MUSA (AS) KİMDİR?
Mûsâ a.i. Hz. Mûsâ. Hz. Yusuf'tan sonra Mısır'da "İsrailoğulları" pek çok üreyip çoğaldılar ve Yakub ile Yusuf'un şeriatleri üzere kaldılar. Mısır'ın eski yerlisi olan "Kıbt" kavmi yıldızlara ve putlara taparlardı ve İsrailoğullarına aşağılık gözüyle bakarlardı. Firavunlar, yani Mısır hükümdarları da "İsrailoğullarını" kendilerine tebaa edip, onları esir gibi ağır ve zor işlerde kullanırlardı. Bu ağır yükten kurtulup dedelerinin eski yurtları olan Kenan iline gitmek en büyük arzularıydı.
O sıralarda bir kâhin, Firavun'a haber vermiş ve "İsrailoğullarından bir çocuk doğacak ve senin devletinin yıkılmasına sebep olacak" demişti. Firavun, bundan ürküp İsrailoğullarından doğan erkek çocukları öldürtmeye başladı. Bu sırada "I mitin" adındaki şahsın soyunda Hz. Mûsâ dünyaya geldi. Annesi, oğlunun öldürülmesini önlemek gayesiyle onu bir sandık içine koyup Nil nehrine bıraktı. Sandık Nil'de akıp giderken Firavun'un karısı Asiye onu tuttu. Musa'yı görünce onu sevdi ve öldürmesine mâni olmak için sakladı. Ona sütanaları tutarak sarayda büyüttü.
Hz. Mûsâ büyüdükten sonra bir gün Mısır'da gezerken kazâ neticesi bir Kıptî'yi öldürdü, Firavun'un gazabından korkup Mısır'dan kaçtı ve Medyen'e gitti.
Orada Şuayb'ın kızıyla evlenerek on sene kaldı. Sonra çoluk çocuğuyla Mısır'a giderken, Tûr dağında Allah kendisiyle söyleşti ve O'na peygamberlik verdi. Mısır'a varınca Firavun'u hak dine davet etti. Firavun'un davete icabet etmemesi üzerine bir zaman tayin ederek bütün İsrailoğulları ile haberleşti ve geceleyin onları Mısır'dan çıkardı. Süveyş denizi kenarına götürdü. Firavun bunu duyunca askerleriyle peşine düştü. Mûsâ asasıyla denize vurdu ve deniz yarıldı, oniki yol açıldı, on iki kabilenin her biri bir yoldan gitti. Firavun da askerleriyle onları izledi. İsrailoğulları geçip kurtulduktan sonra deniz tekrar kapandı ve Firavun ile askerleri boğuldu.
Mûsâ, İsrailoğulları ile Kenan iline yöneldi. Yolda Israiloğulları, Hz. Musa'nın tevhid akidesine defalarca başkaldırdılar. Bu hadiselere canı sıkılan Hz. Mûsâ, Cenab-ı Hakk'ın çağrısıyla Tür dağına çıktı. Kardeşi Harun'u da yerine vekil tayin etti. Kırk gün Tur'da yalnız başına ibadet edip vasıtasız olarak Allah'ın kelamını işitti. O vakit O'na Tevrat indi. Sâmirî adındaki bir münafığın aldatmasıyla altından süs eşyalarını eriterek buzağı gibi ses çıkaran, altın bir buzağı heykeli yaptılar. Harun her ne kadar öğüt verdiyse de kulak asmadılar.
Mûsâ, Tûr dağından gelip de İsrailoğullarını bir buzağıya tapar görünce çok sinirlendi. Sâmirî'yi lanetledi, buzağı heykelini yaktıktan sonra denize attı ve kavmine sitem etti. Bunun üzerine kavmi ettiğine pişman olup, tevbe ve istiğfarda bulundu. Sonra Mûsâ Tevrat'ı ortaya koydu. Ondan sonra İsrailoğulları, onun getirdiği hükümlerle amel etmeye başladılar. Şeria nehrinin doğusundaki birçok şehri savaşarak ellerine geçirdiler. Peygamberlik vazifesini ifa eden Hz. Mûsâ, Yuşa adındaki bir zatı yerine halife tayin ederek 120 yaşında vefat etti.
Hz. Musa'nın şeriatı, Hz. İsa'nın peygamberliğine kadar devam etti. İkisinin arasında gelip geçen peygamberler, O'nun şeriatıyla amel etmek üzere gönderildiler.
Mûsa Peygamber'in birçok mucize ve kıssaları edebiyatımıza girmiş ve bir hayli yaygın biçimde kullanılmıştır. En çok sözü edilen mucizeleri şunlardır:
Hz. Mûsâ Mısır'a dönmek üzere ailesi ve iki çocuğuyla yola çıktığında Tûr-ı Sina'ya yaklaştığı zaman şiddetli bir rüzgâr ve yağmurla karşılaştı. Yolunu şaşırdı. Ateş yakmak istediyse de çakmağı ateş almadı. O sırada uzakta bir ateş gözüne ilişti. Ateşe yaklaşınca onun bir ağaç tepesinde olduğunu gördü. Korkarak geri dönmek istedi. O zaman ağaçtan "Yâ Mûsâ! Ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım!" diye bir nida geldi. Mûsâ secdeye vardı. Bu sırada ikinci bir nida ile "Yâ Mûsâ, ben senin Rabbinim. Nalınlarını çıkar. Sen Tûvâ denilen kutsanmış vadidesin (Kur'ân 20112)." O zaman Mûsâ "Yâ Rabbi! Bana Zat'ını göster sana bakayım" dedi. Allah da "Sen Beni göremezsin." dedi. "Fakat dağa bak. Eğer benim tecellime tahammül edip durursa beni görürsün." Allah dağa tecelli etti. Dağ parçalandı. Mûsâ bayılıp düştü. Bu mülakattan sonra Hz. Musa'yı Kelimullah denildi.
Mûsâ peygamber, Firavun tarafından sihirbazlıkla suçlandı. O çağda sihirbazlık ilerlemişti. Firavun bütün sihirbazlarını çağırıp onu küçük düşürmek istedi. Sihirbazlar ellerindeki ipleri yere bıraktılar ve her bir ip, yılan olup harekete başladı. Hz. Mûsâ da asasını bıraktı. Asa büyük bir yılan olup bütün yılanları yuttu. Böylece sihirbazlar Mûsâ peygambere iman ettiler. Mûsâ, yine bu asa ile Kızıldeniz'i ikiye bölmüş ordularını geçirmiştir.
Mûsâ peygamber bir mucize olarak elini koynuna sokup çıkarınca eli bembeyaz bir nur olurdu, buna Yed-i Beyzâ (Beyaz el) denir.
Mûsâ Peygamber Hızır ile birlikte bu yolculukta Hızır'ın garip davranışlarına tahammül edemez (bkz. Hızır).
Ayrıca suları kan şeklinde akıtmak, kurbağa yağdırmak, büyük sinek ve çekirgeler sürüsü ortaya çıkarmak, öküz vebası, insanlar vücudunda yara ve ur çıkarmak gibi mucizeleri vardır. Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Mûsâ ve İsrailoğulları (Yahudiler) tarafından kendisine yapılan zulümlere çokça yer verilmiş ve geniş şekilde anlatılmıştır. Toplam 461 âyette ondan bahsedilmiştir, (msl. Kasas/3-43, Tâ-Ha/9-101, Şuarâ/10-68, A'raf/101-156, En'am/91-154).
Edebiyatta Allah ile konuşması, ejderha olabilen asası, Yed-i Beyzâ'sı, Firavun'u suda boğması vs. yönlerden ele alınır.
Subh-veş destini zahir kılsa sîm-efşûn olup
Ol Yed-i Beyzâ'ya benzer k'ibn-i Imrân gösterir
Fehîm
"Anestü nâren" sırrını Mûsâ ne bilsin yâ şecer
Anı bana sor ki ben ol nûr ol nâr olmuşam
Neshimi
Yoğ etdi ceyş-i Fir'avn'ı asâ-yı mu'ciz-i Mûsâ
Bu ejderlerle kahr et sen şehâ kavm-i Mesîhâyı
Aşkî
Getirir anı gören nûr-ı Nebi'ye salavât
Nîl'i şakka eyledi îcâz ile san kim Mûsâ
Yahya Bey
(İskender PALA, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ötüken Yay., İstanbul 1999)