KADI BURHÂNEDDİN HAYATI ve ESERLERİ
(ö. 800/1398)
Kendi adıyla anılan devletin kurucusu, âlim ve şair.
3 Ramazan 745'te (8 Ocak 1345) doğdu; asıl adı Ahmed olup dönemin Kayseri kadısı Şemseddin Muhammed'in oğludur. Muhtemelen VII. (XIII.) yüzyılın başlarında Hârizm'den göç ederek önce Kastamonu'ya, sonra Kayseri'ye yerleşen Oğuzlar'ın Salur boyuna mensup bir aileden gelmektedir; adı bilinen bütün cedlerinin kadı olduğu belirtilmektedir (Esterâbâdî, s. 42-47; a.e. (trc. Mürsel Öztürk|, s. 52-56) Sultan II. Gıyâseddin Keyhusrev'in akrabası olan annesi, Anadolu Selçukluları'nın nüfuzlu simalarından Celâleddin Mahmud Müstevfî'nin oğlu Abdullah Çelebi'nin kızıdır.
Burhâneddin Ahmed babasının sıkı gözetimi altında küçük yaşta öğrenime başladı; Arapça ve Farsça, lügat, sarf, nahiv, hat, aruz, hesap ve mantık dersleri aldı. Ayrıca spora düşkündü; ata binmek, kılıç kullanmak ve ok atmak gibi faaliyetlerde bulunuyordu. 737(1356) yılında babasıyla birlikte Dımaşk'a, iki yıl sonra da Kahire'ye gitti. Burada fıkıh, ferâiz, hadis ve tefsir öğrendi. Ardından aklî ve naklî ilimlerde çağının önderi sayılan Kutbüddin erRâzî'yi ziyaret maksadıyla Dımaşk'a geçti (1362) ve ondan bir buçuk yıl riyâzî ilimler ve ilâhiyyât okudu. On dokuz yaşında iken Dımaşk'tan hacca gitti. Buradan Anadolu'ya dönerken babası Şemseddin Muhammed'in Kuzey Suriye'de Maarre'de vefat etmesi üzerine bir yıl kadar Halep'te kalarak yine ilmî faaliyetlerde bulundu. 1364'te Kayseri'ye döndüğünde Eretnaoğlu Mehmed Bey tarafından şehrin kadılığına tayin edildi ve onun kızı ile evlendi. Kadılığı sırasında adaleti uygulama konusunda samimi çaba gösterdi. Vakıf gelirlerine sahip çıktı ve bu yerlerin amaç dışı kullanılmasını önledi.
1365 yılında Eretnaoğlu Mehmed Bey'in kendi emirlerinden Hacı Şadgeldi. Hacı İbrahim ve Kılıcarslan tarafından öldürülmesi ülkede büyük karışıklıklara yol açtı. Bu olayda Kadı Burhâneddin de zan altında bulunmakla beraber onun rolü kesin olarak tesbit edilememiştir. Mehmed Bey'in yerine geçirilen on üç yaşındaki oğlu Alâeddin Ali Bey'in kabiliyetsizliği ve zayıf kişiliği sebebiyle kısa sürede devletin otoritesi sarsıldı ve her emir bir vilâyette kendi başına hareket etmeye başladı. 1375’te Karamanoğlu Alâeddin Bey Kayseri'yi ele geçirdi ve Alâeddin Ali Bey Sivas'a kaçtı. Kadı Burhâneddin önce Kayseri civarındaki çiftliğinde inzivaya çekildiyse de daha sonra bazı devlet adamlarının yardımıyla Kayseri'yi Karamanoğulları'ndan geri aldı. Böylece kadılığının yanında askerlik ve siyasetteki yeteneğini de kanıtlamış oldu. Bunun üzerine Alâeddin Ali Bey onu 780 Rebîülevvelinde (Haziran-Temmuz 1378) vezirlik makamına getirdi. Kadı Burhâneddin, vezirliği sırasında beyliği tamamen kendi kontrolü altına almaya çalıştı. Alâeddin Bey bundan rahatsız oldu ve onun nüfuzunu kırmak istedi. Ancak mücadeleyi kazanan Kadı Burhâneddin idarî ve askerî yetkileri de ele geçirdi ve kendisine "melikü'l-ümerâ" unvanı verildi.
Vezirliği sırasında Kadı Burhâneddin halkın durumunu düzeltmek için büyük çaba gösterdi. Alâeddin Ali Bey'in ölümünden (1380) sonra halk meclisi onu ölen hükümdarın küçük yaştaki oğluna nâib tayin etmek istediyse de kendisinin çekinmesi üzerine bu görev Türkmen Beyi Kılıcarslan'a verildi. Ancak Kılıcarslan'ın idaresinden memnun olmayanlar Kadı Burhâneddin'i tam yetkiyle devletin başına geçirmeyi düşündüler. Bu sırada Kadı Burhâneddin, Alâeddin Ali Bey'in dul karısıyla evlenen Kılıcarslan'ın kendisine bir suikast hazırlığı içinde olduğunu öğrendi ve erken davranıp onu öldürdü.(14 Zilkade 782/9 Şubat 1381). Bu olayın ardından toplanan halk meclisi Kadı Burhâneddin'i haklı buldu ve kendisini Alâeddin Ali Bey'in oğluna nâib tayin etti. Kadı Burhâneddin, daha sonra başlıca rakibi olan Amasya hâkimi Hacı Şadgeldi'yi saf dışı bıraktı ve Sivas'ta hükümdarlığını ilân etti (783/1381), adına hutbe okutup para bastırdı; arkasından da Anadolu, Suriye ve Irak'taki sultan ve emirlere elçiler gönderip saltanatını bildirdi. Böylece Eretnaoğulları Beyliği'ne son veren Kadı Burhâneddin hâkimiyet sahasını genişletmek için Karamanoğulları, Memlükler, Osmanlılar ve bazı beyliklerle savaştı (aş. bk.).
Kadı Burhâneddin, Akkoyunlu Hükümdarı KarayülükOsman Bey'le yaptığı savaşta esir düştü. Karayülük Osman Bey yanında Kadı Burhâneddin olduğu halde Sivas önlerine geldi ve şehrin teslim edilmesini istedi; ancak halk buna yanaşmadı. Bunun üzerine Kadı Burhâneddin, serbest bırakılması durumunda Kayseri ve civarını Akkoyunlular'a bırakabileceğini söyledi. Ancak Karayülük bu teklifi kabul etmedi ve Sivas surlarının önünde onun başını kestirdi (muhtemelen Zilkade 800/ Temmuz 1398). Kabrinin nerede olduğu hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta, ancak Sivas'taki Kadı Burhâneddin Türbesi denilen yere gömüldüğü sanılmaktadır. Sivas halkı tarafından hâlâ ziyaret edilen türbe (Üçer, TK, XXIV/265 1985|, s. 350-352) bugün harap durumdadır ve mezar taşlan Gökmedrese'de muhafaza edilmektedir.
Nâibliği dışında on yedi yıl hüküm süren Kadı Burhâneddin, Timur'un kendisinden çekindiği devrin önemli hükümdarlarından biridir. Kaynaklar onu sağlam karakterli, yetenekli, âlim, âdil, zeki, ilim adamlarını himaye eden, aynı zamanda iyi bir asker ve cesur bir hükümdar olarak tanıtmaktadır. İçinde bulunduğu şartlar sebebiyle devletin askerî ve mülkî yetkilerini kendi elinde toplamıştı. Seferlerden sonra ele geçirdiği yerlerde imar faaliyetlerine girişmiş, ekonomik hayatı canlandırmak için gerekli tedbirleri almıştı. Yollarda güvenliğin sağlanmasına büyük önem verir, yeni vergiler koymaktan çekinirdi. Esterâbâdî, özel bir tarih mahiyetindeki Bezm ü Rezm adlı eserini onun emriyle yazmıştır.
Eserleri.
1. İksîrü's-sa'âdât ü esrâri'l-Hbâdât. 798'de (1395-96) tamamlanan eser ibadetlerin hikmetleri hakkında olup Kadı Burhâneddin'in aklî ve naklî ilimlerdeki zengin birikimini gösterir (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1658).
2. Tercîhu't-Tavzîh (Haşiye 'ale't-Telvîh). Sadrüşşerîa'nın et-Tavzîh adlı eserini tenkit amacıyla Sa'deddin et-Teftâzânî'nin kaleme aldığı et-Telvîh ilâ keşfi hakâ'iki't-tenkih adlı kitaba cevap mahiyetinde bir haşiyedir. Kadı Burhâneddin, 10 Şaban 798'de (19 Mayıs 1396) yazmaya başladığı eserini 4 Şaban 799'da (3 Mayıs 1397) tamamlamıştır (Râgıb Paşa Ktp., nr. 831; Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 588).
3. Divan (aş. bk.).
ABDÜLKERİM ÖZAYDIN, DİA, CİLT,2
Edebî ve Tasavvufî Şahsiyeti.
Kadı Burhâneddin, XIV. yüzyılda Türk edebiyatının gelişmesinde önemli katkıları bulunan bir şair olmakla birlikte Osmanlı sınırları dışında yaşadığından Osmanlı kaynaklarında kendisine pek yer verilmemiştir. Taşköprizâde. Hoca Sâdeddin Efendi ve Kâtib Çelebi, Kadı Burhaneddin'in tanınmış bir şair olduğunu söylemekle yetinirken Osmanlı tezkire müellifleri ondan hiç bahsetmemiştir.
Kendine has bir lirizm içinde âşıkane şiirler yazan Kadı Burhâneddin duygu yüklü şiirlerinde Fuzûlî'yi; renk, pırıltı ve samimiyette Bâkî'yi andırır. Onun en orijinal yanı sevgilinin saç, kaş, kirpik, göz, yüz, ağız gibi güzellik unsurlarını çok sık kullanmasıdır. Hemen her şiirine bu unsurlarla başlayan şairin edebî sanatlar içinde daha çok teşbih, tevriye ve cinasa yer verdiği görülmektedir. Kadı Burhaneddin'in şiirlerinde mücadelelerle geçen hayatının yansımalarına da rastlanır. Bu tip şiirlerinde onun savaşçı, cesur ve haşin tavrı dikkat çekmektedir. "Sûfîlerin dileği mihrâb namaz / Er kişinin arzusı meydan olur" beyti onun bu tavrına bir örnek teşkil eder. İran mitolojisi ve astrolojiden gramer, mûsiki ve tasavvuf terimlerine kadar farklı alanlara ait terimleri Şiirlerine ustaca yerleştiren şair daha çok dünyevî konulara rağbet etmiş, dinî konulara ise az yer vermiştir.
Tasavvufî konuları işleyen gazeller de yazan Kadı Burhaneddin'in gayb, şühûd, cezbe, tecellî, cem' gibi tasavvuf terimlerini yerinde ve doğru olarak kullandığı, sevgiliye ait güzellik unsurlarını tasavvufî açıdan değerlendirdiği görülmektedir. Şair, İslâm öncesi Türk şiir türlerinden biri olan tuyuğun Anadolu'ya taşınmasında bir köprü vazifesi görmüş, eski tuyuğ tarzına hâkim olan hikmet anlayışını tasavvufî gelenekle birleştirerek devam ettirmiştir.
Kadı Burhâneddin sûfî olmamakla birlikte tasavvufa yabancı da değildir. Onun, bizzat Muhyiddin İbnü'l-Arabî tarafından yazılmış bir Fuşûşü'l-hikem nüshasını okuduktan sonra zahir ve bâtın gözünün açılıp ilâhî nuru gördüğü (Esterâbâdî, s. 355), tasavvufa dair başka kitaplar da okuyarak bu konudaki bilgisini genişlettiği, sûfîlere büyük saygı gösterdiği (a.g.e., s. 196) kaydedilmektedir. Ali Nihad Tarlan onun dört gazelini tasavvufî açıdan şerhetmiştir (bk. bibi)
.
Enverî, Hâfız-ı Şîrâzî, Ömer Hayyâm gibi İranlı şairlerin etkisi altında kaldığı bilinen Kadı Burhaneddin'in aruzu iyi kullanamadığı görülmekteyse de bu husus o dönem Türk şairlerinin genel bir kusurudur. Ayrıca asker ve devlet adamı kimliği ön planda olan şairin vakit bulabildikçe şiir yazdığı da unutulmamalıdır. Şiirleri bir bütün olarak ele alındığında onun üstün bir şiir yeteneğine sahip olduğu ve Türk şiirinin gelişim sürecinde önemli yeri bulunduğu görülür. Türkçenin yanı sıra Farsça (Aynî, vr. 41) ve Arapça şiirler de yazan Kadı Burhaneddin'in İksîrü's-sa'âdât fî esrâri'l-İbâdât adlı eserinin sonunda üç Arapça şiiri yer almaktadır. Genelde şairin dili Eski Anadolu Türkçesi devresinin Azerî sahasına dahil edilmektedir. Bu dönemin dil malzemesi olarak günümüze ulaşan sayılı eserlerden biri olan divanı bu açıdan önem taşımaktadır.
Kadı Burhâneddin divanının bilinen tek nüshası, İstanbul'daki İngiliz Büyükelçiliği'nde çalışan Thomas Fiott Hughes'in kitapları arasında Londra'ya götürülmüş olup halen British Museum'da bulunmaktadır (Or, nr. 4126). Kadı Burhaneddin'in hattatlarından Halîl b. Ahmed tarafından 796 (1393-94) yılında istinsah edilen bu nüsha harekeli olup güzel bir Selçuklu neshiyle yazılmıştır. Baş tarafı tezhipli, sayfaları cetvellidir. Gazeller (s. 1-581), rubâîler (s. 582-585) ve tuyuğlardan (s. 586-608) meydana gelen divan 1300'ün üzerinde gazel, yirmi rubâî ve 11S tuyuğ ihtiva etmektedir. Divan klasik tertipte düzenlenmemiş, şiirler muhtemelen yazılış sırasına göre dizilmiştir. Kadı Burhâneddin şiirlerinde mahlas kullanmamıştır. Divanla ilgili ilk çalışma 1895 yılında Rus şarkiyatçısı P. Melioransky tarafından yapılmış, bu çalışmada yirmi rubâî ve on iki tuyuğ Rusçaya çevrilip yayımlanmıştır. Daha sonra Elias John W. Gibb şairin edebî kişiliği üzerinde durarak şiirlerinden örnekler vermiştir. F. F. Godsell de dört gazelle rubâî ve tuyuğların tamamını Cenab Şahabeddin'in önsözüyle birlikte neşretmiştir (İstanbul 1922). Divanın tıpkıbasımı Türk Dil Kurumu (İstanbul 1944), ilmî neşri ise Muharrem Ergin (İstanbul 1980) tarafından gerçekleştirilmiştir. Ali Alparslan'ın Kadı Burhâneddin Divanı'ndan Seçmeler adlı eseri (Ankara 1977) şair hakkında geniş bir inceleme, açıklamalarıyla birlikte 100 gazel, yedi rubâî ve on sekiz tuyuğ ihtiva etmektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Kadı Burhâneddin Divanı (nşr. Muharrem Ergin), İstanbul 1980; Esterâbâdî. Bezm ü Rezm (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, s. 196, 355; Aynî, 'İkdü'l-cümân, Beyazıt Devlet Ktp., Veliyüddin Efendi, nr. 2395, vr. 41"; Mecdî, Şekâik Tercümesi, s. 443-444; Hoca Sâdeddin.
HATİCE TOREN, TDA, CİLT,24
İLGİLİ İÇERİK
KADI BURHANEDDİN HAYATI ve ESERLERİ
KADI BURHANEDDİN HAYATI ve ESERLERİ
KADI BÜRHANEDDİN-TUYUG İNCELEMESİ
KADI BURHANEDDİN - TUYUĞ ÖRNEKLERİ
KADI BURHANEDDİN - GÖNÜLÜME BEN DEDİM Kİ KANDESİN
KADI BURHANEDDİN - HEVA Kİ ŞOL SENEMÜN ...
KADI BURHANEDDİN - ÖLMÜŞ TENÜME AŞKI ...
KADI BURHANEDDİN - TUYUĞ ÖRNEKLERİ