BAYBURTLU ZİHNÎ HAYATI ve ŞİİRLERİ
(1797-1859)
Saz şairi.
Bayburtlu Hacı Osman Efendi’nin oğludur. Asıl adı Mehmed Emin olmasına rağmen bütün şiirlerinde Zihnî mahlasını kullanmıştır. Doğum yeri olan Bayburt’ta başladığı tahsilini Trabzon ve Erzurum medreselerinde tamamladıktan sonra yirmi yaşlarında İstanbul’a gitti. Bazı devlet büyüklerine sunduğu kasideler sayesinde Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne kâtip oldu. On yıl sonra 1826’da tekrar Bayburt’a döndü. 1828-1829 Rus istilâsı sırasında memleketini terkederek Erzurum’a gitmek zorunda kalan Zihnî orada önce Moralı Derviş Paşa’nın, daha sonra Erzurum valileri Rauf, Galip ve Eğinli Sâlih paşalarla Hazinedarzâde Osman Paşa’nın kâtipliklerini yaptı. Bir süre sonra tekrar İstanbul’a gidip Çanakkale muhafızı Vâsıf Paşa’ya mektupçu oldu. 1838’de hacca gitti, geri dönüşünde tahta çıkan Sultan Abdülmecid’i bir cülûsiye ile tebrik etti. Tertip ettiği divanını 1839’da Bâbıâli’ye takdim etmesi üzerine “hocalık” rütbesiyle taltif edildi. Gözlüklü Reşid Paşa’nın divan kâtibi olarak donanmayla Akkâ’ya gitti, oradan Mısır’a geçti, Mısır’dan tekrar İstanbul’a döndü. 1846 yılında Sadrazam Sârım Paşa’nın emriyle önce Hopa, sonra Of mal müdürlüklerine tayin edildi. Vâsıf Paşa’nın Trabzon valisi olması üzerine azledilip daha sonra sırasıyla Ünye, Karaağaç, Sürmene, Vakfıkebir, tekrar Ünye mal müdürlüklerinde bulundu.
Ünye’de ikinci defa görevliyken hastalanan Zihnî istifa ederek Trabzon’a döndü (1858). Burada Bayburt’u özleyen şair kendini biraz iyi hissedince Bayburt’a dönmeye karar verdi ve bu yolculuk sırasında Trabzon’a dört saat mesafede Olasa (Maçka ilçesine bağlı Bahçekaya) köyünde bir handa vefat etti.
Zihnî, her asırda mevcut olan birçok benzeri gibi taşrada, devrinin edebî muhitlerinden uzakta yetişmiş ve bu muhitlere ancak şahsiyeti teşekkül ettikten sonra girmiştir. Bir aruz şairi olan Zihnî’nin halk şiiri geleneklerine oldukça açık bir muhitte ve devirde yetişmesi, onu hece veznini de kullanmaya yöneltmiş ve hece vezniyle yazdığı şiirler kendisini devrin en dikkate değer sanatkârları arasına koymuştur. Zihnî, hem aruz hem de hece vezninden yürüyen zevki hece vezni geleneğinde birleştirmeye çalışan ilk şairdir. Ahmet Hamdi Tanpınar onun, Bayburt’un Ruslar tarafından işgali üzerine kaleme aldığı ve Nevres Paşa tarafından şehnaz, Sadettin Kaynak tarafından da tâhir-bûselik makamında bestelenen “Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş” mısraıyla başlayan meşhur şiirinde ulaştığı şekil mükemmelliği ile koşma tarzını âdeta değiştirdiğini öne sürer.
Zihnî’de dil hece ile yazdığı şiirlerinde kısmen sade iken aruzla yazdığı şiirlerinde ulaşır. Ancak onda dil şiirin şekli ve bilhassa konusu ile yakından ilgilidir.
Daha çok içinde yaşadığı devirden ve karşılaştığı haksızlıklardan şikâyet eden hicviyyeleri ve sıla hasretini dile getiren koşmalarıyla dikkati çeken Zihnî, gönlünün acılarını ve mizacının taşkınlıklarını şiirlerine dökmek suretiyle sıla hasretini dindirmeye çalışmıştır.
Eserleri.
1. Divan. Şiirlerinin çoğunluğunu aruz vezni ile yazılanlar teşkil eder. Bu vezinle yazdığı şiirlerden meydana gelen Dîvân-ı Zihnî 1839 yılında tamamlanmış, 1854’te gözden geçirilmiş ve daha sonra oğlu Ahmed Revâyî tarafından İstanbul’da yayımlanmıştır (1293).
2. Sergüzeştnâme. Yazma halinde olan bu eserin 1854’ten sonra yazıldığı tahmin edilmektedir. Müellif hattıyla olan nüshası (İÜ Ktp., İbnülemin Mahmud Kemal İnal Kitapları, nr. 2727) dışında başka nüshaları da vardır.
3. Kitâb-ı Hikâye-i Garîbe. Eserdeki olayın kahramanları, 1817’de Bayburt beylerinden olan Paşazâde Hacı Sâdullah Bey, ailesi ve özellikle başından uzun maceralar geçen Sâdullah Bey’in oğlu Abdullah Bey’dir. Yer yer divan nesrinin ağdalı ifadelerine de rastlanan eserin bitirilişi 1261 (1845) yılı olarak verilmiştir. Eserin bilinen üç nüshasından ikisi İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 6649; İbnülemin Mahmud Kemal İnal Kitapları, nr. 2621), diğeri de Erzurum eski milletvekillerinden Yeşiloğlu Salih Bey’in kütüphanesinde bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Osmanlı Müellifleri, II, 179; Ziyâeddin Fahri [Fındıkoğlu], Erzurum Şairleri, İstanbul 1927, s. 64-70; a.mlf., Bayburtlu Zihnî, İstanbul 1928; a.mlf., “Bayburtlu Zihnî ve Tezkirecilerimiz”, Türk Halk Bilgisi Haberleri Mecmuası, yıl: 17, sy. 1 (125), İstanbul 1947, s. 12-14; Köprülü, Türk Saz Şairleri, III, 469-472; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, III, 1971-1978; Tanpınar, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 101-104; Banarlı, RTET, s. 851-852; Saim Sakaoğlu, Bayburtlu Zihnî, İstanbul 1988; a.mlf. - Ali Berat Alptekin, Bayburtlu Zihni Bibliyografyası, Ankara 1990.
Abdullah Uçman, İslam Ans. TDV, cilt: 05; sayfa: 230
BAYBURTLU ZİHNİ HAYATI ve ŞİİRLERİ
Asıl adı Mehmed Emin olup 1797'de Bayburt'ta doğmuş, 1859'da Maçka civarında Olasa (Bahçeyaka) Köyünde vefat etmiştir. Babasının adı Osman'dır. Şiirlerinin incelenmesinden, onun iyi bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. 1816'da başlayan ve sık sık istifa ve sürgünlerle geçen memuriyet hayatı hemen hemen ölümüne kadar sürer. İnatçı mizacı, isyankâr ruhu, mısralarında yer aldıkça huzuru kaçacaktır. O, bütün bunları Sergüzeştnâme adlı eserinde manzum olarak hikâye edecektir.
Divanını 1839'da saraya takdim eder. Bunun geliştirilmiş bir şekli olduğunu tahmin ettiğimiz Dîvân-ı Zihnî, ölümünden sonra oğlu Ahmed Revâyî tarafından yayımlanır. Burada bütünüyle aruz vezniyle yazılmış şiirleri yer almaktadır. Hece vezni ile yazdığı şiirleri ve asıl şöhretini sağlayan destanları Sergüzeştnâme 'sinin sonunda yer almaktadır. Onun üçüncü eseri, Kitâb-ı Hikâ-ye-i Garibe adı taşıyan, manzum parçalarla da süslenen ve romana geçişte bir basamak teşkil eden eseridir
Bazı şiirleri bestelenmiş olup musiki meclislerinde hâlâ okunmaktadır.
Hakkında, Bahçe-i Safâ-Endûz, Osmanlı Müellifleri, Hatimetü'l-Eş'âr, Son Asır Türk Şairleri gibi eserlerde bilgi bulunmaktadır.
Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sâkîler meclisten kesmiş ayağı
Hangi dağda bulsam ben o maralı
Hangi yerde görsem çeşmi gazali
Avcılardan kaçmış ceylan misâli
Gitmiş dağdan dağa yoktur durağı
Lâleyi sümbülü gülü hâr almış
Zevk u şevk ehlini âh ü zâr almış
Süleyman tahtını sanki mâr almış
Gama tebdîl olmuş ülfetin çağı
Zihnî dehr elinden her zaman ağlar
Vardım ki bağ ağlar bağıbân ağlar
Sümbüller perîşân güller kan ağlar
Şeyda bülbülü terk edeli bu bağı
Öz otağı terk eylemiş
Özge maral olmuş gelir
Şems u kamer bileşince
Hurşîd cemâl olmuş gelir
Arasalar bu dünyâyı
Ne mümkün bulmak tayı
Zihnî görmüş o Leylâ'yı
Mecnûn misâl olmuş gelir
EŞEK DESTANI
Kırık Bayrakdâr'ın eşek fıkrası
Gayet firkatlidir dinleyin anı
Kan'da doğmuş Kitrevân'da gebermiş
Leng-i Timur vaktinden kalma külhâni
Üzerinden üç bin kolan geçirmiş
Üç bin kuskun üç bin palan geçirmiş
Bin yük odun bin yük saman geçirmiş
Seksen bin de Erzincan'ın soğanı
Çok rakı taşımış meyhanelerden
Çok süprüntü çekmiş kâşanelerden
Çok kasnak yüklenmiş çingânelerden
Yarım rub' arpa ile boylamış Van'ı
Çorak'tan Bayrakdâr arpa yüklemiş
Kellesine çarpa çarpa yüklemiş
Gâlibâ külhânî sarpa yüklemiş
Üzdüler gönünü çıkmazdan canı
Gelbulas önünde eğmiş semeri
Yükü semerinden bir karış geri
Galiba çok imiş eşeğin zoru
Gözünde olmasa arpadan yanı
Düşmüş küreğinden kolu yüzülmüş
Yükü ağınmış beli yüzülmüş
Kırık Bayrakdâr'ın eli yüzülmüş
Şehre düşmüş arar eşek lokmanı
Şimdi kurd lingıne bindi Bayrakdâr
Eşekten düşmüşe döndü Bayrakdâr
Ta bir baş sehere indi Bayrakdâr
Sorar dükkân dükkân eşek dermanı
Neresi kırılmış deyü sordular
Kimi nala kimi mika urdular
Sonra keçel sakız haber verdiler
Yaptırıp kop etti gör bu seyrânı
Horladı görünce Kırık Bayrakdâr
Yaklaştı yanına gördü canı var
Dendi noldun ey merkeb-i kafadar
Yer misin getirsem arpa samanı
Dedi ki zahirde ben senden eşek
Ve-lâkin mâ'nâda sen benden eşek
Dişlerin sırtarmış ey benden eşek
Kulak yok kuyruk yok sıpkaç palanı
Neylesin ki üryan olmuş bîçâre
Sefîl baykuç teği sarılmış yâre
Dört ayak bir kuyruk kalmış ne çâre
Çekmişler nalların çıkmış çevânı
Nallarım çektiler gözüm bakardı
Kuyruğum kestiler yaşım akardı
Gelbulaslı Yakûb gönüm çıkardı
Köylüler pay etti geri kalanı
Ben de bilse idim durmaz gelirdim
Eşeğin hâlinden ben de bilirdim
Derisini soyar yağın alırdım
Nice bir çekeyim ben bu yavanı
Bayrakdâr eşeğin noldu dediler
Kodalı'ya kadı oldu dediler
Eşek mesnedini buldu dediler
Sen ara bul derisini soyanı
Sağ eşek boğazlanmaz ey kanlı zâlim
Gayet perîşân oldu bu benim hâlim
Bu sene gün attı benim ikbâlim
Kırk yüz saman bana etti ziyanı
Fetvaya danıştım buldu yerini
Dedi ki alırsın üçün birini
Şahidin birisi şeyhin torunu
Birisi de Varıcna'nın çobanı