermide.Yine kış, yine kış
Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış
Ahmet Hâşim
ÖMR-İ MUHAYYEL
Bir ömr-i muhayyel...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i muhayyel...Hani göllerde,yeşil,boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel
Bir ömr-i muhayyel!
Yalnız ikimiz,bir de o:Ma'bûde-i şi'rim;
Yalnız ikimiz,bir de onun zıll-ı cenâhı;
Hâkîlere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı
Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim.
Her sahn-ı hakîkatten uzak,herkese mechûl;
Bir safvet-i masûmenin âgûş-ı terinde,
Bir leyle-i aşkın müteennî seherinde
Yalnız ikimiz sayd-ı hayâlât ile meşgul.
Savtındaki eş'ar-ı pür-âhenk ile mâlî,
Şi'rimdeki elhan-ı muhabbetle nagam-saz,
Ah istiyorum,göklere âmâde-i pervâz
Bir lâne-i âvârede bir ömr-i hayâlî...
Bir ömr-i hayâlî...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i hayâlî...Hani göllerde, yeşil, boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü hâlî
Bir ömr-i hayâlî!
Tevfik Fikret
0 BELDE
Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-ı şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen Ne ben
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ
Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ
Olan bu mâî deniz Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer
Bu sefîl iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende bende bir ma’nâ,
Ne bu akşamda bir gam-ı mermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitâr u istiğna
Sen ve ben Ve deniz
Ve bu akşam ki lerzesiz sessiz
Topluyor bû-yı rûhunu gûyâ,
Uzak Ve mâî gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz…
Ahmet Haşim