Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MÜLAKAT

1.Buluşma, görüşme.

2. Röportaj.

3. Bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapabilmek amacıyla kendileriyle karşılıklı konuşma,görüşme

mülakat yapmak: Bir kimsenin bir konu veya sorunla ilgili görüşlerini almak.

görüşme: Görüşmek işi, mülakat, müzakere.

mülakata katılmak: Görüşme işine katılmak.

mülakat vermek: Belli bir konuda konuşmak, demeç vermek.

MÜLAKAT

"Arapça bir kelime olan "mülakat", karşılıklı buluşmak, görüşmek demektir. Türkçede bunun için "görüşme", "söyleşi", "konuşma" terimleri önerilmiştir. Ancak bugün yaygın olarak Fransızca "reportage" kelimesinin Türkçe telaffuzu olan "röportaj" terimi kullanılmaktadır. Kendi uzmanlık alanlarında tanınmış kişilerle hayatları, çalışmaları, eserleri ya da istenilen herhangi bir konuda sorulu cevaplı olarak karşılıklı konuşmaların yazıya geçirilmesine mülakat denir. Çoğu röportajlar, gezi yazısıyla iç içe sunulmaktadır.

Türk edebiyatında mülakat türünün ilk örneklerinin Evliya Çelebi tarafından verildiği görüşü yaygındır. İkinci örnek Ruşen Eşref Ünaydın'ın Diyorlar ki (1918) adlı eseridir. Hikmet Feridun Es Bugün de Diyorlar ki(1932), Mustafa Baydar Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar(1960); Gavsi Ozansoy Edebiyatımızda Dünküler mi Bugünküler mi Daha Kuvvetli, 40 Yıl Sonra Diyorlar ki (1962), Beş Kuşak Konuşuyor (1967); Tahir Kutsi iç Göç (1964); Halil Aytekin Doğuda Kıtlık Vardı (1965); Abdi İpekçi Liderler Diyor ki (1969); Yaşar Kemal Çukurova Yana Yana (1955), Peri Bacaları (1957), Bu Diyar Baştan Başa(1971), Bir Bulut Kaynıyor(1974); Nurullah Berk Ustalarla Konuşmalar(1971), Fikret Otyam Ha Bu Diyar (1959), Doğudan Gezi Notları(1960),Harran - Hoyrat İrip ve Mayın (1961), Uy Babo (1962), Topraksızlar (1963), Hû Dost (1964), Bir Karış Toprak İçin (1965), Oy Fırat Asi Fırat (1966), Can Pazarı, Vay Kurban, Hayvanlar ve İnsanlar (1969), Gide Gide 10 (1969); Necmi Onur Mezarlarında Yaşayanlar (1963), Telsiz Duvaksız Anadolu (1965); Yılmaz Yaşar Nabi Nayır Edebiyatçılarımız Konuşuyor (1976); İsmail Parlatır-inci Enginün - Orhan Okay - Zeynep Kerman - Kâzım Yetiş - Necat Birinci Röportajlar (1997).

Türkiye gazetelerinde mülakat çalışmalarıyayımlanan başlıca gazeteciler arasında şunları sayabiliriz: Fikret Otyam, Naci Sadullah, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Şahap Balcıoğlu, Aziz Nesin, Nevzat Üstün, Mustafa Ekmekçi, Yahya Benekay, Mete Akyol, Halit Çapın, Necmi Onur, Fakir Baykurt, Sait Faik, Vasfiye Özkoçak, Füsun özbilgen, Leyla Umar, Nuriye Akman, Uğur Dündar, Ayşe Arman, Fehmi Koru, Yazgülü Aldoğan, Hüsamettin Aslan..."

Milliyet / Edebiyat Ansiklopedisi

***

MÜLÂKAT(GÖRÜŞME)

  • Kendi alanının uzmanı ünlü kişileri etraflıca tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu aydınlatmak üzere uzmanlarla (veya ünlülerle) yapılan görüşmelerin aktarıldığı gazete yazılarına mülakat (görüşme) denir. Bu yönüyle mülâkat, yazılı kompozisyon türlerindendir. Ancak günümüzde gazetelerden çok radyo ve televizyonlarda (çoğunlukla da canlı olarak) yapılan mülâkatlar ilgi çekmektedir.
  • Mülâkatlar genellikle şu plâna göre hazırlanır (veya yapılır): Görüşülecek kişiyle mülâkat için yer ve zaman belirlenir. Mülâkatı yapacak kişi konuşacağı konuyla ilgili olarak iyi bir hazırlık yapar. Bu arada muhatabına soracağı soruları yazar ve bunları bir sıraya kor. Görüşmeye başlamadan önce kendisini tanıtır, muhatabı üzerinde iyi bir etki bırakmak için önceden hazırladığı giriş konuşmasını yapar. Konuyu kısaca özetleyerek sorularını sormaya başlar. Bu sorular okuyucuların veya dinleyicilerin merak ettiği, o güne kadar bilinmeyen yönlere ait ve ilginç olur. Usulüne uygun sorularla öğrenilmek istenilenler, mülâkat yapılan kişiyi zor durumda bırakmadan ustalıkla alınır. Görüşme tamamlandıktan sonra önceden hazırlanan güzel ve etkili sözler söylenir.
  • Günümüzde mülâkatlar stüdyoda veya başka mekânlarda kameralar (veya mikrofonlar) önünde yapıldığı için bu türdeki görüşmeler gazetelerde veya dergilerde genellikle yer almaz. İstenirse bu görüşmeyi yazıya aynen aktarmak da mümkündür. Bu durumda görüşülen kişi ve yer tanıtılır, konu belirtilir, sorulan sorular ve alman cevaplar yazılır. Mülâkat metninin soru cevap şeklinde düzenlenmesi de mümkündür.
  • Mülâkatta kararlaştırılan konunun dışına çıkılmaz, özel görüş ve yorumlara yer verilmez, ayrıntıya girilmez. Dilin açık ve sade olmasına özen gösterilir.
  • Görüşme (mülâkat) bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapmak amacıyla da yapılabilir. Böyle bir görüşmede başarılı olmak için aşağıdakilerin bilinmesinde yarar vardır:
  • Mülâkat için yer ve zaman belirtilmemişse mutlaka randevu alınır ve görüşmeye vaktinde gidilir.
  • İyi bir kıyafetin en iyi tavsiye mektubu olduğu unutulmaz. Aşırılıktan kaçmak kaydıyla görüşmeden önce kılık kıyafet düzeltilmelidir. Komisyonun mülâkat yapılacak kimse hakkında ilk izlenimlerinin kılık kıyafetle ilgili olacağı bilinmelidir.
  • İçeri girdikten sonra komisyon, selâmlanmak, kişi kendini tanıtmalı ve soruları cevaplamaya hazır olduğunu belirtmelidir. Mülâkat, sözlü sınav olmadığı için cevaplanamayacak bir soru sorulmayacaktır. Bu sebeple rahat olunmalı ve kişi kendine güvenmelidir. Komisyon üyelerinin aday hakkında “kılığıyla kıyafetiyle, saygısıyla, güveniyle, işe ilgisiyle, konuşmasıyla, görgüsüyle bizim istediğimiz niteliklere sahip bir personel adayı” şeklinde düşünmeleri sağlanmalıdır.
  • Sorular dikkatle dinlenmeli ve sadece sorulanlar cevaplanmak, söz gereksiz yere uzatılmamalıdır. Bu arada tuzak sorular sorulabileceği de hesaba katılarak temkinli konuşulmalıdır. Konuşma kurallarına mümkün olduğu kadar uyulmaya çalışır. Çünkü komisyon üyeleri adayı konuştururken konuşmada açıklık, anlatım ve ikna, anlama ve idrak kabiliyeti, zihnî kıvraklık, kendine güven ve tolerans gibi ölçütlerle değerlendirme yapacaklardır.
  • Görüşme tamamlandıktan sonra teşekkür edilir ve iyi dileklerle oradan çıkılır.

***

MÜLAKAT

Mülakat herhangi bir konuda tanınmış veya mesleğinde uzman sayılan ya da bir kuruluştan sorumlu olan kişi ile yapılır. Bu kişiye yöneltilen sorularla birlikte alman cevaplar mülakatın temelini oluşturur.

Mülakatı yapacak olan, konuya önce­den hazırlanır. Görüşleri alınacak kişiden randevu ister. Gerekli hazırlıklar bitince sorular tespit edilir, belirlenen gün ve sa­atte görüşmeye gidilir.

Randevu sırasında veya görüşme başlar­ken mülakatı yapacak kişi kendini tanıtır.

Mülakat yapılırken konu dağılabilir ve­ya gereksiz ayrıntı ve sohbetlerle zaman geçebilir. Mülâkatı yapacak araştırmacı sabır ve dikkatle sorularını yöneltmelidir. Konu dağıldığı zaman karşısındakine his­settirmeden gayet nazik ve hoşgörülü bir şekilde yönelteceği sorularla yeniden asıl konuya gelinmesini sağlamalıdır.

Teyp bantları ile kayda alınmış veya yazıya geçirilmiş konuşmalar itinalı bir şekilde kontrol edilmelidir. Anlaşılama­yan kelime, kavram ya da terimler; kapalı ifadeler farklı yorumlara sebep olacak cümleler, eğer gerekiyorsa görüşülen kişinin fikri alınarak tek tek gözden geçiri­lir. Bu işlemler sürerken sorulara karşı­lık olarak verilen cevaplardaki orijinallik bozulmamalıdır.

Sorulan soracak insanın bıraktığı ilk izlenim çok önemlidir. Bu sebepten hazır­lık iyi yapılmalı; sorular, istenilen bilgiyi tam olarak almaya müsait olmalıdır. Uy­gun kılık kıyafet, abartılı olmayan neza­ketle ortaya çıkması beklenen doğru ve güzel telâffuz ve güler yüzle mülâkata başlanmalıdır.

Mülâkat, öğrencilerimizin iş hayatına atılmaları esnasında çok faydasını göre­cekleri bir faaliyettir. Öğrenciler, okul bit­tikten sonra, uzmanlarla veya yetkililerle görüşmek mecburiyetinde kalacaklardır. Onlara, kısa ve etkili cümlelerle kendileri­ni tanıtmayı şimdiden öğretmelidir. Ayrıca, bir başka insanla belirlenen gün ve saatte herhangi bir konu üzerinde görüş­me durumu öğrencinin kendini ifade et­me ve söyleneni kavrama becerilerini ge­liştirecektir.

Mülâkat ve röportaj temelde birbirine benzerlik gösterirse de aralarında bazı önemli farklılıklar vardır. 

****

MÜLAKAT

Eskiden mülakat denilen görüşme, gazetecilikle ede­biyatımıza giren bir yazı türüdür.

Tanınmış bazı edebiyatçılar, edebiyat, bilim, sosyal sorunlar üzerinde, oldukça ileri bilgisi olan ve bu yönle­riyle herkes tarafından tanınan devlet, fikir, bilim ve sa­nat adamlarını iş yerlerinde, evlerinde ziyaret ederek on­larla birtakım konuşmalar yaparlar. Bu konuşmalar, daha çok ziyaretçi edebiyatçının, önceden tasarlayıp düzenlediği sorular üzerinde olur. Edebiyatçı eğildiği so­run üzerinde, ziyaret ettiği kişinin duygu, düşünce ve bil­gisini öğrenmek ister.

Böylece, ya iki edebiyatçının, ya da bir edebiyatçı ile edebiyatçı olmayan, fakat konuyla sıkı ilişkisi bulu­nan başka bir kişi arasında, hepimizi ilgilendiren sorunlar üzerinde konuşmalar yapılır.

Görüşmeyi (mülakatı) yapan edebiyatçı, ziyaret ettiği kimseyle yaptığı konuşmaları ya hiç değiştirmeden, ya da konuşma sırasında, kendisinde beliren görüşleri, düşünceleri ve sezişleri ustalıklı bir şekilde katarak bize aktarır. Kendinden kattığı düşüncelerin çok güçlü olması ve okuyucunun ilgisini çeker bir nitelik taşıması gerekir.

Görüşmeyi yapan kimsenin bu alanda usta bir sanat­çı olması, konuştuğu kimseye abur-cubur şeyler sorma­ması, hepimizin meraklandığımız sorun üzerinde en il­ginç cevaplan alması çok önemlidir.

 

Görüşme (mülakat) alanında en güzel örneği veren edebiyatçımız Ruşen Eşref Ünaydın'dır. Diyorlar Ki adlı eseriyle, kendi çağındaki edebiyatçılarla yaptığı görüşme­leri güzel bir anlatımla bize vermiştir. Yine aynı ya­zarın Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal İle Mülâkat adlı eseri, Atatürk'ün Çanakkale savaşları hakkındaki il­ginç anı ve fikirlerini öğrenmemize yardımcı olmaktadır. Aşağıdaki yazı, bir görüşme örneğidir :

MÜLAKAT ÖRNEĞİ

HALİDE EDİB'LE MÜLAKAT

(Dili arıtılarak alınmıştır).

Dört köşe, küçük bir odaydı: koyu tirşe kilitli duvarların­dan birinde uzun ve geniş bir sedir, ötekinde halı örtüsüyle kısa bir divan, karşısında bir piyano ve bir duvarında da yeşil çini soba!

...

Öbür köşede, üzerine zarif bir Acem seccadesi serilivermiş basık, hayvan bir koltuk daha var. Sağında bakır arabesk (giri­şik süslemeli) vazosuyla burma burma mermer sütun, solunda Anadolu çevresi örtülü küçük siyah masa.

İşte Halide Hanım, o loş serin köşede, bu sade ve kibar Şark dekorunun ortasında oturuyordu. Tavandan sarkan pembe avizeye kafes aralıklarının ölgün ışık süzüntüleri çarptıkça başı­mızda billur bir demet kıpırdanıyor, mavi, kırmızı yansılar du­varlarda, minimini ebemkuşakları titretiyor ve altın saçlı, İnce ve uzun kaşlı, İri ve parlak gözlü, düzgün burunlu, dolgun ve canlı yüzlü kadını bütün bütün hayalleştiriyordu.

...

Önce il okullarından, köylü eğitiminden söz etti. Yahya Ke­mal'i andım. Bana demişti ki: «Ziyaretine gidersen eğer, bu se­fer eğitimci bir Halide Hanım bulacaksın!» Doğru! Fakat öyle canlı konuşuyordu ki cümleleri birer açıklamadan çok yakından gören ve güzel gören bir edebiyatçının tasvirlerine benziyordu.

Halide Hanım kitaplarının dolamabaçlı, savsaklaman, hiç de­ğişmeyen anlatımından büsbütün başka biçimle konuşuyor. Altın kadar pürüzsüz, nazik ve tınlayan sesinde kısa ve tok cümleler açık ve düzgün canlanıyor; onlarda ne yıpranmış kelimeler, ne de herkesin görüp söylediği düşük duygular! Hep yeni ve hep kişisel!.

— Yazarken de cümleleriniz hatırınıza böyle kolaylıkla ge­lir nü, Hanımefendi; yoksa kelimelerinizi çok mu ararsınız?

— Hiç aramam. Konuştuğumdan daha kolay yazarım.

Tabii sonra tekrar gözden geçirir ve düzeltirsiniz; keli­melerinize ve cümlelerinize son, kesin bir şekil verirsiniz!

Pek az okur, pek de az düzeltirim, aşk efsaneleri gibi yazılarım arasında en düzgün olanlarım bile bir daha okumam.

Halide Hanım da, biz okuyuculara, öyle tuvaletlerini bitir­miş, kıyafetlerini düzeltmiş, süslü, şık cümleler vermek merakın­da değil! O da, Hâmit gibi, yazdığını olmuş bitmiş sayanlardan. Kelimeler üzerinde kuyumculuk etmiyor. Onun için Halide Ha­mında da kapalılıklar, yorucu eğri büğrülükler, karanlık köşeler var. Yakup Kadri gibi, temiz kelime ve ahenkli cümle meraklısı nesircilere çok kez karşı koymağa yönelten bir anlatım!...

...

Konularınızı da kelimeleriniz gibi kolay bulur musunuz, Hanımefendi?

Büyük konular aklıma kolaylıkla gelir. Ve hep şimdiye kadar da öyle gelmiştir. Ben iki türlü yazıcıyım: Bir romancı, bir de küçük hikâye, küçük mensur şiir yazarı! Romancılıkta mutlak zihnimde konumun planını yaparım.»

...

— Bizde, sizden önceliklerden sizi en çok duygulandıran şa­irler ve edipler hangileridir?

— İlk Türk şairleri hakkındaki duygulanın, İngilizleri oku­duktan sonra Türklere dönmek suretiyle oldu. Ve en çok Hâmit'i severdim tabiî. Eserleri içinde önce Makber'i ve Ölü'yü okudum. O vakit on beşle on yedi arasındaydım. Hâmit'i bana Rıza Tevfik Bey izah ederdi. Sonra kendim sırayla okudum...

...

Bir de ölmüşlerden, bence en kıymetli olanı Kemal'dir. Ama eserlerini sevdim diye değil, eserlerinin arkasındaki Kemal beni ilgilendirirdi: mert, cesur, fedakâr, bir amaç aşıkı, kahraman ruhlu bir millet adamı! Eskileri divan ve sözlük elimde, aylarca okudum. Onlar benim üzerimde önemli etkiler bırakmadı. Hepsi­ni biraz yapmacık buldum. Ben Hâmitleri, Kemalleri okuduğum zaman, Fikret daha o kadar büyük yazılarını yazmamıştı. «Sis»i ile benim üzerimde yıldırım gibi ani ve müthiş surette sarsıcı bir etki yaptı. Fikret çocukluk hayatımın kahramanı değildir. Ben onu okuduğum zaman, yaş ve kafa bakımından epey olgundum...

...

Sorduğum bir soruya karşılık olarak dedi ki:

— Eski devre ile Tanzimat arasındaki farkı, Tanzimatla bizim aramızda farktan daha üstün görürüm. Tanzimatın başın­daki yazarlarımız eser bakımından değil, anlayış bakımından daha yüksek bulurum. Onlar daha güçlü ideal sahipleri.

— Yahya Kemal'den söz etmeyelim mi? Şimdi ben söyleyecektim. Yahya Kemal, en büyük Türkçe şiiri yazacak diye beklediğimiz ve yazmasını özlediğimiz adam.

Ruşen Eşref ÜNAYDİN (Diyor ki)

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi