Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 



SAYFA:4/ 31-40

31-BURSA –HALİL SOYUER

Bir yaz günü erkenden uyandım Çekirge’de.
Bursa’nın saçlarını Uludağ tarıyordu.
Zaman mola vermişti Ulucami önünde,
Muradiye, kaybolan yılları arıyordu.

Kahrın karargâhını, sabrın hazzı yıkmıştı,
Yemyeşil ağaçlardan çiçek dala çıkmıştı.
Mavi’ler Mudanyadan sabah yola çıkmıştı,
Orhangazi’nin eli zamanı kuruyordu.

Bursa ışıl ışıldı, sabahla sanki hazdan
Çiçekler bahçelere emanetti ilkyazdan.
Müminler, hûşû ile çıkıyorken namazdan
İmanın ak ışığı camiye vuruyordu.

Ovaya tekbir tekbir iniyordu ahenkler,
Ecdad mezarlarında dilleniyordu cenkler.
Yeşil’in dergâhında müritleşirken renkler
Ulu Hiidavendigâr Murat’ı soruyordu.

Kış nefes nefeseydi Uludağ’daki karda,
Zaman çağıl çağıldı, manâlaşan sularda.
Akasya dallarında sevişen kumrularda
Sevgiler kanat kanat secdeye varıyordu.

Neler konuşuyordu minareler camiyle?
Bursa uyanıyordu, bütün ihtişamiyle..
Bir yürek büyüyordu Orhan Ete namiyle
Sımsıcak dostluğuyla herkesi sarıyordu.



BURSA -2 –HALİL SOYUER

Tarihin koynunda bir ulu şehir
Adını duyunca kal öylesine,
Her taraf güzellik, her yanı şiir
Onu öyle tanı, bil öylesine.

Yeşilde yeşili seyreyle dur da,
Gör nasıl esermiş rüzgârlar burda
Ün salmış cihana, şan vermiş yurda,
Mazi öylesine, hâl öylesine.

Uludağ doğada bir başka fasıl,
Bursa’yı sevmekmiş hayatta usûl.
Süslenir baharda ağaçlar nasıl
Yaprak öylesine, dal öylesine.

Bir yerde dengi yok kar’ının bile,
Dili var konuşur sarı’nın bile.
Bursa’da yaşayan arı’nın bile
Başkadır yaptığı bal öylesine.

Bir başka hazdadır can bile tende,
Gözler konuşuyor, yüzler gülende.
Karlar eriyende, bahar gelende,
Açar çiğdem, nergis, gül öylesine.

Tarihle kolkola gez bu şehirde,
Zamanı yudumla, süz bu şehirde.
Bir başka görüyor göz bu şehirde,
Bir başka yakıyor el öylesine.

İçinde bülbüller şakıyor sanki
Ayrılık, gayrılık daha ne gam ki,
Ne kadar yazsam da anlatamam ki
Muradın gelmekse, gel öylesine...



BURSA - NİYAZİ AKINCIOĞLU

Adını ilk defa
Yedibelâ Rasimin hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
"Bıçakçı Remzi" yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.
Bilek olursa
-Diyordu delikanlılar-
Nankör değildir Bursa hançerleri.
Ha! . demiye gör, dönmez geri.
Ülfetim böyle oldu, methini böyle duydum.
Sonra büyüdüm,
Kartpostallarda resmini gördüm:
Gök mavi, zemin yeşildi.
Bir başka resimde:
Beş kurnalı şadırvan,
Şadırvan başında beş adam;
-Yeşilbaşlı ördekler gibi-
Beş yeşil sarıklı
Bursalı
Abdes alırken mürtesimdi.
Ve gök yine mavi, zemin yeşildi.
Nihayet devran
Yolumu Bursa’ya düşürdü.
Üç aziz bahar,
-Bütün mevsimler dâhil-
Üç uzun yıl,
Bursa’dan gayri cümle dünyada
Beni nâmevcut okudular.
Ve ben mektebinde okudum.
Bir rivayete göre adam oldum.
Bir rivayete göre kayboldum.
İkisi de ayni kapıya çıkar,
Mesele değil.
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
Fakat yalan:
"Bursa'da zaman,
Billûr bir avize, gibi değil.
Değil ama,
Bir ölmemek arzusu veriyor adama.
Dünyayı bırakıp gitme haseti,
Yaşamak hasleti,
Dünya sevgisi;
Yeşil yeşil yeşeriyor,
Mavi mavi gülüyor.
Ve sonra "Yeşil"in türbelerinden,
-Daha çok yatsı üstleri,
Yıldızlı gecelerde-
Bir aksi cevap yükseliyor perde perde.
Zamanı evail kokuyor burcu burcu
Yaprak yaprak dökülüyor
İmkânsızlığı ve nimet bolluğu.
Korkunçtur bu saatte ezan sesleri;
Allah’la konuşur müezzinleri,
Karşılıklı sâlâ verilir.
Bu saatte Bursa'dan
İki eli kanda olan insan,
Koltuk değneklerini unutan,
Dost elini kaybeden âma;
Ve herkes
Kaçıp gitmelidir.
Her şeye rağmen dünyayı
Dünyayı bilmelidir.
Bursa eyi, Bursa güzel.
Eminim ki ben bâsübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmasa kitap
Yıkılmasaydı mihrap! ..

İnsan, Ağustos-1943




BURSA'DA AKŞAM - ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI

Bugün de sonbahardan sürülüp doğdu akşam,
Sarın yere indi koyu, serin gölgesi,
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam
Düştü yeşil ovaya kubbelerin gölgesi...

Ufuklarda bu akşam ne sis var ne bu
Selvilerin içinde bir alev Emir Sultan.
İçten dualar gibi geçiyor sanki rüzgâr.
Bir İlâhî adaya benzeyen Yıldırım’dan.

Ovada ince yollar gölgeleniyor işte,
Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor.
Güneşin son nûrundan bir damlacık içmiş de,
Şu karşıki kulübe bir saray görünüyor...

Gözlerime vurunca kubbelerin gölgesi,
Öz cenneti gönlümle seyr ettim ben bu akşam;
Göklerde ne bir nefes, ne de bir kanat sesi;
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam!..



35-BURSA DÜŞLERİ - HÜSEYİN YURTTAŞ

1.
gözlerimin derin karanlığında
birden senin aydınlığın
birden bursa şehri
bursa şehrinde yeşil
kuytusunda aşkımızın büyüdüğü bahçe
rüzgârın salladığı beşik
havada çiçek tozları

denizler gibi karşılıyor seni
uçsuz bucaksız göğsüm
rüzgâra karışıyor terimiz
yüreklerimiz ifil ifil

ölümü unutturan bir çağrı
nilüferlerin ışıltısında
içime ağan gökkuşağı
bir taç oluyor başında

boynunda o ince fiyonk: aşk bağı

2.
bursa'yı döşesem aşkımıza
çayır çimen yeşerir
uludağ peydahlanır birden
kıskanç, eskil bir tanrı gibi
şimşeklerini salar üstümüze
yıldırımlar yağdırır
bir kaya gibi
bir ağaç kovuğu
kundağımız olur

kumru sesleri arasından
sarı safran bir ışıkla sızan
geçmişin o hüzün demeti
belki bir mektup
ürkek satırlarla seslenir
imza yerinde dudak izi

oyalı perdenin ardında
bir çift ürkek göz
kaldırımlarda ayak sesim
usulca süzüldüğüm kapı aralığı
göğsümde çırpınan deli kuş
köpürüp taşan tenin

3.
aynaların arka yüzünde
karlı geceler
güneşli sabahlar gibi geride bıraktığımız
gençliğimiz

lodosla savrulan biz miyiz
yani ikimiz
ve gölgeli aydınlığı
kırılgan yüreklerimizin

kuşların yere indiği bu kış günü
tophane'de
sıcak bakışlı iki pencere
öyle dursa
belki yalnızlığımızı silip atar
"bursa'da zaman"
ve bursa

ellerimizin sıcak buluşmasında
o acemi telaş
yine de kar düşer düşüncemize
hüzün sızar
ne kadar gün vursa

yamaçlara tutunan sis
neyi örtüyorsa
işte o
yaşanmış öyküler tüllerin ardında
mor kâküllü akşam
ince buğulu sabahsa

dingin bir sessizliğin üstüne kapanmış kubbeler
çocuk yüzlü ihtiyar evlerden
duman duman yükselen
mutluluk kadar
kahırsa

4.
kapalıçarşı'ya sinmiş doğu'nun gizemi
bir dantel ayrıntısı
çatılarda ötüşe öpüşe yaşayan güvercinler
görmüş geçirmiş bir şehirden
geleceğe bırakılan bir güldür
inkaya çınarının dallarında savrulan

sana dokunsam
elimde ipek izi

5.
bizansli bir duvar
osmanlı bir çınar
dağların etekleri tutuşmuş
yanar ha yanar

sebillerde su
ocaklarda kül
say ki bir yürektir
yarası derin
kanar ha kanar

6.
senin esintinle esriyorum
yüzümde yağmur izleri
içdenizlerim dalgalanıyor
düşlerim tamyol ileri

uykunu bölen dokunuşlarımda
tenini tutuşturan kıvılcım
nazında ürkek bir yalnızlık
üstümüzde karanlığın gözleri

dağılsın bungun bulutlar
güneş konuşsun gök kamaşsın
dursun iç çekişi damlaların
mavi yollar bulalım aşkımıza



ERZURUM-HALİDE NUSRET ZORLUTUNA

Senden ayrı, gurbet elde yıllardır,
Hasretini çekip durdum Erzurum.
Bir damla suyunda bin şifa vardır,
Ana yurdum, baba yurdum Erzurum.

Zorlu dedelerim kükrer sesinde,
Ninemin gülüşü, güler sesinde,
Tarihimin karanlık devresinde,
Hançerdin düşmana, vurdun Erzurum.

Gönülde sevgisin, damarda kansın,
Çileli, fedakâr, aziz vatansın,
Cümle güzel şehirlere sultansın,
Tahtını kalbime kurdun Erzurum...



KADALARIN BENİM OLSUN ERZURUM-ZEKİ ÖMER DEFNE

Beni sararken kızıl dağlar,
Kış, yaz beyaz açan dağlar.
Erzurum’u koçan dağlar,
Yıldızınız ne yıldızdır?

Erzurum dağlarının dumanı gezer Bar’da
Erzurum geceleri ışılar kehribarda

Barlar ibrişim büküşlü,
Dadaş tezene sekişli,
Gelin kehribar bakışlı,
Gözlerinde altın işli,
Kızların ne mene kızlar?

Erzurum güllerinin kokusu tüter Bar’da,
Erzurum işveleri ışılar kehribarda.

Dallar niyaza girişmiş,
Suların saza duruşmuş,
Kuşların söze duruşmuş,
Diller, tellere karışmış,
Erzurum bu hangi ağızdır?

Erzurum dillerinin meramı döner Bar’da
Erzurum edaları ışılar kehribarda.
Hançer oynar balaların,
Talimi var belaların,
Bahtım olsun çilelerin,
Kadanı Defne’ye yazdır.

Erzurum koçlarının şanı yazılı Bar’da,
Erzurumlu Emrah’ın ruhu var kehribarda.

Kaynak: İhsan Coşkun ATILCAN, Erzurum Üstüne Şiirler ve Seçme Yazılar, Vural Matbaası, Ankara, 1969, s. 47-48.



URFA GECELERİ- HALİDE NUSRET ZORLUTUNA

Gök toprağa eğilir, yaklaşır,
Sarardı onu şefkatli bir anne gibi.
Karanlık, Ilık, yıldızlar iri iri.
Ve uzakta çöl, ezeli bir sır!

Ilık karanlık şarkı söylerdi,
Ay ışığı öperdi susamış toprağı.
Kemanlar inler...
Neyler duâ eder,

Ve güzel sesler avuturdu her derdi.
Güzeldi bir güzel masal kadar
Urfa’da yaz geceleri,
Urfa’da saz Geceleri.
O gecelere hasretim var,
Hasretim var!



SİVAS SABAHI - HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL


eylülün bulanık bir cay gibi ekime aktığı gündü
yine yaşlı değirmenler yine mazılar çığlık çığlık
yine bir aksamdı Sivas çarşısında
yine aksam taşıyorlardı ıslak Sivas çarşısına kağnılar
sanki gülerken vurulmuştuk sanki akşamdık
sanki bir savaş ertesiydi durup yaslandığımız
ay altında kerpiç ve kul ve ağıt

namlular yılan sırtı meneviş
tren düdükleri yakın uzak yabanıl
ben bu gözleri bir ali galipte gördüm
kurtuluşun bir sayfasında
sinsi hain şımarık ve daha
içimde Sivas sabahlarının o delikanlı gerinişi
sırsıklamdık
ben bu gergin havaları her zaman sevdim
bu bir kurultay havasıdır bir abdurrahman halayına
duruştur bu
sığamadım gecelere
sığamadım türkülere
sığamadım kadın sesinde Anadolu aksamlarına
onlar
o kasları yıkık
çakmaktaşı gibi kuvayi milliyeciler
Mustafa kemal şafağının kıyısında öylece duruyorlar
yüreklerinde katıksız güvenleri
yalın yüzlerinde haklı öfkeleriyle
öylece duruyorlar
dimdik
ve apaydınlık
sığamadım toprağımda kar aklığına
sığamadım delikanlı içkilere yaylamda
sığamadım nakıslarla boğulan gözyaşlarına
ben bu gergin havaları her zaman sevdim

bak yine barut gibiyim sanki kurultaydayım
sanki kulaklarımda sömürge sinekleri
oysa Sivas carsısındayım gözlerime yağmur yağıyor
namlular yılan sırtı meneviş.
sen bir hüzzam makamından aksama bakıyorsun
menekşe gözlerinde uzak bir acının ince buğusu
kul rengi bir tango seni uykulara çekiyor
ya bir roman kahramanısın ya da bir Paris yolcusu

bu aksamlar hep böyledir karakuş gibi iner yukarılardan
fabrikada sokakta perdeler arkasında vurur insani
bu aksamlar hep böyledir, ben işte hep böyle götürülürüm
beni her yerde görürsün adres kullanmıyorum
bayrakları severim, tutsaklığa yumruk gibi savrulan
bayrakları
insanları severim, haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları
kötüler ali galipseler ben kuvayi milliyeciyim
yüreğimde doludizgin bir kardeşlik özlemi
o şafağın kıyısında yine dimdik beklemekteyim

bir Sivas sabahı var ki onu sonra göstereceğim.


40-EDİRNE- İBRAHİM SAĞIR

Sisli zamanlara uzanır yaşın,
Gâhi duman, gâhi külsün Edirne.
Taşkın akar Tunca, Meriç, Ergene,
Gâhi ırmak, gâhi gölsün Edirne.

Lala Paşam Bizanslı’dan feth etmiş,
Şehzadeler güzelliğin meth etmiş,
Âli Osman imarına ceht etmiş,
Şehirler içinde gülsün Edirne.

Bursa oğul dermiş, İstanbul baba,
Hayat vermiş Mimar Sinan mihraba,
Sığmaz sevdan, gönül denilen kaba,
Ceddimi anlatan dilsin Edirne.

Bahtın bağlanınca Türk’ün bahtına,
Selimiye otağ kurmuş Tahtına,
Yükselir ezanlar Arş’ın katına,
Dünya bunu böyle bilsin Edirne.

Kırk Pınar’dan kırk mezara su yürür,
Pehlivanlar bu meydanda diz vurur,
İlelebet yaşayacak bu gurur,
Serhat şehri, bîbedelsin Edirne.

Yıl bin üç yüz altmış birden beridir,
Osmanlı müzesi dense yeridir,
Her cami bir sanat şaheseridir,
Gönül sazımızda telsin Edirne.

Haz alıyor geçmişinden hayâlim,
Derdin derdim, melâlinse melâlim,
Dalgalansın burçlarında hilâlim,
Türklük ile bahtın gülsün Edirne

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi