Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

ORTA OYUNU HAKKINDA BİLGİ

Sahne, perde, dekor, suflör kullanılmadan, halkın ortasında yazılı bir metne dayanmadan oynana çok aktörlü, çalgılı, geleneksel Türk halk tiyatrosu. Orta oyununun ne zaman oynanmaya başlandığı bilinmemekle beraber, XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile XX. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıktığı sanılmaktadır. Bu oyun üzerinde araştırma yapan, orta oyununun geçmişini Türk toplumundaki geleneksel görsel sanatlara; bilhassa Evliya Çe­lebi'nin sözünü ettiği "kol oyunları"na, yani maskaralara, çengilere, tulumbacılara, cinaskerlere ve diğer taklitlere bağlanmaktadır. Köy orta oyunlarının bu oyunu savunanlar da vardır. Tarihî süreç içinde orta oyununa "kol oyunu", "meydan oyunu", "zuhuri", "zuhuri kolu" denildiği de olmuştur. Günümüzde kol kelimesini anlamlarından biri "iş takımı, ekip, trup" olduğuna göre, "çeşitli beceriler gösteren kimselerin oluşturdukları topluluk" anlamında orta oyunu oyuncuları için de kullanıldığı rahatlıkla söylenebilir. Ancak bazı araştırmacılar Evliya Çelebi'nin oyun kollarını tek tek saymasına karşılık or­ta oyununun ardından söz etmeyişini, bu kolların orta oyunuyla ilgili olmadığı görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bu tartışmalara rağmen kesin olan, orta oyununun II. Mahmud döneminde (1808-1839) bu adla anıldığıdır. Saliha Sultan'ın 1834'te yapılan düğünü için ka­leme alınan bir sûrnamede:

Cümle etraf-nişin-i meydan

Oldu orta oyunundan handan

mısralarında orta oyununun adından söz edilmektedir, (bk. Kudret, s. 45). II. Mahmud'un oğulları Abdülmecid ile Abdülaziz'in sünnetleri dolayısıyla yapılan şenliği (1836) anlatan bir manzum sûrname olan Sûrname-i Hızır'da ise:

Orta oyununun çeşme oyunuyla diğer bâzîçeler

Eylediler cümle etfâli serâser dil-esâ

mısraları yer almaktadır.

Otta oyununun önemli birer öğesi olan musiki, dans, muhavere (konuşma), taklit, temsil eskiden beri yapılan şenliklerin birçoğunda yer almaktadır. Bazı araştırmacıların zaman içinde bunların bir araya gelmesiyle orta oyununun oluştuğu görüşünü ileri sürmede haklılıkları oldukça fazladır (bk. Cevdet Kudret, s. 40).

Namık Kemal kaynak göstermeden orta oyununun IV. Murad döneminde (1623-1640) ortaya çıktığını söylemekte, bir başka görüş olarak da orta oyununun yeniçeri ortaların­da oynandığı ve "orta" kelimesinin buradan geldiği ileri sürülmektedir, (bk. Kudret, s. 36). Batı batılı araştırmacılar ise geleneksel Türk tiyatrosu içinde öneli yerleri olan Ka­ragöz ve orta oyununda Yunan ve Lâtin "mimus" u ile İtalyan halk komedyası "Commedia dell'arte'ın etkileri olduğundan söz etmektedir. Horovitz, Kûnos, Reich, Croce, Martinovitch, Ljungman (bk. Bibliyografya) bu görüştedir. Adolphe Thalasso ise Türklerin Venedik ve Cenevizlilerle uzun sürek ilişkilerden hareketle "Commedia Dell'arte"ın orta oyunu üzerinde etkili olduğunu kesin bir dille belirtmiştir (bk. Kudret, s. 38). Metin And ise Venedik ve Cenevizlilerden çok XVI. yüzyıl başlarında İspanya ve Portekiz'den Türkiye'ye göç eden Yahudilerin orta oyununun oluşmasındaki rolünden söz etmektedir. Türki­ye'ye göç eden Yahudiler taklit, soytarılık, hokkabazlık, kuklacılık gibi konularda Türk seyirlik sanatlarını oldukça etkilemişlerdir. Yahudilerin esasen İspanyol kökenle "auto" adı verilen birer perdelik kısa oyunlar oynadıkları ve bunun Türklerce benimsenip orta oyununa çevrildiği de söylenmektedir (bk. Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, s. 16, 181). Bir başka söylentiye göre ise orta oyunu Kanunî Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) Süleymaniye' deki tımarhanede akıl hastalarını tedavi etmek için oynanan oyunlardan çıkmıştır. Bütün bu görüş ve iddiaları da göz önünde bulundurarak birçok yabancı etkinin altında kalsa bile, orta oyununun -tıpkı Karagöz gibi- Türk toplum hayatını yansıttığı, bundan dolayı da geleneksel Türk tiyatrosu içinde önemli bir yeri olduğu söylene­bilir.

Orta oyununu çeşitli öğelerden oluşur. Bu öğelerin içinde "musiki" önemli bir yer almaktadır. Orta oyununun son biçimine göre zurna ve çiftenâra gibi nefesli ve vurmalı sazlarla söylenen şarkı ve türküler, oynanan oyuna baştan sona kadar bölüm bölüm eşlik eder. Orta oyununda raksın da önemli bir yeri vardır. "Çengi", "köçek" ve "curcunabâzlar" orta oyununun başlıca rakkaslarıdır. Çengi, kadın raksçıdır; köçekler ise bir takım kadınsı tavırları olan profesyonel genç dansçı erkeklerdir. Curcunabazlar kaba ve gülünç giyimli, diğer rakkaslarla oyun meydanına çıkıp, onları beceriksizce taklit ederek halkı güldürürler (bk. Metin And, s. 59-68). Orta oyununu oluşturan bir diğer öğe, iki kişi arasında karşılıklı söz yarışması olan "muhavere"dir. Muhaverede genel olarak konuşanlardan biri karşısındakini konuşturmak için ona "anahtar" ya da "dişi söz" denen bir sözcük veya cümle ile ipucu verir; karşısındaki konuşmacı ise bu ipucundan yararlanarak "erkek söz" denen güldürücü bir karşılık söyler. Saray ve konaklardaki nedimlerin; şirinkâr, mudhik ve mukallit gibi sanatçıların aynı zamanda birer muhavere ustası oldu söylenebilir. Orta oyununu oluşturan diğer bir öğe de "taklit"tir. Birinin davranışlarını, ko­nuşmalarını tekrarlayarak eğlenme anlamına gelen taklidi yapan mukallitlerin ilham kaynağı, Osmanlı toplumu içinde yaşayan Arap, Arnavut, Rum, Yahudi, Ermeni, Laz, Gürcü, Kürt; daha genel bir adlandırma ile Anadolu ve Rumelilidir. Taklit eden bu tipler, sonradan orta oyununun "taklit" diye anılan başlıca kişileri olmuştur. Orta oyunundaki en önemli öğe "temsil (dramatik oyun)" ise ortada irticalen oynanan oyundur. Bu oyunlarda Türk toplum hayatının çeşitli yönleri, Türk toplumundaki çeşitli tipler, güldürme öğesi ön plânda tutularak konuşmaları, tavırları, yaşayışları... Esas alınarak taklit edil­miştir.

Orta oyunu bir meydanda, etrafı seyircilerle çevrili yuvarlak bir alanda oynanır. Oyuncuların giysilerinin bulunduğu çadır veya perde ile kapatılmış yere "sandık odası (pusat odası)" adı verilir. "Kapı", oyuncuların oyun alanına girdikleri yerdir. Zurna ve çifte nâra çalanlara ayrılmış belli bir yer vardır. Pişekâr aracılığı ile gözlemcililik, kunduracılık, fotoğrafçılık gibi işler tutan Kavuklunun işyeri "dükkân" diye adlandırılan küçük bir paravandır. Orta oyununun oynandığı yere "meydan" denir. Bir buçuk metre yükseklikteki kanatlı ve kafesli paravanın adı "yeni dünya"dır. Burası daha çok ev veya hamam kabul edilir. Erkek seyircilerin bulunduğu bölüme "mevki", kadın seyircilerinki-ne ise "kafes" denir.

Orta oyunu giriş, muhavere, fasıl ve bitiş olmak üzere dört bölümden oluşur. Girişte zurna Pişekâr havası çalınca Pişekâr elinde "pastal" adı verilen şakşakla ağır ağır meydana gelir, seyircilere selâm verir; zurnacı ve seyirciyle konuşarak oyunu açar. Muhavere bölümünde zurna kavuklu havası çalmaya başlayınca meydana Kavuklu ve "Kavuklu arkası" olara kodlandırılan Cüce, Kanbur veya Denyo gelir. Ortaya gelen Kavuklu ile Cüce, Kanbur veya Denyo birbirleriyle çekişerek konuşurlar. Ardından Kavuklu ile Pişekâr'ın tanışmalarını sağlayacak konuşma başlar. Bu konuşmaya "arzbar" denir. Kavuklu'nun söylediği bir tekerlemeden sonra iki söz ustası Kavuklu ile Pişekâr'ın muhaveresi ile oyunun en önemli bölümüne geçilmiş olur. Fasılda belli bir olay temsil edilir. Oyna­nan oyunun adını, temsil eden olay oluşturur. Büyücü, Eskici, Abdi, Ferhan ile Şirin, Gözlemeci, Hamam gibi. Fasıl bölümünde oyuna kendi kılıkları ve şiveleri ile Çelebi, Zenne, Acem, Arap, Rumelili, Kayserili, Laz, Kürt, Arnavut, Cuk (Yahudi), Ermeni, Frenk gibi kişiler katılır. Bu bölümde işsiz olan Kavukluya Pişekâr bir iş bulur. Kavuklu dükkânını açınca diğer tipler onunla ilişki kurar, çevredeki "zenne"ler de işin içine girer ve olay ör­güsü böylece gelişir, genişler. Bitiş bölümünde Pişekâr seyircilerden özür diler, gelecek oyunun adını ve yerini bildirir, seyircileri selâmlayıp diğer oyuncularla meydandan çıkın­ca zurna "Ey Gaziler" ya da "İzmir Marşı" gibi bitiş havaları çalar

Orta oyunu dağarcığında yer alan oyunların sayısı ile ilgili kesin bir şey söylemek henüz mümkün değildir. Bu dağarcıkta yer alan eski oyun ise Raşid Tarihinde (bk. Bibliyografya), sözü edilen 1703 olayları ile ilgili "Yazıcı" oyunudur. Daha sonra Lebîb salnamesinde yedi oyunun adı verilmiştir (bk. Bibliyografya). Cevdet Kudret, orta oyunu oyun dağarcığına katkıda bulunanların verdiği isimlerden hareketle orta oyunu dağarcığında toplam 83 oyunun bulunduğunu belirtmekte (bk. Ortaoyunu, s. 60), bu sayının kesin olamayacağını belirtmektedir.

Orta oyununda yer alan kişiler, birtakım kalıplaşmış tiplerdir. Bunlar kılıkları, davra­nışları ve konuşmalarıyla hemen tanınır; daha meydana girerken çalışmaya başlayan on­lar özgü musiki ile belli olurlar. Bu tiplerin her biri bağlı bulunduğu toplum zümresinin bütün özelliklerini kendi benliğinde toplamıştır. Söz gelimi, Laz geveze ve aceleci, Acem mübalâğacı, Yahudi ise korkak ve para düşkünüdür. Bu tiplerin hepsinin belli durumlar karşısında belli davranışları vardır. Hepsi kendi çevrelerine göre genelleştirilmiş varlık­lardır, "somut" değil, "soyut" kişilerdir.

Orta oyununun başlıca kişileri şunlardır. Pişekâr: Karagöz oyunundaki Hacivat'a benzer. Orta oyununun "oyunbaşı"dır. Oyunu açar, yürütür ve kapatır. Dolayısıyla Pişe-kâr hem oyuncu, hem sahne koyucu hem de yazar gibi davranır. Pişekâr'ın başında di­limli bir kavuk, sırtında kenarları kürkle çevrilmiş bir cüppe ve altında çakşır, ayakların­da ise sarı mest papuç; elinde ise "pastal" denilen "şakşak" bulunur. Karagöz oyunundaki Karagöz'ün karşılığı olan Kavuklu, orta oyununda "başkomik"tir. Oyunu Pişekâr'la birlikte yürüten ikinci isimdir. Oyunun kısa süren "Giriş" bölümünden sonra meydana girer, Pişekâr'dan bir ev ya da dükkân kiralar, böylece Kavuklu'nun meydanda sürekli kalmasını sağlayacak bir bahane bulunmuş olur. Bütün oyuncular meydana girip çıktıkları hâlde, Kavuklu daima meydandadır, oradan hiç ayrılmaz. Oyundaki her entrikanın ve her sürprizin içinde yer alır. Bildiği hâlde bilmezliğe, gördüğü hâlde görmezliğe, anladığı hâlde anlamazlığa vurmak suretiyle başta Pişekâr olmak üzere, oyundaki kişileri uğraştıra uğraştım oyunu geliştirir. Araştırmacılar ilk zamanlar orta oyununda Kavuklu tipinin bulunmadığını, XIX. yüzyılın ikinci yarısında oluşup belli biçimini, "Kavuklu" adını aldığını ileri sürmektedir (bk. Kudret, s. 66). Kavuklu'nun başında abanîsarılı, dilimli bir kavuk, kırmızı çuhadan yapılmış bir cüppe ve çakşır; Şamşetarisi (şeştârî), kutnu, altıpar­mak, iplik alacası gibi kumaşlardan yapılmış bir entari; adi şal ve ayağında çedik papuç bulunur. Orta oyununda "zenne (kadın)" ya eştir ya da kapatma ve orta malıdır. Zenne­lerin Pişekâr veya Kavuklu'yla ilişkileri hanımı, kızı, tanıdığı olmakla beraber, oyunun öbür kişileri Çelebi, Sarhoş, Kayserili, Rumelili, Türk, Laz, Kürt, Arnavut, Yahudi ile ya da sevda ya da alacak-verecek ilişkileri vardır. Zenne meydana tek başına çıktığı gibi daha çok toplu olarak çıkar.

Orta oyununda Zenne rollerini kadın kılığına girmiş erkekler oynar. Erkeklerin böyle kadın rolüne çıkmalarına "zenneye çıkmak" denir. Orta oyunu argosunda zenne "gaco", zenci halayığa da "kayarto" adı verilir. Zennelerin kıyafeti genel olarak şöyledir: Başlarında fes, fesin etrafı tamamen püskül ile kaplı olup kırmızısı görünmez. İbik yerine bir buçuk mecidî kalınlığında oymalı yuvarlak bir kâğıt konur, bunun üzerine de kenarı oymalı Kandilli yazması geçirilir. Alın tarafına gelen yere ziynetlerden "divanhane çivisi", "pat", "kabak çiçeği", "dut küpe" denilen mücevherat takılırdı. Arka taraftan ip veya şeritle başa tutturulan bir saç sarkar. Feraceleri çuhadan, kenarları harçlı, iki tarafı fermeneci işlemeli ve kopçalıdır. Feracenin altına üçetekli, dört parmak kalınlığında kalın harçlı entari giyilir, şalvarlar ise canfesten olurdu. Ayakkabıları şimdiki numaraların karşılığı olan "2" damgalıydı. Üçeteğin ikisi önde, birisi arkada olup, ön etekler bele sokulurdu.

Orta oyununun diğer tiplerini Tuzsuz, Matiz, Sarhoş, Külhanbeyi, Efe, Cüce, Kambur, Adbal, Denyo oluşturur (bilgi için bk. Kudret, s. 75-76). Orta oyununda "taklit" adı verilen kişileri

a) Anadolu Rumelili;

b) Müslümanlar (Kürt, Arnavut, Acem, Arap);

c) Müslüman olmayan azınlıklar ve yabancılar (Yahudi, Ermeni, Rum, Frenk) olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Bu gruplarda yer alan tiplerin adları ve meslekleri şunlar­dır:

Tür ya da Hırbo: Kastamonulu, Himmet: Odun yarıcısı, leblebici, yufkacı. Kayserili: Mayısoğlu: Yağcı, pastırmacı, yumurtacı, bakkal. Eğinli: Kasap.

Laz. Trabzonlu, Hemşinli, Hayreddin= Bakırcı, kalaycı, hallaç

Rumelili ya da Muhacir: Hüsmen Ağa, Mestan Ağa: Pehlivan, arabacı, kahveci, Kürt: Harputlu, Hasso, Memo: Hamal, bekçi. Arnavut: Bayram Ağa, Ali Kettan: Celep.

Acem: Gaffar Ağa, Cebbar Ağa, Ali Ekber; Hüseyin Mirza Tebrizî, Mirza Dâniş: Halı tüccarı, antikacı, kına tüccarı. Arap: Hacı Fettah, Ebülhasan.

Cûd (Yahudi): Azanya Efendi, Samuel Efendi, Mişon Usta, Buhuraçi: Kuyumcu, sar­raf, tefeci, eskici.

Ermeni: Serkiz, Onnik: Külhancı, ud ustası

Balama (Rum, Frenk): Niko Nikolaki, Hristaki, Kiryako: Doktor, eczacı.

Orta oyununda yer alan bu kişiler bazı araştırmacılar tarafından gruplandırılmıştır (bk. Kudret, s. 80-81). Metin And, Karagöz'deki kişileri de kapsayacak şekilde orta oyu­nunda yer alan tipleri şöyle gruplandırmıştır:

1.   Eksen kişiler: Karagöz-Kavuklu; Hacivat-Pişekâr.

2.   Kadınlar: Bütün zenneler.

3.   İstanbul ağzı: çelebi, Tiryaki, Beberuhi.

4.   Anadolulu kişiler: Laz, Kastamonulu, Kayserili, Eğinli, Harputlu, Kürt.

5.   Anadolu dışından gelenler: Muhacir (Rumelili), Arnavut, Arap, Acem.

6.   Zımmî: Müslüman olmayan kişiler: Rum, Frenk, Ermeni, Yahudi

7.   Kusurlu ve ruhsal hastalıklılar: kekeme, Kambur, Hımhım, Kötürüm, Deli, Esrarkeş, Sağı, Abdal ya da Denyo.

8.   Kabadayılar ve sarhoşlar: Efe, Zeybek, Matiz, Tuzsuz, Sarhoş, Külhanbeyi.

9.   Eğlendirici kişiler: Köçek, Çengi, Kantocu, Hokkabaz, Cambaza, Curcunabaz, Hayalci, Çalgıcı.

10.  Olağanüstü kişiler, yaratıklar: Büyücü, Câzû, Cinler.

11.  Geçici, ikinci kişiler ve çocuklar: Kızlarağası, yeniçeri ağası.

Orta oyunu genel karakter olarak tiyatronun "göstermedi yanıltmasız" üslûbuna ve "açık eser" türüne uygun düşmektedir. Hangi konuyu işlerse işlersin en baskın özelliği komedya oluşudur. Açıkça ve halkın arasında oynanan bu oyundaki her şey seyircinin gözü önünde geçer. İşi biten oyuncular meydandan uzaklaşmaz, bir yana çekilip oturur; oyuncu ile seyirci içli dışlıdır.

Orta oyunu bir tülûat oyunudur. Yazılı bir metne bağlı olarak oynanmaz. Belli bir yazarı yoktur; ustadan çırağa geçe geçe gelen konuları tekrarlar. Oyunların sadece kanavaları bellidir. Oyunun içi bölümleri ve konusu bu kanavalarda ana çizgileriyle gösterilmiştir. Oyuncular sözlerini irticalen (doğmaca) söylerler. Rollerini tam bir özgürlük içinde, kendi bildikleri gibi oynarlar. Bundan dolayı her oyuncunun ustalığına ve yaratıcı gü­cüne göre orta oyununda zengin bir çeşitlilik (variation) imkânı, oyuncu ile seyirci arasında önemli bir bağlantı vardır. Oyuncular oyunu seyircinin isteğine seyirciler arasında bulunan kişilerin mevkilerine, şöhretleri ve milliyetlerine göre uzatıp kısaltabilir; seyirciyi üzecek, kızdıracak, gocunduracak konuşmalardan kaçınırlar.

Orta oyununda bütün "fasıl"lar basit birer konu üzerinde kurulur. Birçoğunda da aynı çerçeve içinde aynı olaylar tekrarlanır. Olaylar zincirinin bu kadar basit olmasına rağmen, söze oldukça geniş yer verilir. Bundan hareketle orta oyununun eylem (action) üzerine değil, söyleşme (dialogue) üzerine kurulduğu, yani bir "meydan-ı sühan (söz meydanı" olduğu söylenebilir. Orta oyununda açık-saçık sözler, oyuncu seyirciyle karşı karşıya olduğu için, Karagöz'e göre daha azdır. Kişilerin birtakım karakterleri yansıtmayıp kalıplaşmış birer tip olması, dekor kullanılmaması, konuşulanların sık sık mantık dışına çık­masından dolayı orta oyunu da çok bir "soyut tiyatro" dur.

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkiye'ye giren batı tiyatrosu hayranı Tanzimat aydınları, orta oyununu tiyatrodan saymamış, hatta zararlı bulmuşlardır. Daha Gül­lü Agop Tiyatrosu kurulmadan çıkan bazı yazılarda "Zuhuri Kolları"nın oynadıkları "Mahalli Baskını" gibi oyunların ahlâka aykırı olduğu ve hükümetçe yasaklanması, ıslah edilmesi ve modern tiyatroya uygun hâle getirilmesi istenmiştir. Tanzimat yazarlarının is­tediği orta oyununun "tiyatro usulüne konulma"sı, bu oyunun iki temel öğesi olan "yeni-dünya" dekorunun kaldırılması ve tuluat (irticai, doğaçlama) yerine yazılı metinlere göre oynanmasıydı. Bu görüşlere bilinçli bir şekilde karşı çıkan Teodor Kasap, gerçek Türk tiyatrosunun yerli oyun geleneklerinden yararlanılarak oluşturulmasını savurmuş, hatta buna örnek olması Moliere'in bir oyununu Türk âdetlerine uydurarak işkili Memo (son bsk. İstanbul 1965) adıyla Türkçeye aktarmış, türüne de " komedya" demeyip üzerine "Orta oyunu, Bir Fasıl" ibaresini koymuştur (bu tartışmalar için bk. Kudret, s. 94-98). Ne yazık ki o günün kalem erbabı Teodor Kasap'ın görüşünü benimsemeyip, onun tersi bir yol tutmuş, bunun için de Türk tiyatrosu hâlâ kendi kişiliğini bulamamıştır. Batılılaşma dönemi Türk edebiyatı içinde önemli yeri olan Namık Kemal ve Abdülhak Hâmid, Teodor Kasap'ın tam tersine bir yol izlemiş; özellikle Şinasi ve Ali Bey'in geleneksel Türk tiyatrosundan hareketle ortaya koydukları eserlerdeki olumlu başlangıcını görmezlikten gele­rek Türk tiyatrosunu âdeta batı tiyatrosunun boyunduruğu altına sokmuşlardır.

Türkiye'de Meşrutiyet'ten önce ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında Macar Türkologu Ignâcz Kûnos, ulusal Türk tiyatrosunun Karagöz ve orta oyunundan doğacağı görüşünü savunmuş, bu görüş başta Ahmet Rasim olmak üzere, Osman Cemal Kaygılı, Fikret Adil ve arkadaşlarınca benimsenmiş, Osman Cemal, Fikret Adil ve arkadaşları bir "Orta oyunu ihya Cemiyeti" kurmuş; daha sonra Burhan Felek, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Hüsamettin Bozok, S. Nüzhet Gerçek konuları, kişileri ve diyalogu yenileştirmek suretiyle "orta oyunu diriltmek" görüşünü savunmuşlardır. Yakın zamanlara kadar bu görüş doğrultu­sunda hareket eden sanatçılar "orta oyununu ihya etme" de bir varlık gösterememiş, İsmail Dümbüllü ile (ö. 1973) orta oyunu son temsilcisini de yitirmiştir.

 

 İLGİLİ İÇERİK

ORTA OYUNUNUN BÖLÜMLERİ

ORTAOYUNUNDAKİ TİPLERİN ÖZELLİKLERİ

ORTA OYUNU HAKKINDA BİLGİ

ORTA OYUNU ÖRNEĞİ

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi