ÖRNEK GAZELLER KASİDELER ve DİĞER DİVAN EDEBİYATI MAHSULLERİ
KAYBOLAN KALBE GAZEL
Hüzünle dolmuşum ağlayan duman gibiyim,
Dikenler içindeyim bülbül-ü nâlân gibiyim.
Yalnızlığın kara pençesine esir olmuşum,
Kırılmaz zincirleri esir aslan gibiyim.
Lambaların titrek ışıklarında geceleri,
Gündüze hasret kara zindân gibiyim.
Dudağıyla kalbindeki hüzünleri içmiş,
Kanun dişlerinde eriyen kanun gibiyim.
Hüznü yudum yudum indirip de yüreğime,
Çöllerde Leylâsın arayın Mecnun gibiyim.
Derbeder yüreğimde aşkı taşlara işlerim,
Aşka boynunu vermiş kutlu kurbân gibiyim.
Dökülmeye başladım sararıp birer birer,
Alnına hüzünler konan hazân gibiyim.
Bahçelerde çiçek kirli ellere kalmış,
Ayaklar altında çiçeğ-i yaban gibiyim.
Ne gülümde renk var ne dalında şefkat,
Çaldılar aşkımı zamansız bir devran gibiyim.
Hey Mehmedim hüzün sokakları arşınlarım,
Taşlara yürek koyan Koca Sinan gibiyim.
Mehmet Türkan
LEYLAYA GAZEL
Gönüllerin fatihi, sevdaya sultan Leylâ
Kanayan yüreklere merhem-i-i derman Leylâ
Bir kor düşürdün Mecnunla dil-i mecruha sen
Çiçekleri gülleri aşkla dağlayan Leylâ
Mecnun’u. çöle düşürdün Ferhad’ ı dağlara
Aşığa ölüm yazan idamlı ferman Leylâ
Bülbüller kanıyla nasıl kızardıysa güller.
Bu canımla , kanımla olayım kurban
Leylâ Nasıl yakıp Mecnun’u çöllere düşürdün ise
Beni de yaraladın yüreğim püryân Leylâ
Eteğinden süründü görünce gönül seni
Zülfünün tellerine düşer gonce baran Leylâ
Cefa etme ne olur, yüreğim yârelidir
Mecnun etme, ağlatma, bırakma bîcan
Leylâ Ölüm gelir göçermiş fâni felekten insan
Ya ayrılık ne olur? Eritir zaman Leyla
Yeni aşıklar buldu hâlâ bâki dünyâda
Mehmed sana sevdâlı, cefâdan aman Leylâ
Dilek tarlasına umut tohumları ektim
Bir gün yeşerir elbet döner de devran Leyla
Mehmet TÜRKAN
MECNUNA GAZEL
Gel de gör sevdâkâr ruhsuz yüreği Mecnun
Leylâlar günah kokar, âşıkları mecnun
Duman duman inlerdin çöllerde Leylâ diye
Her nefesin bir şifa, aşka dermandı Mecnun
Aşk deyince düşerdin sevdâkâr yüreklere
Ne çöl ne Leyla yerini günah aldı Mecnun
Yürekler demirle, zırhlarla donandı şimdi
Ne nâliş ne yanma kalpler demir oldu Mecnun
Güller savdâ şarkıları söylemiyor artık
Bülbüller dikenlerin esîri oldu Mecnun
Mecnun demek günah delisi demek şimdi
Aşk yoluna günah taşları döşendi Mecnun
Hazan yaprağı gibi sarardı sevdâların
Bize bakarsan Leylâ’ya boşa yandı Mecnun
Baksana aşklarımız kuma yazılmış bizim
Bir solukta silinir sevdâlar doldu Mecnun
Leylâları arama kayboldu oldu meçhul
Zilliler oldu Leyla, züppeler oldu Mecnun
Hey Mehmedim, aşığım aşk yolunda yürürüm
Leylâ ile Mecnûnlar bana yâr oldu Mecnun
Mehmet TÜRKAN
AYRILIK GAZEL
Bir namlunun ateşi gibi çıkar ayrılık
Düştüğü yeri pâreler de yakar ayrılık
Ona hicran derlerdi yakardı yürekleri,
Bülbülleri gül bahçesinden kovar ayrılık.
Susuz çöllere düşürür püryân gönülleri,
Kocatır aşığı,belini büker ayrılık.
Ağzından zehirler damlayan ejderha gibi,
Gönül bahçesinde vuslatı sokar ayrılık.
Gün gelir de biter gidermiş dertler acılar,
Döner döner de hep başıma çöker ayrılık.
Tartarlar ölüm ile ayrılığın dirhemini,
Her zaman ölümlerden fazla çeker ayrılık.
Hiç peşinden ayrılmaz bir olmuş sinelerin,
Bir dert biterse öbürünü salar ayrılık.
Cânânın çeşminden gölgemin gittiği anda,
Kara zindan gibi başıma çöker ayrılık.
Ağlamak yetmez onun gidişine ardından,
Okunu çekerse dikenleri diker ayrılık.
Mehmed ayrılıkları bilirdin amma,
Çekemedim öldürdü beni, yeter ayrılık
Mehmet TÜRKAN
GAZEL
Beni candan usandırdı / cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan / murâdım şem'i yanmaz mı
Kamu bîmârına cânân / deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman / beni bîmar sanmaz mı
Şeb-i hicran yanar cânım / döker kan çeşm-i giryânım
Uyadır halkı efgânım / gara bahtım uyanmaz mı
Gûl-i ruhsârına karşu / gözümden kanlu akar su
Habîbim fasl-ı güldür bu / akar sular bulanmaz mı
Gâmım pinhan dutardım / ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmen / inanır mı inanmaz mı
Değildim ben sana mâil / sen ettin aklımı zâil
Bana ta'n eyleyen gâfil / seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî rind-i şeydâdır / hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır / bu sevdâdan usanmaz mı
FUZULİ
GAZEL
Bahâr boldu vü gül meyli kılmadı könlüm
Açıldı gonca ve lîkin açılmadı könlüm
Yüzün hayâli bile vâlih erdi andak kim
Bahâr kelgen ü kitkenni bilmedi könlüm
Yüzün nezâresi de mest ü mahv idi yani
Ki gül çağıda zamâni ayılmadı könlüm
Zamâne gülbünide gonca dektür il könlü
Olarga şükr ki bâri katılmadı könlüm
Nevâyi gonca tilep könlüm ağzın etti heves
Egerçi tampadı lîkin yanılmadı könlüm
Ali Şîr Nevâî
AYRILIK GAZEL
bükük, mahzun kalbim kiriktir
Bilki sevgilim bu son ayriliktir. Seni aldi bana verdi uzaklar
Ah sevgilim, bu ne güzel ayriliktir. Körpecik kalbimde kainat yikiktir
Bu kalbi bina eden ayriliktir. Uzarsa ayrilik, çetin tuzaklar
Ben sikari kurtaran ayriliktir. Kendinden ayirmissa bizi Yaradan
Gel ayri kalalim. ask ayriliktir. Zamani yakip mekani yikalim
Zifaflar yalan, vuslat ayriliktir. Ölüm merdiven sonsuza çikalim
Ölüm sonsuz hayat ve ayriliktir. Ne fazilet ararim ne hakikat
Tek gerçek Allah, iman ayriliktir. Hayalin zihnimde yirtik-pirtiktir
Hayalin kalbimde hep ayriliktir. Aritik ismini yadetmek ne mümkün
Ismin ayrilik, yer gök ayriliktir. Bu gece ay ve mehtap pek iliktir
Yapraklarda kipirti, ayriliktir. Siirler, gazeller hep satiliktir
Siir degil yazdigim, ayriliktir. Kime ne anlatsin tutusmus yürek
Duy sesimde yangini, ayriliktir.
(II)
Ayrilik bir günes, gece yakalim
Kalbimiz bir olsun ayri kalalim. Biksin bizden, kovsun bizi geceler
El-ele, kalb-kalbe ayri kalalim. Deniz gözlerimle aglayalim
Gülsünler bize, biz ayri kalalim. Yikilsin gözümüzden sefil zevkler
Zevk içinde böyle ayri kalalim. Kirilsin kolu-kanadi bu askin
Askin hatirina ayri kalalim. Ayrilik bir günes, gece yakalim
Gözümüz kör olsun, ayri kalalim. Asim Kahveci
GAZEL
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de
Felatun'u beğenmez anda çok divaneler gördüm
Huzur-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti
Ne meclisler ne sahbâlar ne işrethaneler gördüm
Cihan namındaki bir maktel-i âma yolum düştü
Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm
Ziya değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin
Bu işretgehte ben çok durmadım ammâ neler gördüm
Ziya Paşa
GAZEL
Âsâfın miktarını bilmez Süleyman olmayan
Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan
Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini
Anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan
Rızkına kani' olan gerdûna minnet eylemez
Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan
Kim ki korkmaz Hakk'tan ondan korkar erbâb-ı ukûl
Her ne isterse yapar Hakk'tan hirasan olmayan
İ'tiraz eylerse bir nâdân Ziyâ hamûş olur
Çünki bilmez kadr-i güftârın sühândan olmayan.
ZİYÂ PAŞA
UNUTMA
'Azm-i sefer ettin dil-i zârı unutma
Gittin güzel amma dil-i nâçârı unutma
Gahice uyandıkça şebistanı sefâda
Şol gice olan sohbet-i hemvârı unutma
Vardıkça şeker-hâba girüb bister-i nâza
Ne zehr içer dîde-i bidârı unutma
Nûş eylediğim demler efendim mey-i gül renk
Bu mest-i zehir-nûş-ı elemhârı unutma
Ahvâlimi yazdım bütün evrâk-ı dilimde
Destimdeki mecmûa-i naçârı unutma
Ağlatmayacaktın yola baktırmayacaktın
Ol vade-i be-tekrar tekrar unutma
ESRÂR DEDE
UNUTULMUŞ
Bir devirde geldik ki azîzân unutulmuş
Tutmuş yerini hurd u büzürgân unutulmuş
Gitmiş nemeki mâide-i hân-ı vefânın
Alemde hukûk-ı nemek ü nân unutulmuş
Nâdanlık olup mu’teber ebnâ-yı zamandan
Hattı bozulup nüsha-i irfân unutulmuş
Hikmet taleb-i mâlda Kârûn gibi şimdi
Hâhişgârî-i lokmada Lokmân unutulmuş
Olmuş o kadar halk-ı cihân mekrde üstâd
Kim sâbıka-i şöhret-i şeytân unutulmuş
Halk açmadadır birbirine pençe-i târâc
Ahkâm-ı Hudâ ma’nî-i Kur’an unutulmuş
Nâbî kimi görsen yürüdür hükmünü nefsin
Hakk’ın bize gönderdiği fermân unutulmuş
NÂBÎ
TERKİB-İ BEND
İkbâl için ahbâbı siyânet yeni çıktı
Bilmez idik evvel işbu dirayet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lafz-ı sadakat modalandı
Namus tamam oldu hamiyet yeni çıktı
Düşmanlara ahbabını zemn oldu zarafet
Dildârdan ağyâre şikâyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkir ile red kâide oldu
Hırsızlara ikrâm u inâyet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hainleri ammâ ki riâyet yeni çıktı
Aciz olanın ketmolonur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himayet yeni çıktı
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı
Milliyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı frenge tabâiyet yeni çıktı
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zirâ ki ziyân ortada bilmem ki ne kazandık.
Ziyâ Paşa
SULTANIM
Celis-i halvetim, varım, harim-i mah-ı tabanım
Enisim, maremim, varım, güzeller şahı sultanım
Hayatım, hasılım, ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Baharım, behcetim, rüzum, nigârım, vird-i handanım
Neşatım, sükkerim, gencim, cihan içinde bi-rencim
Azizim, Yusufum, varım, gönül Mısrındaki hanım
Stanbulum, Karamanım, diyar-ı mülket-i Rumum
Bedehşanım ve Kıpçağım ve Bağdadım, Horasanım
Saçı marım, kaşı yayım, gözü pür-fitne bimarım
(Kanunî’nin eşi Hürrem Sultan’a yazdığı şiir)
GAZEL
Keşf ey nikâbını yer göğü münevver et
Bu âlem-i anâsırı firdevs-i enver et
İki cihanda kalmamışım nesneye hemîn
Yâ Râb, Habîbinin bana vaslın müyesser et
Defret lebini cûşa getir havz-ı kevseri
Anber saçını çöz bu cihanı muattar et
Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül
Bin yıl gerekse Hızr ile seyr-i Skender et
Zeynep ko meyli ziynet-i dünyaya zen gibi
Merdâne varısa da olup terk-i zîver et
ZEYNEP HATUN
DÜNYADA İNSAN
Menzil-i nâmütenâhî koca bir yüklü gemi
Pupa yelken gidiyor bir sonu yok ummanda
Fareler, ambarının bir köşesinde tutunup
Yaşıyorlardı, fakat izleri yok meydanda
Yiyecek bol, içecek bol, yatacak yer âlâ
Bu kadar rahat ederdi ulu bir sultan da
Sanıyorlardı yapılmış bu saray onlar için
Hepsi sabitti temerrüdle bu fâsit zanda
Ne saray onlar içindi, ne de onlar maksûd
Başka bir gâye gözetmekte idi kaptan da
İşte âlem gemisinde buna bir başka misâl
Hilkati kendisine mâl edinen insan da
Ferid KAM
GAZEL
Ben umardım ki seni yãr-ı vefâdâr olasın
Ne bileyim ki seni böyle cefâkâr olasın
Reh-i aşkında neler çektiğim ey dost benim
Bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın
Sen ki cân gülşenin bir gül-i nev restesisin
Ne revâdır bu ki her hâr u hasa yar olasın
Beni azâde iken aşka giriftar ettin
Göreyim sen dahi benim gibi giriftar olasın
Beddu'a etmezem amma ki Huda'dan dilerim
Bir senin gibi cefakâra hevâdar olasın
Şimdi bir haldeyiz ilenen düşmenine
Der ki Mihrî sen dahi siyehkâr olasın
Mihri Hatun
DİYALEKTİK GAZEL
Şiire Yorum Yapın ebruli nurlarla gelir
öyle bir yanardağdır ki öfkesi
mutantan destur'larla gelir
karşıtıyla yüklüdür herşey
mutlak çözümlerden vazgeç
tartışılmaz mükemmellikler
ne gizli kusurlarla gelir
sen sen ol korkma karanlıktan
dik ışık çekirdeklerini
çünkü en berrak sular bile
en yağlı çamurlarla gelir
nasıl doğmakla başlarsa ölüm
ölmekle başlar öyle hayat
bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
birikmiş şuurlarla gelir
ATTİLA İLHAN
GAZEL
Ey fitnesi çok kavli yalan yandım elinden,
Bir nâz ile bin gönlüm alan yandım elinden
Sen şem gibi gayr ile mecliste gülersin
Ben akıtırım yaş ile kan yandım elinden
Her hâr ile sen sohbet edersin dün ü gün ben
Derdim ederim mûnis-i can yandım elinden
Şol sunduğun âteş midir ey sâki bana kim
Kim aldın ele câm heman yandım elinden
Ahmet çeke cevrini göre lûtfunu ağyâr
Ey şefkati az şûh-i can yandım elinden
Ahmet PAŞA
GAZEL
Hattım hîsabın bil dedin gavgalara saldın beni
Zülfüm hayalin kıl dedin sevdalara saldın beni
Geh ebr veş giryan edip geh bâd veş püyân edip
Mecnun-ı sergerdan edip sahralara saldın beni
Vaslım dilersin çün dedin lûtf edeyin olsun dedin
Yârın dedin birgün dedin ferdâlara saldın beni
Yusuf gibi izzette sen Yakub veş mihnette ben
Dîl sakin-î beytül hâzen tenhalara saldın beni
Bakî sıfat verdin elem ettin gözüm yaşını yem
Kıldın gârik-î bahr-î gâm deryalara saldın beni
Baki
GAZEL
Bir kadehle bizi sâki gamdan âzâd eyledi
Şâd olsun gönlü anın gönlümü şâd eyledi
Bende idi bunca yıllar kaddine serv-i revan
Doğrulukla kulluk, ettiğiyçün âzâd eyledi
Husrev-i kûbân eden sen dilber-i şirin-lebi
Bisütun-ı aşk içinde beni Ferhâd eyledi
Od ile korkutma va’iz bizi kim Lâl-i nigâr
Cânımız bizüm oda yanmağa mu’tâd eyledi
İster isen milk-i hüsn âbâd ola dâd eylekim
Pâdişahlar dâd ile milkini âbâd eyledi
Hoca Dehhani
GAZEL
Azm-i sefer ettin dil-i nâçârı unutma
Gittin güzel ammâ bu dil-efkârı unutma
Gâhîce uyandıkça şebistân-i safâda
Şol gice olan sohbet-i hemvârı unutma
Vardıkça şeker-hâba girip bister-i nâza
Ne zehr içer dîde-i bîdârı unutma
Ben sabr edeyim derd ü gam-i hecrine ammâ
Sen de güzelim ettiğin ikrârı unutma
Ağlatmayacaktın yola baktırmayacaktın
Ol va’de-i tekrâr-be-tekrârı unutma
Yok tâkati hicrânına lûtf eyle efendim
Dil-haste-i aşkın olan Esrârı unutma
Esrar Dede
GAZEL
Hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı
Garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı
Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı
Yetti bîkesliğim ol gaayete kim çevremde
Kimse yoh çevrile girdâb-ı belâdan gayrı
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı
Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyen
Ne temettu bulunur bende sadâdan gayrı
Fuzuli
GAZEL
Cihân-ârâ cihân içindedür arayı bilmezler
O mâhîler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler
Harâbat ehline dûzah azâbın anma ey zâhid
Ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdâyı bilmezler
Şafak-gûn kan içinde dâgını seyr etse âşıklar
Güneşde zerre görmezler felekde ayı bilmezler
Hamîde kadlerine rişte-i eşki takub bunlar
Atarlar tîr-i maksûdu nedendür yayı bilmezler
Hayalî fakr şâlına çekenler cism-i uryânı
Anunla fahr ederler atlas ü dîbâyı bilmezler
Hayali
GAZEL
Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Ko bu ayş u işreti çünkim fenâdur âkıbet
Yâr-ı baaki ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şişe-i çarh içre bir sâat gibi
Saltanat didükleri ancak cihân gavgaasıdur
Olmaya baht u saâdet âlem-i vahdet gibi
Ger huzûr itmek dilesen ey Muhibbî fârig ol
Var mıdur vahdet makaamı gûşe-i uzlet gibi
Muhibbi (Kanuni)
GAZEL
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Bir neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz
Çok da mağrûr olma kim mey-hâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin hisârın görmüşüz
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır ser-mâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz
Bir gün eyler dest-beste pây-gâhı cây-gâh
Bî-aded mağrûr-ı sadr-ı i'tibârın görmüşüz
Kâse-i deryûzeye tebdil olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbiyâ çok bâde-hârın görmüşüz
Nabi
GAZEL
Bir devlet içün çehre temennâdan usandık
Bir vasl içün ağyâra müdârâdan usandık
Hicrân çekerek zevk-ı mülâkaatı unutduk
Mahmûr olarak lezzet-i sahbâdan usandık
Düşdük katı çokdan heves-i devlete ammâ
Ol dâiye-i dağdağa-farmâdan usandık
Dil gamla dahi dest ü giribândan usanmaz
Bir yâr içün ağyâr ile gavgaadan usandık
Nâbi ol âfetin ahvâlini nakl itEfsâne-i
Mecnûn ile Leylâ'dan usandık
Nabi
GAZEL
Ben nice gözle nice denizle nice gazelle
Rimle gördüm rimle bildim rimle yaşadım seni
Sen ne iydin güzeldiysen de çirkindiysen de
Kocan ne iydi sonra Niyde ilinde gökyüzleri
Sonra ilk çağlar savaşlarında para ve Babil
Dilber derebeyleri haraca bağlayan aşkımızı ekmeğimizi
Sonra bulunmaz hint kumaşı lafbilirliğindi
Beni yüzyıllık kümesine dadandıran tilki
Tüy aldım ki evrende kalkıp gitmeleri özetliyorsun
Seni bilmek ne uzun kelime ne acaip ilgi
Ama ben nice gözle nice denizle nice gazel
Lerimle gördüm lerimle bildim lerimle becerdim o işi
Cemal Süreya
GAZEL
cananı benim sevdiğimi can bilir ancak
gönlüm dileğin dünyada canan bilir ancak
bildim hem akl ile hem ilm ile hakkı
şöyle bildim onu ki kuran bilir ancak
ibdal oluben beyliğin eden arifi gör ki
bu saltanatın kadrini sultan bilir ancak
kim aşk denizine dalıp gark olagörsün
bu aşk denizinin bahrini umman bilir ancak
ey saki getir devr-i ayağın tozu ile sun ki
bu devr-ayağın devrini devran bilir ancak
işret meclisine gelip giden meyler içilir
pinhane çeker şöyle ki şeytan bilir ancak
hiç kimse Nesimi sözünü fehm edebilmez
bu kuş dilidir bunu süleyman bilir ancak
Kul Nesimi
GAZEL
arılar mesnevisi bahar çiçekleri
yüreğimin binbir renkli leylasından geçtiler
aşıklar doğmak için yeniden aşkın seherine
içimin gök betiği gecesinden geçtiler
kuyularda sahipsizdim beni kardeşlerim yaktı
ve yakub’un gözlerinden semenderler geçtiler
demirciler çarşisinda geçilmez celalillerden
denenmişin denendigi çarşilardan celaliler geçtiler
kervanbaşi ölçü alir ölçü satar hanlarda
can kirildi meyden neşveyi züleyha’dan içtiler
o diyarın kurbanı ibrahim berzahın mesihi
evlileri söğüt altı ve dahi rindleri seçtiler
bütün derman ustalar bir elden terk ettiler
nev truva atının terkisinde sürçtüler
Kaynak: Tali Bir Akşam
İSMAİL AYKANAT
GAZEL
Dil-i zârı haste kıldı ne yaman nezâredür bu
Şeb-i gamda koydu hâlün ne siyâh sitâredür bu
Açılub gül-i terinden mey içerdi sâgarından
Ele al ki hanceründen dil-i pâre pâredür bu
O periyi âh-ı şeb-gîr ede câme-hâbâ teshîr
Olunur mu lûtfu ta’bir ne hoş istihâredür bu
Felekaa dokuz sefînen güm eder habâb-veş dil
Hazer eyle cünbişinden yem-i bî-kenâredür bu
Der imiş görüb ol âfet bu tahammülüm cefâya
Dil-i Nâilî değüldür kopa seng-i hâredür bu
Naili-i Kadim
GAZEL
Çıkalı göklere âhum şereri döne döne
Yandı kındîl-i sipihrün ciğeri döne döne
Ayağı yir mi basar zülfüne ber-dâr olanun
Zevk u şevk ile virür cân ü seri döne döne
Şâm-ı zülfünle gönül Mısrı harâb oldu diyu
Sana iletdi kebûter haberi döne döne
Sen durub raks idesin karşuna ben boynum eğem
İne zülfün koça sen sîm-beri döne döne
Kâ’be olmasa kapun ay ile gün leyl ü nehâr
Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne
Sen olasın diyu yir yir asılub âyineler
Gelene gidene eyler nazarı döne döne
Ey Necâtî yaraşur mutribi şeh meclisinün
Rak urub okuya bu şi’r-i teri döne döne
Necati
REDİFLİ GAZEL
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana
Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana
Sihr ü efsûn ile dolmuştur derûnun ey kalem
Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana
Şöyle gird olmuş fireng-istan birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana
Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkilter suâl olmuş sana
Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana
Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
La’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana
Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dil-ber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
Nedim
YANARAM GAZELİ
Senden ırağ ey sanem şâm u seher yanaram
Vaslunı arzularam dahî beter yanaram
'Aşk ile şevkun odı cânuma kâr eyledi
Gör nice tâbende uş şems ü kamer yanaram
Senden ırağ olduğum bağrumı kân eyledi
Oldı gözümden revân hûn-ı ciğer yanaram
Şem'-i ruhun sureti karşuma gelmiş dürür
Şa'şa'asından bana şu'le düşer yanaram
Sabr ile ârâm-ı dil kapdı elimden gamun
Bâd-ı hevâdan değil gamdan eğer yanaram
Çıhdı içimden tütün çerhı boyadı bütün
Gör ki ne ateşdeyem gör ne kadar yanaram
Yandığım ol yâra çün gizlü değil ben dahi
Her ne kadar kim anun gönlü diler yanaram
Müddeî yanar demiş gamda Nesîmi belî
Gamda yanan yân yar çünkü sever yanaram
NESÎMİ ( ? - 1404/18)
SADELEŞTİRME
Senden uzakta güzel, gece gündüz yanarım
Kavuşmayı arzular daha beter yanarım
Aşkla arzu ateşi ta canıma işledi
Bir bak güneş ay gibi ne tutuşur yanarım
Senden uzakta olmak bağrımı kan eyledi
Gözümden ciğer kanım taşar taşar yanarım
Yüzünün parlak resmi karşımda durur her an
Aksinden yüreğime çıngı düşer yanarım
Sabrımı her şeyimi kaptı elimden derdin
Boşuna değil yanmam dert yetişir yanarım
Taştı gözümden duman göğü kapladı hemen
Ne harlı ateşteyim gör ne kadar yanarım
Yandığımı sevgili bilmektedir öyleyse
O ne kadar isterse ben o kadar yanarım
Can düşmanım demiş ki Nesîmi yanmaktadır
Dertte yanan yâri yâr çünkü sever yanarım.
GAZEL
Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Devr-i meclis bana gird-âb-ı belâdır sensiz
Mey-i rahşânı değil sâgar-ı gerdânı bile
Bağa sensiz varamam çeşmime âteş görünün
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile
Sineden derd ile bir âh edeyin kim dönsün
Aksine çerh-i felek mihr-i dırahşânı bile
Hâr-ı firkatle Neşâtî-i hazînin vâ hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu girîbanı bile
Neşati
GAZEL
Gencinen olsam vîrân edersin
Âyînen olsam hayrân edersin
Tîr-i nigehden dâğ-ı derûna
Baksan ne işler seyrân edersin
Sâkî kerâmet sende ya bende
Bahri habâba mihmân edersin
Nezzâre-i germ etdikçe ey çeşm
Âteşle âbı yek-sân edersin
Ey huşk zâhid dem urma meyden
Dest-i duâyı mercân edersin
Zâhid o meh-veş bir nûrdur kim
Büttür demezsin îmân edersin
Mâdâm uçarsın gözlerde ammâ
Rûyun perî-veş pinhân edersin
Tabl-ı tehîden gümdür suhanler
Bî-hûde Gaalib efgaan edersin
Etvâr-ı çerhe uy mevlevî ol
Seyrân edersin devrân edersin
Şeyh Galib
GAZEL
Koycek bize gardaş duman atturdu zügürtlük
Kokden pılıyu pırtıyu satdurdu zügürtlük
Zarraflar inanmaz asunaflar söze ganmaz
Çok kimseyü gehr ile zıbartdurdu zügürtlük
Çanlardı çeğem zengün iken çan gibi emme
Suncu deyu ağzumı gapatdurdu zügürtlük
Zalt ben mü ya Gastammanulu da cıbır oldu
Dünyayu birübirüne gatdurdu zügürtlük
Bakkal gasap etmekcü zokakda benü gözler
Taşra çıhman damda gapatdurdu zügürtlük
Gurtara çalab alayumuz gasdu gavurdu
Mal goymadu heskesde top atdurdu zügürtlük
Gaalüb ne öküz galdu ne dombay ne bi eşşek
kokden pıluyu pırtuyu satdurdu zügürtlük
Şeyh Galib
GAZEL
Didüm visâline irmek didi hayâl-ı muhâl
Didüm cemâlüni görmek didi mübârek fâl
Didüm yüzümi yüzüne didi sürme yüzin
Didüm tozunı gözüme didi ki sürmedür al
Didüm ki kaametün âfet didi ne togru haber
Didüm ki kaşlarun eğri didi ne egri hayâl
Didüm yitürdi kemâlün didi eyâ noksân
Didüm irürdi cemâlün didi güneşe zevâl
Didüm ki Şeyhî’yi ışkun didi ki öldüriser
Didüm harâmi gözüne didi kanı halâl
Şeyhi
GAZEL
Aşka kâbil dil mi yok şehr içre yâ dilber mı yok
Mest yok meclisde bilmem mey mi yok sâgar mı yok
Gonca-i dil açılıp hâtır nice şâd olmaya
Bâğda güller mi yok gülşende bülbüller mi yok
Görmeziz bir dil ki tûtî gibi güftâr eyleye
Söyledir mi yok cihânda bilmezin söyler mi yok
Sengden dil kem mi yâ seng-i siyâhı la’l eder
Afitâb-i feyz-bahşâ-yı bülend-ahter mi yok
Niçin ebkâr-i ma’ânî beslemez erbâb-i nazm
Yoksa Yahyâ gibi üstâd-i sühan-perver mi yok
Şeyhülislam Yahya
GAZEL
Aşka kâbil dil mi yok şehr içre yâ dilber mı yok
Mest yok meclisde bilmem mey mi yok sâgar mı yok
Gonca-i dil açılıp hâtır nice şâd olmaya
Bâğda güller mi yok gülşende bülbüller mi yok
Görmeziz bir dil ki tûtî gibi güftâr eyleye
Söyledir mi yok cihânda bilmezin söyler mi yok
Sengden dil kem mi yâ seng-i siyâhı la’l eder
Afitâb-i feyz-bahşâ-yı bülend-ahter mi yok
Niçin ebkâr-i ma’ânî beslemez erbâb-i nazm
Yoksa Yahyâ gibi üstâd-i sühan-perver mi yok
Yahya Bey
GAZEL
Âh çok çok sevdüğüm sanma ki az az ağlaram
Nâle eyler dururam derd ile durmaz ağlaram
Vireli yile karârumı hevâ-yi zülf-i yâr
Ebr-veş ne yirdeyem ne gökde durmaz ağlaram
Dil miyân-ı cûy-i gamda sen kenâra çekmedün
Anun için her dem ey serv-i ser-efrâz ağlaram
Nâya dem-sâz ideli nâlem o ruh-efzâ benüm
İrdüğünce sem’üme âvâze-i sâz ağlaram
İsfahan’ı ve Irak’ı Zâti’yâ seyr eyleyüb
Bu makaama gelmeğe itdükçe şeh nâz ağlaram
Zati