Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 



SAYFA:5/ 41-50

41-EDİRNE – NİYAZİ AKINCIOĞLU

Bir yerde görürsen ki:
Ağır ve edalı akar,
dal dal söğütler öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.

Mevsim, fasl-ı bahardır,
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen,
bir kavsi kuzahta yürür gibi
köprülerdesin.

Şataraban makamında bir şarkı dudaklarında,
düşünür çözemezsin:
Bu naz-ı istiğna, bu avaz neden:
neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle ferman etmiş eden
kimseler bilmez.

'Gönül bir top ibrişim
sarılsa çözülmez'.
Burda herşey,
bakınır hüsnüne ayran.
Seyreyler cemalini eğilmiş suya
mermer ihtişamında serhad-di vatan.

Aşina bir çehre sezer belki diye
devr-i saltanatından Edirne;
bir deste alev güldür, mahzun;
yar elinden düşürülmüş şimdi suda.

Ve sular;
şimşir kelamı dilinde
destan okur, okur akar.
Ve bihaber, Yıldırım'da bir evcikte
-akan sudan, uçan kuştan-
yeşil dut yaprağında
ak bir ipek böceği, kozasını dokur dokur ölür.

Uyanır veda etmiş gibi uykuya, konuşan bir dil olur
çiler uzakta;
bülbül sesi yağmur gibi
Bülbül Adası'nda.

Kanadı gümüşlü kuşlar geçer
İki aşk bölüp mehtabı;
Kıyık'tan uçurulmuş
salınır bahçeler içre kızlar ki;
nazardan kaçırılmış.
Ağzında kırmızı can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mamur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni baştan.

Neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle ferman etmiş eden.
Söylenek kolay olsa eski türküsünü:
'Edirne köprüsü taştan
sen çıkardın beni baştan'.
Ayırdın anamdan, hem kardaştan.
 

EDİRNE - MEHMET AKİF ERSOY

Edirne kal'asıdır gördüğün hisar-ı mehib
Şu zirvesinde biten simsiyah ağaç da salib
Murad-ı evveli koynunda gezdiren tepeler
Nasıl rükû ediyor Ferdinand'a bak bu sefer
Bizim midir sanıyorsun şu yükselen bayrak?
Çeken Savof, Lala Şahin değil kuzum, iyi bak
Edirne! İşte o İslam’ın ahenin suru
Edirne! İşte o şarkın cebin-i mağruru
İkinci aşr-ı tealisi Al-i Osman'ın
Birinci mevki-i feyyazı belki dünyanın
Edirne! İşte o şarkın demir kilidi
Sefil ayakları altında Bulgar'ın şimdi
Muzaffer ordusu hakkıyla(!) intikam alıyor
Kadın, kız, çoluk, çocuk, erkek ne bulsa parçalıyor
Bu katliama da razıyım ihtiram olsa
Harim-i dini de geçtik harim-i namusa
Şu dört minareli cami ki yoktu hiçbir eşi
Ki parlıyordu hilalinde sanatın güneşi
Salibi sineye çekmiş de bekliyor. Nevmid



ESKİŞEHİR- İBRAHİM SAĞIR

Altında sıcak su, koynunda nehir,
Yunus’un diyârı ey kutlu şehir.

Çağlara göğsünü germişte gelmiş,
Selçuklu,Osmanlı görmüşte gelmiş.

Üstünde her devrin izleri durur,
Kurtuluş savaşı destanlık gurur.

Odunpazarı’nda tarihi evler,
Mâziyi gururla, hazla yâd eder.

Selçukya’dan Alaaddin Camisi,
Kurşunlu bir Osmanlı mimarisi.

Mânevi sultandır Şeh Edebâli,
Sırlara bürünmüş bir büyük veli.

Seyit Battal Gâzi yiğitler hası,
Uyutmamış yıllar yılı Bizans’ı.

Nasreddin Hocamız ipe un sermiş,
Yunus’um sevginin sırrına ermiş.

Aynı çağda yaşamışlar burada,
Sarıköy şurada, Hortu orada.

Manyeziti, lületaşı, boraksı,
Porsuk barajında suların raksı.

Fidanlıkta dolaş yeşilliğe doy,
Çatacık’ta çamlar, sedirler boy boy.

Çoban Çeşmesinin keyfi bir başka,
Gençleri düşürür sevdaya, aşka.

Oradan Sakar’a geçiver şöyle,
Gönlünü birazda orada eyle.

Türkmen dağlarında Kirazlı Yayla,
Baş başa sohbet et bakir doğayla.

İç Anadolu’nun bağrında inci,
Yaşatır gönlümde vatan sevinci.

Bu şehre âşina oldum olalı,
Unuttum sılaya tuttuğum falı



YOZGAT'IN - İBRAHİM SAĞIR

Beş bin yılı destan etmiş yâdına,
Tarihi kucaklar kolu Yozgat’ım,
“Yoz Kat” demiş, kutlu Hızır adına,
Köklüdür geçmişi ulu Yozgat’ın.

Çapanoğlu Camii’nde el açsam,
Bir ara Çamlık’a uğrayıp geçsem,
Karadikmen’de bir bardak su içsem,
Şifalıdır suyu, seli Yozgat’ın.

Akdağ’da dolaşır bir sarhoş peri,
Sesi yankılanır yaz geceleri,
Ağarınca yavaş yavaş tan yeri,
Çözülür efkârlı dili Yozgat’ın.

Kar bulutu dağlarına ağınca,
Beyaz giyer kış mevsimi boyunca,
Kırk ikindi yağmurları yağınca,
Suya kanar dağı, beli Yozgat’ın.

İlk baharda kuşlar döner yuvaya,
Çiçek kokuları siner havaya,
Bir esrarlı neşe çöker ovaya,
Görülmeye değer hâli Yozgat’ın.

Delice Irmağı coşar, gür akar,
Yeşil Irmak Çekerek’e taç takar,
Yazın okşar, kışın dondurur, yakar,
Deli eser poyraz yeli Yozgat’ın.

Ufuklara kanat gerer dağları,
Efsane, destandır geçmiş çağları,
Verimlidir bahçeleri, bağları,
Hoş kokar sümbülü, gülü Yozgat’ın.

Coşa gelir gâhi ağalar, beyler,
Gâhi yanık yanık bir türkü söyler,
“Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler,”
Bir başkadır sazı, teli Yozgat’ın.

Selçuklu’dan, Osmanlı’dan izi var,
Saymadığım daha nice gizi var,
Kalkınmada çağa uygun hızı var,
Açıktır her zaman yolu Yozgat’ın.



45-BİLECİK'TE - İBRAHİM SAĞIR

Çağları eskitmiş efkarlı başı,
Zaman düğüm düğüm sır Bilecik’te.
Okur mâzisini toprağı, taşı,
Hayâl saatini kur Bilecik’te.

Edeb-Âli Şeyhim himmet eyledi,
Bir nice muştulu sırlar söyledi,
Mülkü Osman Bey’e zimmet eyledi,
Mânâlar sultanı, er Bilecik’te

Tekfurlar devrine son verdi Kayı,
Bir harp hilesiydi düğün alayı,
Tarihler böylece yazdı olayı,
Akılla aşıldı sur Bilecik’te.

Kaleler üstüne çeri salındı,
Yerhisar, İnegöl, Bursa alındı,
Devletin düzeni kavi kılındı,
Döküldü yiğitçe ter Bilecik’te.

Bağrına basınca Âli Osman’ı,
Açıldı talihi, güldü devranı,
Gün günden yükseldi, yüceldi şanı,
Ceddimin izleri nur Bilecik’te.

Üç istila gördü alçak Yunan’dan,
Göz gözü görmedi sisten, dumandan,
İki bin ev, beş yüz dükkân, yüz handan,
Bir iz bırakmadı şer Bilecik’te.

Dağlar doruğunda kartal yuvası,
Ardıç kokar, meşe kokar havası,
Sakarya’yı kucaklamış ovası,
Beylerce üzümü, nar Bilecik’te.

Altı asır pınarından su içtik,
Nice zorlu, çetin sınavdan geçtik,
Cumhuriyet adlı gelini seçtik,
Gönüller, vicdanlar hür Bilecik’te.

Sağır’ın burada son buldu sözü,
Unutmak mümkün mü o şanlı özü,
Destanlardan kalma muhteşem mâzi,
İçin için yanan kor Bilecik’te.

Feyzi Halıcı’nın “ÇAĞRI” dergisinde açmış olduğu “Şehir Güzellemesi” şiir yarışmasında ikincilik ödülüne layık görülmüştür 2004



BİR TARİHTİR İZNİK - İBRAHİM SAĞIR

Antik çağdan gelir, üç bin yaşında,
Toprağında tarih tüter İznik’in.
Bir gerdanlık gibi gölü döşünde,
Koynunda şehitler yatar İznik’in.

Selçukludan, Osmanlıdan ses verir,
Çinileri mabetlere süs verir,
Sanki mâzi canlanır nefes verir,
Kuleleri nöbet tutar İznik’in.

Kültürler harmanı, toprağı, taşı,
Bilmem ki var mıdır bir başka eşi,
Dağlarından doğar ayı, güneşi,
Gölde yunar, öyle batar İznik’in.

Surlarla çevrili, dörttür kapısı,
Ceddimden mirastır bize tapusu,
Camiler, türbeler İslam yapısı,
Mâziyi âtiye katar İznik’in,

Hülyalıdır seher vakti camları,
Yel estikçe ıslık çalar çamları,
Seyrana çıkar da yaz akşamları,
Güzelleri cilve satar İznik’in.

Ballar akar ayvasından, narından,
Beslenir bağları göl sularından,
Bağrında yetişen ulularından,
Eşref-i Rumi’si yeter İznik’in.

Tarihimde müstesna bir yeri var,
Desen desen, renk renk çinileri var,
Ova üzüm, tepeler zeytin kokar,
Kuşları sevdalı öter İznik’in.

Dört kapıdan yol uzanır merkeze,
Şurda Yeşil Câmi, şurada Müze,
Bie gerek var mı başkaca söze,
Nabzı âsarında atar İznik’in.




DİLE GEL SÖĞÜT- İBRAHİM SAĞIR

Dile gel ey Söğüt, konuş mâziden,
Yedi yüz senedir burada yatan,
Altaylar’dan kopup gelen çığdır bu.
Cümle tekfurlara yürek oynatan.

Ertuğrul Gâzi’nin dört bin yiğidi,
Yürüyordu çoluk çocuk kız kızan.
Kona göçe geldi kondu bağrına,
Geleceğe kement atan o kervan.

Söğüt’e yerleşip vatan kılndı,
Yay germede taze yiğidim Osman.
Dalgalandı Kayı Boyu sancağı,
Kılıç kuşandırdı Pir Ahi Evran,

Yaylalar bir yeni muştuya gebe,
Aydınlık günlere sevdalı zaman.
Geceler bir sırlı rüyadan sermest,
Edebâli hanesinde heyecan.

Kutlu zaferlerin gölgesi düşmüş,
Soylu umutlarla bezenmiş her can.
Ak sakallı pirler divana durmuş,
Süslüyor semayı beş vakit ezan.

Selçuklu’nun uç beyliği boy atar,
Bir avuç yiğidin omzunda vatan.
Akınlar yapılır Bizans üstüne,
Gülmede Kayı’nın bahtına devran.

Ay yansır atların yelelerinde,
Yıldızlar uyanır uykularından.
Bir çınar kök salmak sevdasındadır,
İçerek Söğüt’ün pak sularından.

Kıtaları harman edip gezdiler,
Kura kura adaletli bir nizam,
Zaferleri tesbih gibi dizdiler,
Zırhlarıydı kalplerindeki iman.

Yedi asır hüküm sürdü âlemde,
Zevale döndürdü yolları zaman.
Çöktü koca çınar sarsıldı zemin,
Sardı ufukları bir sinsi duman.

Umutsuz bir anda doğdu bir Kemal,
Yazarak yürüdü bu çağa destan.
Doğruldu yeniden Türklük’ün başı,
Cumhuriyet ile kurtuldu yastan.



SÖĞÜT'TE BİR GÜN- NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU

Yaylaların koyağında,
Şah köprüler atağında;
Yedi yüz yıllık maziyi,
Ulu Ertuğrul Gazi'yi
Uyanık ve diri gördüm.

Yıllar yılı kona-göçe,
Ötüken'den Domaniç'e...
Bildim kimdi gelen atlı.
Üç kıtada saltanatlı
Devlet kuran eri gördüm.

Gök altında öbek öbek
Altaylar'dan Alpler'e dek...
Uzayan eski çağları,
Yükselen sıradağları
Oğuz Han'dan beri gördüm.

Hala göklerde sesinin
Yankısı... Söğüt kösünün...
Hissederek derin derin
Bir Cuma günü mehterin
İlk vurduğu yeri gördüm.

Hükmederek yarınlara
Yol gösterip torunlara...
Koman bu illeri harap.
"İstanbul'u aç, gülzar yap!"
Diyen gazanferi gördüm!..
 

BİZİM AFYON- İBRAHİM SAĞIR

Çok uzak seferden gelmişte yorgun,
Kalesi içini döker Afyon’un.
Kaç kavme yurt, vatan, barınak olmuş,
Mermeri hep başı çeker Afyon’un.

Anadolu vatan olalı beri,
Bu şehrin yurdumda başkadır yeri,
Damağa tat verir kaymak şekeri,
Ayazı yamandır, yakar Afyon’un.

Mabetleri birbirinden seçilmez,
Ulu Cami görülmeden geçilmez,
Kâbe Mescidine paha biçilmez,
Sevdası ruhları yıkar Afyon’un.

Burada yetişmiş Karahisarî,
İlimde irfanda gitmiş ileri,
Ahter-i Kebir’i eşsiz eseri,
Daha çok âlimi çıkar Afyon’un.

İnce Mehmet olmuş yiğit avazı,
Zeybektir, kaşıkçı, bozlaktır sazı,
Türküler söyleyip gelini, kızı,
Halıya ilmiği büker Afyon’un.

Karaçam, ak çamdır dağı ormanı,
Dünyaca bilinir Gecek Hamamı,
Yazın başlayınca hasat zamanı,
Düzüne toz duman çöker Afyon’un.

Burada verildi son şanlı savaş,
Hâlâ destanını sayıklar dağ taş,
Bağları üzümdür, tarlası haşhaş,
Suları şifalı akar Afyon’un.

Örfüne bağlıdır yiğit insanı,
Çağları aşarak gelmede şanı,
Ne kadar yazılsa bitmez destanı,
Her köşesi tarih kokar Afyon’un.



50-DOLAŞTIM ÜSKÜDAR’I- İBRAHİM SAĞIR

Tirenin tik takları alıyor senden beni,
Yüreğimde yürüyor bu ayrılık tireni.

Beni ağlatan güzel, intizâr etmem sana,
Ân’ı bir ömre bedel rüya yaşattın bana.

İşte Beşiktaş’tayım, her tarafta sen varsın,
Denizde gülümseyen bir esrârlı nazarsın.

Gönlümün kandilini tutuşturdu gözlerin,
En olmadık zamanda tuzak kurdu gözlerin.

Sırılsıklam aşığım şakası yok ki bunun,
Ruhumu aydınlatır, aydınlığı ruhunun.

Ey deniz, yâr üstünden geldi, geçti geçende,
Meltemine karışan nefesleri var sende.

Ben hep o nefeslere hasretim gece gündüz,
Baharlar benden uzak, hayatım serâpâ güz.

Adını fısıldadım dalgalar duyar diye,
Dolaştım Üsküdar’ı ayak izin var diye.

Mahzun mahzun oturdum oturduğumuz yerde,
Hâyâlin geçti durdu gözümden perde perde.

Elimde üç resmin var, onlar senden vefâlı,
İkisinde gülmüşsün, biri mağrur edâlı.

Benliğimi kaybettim gözlerinin içinde,
Hâlâ mı oyalanıp duruyorsun niçin de.

Bunca ömür sürmüşüm seni bulana kadar,
Benim vâdem bitecek gönlün olana kadar.

O zaman mezarımda sızlar da kemiklerim,
Dağılır toprağıma zerre zerre kederim.

Adını fısıldadım dalgalar duyar diye,
Dolaştım Üsküdar’ı ayak izin var diye.

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi