İSTİKLÂL MARŞI'NIN EVİ TACEDDİN DERGÂHI
Ankara-Ulus’taki Birinci Meclis’in önünden geçerken, Kurtuluş Savaşı’nın ‘millî hatip’i Hamdullah Suphi Tanrıöver’in o ateşin sesi çarpıyor kulaklarımıza: “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı/Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı!/Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;/Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı...” ‘Projesiz modernleşme’nin başkenti Ankara kabul; ama gerçekten kıyısında kalmış tarihi ile bilhassa Millî Mücadele’yi hatırlatıyor. Bu yerlerden biri de Hamamönü’nde bulunan Taceddin Dergâhı, diğer ismiyle Mehmet Akif Ersoy Müze Evi. Burası, Ulus’un da bağlı bulunduğu Altındağ ilçesinde, Ankara Kalesi’nin hemen arkasında yer alıyor. Yani yürüme mesafesinde. Eski Ankara’yı teneffüs ede ede geldiğimiz tarihî eserin önünde dinlenelim o zaman ve dinleyelim hikâyesini...
DERGÂHIN GEÇMİŞİ KANUNÎ DEVRİ'NE DENK GELİYOR
Taceddin Dergâhı, ilk olarak ‘Muhteşem Süleyman’ tarafından Hacı Bayram-ı Veli’nin kumcusu olduğu Bayramiye tarikatının kolu addedilen Celvetiler için yaptırılır. 16. yüzyılın manevî şahsiyetlerinden Taceddin İbrahim Efendi, Bursa’da Üftade Hazretleri’nin halkasına dâhil olur. Oradan da Hazret-i Üftade’nin talebesi Aziz Mahmud Hüdai’ye intisap eder. Ve böylece onun tavassutuyla Celvetilik, Bursa ve Üsküdar’dan sonra Ankara’ya gelmiş olur. Kısaca belirtelim: Celvetîlik, Hak için halkla beraber olmak demek, yani Halvetîliğin yan kolu/yolu. Kaynakların aktardığına göre ya Kanunî Sultan Süleyman ya da Üçüncü Murad, hazreti sarayına çağırır; ancak o, bu davete icap etmez. Askerler, Sultan’ın emrini yerine getirmek için dergâhın kapısını çalarlar. Bir bakarlar ki, Taceddin İbrahim Efendi ile birlikte abdest aldığı suibrikleri de ibadet ediyordur. Bu keramete şahit olan asakir, huzurdan derhal çekilir. Onlarca talebe yetiştiren hazret, Ankara'nın feneri olur âdeta. Halkı irşat eder. Vasiyeti gereği caminin içine gömülür ki bu, onu ziyarete gelenleri etkileyen bir görüntü. Cami, türbe, dergâh, çeşme ve küçük bir hazireden oluşan bu müştemilat, son şeklini Abdülmecid Han zamanında yapılan restorasyon sonrası alır. İlginç bir bilgi de şu: 16 Mayıs 1823 tarihli Ankara Şeriyye Sicilleri’nde yer alan fermana göre, Hacı Bayram-ı Veli ve Taceddin Sultan mahallesi sakinleri vergiden muaf tutulmuş, bu iki büyük zata saygıdan dolayı. Ne var ki, Ankara’nın tarihî yüzü olan Taceddin Dergâhı’nın önemi sadece bu tasavvufi ayrıntılardan ileri gelmiyor. Osmanlı bakiyesi Dergâh, Milli Mücadele sonrasında Çünkü 94 yıl önce İstiklal Marşı Mehmet Akif Ersoy’ a bu dergâhta ilham oluyor. Şimdi de hak ettiği değeri yeni yeni kazanan Taceddin Dergâhı’nın bu süreçteki rolüne bakalım...
AKİF, İSTİKLÂL MARŞI'NIN MISRALARINI BU EVİN DUVARLARINA YAZIYOR
30 Eylül 1918 Mondros Antlaşması sonrası, Anadolu yarımadası işgal edilir. Ve Mustafa Kemal önderliğindeki Millî Mücadele ekibi az önce adını zikrettiğimiz Birinci Meclis’te toplanır. Kurtuluş Savaşı aydınlarının yaptığı gibi Akif de Ankara’dadır, Burdur mebusu sıfatıyla. Kiralık ev arayan Akif in imdadına, kendisine büyük hayranlık duyan Taceddin-i Veli Camii imamı Tevfik Hoca yetişir. Ve şaire, dergâhı tahsis eder. Bu arada halkı motive edecek bir marşa ihtiyaç duyulur ve bir yarışma tertip edilir. İlk kabinenin millî eğitim bakanı olan Hamdullah Suphi Tanrıöver’in girişimiyle ‘istiklal marşı’ yarışması düzenlenir. ‘Cumhuriyet hatibi’, müsabakaya katılması için ikna görevini de üstlenir. Mehmet Akif, dergâha kapanır, âdeta dervişler gibi halvete çekilir. Ve odasının duvarlarını bir kâğıt gibi kullanarak, ilk dizeleri yazmaya başlar. Yeri geldiği için ifade edelim: Şairin duvarlara kazıdığı mısralar, alçı ile kapatılmış durumda. Bugün Goethe’nin evindeki çalışma odasında devirdiği mürekkep bile korunurken, bizim tarihe bakışımız çok gerilerde ne yazık ki. Sahi, adına ödül törenleri düzenlediği Necip Fazıl’ın Erenköy’deki evini yıkan da aynı zihniyet değil mi?
Mehmet Akif, on kıtalık marşı bitirmiştir artık. Meclis, 12 Mart 1921 tarihli oturumunda 724 şiir arasından alkışlarla kabul eder onun güftesini. Tannöver, Meclis kürsüsünde defalarca, büyük bir coşkuyla okur: “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak/Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...” Akif, toplu şiirlerinin yer aldığı Safahat’a dâhil etmez İstiklal Marşı’nı; çünkü onun yeri, Türk milletinin yüreğidir. İşte bu duygularla adımlıyoruz Taceddin Dergâhı’nı. 1949’da şehir meclisi kararıyla müze-eve dönüştürülen dergâh, 1982 senesinde yeniden onarılır, iki sene sonra da ziyarete açılır. Ancak hak ettiği değeri bulmaz. Ayyaşların meskeni olur! Doğrusu Ankaralılar da farkında değildir buranın. Neyse ki, 2011 yılında Dergâh’ın bağlı olduğu Hama- mönü Bölgesi’nde belediye çevre düzenlemesine gidince İstiklal Marşı’nın evi de nasibini alır bu durumdan; hem yeniden düzenlenir hem de tanıtımı yapılır. Evde Akif'i anlatan ne var derseniz; ona ait cep saati, gözlük, teşbih, tüfek gibi şeylerin teşhir edildiğini söyleyebiliriz. Milli şairin kendisine ve ailesine ait fotoğraf ve elyazısı belgelerde bu mini müzede görülebilir. 2009 yılında, bir suikast sonrası şehit edilen merhum lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun kabri de ziyaret edilebilir. Hâsılı son olarak şunu belirtmek gerekir ki; burası, ay yıldızlı bayrağın hüzün kokan odalarından biri sanki. Böylesi manevî yerden, Akif in duasıyla ayrılıyoruz o yüzden: “Kur’an ayakaltında sürünsün mü, ilahî/Ayâtının üstünde yürünsün mü, İlahî/ Çöksün mü nihayet yıkılıp koskoca bir din?/Çektirme İlahî, bu kadar zilletti/-Amin!/Velhamdülillahi Rabbi’l-âlemin... ”
SEVİM ŞENTÜRK