Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

RÜVEYDA – NURULLAH GENÇ

 fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına 

bir güvercin uçurup kıtalar arasından 

çağırdın beni 

geçerek birer birer sürgün kanyonlarını 

derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına 

yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı 

yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı 

yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana 

koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına 

 

adını söylemek istemiyorum 

her hecesi amansız bir kor dudaklarımda 

her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım 

zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım 

adını söylemek istemiyorum 

rüveyda dediğim zaman 

anla ki, senin için yürüyor kelimeler 

çığlığımın atardamarlarından 

 

hangi yıldızdır bilmem, gözlerin 

kayar da üzerime rüveyda 

önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime 

sonra açılır önümde ıstırab vadileri 

silik renkleriyle adımlarıma 

çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir 

hayalin bittiği menfeze doğru 

alaca bir at koşar içimde 

zamansız, mekansız nefese doğru 

 

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair 

yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda 

oysa rüveyda 

baştanbaşa ben 

kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim. 

 

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden 

bir anlatsam nasıl utandığımı 

bir doğrulsam eğildiğim yerlerden 

ağarır tanyeri nilüferlerin 

alaca bir at koşar içimde 

ezer toynakları ile anılarımı 

 

sular köpürmemeliydi rüveyda 

kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin 

ben zehire alışkınım, şerbete değil 

rüyalar hefret eder avare duruşumdan 

kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde 

sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber 

ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş 

yargılamak için zeval kayıtlarını 

inkılab bekliyorum 

 

hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin 

uzanır da gönlüme rüveyda 

derinden bir ok saplanır bağrıma 

beynimi çağıran bir sese doğru 

alaca bir at koşar içimde 

zamansız, mekansız nefese doğru 

 

varlığın cinayettir memleketimde işlenen 

akıtır kanını en asil pehlivanların 

yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi 

varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın 

 

artık eskisi gibi bakamıyorsun 

göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda 

binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin 

güneş bir anne gibi dururdu başucunda 

artık dokunamıyor kakülün bulutlara 

karalara bürünmüş saçlarında dolunay 

ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda 

 

hangi ressamı vurur bilmem, endamın 

sarar da benliğimi 

ben beni tanımam kaldırımlarda 

kafesleri yutan kafese doğru 

alaca bir at koşar içimde 

zamansız, mekansız nefese doğru 

 

kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına 

duydun mu orkideye dua eden birini 

bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda 

bu yapmacık bebekler 

gözyaşı akıtırken gülenler yok mu 

beni kahrediyor geceler boyu 

 

hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün 

soluk bir dünyanın mezarlarına 

gömerek gurbetimi 

kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını 

meydan okuyuşun çağın ordularına 

bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır 

doruklardan öte hevese doğru 

alaca bir at koşar içimde 

zamansız, mekansız nefese doğru 

 

yasını tutuyorum kararttığım düşlerin 

yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda 

amansız bir ütopya üfleyen pencereler 

lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi 

önümde, haksızlığın hesaba çekildiği 

hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer 

arkamda, kare kare ömrümü belirleyen 

hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler 

 

söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını 

yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere 

kim giydirir başıma tacını nihayetin 

kim takar bileğime hürriyet künyesini 

karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle 

 

rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı 

ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı 

asırlardır köhne barınaklarda 

küflenen, çürüyen çığlıklarımı 

 

at vuruldu; içim paramparça rüveyda 

gölgelerin ardına sakladım kusurumu 

sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin 

ben burda damla damla eriyip akıyorum 

yine de, çiğnetemem kimseye gururumu 

istenmediğim yeri sessizce terkederim 

hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu 

mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim

 

NURULLAH GENÇAĞLAYAN DENİZ – NURULLAH GENÇ

 

Rüyamda ağlayan bir deniz gördüm

Bütün sahilleri uzakta kalmış

Ve bütün gemiler uykuya dalmış

Martıları yorgun ve sessiz gördüm

 

Suların dibinde beyaz bir kadın

Taramış saçını hırçın dalgalar

Ellerinde gümüş renkli halkalar

Sırrını çözüyor sanki Ferhad'ın

 

Toprak filizlendi; gök uyanıyor

Bulut, bir yaralı şehzade gibi

Sanki çığlık dolu denizin dibi

Su da kalanların bağrı yanıyor

 

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

NURULLAH GENÇ ŞİİRLERİ

NURULLAH GENÇ KİMDİR?

MÜLAKAT ÖRNEĞİ-NURULLAH GENÇ

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi