Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TÜRKLERİN YARATILIŞ DESTANI -NİHAT SAMİ BANARLI-RESİMLİ T.ED.TARİH


Daha hiç bir Şey yokken Tanrı Kayra Han’la uçsuz bucaksız su vardı. Kayra Han’dan başka gören, sudan başka görünen yoktu. Ay, yıldızlar, gök ve toprak yaratılmamıştı. Bütün tanrıların en büyüğü, varlıkların başlangıcı, insanoğullarının da ilk atası, Tanrı Kayra Han’ın bu sade sudan âlemde cam sıkılıyordu. O, yalnızlık içinde düşünürken suda bir dalga belirdi. (Akine) Ak Ana (denilen bir kadın hayâli görünerek) Tanrı’ya “Yarat!” dedi, yine suya gömüldü.


Bunun üzerine Kayra Han, kendine benzer bir varlık yaratarak Kişi adını koydu. Kayra Han’la Kişi, sonsuz suyun semasında iki siyah kaz gibi, rahatça uçmaya koyuldular. Fakat Kişi bundan memnun olmadı. Hayatında değişiklik aradı. İlk olarak kendisini yaratandan daha yüksekte uçmaya kalktı. Onun bu duygusunu sezen Tanrı, Kişi’den uçma gücünü aldı. Kişi suya yuvarlandı. Boğulmak üzereyken yaptığına pişman olarak Tanrıdan imdat diledi.


Tanrı “Yüksel!” emrini verdi. Kişi suyun derinliğinden çıktı ve Tanrının yine suyun içinden yükselttiği bir yıldıza oturarak batmaktan ve boğulmaktan kurtuldu.
Kişi, artık uçamaz diye, Tanrı Kayra Han Dünya’yı yaratmayı düşündü. Kişi’ye suyun dibine dalıp bir avuç toprak çıkarmayı emretti. Fakat o, bu toprağı çıkarırken de kötülükler düşündü: Toprağın bir kısmını ağzına saklayarak ileride kendisi için gizli bir dünya yaratmayı tasarladı. Avcundaki toprağı su yüzüne serpince Tanrı Kayra Han, toprağa “Büyü!” emrini verdi. Bu toprak dünya oldu. Fakat “Büyü!” emrini alınca Kişi’nin ağzındaki toprak da büyümeğe başladı. O kadar büyüdü ki Tanrı “Tükür!” buyurmasaydı kişi boğulacaktı.


Kayra Han'ın tasarladığı dünya önce dümdüz topraktı. Fakat Kişi’nin ağzından dökülen ıslak toprak dünyaya fırlayarak yeryüzünü bataklıklar ve tepeciklerle örttü. Buna çok kızan Tanrı, Kişi’yi kendi ışık âleminden kovdu ve ona Şeytan: Erlig adını verdi.


Sonra, yerden dokuz dallı bir ağaç bitirerek her daim altında ayrı bir adam yarattı. Bunlar dünyadaki dokuz insan cinsinin ataları oldular.
Toprağın yeni insanları güzel ve iyi’ydiler. Erlig onları kıskandı. Kayra Han’dan onları kendine vermesini istedi. Tanrı razı olmadı. Fakat şeytanları kötülüğe sürükleyerek, kendine çekmeyi biliyordu Kayra Han, şeytana kapılan insanların bu akılsızlığı, kızarak onları kendi hallerine bıraktı. Erlig’i yeniden lanetleyerek, toprak altındaki karanlıklar dünyanın üçüncü katma sürdü. Kendisi için de göğün on yedinci katında bir nur âlemi yaratarak oraya çekildi İnsanları büsbütün başıboş bırakmamak için de onlara doğru yolu gösterecek bir melek gönderdi


Erlig, Tanrı Kayra Han’ın semasını görünce, o da kendisi için bir gök yaratmak istedi ve (birçok yalvarışlarla) Tanrıdan bu izni aldı.
Erlig’in tebaası, yâni kandırdığı fenâ ruhlar, gök’le yer arasındaki yenidünyada Kayra Han’ın dünyasındaki insanlardan daha iyi (daha serbest) yaşıyorlardı. Bu durum Kayra Han’ın canını sıktı. Erlig’in dünyasını yıkmak için oraya kahraman Mandişere’yi gönderdi. O, kuvvetli mızrağıyla vurarak, korkunç gök gürültüleri arasında bu dünyayı parça parça etti.


Parçalanan bu dünya aynı gürültülerle, Erlig ve insanlar için yaratılan ilk dünyanın üzerine yıkıldı. İri, dünya parçaları yeryüzünün biçimini bütün bütün bozdular. Eski düz dünya, şimdi yüksek dağlar, derin boğazlar, balta girmem ormanlarla dolmuştu.


Kayra Han, Erlig’i dünyanın en alt katına sürdü. Orada ne güneş, ne ay, ne de yıldız ışığı vardı. Tanrı, Erlig’e dünyanın sonuna kadar orada oturmayı emretti.
Tanrı Kayra Han, şimdi, on yedinci kat gökten kâinatı idare etmektedir. Diğer gök katlarından yedinci katta Gün Ana, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır.



Yaratılış destanının ana çizgileri bunlardır. Bu masal XIX. asırda Prof. W. Radloff tarafından, Şamani Altay Türkleri arasında derlenmiştir. Henüz diğer Asya ve dünya mitolojisiyle mukayeseli, ciddî bir tetkiki yapılmamış olan bu yaratılış destanında Türk mitolojisi, Türk düşünüş ve inanışı bakımından mühim çizgiler vardır.
Bunlar arasında Kişi’nin, kendisini yaratandan daha yükseklerde uçmaya kalkması ve hayatında durmaksızın değişiklik arayan ruhta olması, derin bir insanlık görüşünün ifadesidir.


Fakat bundan daha mühim bir çizgi, Tanrı’ya bile yaratma ilhamının bir kadın hayâli tarafından verildiğini düşünen fikrî ve estetik görüştür.
Yalnız bu görüş, üzerinde hassasiyetle durmağa değer bir manaya sahiptir. Yunan mitolojisinde kadın’ın ve kadın tanrıların gerek doğuşları gerek çevrelerinde yarattıkları aşk, ihtiras ve sanat hayatlarıyla nasıl âlemler dolduran bir vazife gördükleri çok iyi bilinir.


Bir misal olarak Aphrodite’nin doğuşu böyle bir mana taşır. Lâtinlerin Venüs dedikleri bu güzellik tanrıçası, tanrı kanıyla denizköpüğünden doğmuştur: Semada iki Allah vuruşmuşlar, bunlardan birinin kanı Akdeniz’in sularına dökülmüş; deniz, Tanrı kanını saygıyla taşıyarak, onu köpüren dalgalarıyla itip sahile götürmüştür. Kıbrıs kıyılarına yaklaşınca da yolda Tanrı kanıyla denizköpüğünün birleşmesinden bedenlenen Aphrodite, kanatlı meleklerin ihtiramla karşıladıkları bir ilahe olarak karaya ayak basmıştır. Eski Yunan hayâline, kadın güzelliği ve Allah Fikriyle Akdeniz estetiğinin verdiği ilhamla işlenen bu efsane, XV. asır İtalyan ressamı Bottlcelli’nin Venüs’ün Doğuşu tablosunda bütün güzelliğiyle canlıdır. Aynı konuda Batı sanatının her bölümünde pek çok eser verilmiştir.


Buna mukabil, Türk yaratılış Masalı’nda Allah’ın hayâlinde canlanıp ona yaratma ilhamı veren kadın için gerek dünya, gerek Türk sanat ve tefekkürü hareketsiz kalmıştır.
Yaratılış Efsanesi’nde eski Türkler’in Tanrı Kayra Han tasavvurundaki tek Tanrı inanışı; bütün varlıkları ve diğer tanrıları, tek ve büyük bir kudretin yarattığı inancı, bilhassa Türk iman hayatının sonraki asırları bakımından ayrıca mühimdir.


İlk insanların dokuz dallı bir ağaç altında, dokuz insan soyunun ataları olarak yaratıldığını belirten, gerek sayı gerek hayâl bakımından çok manalı kompozisyonda, muhteşem bir ağaç ve İnsan tablosudur.


Yaratılış masalının türlü rivayetlerinde, bunlardan başka, Türkler tarafından kabul edilmiş çeşitli dinlerin; eski ve yeni, türlü inanışların izleri vardır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi