Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

AHMET HAMDI TANPINAR 

1901 yılında İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini yurdun çeşitli yerlerinde yaptı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirerek Erzurum Lisesine öğretmen oldu. Konya, Ankara, İstanbul'da öğretmenlik yaptı. Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyesi iken 1939 yılında Üniversite Edebiyat Fakültesi'ne yeni Türk Edebiyatı profesörü olarak atandı. Bir dönem milletvekilliği ve bir süre Bakanlık Müfettişliğinden sonra yeniden Üniversitedeki görevine döndü. 1962 yılında İstanbul'da öldü. Rumelihisarı mezarlığında yatmaktadır.

Ahmet Hamdi Tanpınar şiire yeni bir hava, duygu ve söyleyiş getirmiş güçlü ve değerli bir şairdir. Bununla birlikte, şiir dışında, denemeler, sohbet ve makaleler, hikâye ve romanlar da yazmıştır. Romanlarında hareket ve olaydan çok, insanoğlunun iç dünyasına eğilmiştir. Gerek bu sebep, gerek şairliği sebebiyle onun romanlarında derin bir duygu teması göze çarpar.

Sanatçının, romanları dışındaki başlıca eserleri: Şiirler adlı bir şiir kitabı, Abdullah Efendi'nin Rüyaları, Yaz Yağmuru adlı hikâye kitapları, Yahya Kemal, On Dokuzuncu Yüzyıl Türk Edebiyatı Tarihi, Beş Şehir'dir. Bu sonuncular, inceleme ve deneme türünde ürünleridir.

(Kitaba alman Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı roman, toplumun değişmez gerçekleri ile bu gerçeklerin kendi kişiliğine etkilerinden kurtulmak isteyen insanların gizli didişme ve çekişmelerinin bir panoraması niteliğindedir.)

 

SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

- Romanın Özeti -

Hayri İrdal’ın büyükbabası Tevkiî Ahmet Efendi, vaktiyle büyük bir felaket geçirmiş, bunun kefareti olarak bir cami yaptırmaya karar vermiştir. İnşaatı başlatır; ancak ömrü bu işi tamamlamaya yetmez, tamamlama işini oğluna vasiyet eder. Oğul - İrdal’ın babası - göreve devam eder. Yeter parası yoktur. Zengin ve dul kızkardeşinden medet umarsa da ondan bir hayır gelmez. Babasının bu bocalama dönemi içinde Hayri İrdal, gören ve anlayan gözlerini dünyaya açmıştır.

Genç çocuk, kendini bildiği andan itibaren, Saatçi Nuri Efendi'de çıraklığa başlar. Nuri Efendi, bir zamane filzofu, saatlerin dilinden anlayan bir uzmandır. Hayri İrdal ona ve onun saatler konusundaki felsefesine hayran olarak büyür. Ama daha kendisi on yedi yaşlarında iken "üstad’ı ölünce büyük bir boşluk içine yuvarlanır. Asım Efendi gibi yeni ve başka sanatçılar kendisini tatmin etmez. Boşluğu ve avareliği içinde bir süre tuluat tiyatrolarında çalışmayı dener. Bu sırada Birinci Dünya Savaşı kopmuştur; askere alınıp dört yıl cephe cephe dolaşır, sonunda kendini yeniden İstanbul'da bulur. Onu karşılayan Mihrimah Camisinin yanında, eskisi gibi duran evleri ve şefkatli üvey annesidir.

Hayri İrdal, Abüsselam Efendi adlı eski bir tanıdığın kızıyla evlenir, ondan Zehra adlı bir kızı olur. Kayınbabası ölünce, gerçekten var olup olmadığı bile bilinmeyen bir miras davası onu yıllarca süründürür.

Bir süre sonra karısı ölür; Hayri İrdal'ı, miras davası sırasında tanıştığı bir ruh doktoru, kurduğu psikanaliz derneğine alır. Artık orta yaşlara doğru yol alan adam, bu derneklerde pek çeşitli insanlarla tanışır. Bütün bunlar olup biterken onun ruhunun derinliklerinde hep geniş bir saat atmosferi yaşamaktadır.

Hayri İrdal, ispirtizma seansları da yapılan demekte Pakize adında bir kadınla tanışmış, onunla ikinci evliliğini yapmıştır. Ama bu, maddi ve manevi yönlerden bunalımlı bir evlilik olur.

Bir gün semt kahvesinde, doktor arkadaşının kendisine tanıştırdığı Halit Ayarcı adındaki kimse, Hayri İrdal’ın hayatında dönüm noktası yaratır. Hayri İrdal, İstanbul'un en usta saatçisinin yanında, Halit Ayarcının saatim tamir etmiş; bu olay onların kaderini birleştirmiştir. Saat aşığı iki arkadaş, gelişen dostlukları ile birlikte uzun süren projelerden sonra bir "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" kurarlar. Artık Hayri İrdal, yaşamanın amacını ve mânâsını bulmuştur, Enstitü, kısa zamanda gelişir ve bu ülkü adamına göre gerek toplum, gerekse iki ortak için son derece verimli sonuçlar sağlar. Ama ne var ki Hayri İrdal, çocukluğundan beri süregelen bir saat sevdasının sarhoşluğu içindedir. Kendisine bir şeyler, belki de çok şeyler yaptığı vehmini veren hep Halit Ayarcı'dır. Ve Halit Ayarcı, arkadaşına mutlu bir rüya dünyası yaşatırken, kendisi de bizzat onun karısı ile yaşamaktadır. Kendisi, kendini bildi bileli özlemini çektiği saatler dünyasının ve enstitüsünün "başarı ile yürüyen" işleri ile öylesine mesttir ki: Karısı Pakize'nin, doğurduğu kız çocuğuna ısrarla Halide adını vermek isteği bile onu daldığı rüyadan uyandırmaz ve en iyi niyetiyle, bir zaman sonra "çocuğa iyi ki arkadaşımın adını vermişiz; gün geçtikçe ona benziyor" demekten bile kendini alamaz.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - güya - kısa zamanda yalnız yurtta değil, bütün dünyada da ün kazanmıştır. Örgüt genişler, yeni binalar yapılır, bu arada kurucular kendileri için de villalar satın alırlar.

Enstitü böylece çalışmalarının en yüce döneminde iken bir gün bazı Amerikalı uzmanlar işe karışıp bunun gereksizliğini savunurlar. Hükümet de, yaptığı incelemeler sonunda, bunu haklı bulup enstitüyü lağva karar verir. Ama ne ziyanı var? Halit Ayarcı buna çare bulmuştur:

Öyle ise tasfiye komisyonu ve düzeni kurar ki, müessesenin görevlilerinden hiç biri işten anlamaz. Böylece Hayri İrdal, ömrü boyunca işbaşında kalacaktır.

Bu karardan kısa bir süre sonra Hayri İrdal, yaşadığı mutlu hayâller ve bilmezlikler dünyasından sıyrılıp yeniden yeryüzüne inmiş midir? Artık onun orasını Allah bilir...

TÜRK ROMANLARI, S.KUTLU

SON EKLENENLER

Üye Girişi