O ZÂLİMDE YİNE DİLDÂDE-KÜŞLÜKTEN NİŞÂN VARDIR - NEDİM
GAZEL
Mefâ'îlün / mefâ'îlün / mefâ'îlün / mefâ'îlün
O zâlimde yine dildâde-küşlükten nişân vardır
Görürsün hançer-i ebrûsunun mevkinde kan vardır
Serâpâ şöyle pürdür nâz ü îmâ vü işâretten
Sanırsın her ser-i mûyunda çeşm ü ebruvân vardır
Dımâğım tuttu bûy-ı sünbül âgûşumda döndükçe
Meğer kim dûşunun üstünde bir sünbülsitan vardır
Amân sabr u karârım eyledi yağmâ o kâfirde
Kırık bir ter zebân berceste nutk-ı bî-amân vardır
Nigâhın ebruvânın görmeden evvel inanmazdım
Ki derler nâzdan hançer tegâfülden kemân vardır
Meğer fevvâreden âb-ı letâfet sıçramış çıkmış
O rütbe kâmet-i bercesten ey şûh-ı cihân vardır
Aceb kim nermdir sînen a zâlim neyleyim ammâ
İçinde senge benzer bir dil-i nâ-mihribân vardır
Nedîmâ hançer-i hûn-rîzine sarılmadım derse
Açıp gör kim kef-i destinde zahm-ı hûn-çeğân vardır
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
O zalimde yine âşıkları öldürmeğe hazırlanan belirtiler var: bak, kaşının hançerinin ucunda kan görülüyor.
O sevgili başından ayağına kadar naz, îmâ ve işaretle öylesine dolu ki, sanırsın her kılının ucunda bir gözü, bir bakışı var.
O güzel kucağımda döndükçe beynimi sümbül kokusu kapladı; meğerse omuzunun üstünde bir sümbül bahçesi varmış.
Aman! o kâfir güzelin kırık dökük, acemice bir dille öyle seçkin ve güzel; ama acımasız bir konuşması var ki, bütün rahatım, huzurumu yağmaladı
Nazdan hançer, aldırmazlıktan yay vardır derlerdi de, bu sözlere senin nazlı bakışını ve kaşlarını görmeden önce inanmazdım.
Ey dünyanın en oynak güzeli! Boyun öyle uzun ve düzgün ki, sanki fıskiyeden incelik ve güzellik suyu sıçrayıp çıkmış gibi.
Zalim! Göğsün şaşılacak kadar yumuşak ama ne yapayım içinde taş gibi sert, acımasız bir gönlün var.
Ey güzel! Nedim senin çektiğin kan dökücü hançerine sarılmadım derse, inanma; aç bak, avucunda hâlâ kan damlayan bir yarası var.
İLGİLİ İÇERİK